Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

11 Aralık 2007 Salı

HER TELDEN YANİ BİZİM EVDEN

Tas gibi bir kafa ile kalktım yataktan. En son baktığımda 04.59 du. Baya bi cebelleştim yatakta. Sonra tv izledim. Kitap okuyacak mod da değidim. Elveda Rumeli ve Kelebek Çıkmazının izlemediğim bölümlerini arka arkaya izledim. Sanırım içtiğim son kahvedir bunun müsebbibi. Bakın arada böle eski kelimeler sıkıştırmaya bayılıyorum.
Kitaplarımı bitirdim. Artık görüş yazmayacağım deyince , bir çok arkadaşım illede yaz demişler. İyi o zaman günah benden gitti. Bilenler bilir. Hep iki kitaba aynı zamanda başlarım. Bu kez de öyle yaptım. Siyah Süt ve Çikolata Kaplı Hüzünlere aynı zamanda başlarım. Biri hard biri soft. Aynen rock müzik gibi yani. Yazarınız bir zamanlar teeee Suzy Quatro zamanlarından. Can the can diye çığırıp az deli etmedi , anasını babasını.İşte buraya kadar sayın okuyucu, yine oldu olanlar , kitap derken geldik yine zurnanın son deliğine. Durun sabredin şimdi toparlicemmm ortalığı. Ha işte kitaplar bitti . Siyah Sütü okurken Elif Şafak bir yandan ben bir yandan, konuşup durduk içimizdeki benlerle. Ben hep derdim ki , -acep recep , benim içimde kaç Lale var. Uçan , kaçan lale, kocasının deyimiyle anarşik Lale, gezgüç Lale, anaç Lale, sevgili olan, karı olan, arkadaş olan, kardeş olan, abla olan ücralara kaçıp bulamadığım laleler mesela. E böyle hisseden yalnız ben değilmişim. Elif Şafak bunu kitap yapmış. Üstüne bi de lohusalık depresyonunu eklemiş. Onu kişileştirmiş, onlada konuşmuş. Bi süre birlikte yaşamış sonra da git demiş. Aha işte benim kitap anlatımım bu kadar olur. Şimdi onunkiler, benimkiler derken biz baya bi kalabalık olduk. Bazı onunkilerle, benimkiler arkadaş bile oldu. El ele halay çekip uykumu kaçırdılar. Neyse sonunda bitti. Okuyun derim bu tür şeyler ilginizi çekiyorsa. Bu kadar patırtı arasında ikinci kitabı ihmal etmişim biraz o 13 hikayeden oluşuyor. Henüz üç tanesini okumuşum. İyi , fena gitmiyor şimdilik.
Şimdi gelelim bu günlerde bizde ne pişti. Baharatlı kurabiyeler pişti. Hep bildiğiniz kurabiye hamuruna , birer çorba kaşığı , tarçın , zencefil, bir su bardağı dövülmüç ceviz, bir su bardağı da kuru üzüm eklendi. İstediğiniz kurabiye şekli verilerek pişirildi. Ev halkı bayılır buna. Tükendi bile. Bu hamur yapılırken fazla tutuldu. İçine şeker ilave etmeden ayrıldı birazı, bolca peynir ve dereotu eklenip bir taşla iki kuş vuruldu. Ayva kompostosu pişti. İçine yine tarçın çubukları ve karanfil atıldı, bir de bir kaç tane ayva çekirdeği. Ispanağın yenmesi ve yetiştirilmesinin yasaklanması dileğiyle yuımurtalı ıspanak pişti. Çünkü ne kadar yıkanırsa yıkansın, akşamdan sirkeli sulara basılsın asla kumlarından arınıp arınmadığından emin olamam. Hele o yıkanmış, paketlenmiş ıspanakları asla almam. Vahide Teyze pilavı pişti. Kim demeyin, ben de tanımıyorum. tarifi Tv de duydum. Bulgur pilavına, kızarmış patates ekleniyor, kırmızı biber , karabiber ve kekikle marine ettikten sonra kızartacaksınız patatesi sonra da bulguru ekleyeceksinzi. Bir kaç da domates doğranıyor. Koca çok güldü buna. İsmine mi pilava mı bilmiyorum. Beşamel soslu karnabahar ve brokoli pişti. Bu da sevilenler arasında. Karnabahar ve brokoliyi, kendi suyunda haşlayın. Kısık ateşte. Sonra onu bir fırın kabına alın . Üstüne beşamel sos ve kaşar rendesiyle fırına verin. Sunum olarak da hoş duruyor.
Tamam bu günlük de bu kadar. Kitap dedik ,müzik dedik ,yemek dedik. Daha ne olsun...