Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

29 Şubat 2008 Cuma

ordan burdan bi de eskiden

Hani Orhan Veli demiş ya, ''BENİ BU GÜZEL HAVALAR MAHVETTİ'' diye. İşte aynen öyle. Pazar günü hava bozacakmış ne gam. Şu son bir kaç gündür baharı yaşıyoruz. Tabii ben de bilirsiniz kaçırmam böyle havaları. Sokaklardayım anlayacağınız. Önceki gün hadi dedik arkadaşlarla Kadıköyün ara sokaklarını eskiciler falan gezelim. Ama tam durağa gelmiştikk ki bir telefonla rotayı çevirirdik başka yöne ve Fatoya gidip mükellef bir masaya konduk. Akşam ayrılırken de yeni bir program yapıp Banu ya sabah kahvaltısına gittik. Kahvaltı dediysem Gamse ile ben saat 11.30 da oradaydık. Millet açlıktan gebermişti. Mükemmel bir masaydı ama favorim kaşarlı mantardı. Banuyu beni eskiden tanıyanlar bilir . Ercünün eşi.Valla burayı tıklayıp Ercü hakkında bilgi sahibi olun bence . Khvaltıda beş kişiydik ama daha sonra sekiz kişi olup , fethiPaşa korusuna gittik. Korunun içinden yürüyerek Kuzguncuğa indik sonra da Üsküdara yürüdük. Eve geldiğimde hışırım çıkmıştı.

Şimdi sıra eski yazıda. 2006 yılında yazdığım o günlerdeki gündem ile ilgili yazı. Bakın o günlerden bu günlere gündem nerelere gelmiş. Türban, Kara Harekatı derken bu günde Kara Harekatının sona erdiği, bunda Amerikanın parmağı olup olmadığı. Daha güzel gündemlere diyelim ve sözü eski yazıya bırakalım.
*************************************************************************
30/3/2006 - GÜNDEM mündem GÜNDEM
Hadi bakalım güneş tutulması da bitti şimdi ne konuşacağız.Şu gündemi belirleyen kimse acilen belirlesin .Açıkta kaldık.

Bu gün güneş tutulmasından bahsedeyim dedim ama daha yakından tanık olanlara bıraktım o işi,Onurtan Hocam Manavgatta ,baharla da Antalya da buna çok yakından tanık oldular.Ama milletin taaaaaaaaaa nerelerden gelip izlediği Nasa nın Antalya ya konuşlanıp incelediği bu görsel şöleni bi her şeyi bilen profumuz,. benim denizi olmayan yerime zehir etti. Çoluk çocuk deprem bekliyo sokakta. A benim canım efendim olursa dicen ki ben demiştim bakın .Olmazsa biz sevinicez tabi

Yıllar önce yanlış hatırlamıyorsam 79 yazı olmalıydı.Gümüşyaka ya tatile gitmiştik,Skaylab diye bi uydunun dünyaya düşeceği söylendi.,hemde Türkiyeye koca yaz ha düştü ha düşecek onla geçti,Kara da, hava da.,deniz de aynı muhabbet.Ha düştü ha düşecek.Sonra Halley kuyruklu yıldızı dünyaya çarpacak dendi ,aha çarpıyo.aha da kuyruğu çarpacak derken ,o kuyruğunu altına kıstırıp,değmeden geçti.

Bir de küresel ısınma var ,günahları boynuna bununda çevreci ürünler yapıp bu işin kaymağını yiyenler tarafından desteklendiği söyleniyor,

Bu arada huuuuuuuuuuuuuuuuu yurdum insanı sen kafanı uzaya takma Nasa sı masası var hallederler orayı ,sen yurda bak .Gökyüzüne bakarken burda, atı alan Üsküdarı geçmesin sonra.Şiddet okullara girdi,ABden ne haber ,terör tırmanıyo.,şu olmayan enfilasyonu biz niye görmekteyiz hala,

Güneş tutulcak tutulcak tamam tutuldu.,sırada ne varsa o gelsin.

27 Şubat 2008 Çarşamba

Haftanın ortasından

Haftanın ortasını etmişiz de haberim yok. Dışarda hava misler gibi. Aslında canım dışarı çıkmak istiyor. Ama beynim henüz uyanmadı. Yani beynim ve bedenim henüz iletişime geçmedi. Yoğun bir pzartesi ve salı yaşadım .
Pazartesi Gamsegamse ile Üsküdarda idik. Gidip en geveze balıkçıyı bulup balık aldık. Adam Gamzeye ayak üstü bi sürü hayat dersi, öğüdü verdi. Sadece başımızı salladık. eğer bizde cevap verseydik. Elimizdeki hamsiler kokabilirdi. Sonra da çorapçıya girdik. Sadece çorap satan bir dükkan burası. o yüzden girince neyi alacağınıza , ne tarafa bakacağınıza şaşırıyorsunuz. Bi torbada çorap aldık eve geldik.Eve gelince de dün yani Salı günü gelen misafirlerim için hazırlık yaptım biraz. Karadenizli olmayanların hamsili pilav, bizim işli tava dediğimiz yemeği yaptım.Turşu kavurdum.Pancar çorbası yani kara lahana çorbası yaptım.Yani geleneksel Karadeniz yemekleri.
Salı günü erkenden hortladım. E misafir gelecek ya. Misafir dediğim, en yeni tanıdığım 20 yıllık falandır herhalde. 10 kişiydik.Yedik içtik. Uğurladık.
Akşam , tam yemek yerken zil çaldı. Baktım Zuz. O yemekleri kaçırırmıyım diye güle güle çıktı merdivenlerden. Hemen bir tabak ilave ettik masaya. Birlikte tv izledik. O gittikten sonra gazetelerimi gözlüğümü alıp koşa koşa yatağa gittim. Gerisini hatırlamıyorum. Gazete okudum mu ondan bile haberim yok.Uyandım sabah ile diye bir türkü var ya aynı onun gibi oldu. Şimdiii çok güzel bir hava var ve bunu kaçırmama planları yapmalıyım ...

25 Şubat 2008 Pazartesi

HAFTA SONUNDAN, HAFTA BAŞINDAN

Bitirdik bir haftasonunu daha. Dışarda çok güzel bir hava var galiba. Galiba diyorum henüz daha perdeleri bile açmadım. Kafam kazan gibi. Yazı yazacak maodda da değildim ama, zeyanın yazısını görünce birden şevke geldim. Kafamın kazan gibi olmasının nedeni, gece uyku tutmayınca, Jane Eyre izledim. Kitabını okuduğumda ortaokulda falandım galiba. Zaten tüm klasikleri o dönemde okudum. Ama şimdi yeniden okumak gerek desem. Nasıl yetişicem bu kadar çıkan , basılan kitaba.

Cumartesi Zeya, ebrucuk , Zuz ve ben buluştuk, Kadıköyde. Artık bizimki blogcu buluşması değil. Bu sanırım beşinci buluşmamız , her seferinde daha çok eğlenip daha çok şey paylaşıyoruz. Bir de Ebrunun İstanbula yerleşmesini sağlayabilsek çok güzel olacak. Bizi Kdıköy sokaklarında görmeliydiniz. Nerede abuksubuk yer var oraya girdik. Hele bir yerde undergraund kıyafetler satılıyordu. Melek kanatları , vampir elbiseleri, cadı kostümleri. Zeya melek kanatlarına takıldı. Ama ne satıcılar, ne müşteriler bize benzemiyordu:)). Zeya , -şuraya bakın bize benzeyen kimse yok burada deyince, - zaten bizle de o yüzden ilgilenmiyorlar dedim.
Pazar gününü ev de geçirdik. Evde geçirmek demek , sürekli yiyip içmek demek tabii.Kitabıma devam ediyorum. Biraz yavaş giden bir kitap. Tanrının doğum günü. Hayli de ilginç bir kitap. Öyle haldır haldır okunmuyor. İsminden biraz esprili bir kitap sanmıştım ama değil.
Geldik bu güne. Bu gün pazarımız var, Gamze ile Üsküdar da buluşacağız işimiz var. Bu gün ayrıca İspanyolca kursuna kayıt oluyorum. Gamze kayıt için Kadıköye gitti. Tek dezavantajı pazar günü sabah dokuzda oluşu.Bakalım bakalım ne olacak.

22 Şubat 2008 Cuma

ESKİ YAZI(BİZ ESKİDEN ESKİDEN SU İÇERDİK TESTİDEN)

Bu haftayı bayağı bi tembel geçirmişim blog açısından. Ne yapalım kızlar ev de ben dışarda olunca böyle oldu. Unutmadan söyleyeyim çarşamba günü izlediğim oyun çok güzeldi. Üsküdar-Musahipzade Celal sahnesindeydi. Adı Bernarda Albanın evi. Kendi adıma ben beğendim. Alkışlar da herkesin benimle aynı fikirde olduğunu söylüyordu. Biz dokuz tiyatro sevdalısı, çıkışta hemen Mart ayı biletlerinin satışa çıktığını duyunca , hemen iki oyuna daha bilet aldık. Biri Kadıköy- Haldun Taner sahnesinde oynayacak olan'' Eskici Dükkanı''. Diğeri ise ''üç Kızkardeşler''. Üç Kızkardeşlerin oyuncularından biri, Yaprak Dökümünün Fikret'i Bennu Yıldırımlar. Şimdi geldik eski yazı gününe . Bu sefer arşivden bu yazıyı çektim aldım. Benim 1982 yıllarında yollarına düştüğüm Anadolu yıllarımdan bir kesit.
**********************************************************************************
22/2/2006 - BİZ, ESKİDEN ESKİDEN SU İÇERDİK TESTİDEN
Ben uzuuuuuuuuuuuun bir nişanlılık döneminden sonra ,seninle dağ başında bile yaşarım dediğm kocamın peşine düşüp (profilime göz gezdiren bilir) denizi olmayan ,küçük bir yere gittik .Anlı şanlı bir balayı ,akdeniz ,ege turu sorası bir ay daha istanbul' da kalıp ver elini Anadolu .Karlar altında girdik şehre.
Burada ki evimiz önceden hazırlanmıştı ama biz görmemiştik. Çok güzel olmuştu. İstanbul'dan getirdiklerimizi eve attık ilk iş çay koyduk .Yalnız, burada kaloriferli ev olmadığı için, soba seçeneği de çok olduğu için o işi bize bırakmışlardı(ÇOK ANLARMIŞIZ GİBİ). Soba deyip geçmeyin yüz çeşidi var . Üstten yakmalı ,alttan yakmalı,uyuyan.,kovalı ,turbo. Sobacıya gittik, orada kocccaaa bir kuzine gördüm (genelde mutfakta kullanılıyor gövdesi aynı fırın görevini görüyor ,mutfağımızda oturma odası gibiydi)ille bunu alalım dedim kocam sen bunu kullanamassın dediyse de aldım.Ben, onunla bir oynadım bir oynadım başından gelmedim, içinde neler pişirmeye kalkmadım ki... kocam da ertesi kış ilk iş onu yok etti..

İlk yıl kasabalı bana ben onlara şaşa şaşa geçti. Birbirimize pek yanaşmadık. Bunda Bizim İstanbula neredeyse ay da bir yaptığımız seyahatlerimizin de payı oldu tabii.Ama onlar da boş durmadılar, Bu arada yanımda çalışan kadından gerekli bilgileri aldılar . Önceleri , beni adres belirtmekte epey kullandılar ,mesela şöyle İstanbullu gelinin evinin yanı,İstanbullu gelinin evinin arkasındaki ,önüdeki sokak gibi.Buradaki kadınların sıfatları Kaymakamın karısı,Başkanın karısı.,muhtarın karısı,falancanın,filancanın kızı . Heeeeyt be tek başına sade beni belirten bir sıfat ınınının ''İstanbullu gelin''.

Biz bir yılı böyle geçirdik (her aklımıza düştüğünde istanbul'a koşarak)Zaten bütün yazı Kumburgaz'da yazlıkta geçiriyorduk. Ertesi yıl Nazlı nın doğumu için tekrar istanbul'a dönüp iki ay sonra kar kış kıyamet kucağımızda kızımız gene kasaba. Aman tanrım insanlara n'olmuştu bizi sevgi seline gark ettiler .Bir ay evimizde yemekyapılmadı.Pilavlar,tavuklar,dolmalar,pastalar,börekler,meyvalar,çorbalar.
Birbirinden güzel bebek kıyafetleri. Sonra birbirimizi bi sevdik bi sevdik . Orda 8 tane çok kafa arkadaşım oldu.15 günde bir toplandık çaydan sonra sessiz film oynadık Ramazan da ise iftardan sonra buluştuk. Seramik çiçekler ,meyvalar yaptık (hiçbir sanatsal değeriolmayan)Yeniden ÖSS sınavına girip açık öğretim de okuduk. Birlikte sınavlara girip çıkıp aramızda yarıştık. Çocuklarımızda bizimle birlikte büyüyordu bu arada.Gamzeloş orada doğdu.

Sonra yıllar geçti Naziş Anadolu Lisesi sınavlarını kazandı.(o zaman bu sınavlar 5 yıllık ilkokul öğrenimin den sonra oluyordu.) e İstanbul'da bizi çağırıp duruyordu zaten kalktık doğduğumuz topraklara geldik ,benim doğduğum semte,eşiminde 10 yaşından beri oturduğu semte yerleştik.

Bu arada hayatımıza bir sürü insan girdi çıktı. Kimi geldi bize bir şeyler kattı ,kimi bizden bir şeyler aldı gitti. Kimileriyse yaşadığımız sürece bizimle olacak olanlar.Gelenlere de,gidenlere de selam olsun Taaa oralarda bizi gelip ziyaret eden dostlarımıza da ayrıca selam olsun.

orası neresi derseniz,ip ucu..................................................

İpek bürük bürünmüş

yar yar yar yandım

Niksar'ın fidanları

şinanay yavrum şinanay nay



KAMYONLAR KAVUN TAŞIRDI VE BEN

BOYUNA ONU DÜŞÜNÜRDÜM

KAMYONLAR KAVUN TAŞIRDI VE BEN

BOYUNA ONU DÜŞÜNÜRDÜM

NİKSAR DA EVİMİZDEYKEN

KÜÇÜK BİR SERÇE KADAR HÜRDÜM

CAHİT KÜLEBİ
.

20 Şubat 2008 Çarşamba

kar yolları kesti

Aynı başlıkta olduğu gibi kar yolları kesti de ondan kaç gündür gelemedim yazamadım desem:))
Kar yağınca bir de okullar tatil olunca herkesler ev de oldu tabii. Üstelik kocam ve Zuz da kendilerine kar tatili verdiler.
Her fırsatta dışarı çıktık. O tipi fırtınalarının hiç birini kaçırmadım, gece ve gündüz. Kitabımı okudum, baharatlı kurabiyeler pişirdim. Perdeleri açıp , elim de likör bardağı karı izledim. Niye likör derseniz, bu özel ev yapımı bir likör. Kocamın arkadaşı Garo tarafından yapıldı ve hediye edildi bize. Kuşlara yem verdik. Hatta gamze akşam yemeği için yaptığım bulgur pilavını bile yedirmiş kargalara.Karı-koca filmler izledik. Kızlar dışarı çıkınca kocam onları aradı- çabuk eve dönün, fırtına çıktı dedi. Ne hikmetse onların olduğu yerlerde hiç fırtına olmadı:)).İşte böyle geçti bizim ev de karlı günler.
Bu gün tiyatro günüm, gideceğimiz oyunun adı ''BERNARDA ALBA'NIN EVİ''.Dokuz kişiyiz. Ayda iki kez gitmeye başladık. Ama bilet bulmak çok zorlaştı. O yüzden biletleri bir ay önceden alıyoruz. Eskiden DeveKuşu Kabare nin oyunları oynardı böyle kapalı gişe. İki ay önce falan bilet alırdık. Şimdi tüm tiyatro salonları bu durum da. Neyse gittim ben. Tiyatro dönüşü görüşürüz artık....

16 Şubat 2008 Cumartesi

PAZAR SİNEMASI



Nihayet beklediğimiz kar geldi.Çok güzel yağdı tüm gün. Perdelerimi açtım elime çayımı aldım. Hem kar yağışını izledim hem de bir film izledim. İlk kez bir animasyon filmini sevdim. Hatta izlerken animasyon olduğunu unuttum.
Evde kimsecikler yoktu, Gamze ille sinemaya gidelim dedi - yok dedim. Arkadaşlarıyla gitti. Çok duygusal bir filmmiş. Filmin adı - Not: seni seviyorum. İsmi bile çekiyor insanı . Ama benim filmim bu değil. Benim filmimin adı ''Ratatuille'' Çocukları olanlar mutlaka bu filmi bulup izlesinler , bu hafta sonu.
Remmy , tat ve koku alma duygusu çok gelişmiş bir fare. En büyük tutkusu aşcı olmak. Kolonisi çöpten beslenirken, o evlerden peynir falan çalıp pişiriyor, tatları birbirine karıştırıp yeni tatlar keşfediyor.
Ağız tadına son derece düşkün ve iyi yemekten çok iyi anlayan bu minik fare Remy'nin en büyük hayali aşçı olabilmektir. Bir gün bir kaza eseri, şehrin en iyi aşçısının hizmet verdiği ve en önde gelen müşterileri ünlü yemek eleştirmenleri olan çok ünlü bir lokantanın kanalizasyon çukuruna düşer.Şef Gusteau , herkesin yemek yapabileceğine inanmaktadır . Ama iki yıl önce aldığı kötü eleştiri yüzünden yıldızlarından birini kaybedince kederinden ölmüştür. Kader remmyi şef Gusteau'nun oğlu olan ama lokantada çöpcü çocuk olarak çalışan Linguini ile karşılaştırıyor. Filmde zaten burada başlıyor.Remy Linguini'nin şapkasına yerleşiyor ve ikisi muhteşem işler yaratıyorlar.
İYİ PAZARLAR

15 Şubat 2008 Cuma

hafta sonu yazısı

Sevgililer gününü de milletçe eda ettik nihayet. Ama bu arada dünya öykü günü olduğunu iki kişi hatırladı atesinsesi ve balkahve.Hatırladılarda onların sayesinde ben de bloğumuzun öykücüsü mutfaksolistini kutlama fırsatı buldum.
Bu gün eski yazılarıma bakarken şunu farkettim. Ben önce anılarımdan başlamışım işe, sonra gündelik hayata geçmişim:))).Bu günkü seçtiğim yazı eski İstanbul ile ilgili. Arada hatırlamakta fayda var, eski İstanbulu.
Üsküdar Çarşısı
Galata Köprüsü
Kadıköy İskelesi

9/2/2006 - ANNEMİN İSTANBUL'U
Annemin İstanbul'un da annem geldiğinde, tanıdığı bir kuş bile yokmuş.

suyu saka denilen su satıcılarından alırlarmış

yoğurdu kilo ile, ellerindeki zillerle sokaktan geçtiklerini haber veren , enselerine koydukları uzun sopanın iki tarafına astıkları kaplarda satan adamlardan alırlarmış

Toplu taşıma aracı tramvaymış.

Trafik mi oda ne

Pikniğe Ümraniye ye gidilirmiş (bilmeyenler için ümraniye İstanbu^'un en büyük semtlerinden biri)

denize moda ve fenerbahçeden girilirmiş(ben buna yetiştim)

Annem mahalledeki herkesi tanırmış,mahalleli de onu

mahallede biri öldüğünde diğer evlerdede 40 gün radyo açılmazmış.

Şimdiller de kocamın ve benim bütün kabilem ,burada öyleki dayımın oğlu ile teyzemin oğlu ayrı ayrı gitttikleri İstiklal caddesinde(beyoğlu)birbirlerine çarpmışlar.Su satan sakalar yok ama saka marka şişe suyu var.Annemin üsküdarında artık toplu taşıma aracı tüp geçit olacak (üsküdarın tarihi dokusunun canına okuduktan sonra) Mahallede BEN KİMSEYİ TANIMIYORUM AMA ,küçük kızım mahalledeki ilkokula gittiği için yaramazlıklarından dolayı mahalledeki kilisenin papazı bile bizi tanıyor.)annemi kaybettiğim de işyerimde(tüm binada ortak radyo yayını vardı.)3gün radyo açılmamıştı) yoğurt cu geldiğini haber vermek için zil çalmıyor ama yoğurt firmaları reklamlarda tepemizde borazan çalıyor.Ama herşeyden önemlisi annem 8yıl önce gitti.
*****
********************************************************************************
eski yazıya yeni not.
Şimdi Üsküdar Meydanını görmenizi isterim. Marmaray çalışmaları yüzünden , her ne kadar tarihi doku bozulmuyor dense bile. O meydan artık Tarihi Üsküdar Meydanı değil. Avrupa ülkelerinde , şehirleşmede en önemli tutulan şey, meydanlardır. Bizim Taksim Meydanı, Kadıköy Meydanı, Eminönü Meydanı gibi . Şehirlerin en önemli yerleri bence meydanlarıdır. Ama bakalım bu gidişle ne kadarı kalacak.

14 Şubat 2008 Perşembe

sevgililer günü şeysi....

Geldik bir sevgililer gününe daha. Hıncalım Uluçumun kulaklarını çınlatalım.Dünya durdukça şanı yürüsün O nun.Bu işi Türk insanın başına saran bizzat kendisidir.
Aslı yani Angel evlenenler , aynı askerin karavanadan düşmesi gibi; onlar da sevgililer gününden çıksın demiş. Olmaz Aslı , düşemem, çıkamam)))))).
Bence bu günde seni seviyorum demenin yok bi zararı.
Bu aralar ben ve gamsegamse berduş hayatı yaşıyoruz.Gece yarılarına kadar oturup, öğlenlere kadar yatmalar, ikindiye kadar sabah kahvaltısı. Dün evden kaçtım da kendimi kurtardım biraz.
Elimdeki kitaplar bitti. Kimya Hatunu okurken biraz garipseyeceğiniz bir Mevlana ile karşılaşıyorsunuz. Bilhassa Şems ile tanıştıktan sonra.Yeni bir kitaba başladım adı''Tanrının Doğum Günü''.Henüz bi kaç sayfa okuduğum için kendi görüşlerim kitap bitince. Ama kitap tanıtımı aldım buraya sizin için.



: BURAK ÖZDEMİR Baskı Yılı : 2006 Yayın Evi : 2006 Sayfa : 521
Yeryüzünde işler hiç iyi gitmiyordu. Dünya gergin, insanlar mutsuzdu… Artık zamanı gelmişti… Tanrı, imajını değiştirmesi için bir reklam ajansıyla anlaştı. Genç reklamcı ile chat’leşmeye başladılar. Çocuk, “Nasıl olur da Tanrı insanla chat yapar?” diye sordu. “Musa ile çalılıklar arasından konuşmuştum, seninle de internetten yazışıyorum. Şaşılacak bir şey yok” dedi. "TANRI''NIN DOĞUM GÜNÜ", böyle başlıyor ve her sayfasında okuyucusunu biraz daha içine alarak kendine hapsediyor. Güzeldünya Kitapları''nın ilk eseri olan bu kitap, saatler süren bir chat''ten sonra müthiş finaliyle kişiyi kucaklıyor, hayata bakışını baştan aşağı değiştiriyor. Kimine göre roman tadında bir araştırma, kimine göre NLP''nin ulaştığı son nokta, kimine göre bir tür tefsir ya da hayat bilgisi kitabı. Adını ne koyarsanız, o. "Nereden geldim, nereye gidiyorum?" sorusuna bu kadar açık ve yalın cevap veren bir eser yazılmadı. "TANRI''NIN DOĞUM GÜNÜ", Burak Özdemir''in üçüncü eseri. "Yıl 2102" ve "Türklerim Diken Diken Oldu" kitaplarını bir solukta okuyan tiryakilerinin bile tüylerini diken diken edecek bir eser, "TANRI''NIN DOĞUM GÜNÜ"… “Ya sonra?” sorusunun kitabı

11 Şubat 2008 Pazartesi

yeni hafta ve geciken sobeler

Yeni bir haftaya başladık. İstanbul yağmurlu. Nazlı bu gün yarıyıl tatilinin bitmesi nedeniyle, iş başı yani okul başı yaptı. Gamsegamse daha 10 marta kadar tatil. Uhuuuuu biz artık onla ne sabah kahvaltıları , ne gece yarısı film festivalleri yaparız. Bu gün saat ikiye kadar kahvaltı yaptık, tv izleye izleye.
Geçen haftayı biraz hızlı yaşadım. Tiyatrolar, okey partileri, arkadaş buluşmalar, misafir ağırlamalar. Yani biraz yorgun ve de hasarlı çıktım. Hatta içim kan ağlayarak pazar günü bir brunch davetini erteledim.
İzlediğim ouun, Size öyle Geliyorsa öyledir. Oyuncuların hepsi ünlü ve dizilerden de tanıdık olunca , ev de tv izliyor hiisine kapıldım bir an. Ama ilk 1o dk biraz adaptasyon zorluğu yaşadım. Yani girizgah uzun tutulmuştu. Sonrası su gibi aktı.

Konu: Esrarengiz bir aile: Adam, karısı, kayınvalidesi. Kasaba halkı yeni taşınan bu üç kişi arasındaki ilişkileri tuhaf bulur. Adam karısının kendi annesi ile görüşmesini neden engellemektedir? Karısını niçin baskı altında tutmaktadır? Genç kadın kimdir? Çevre merak içinde tartışır ve damadı da kayınvalideyi de zor duruma düşürür. Farklı yorumlar ardındaki gerçek nedir?

Şimdi sobelere geleim. İlki mavianne den. Çocuk kitapları ile ilgili. Ama ben bunu kendim ce yanıtlayayım. Çocukalrımı kitap konusunda ilk yıllarda yönlendirdiğim doğrudur. İlk kitaplarını Nazlıya iki aylık hamile iken almaya başladım. Fasikül fasikül yayınlanan, dünya çocuk klasikleriydi. Her kitap beş fasikülden oluşuyordu. Kitap tamamlanınca da cilt kapağı geliyordu arkadan. Çok zevkliydi onlarla uğraşmak. Sonra, uzman tavsiyesine göre çok resimli az yazılı kitaplar aldık. Daha sonra da az resimli çok yazılıya geçtik. Biz Milliyet Çocuk kitaplarıyla büyüdük. Onlar halen Zuz da dır. İhtilal yaptı hepsine el koydu. Nazlının kitap okuma tarzı bana benzedi. Yani okurken top patlasa duymaz ve her ortam da okuyabilir. Çünkü okurken dış dünya ile ilişiği kesilir. Ama burada fırsatını bulmuşken, sesini tanıdığım yazarların kitabını okuyamam. Mesela Can Dündarın bir kitabını okumaya kalksam , o kitabı sanki bana o okur. Çok rahatsız olurum. Böyl de bir huy görülmüş mü bilmem. Aziz Nesin le öğrencilik yıllarım da tanışmıştım. O zamana kadar da ''Maçinli Kız İçin Ev '' hariç bir çok kitabını okumuştum iyiki de. Kankicim bu sobeni tam anlamıyla kapsamadı ama , iyi oldu be! bende bi çok unuttuğum şeyi hatırladım. Zuz dan kendi kitaplarımı geri alayım mesela:))
İkinci sobe Sibelden. masa üstüm ve yapamayıp içimde kalanlar
Msa üstümüz çok ilginçtir. Kızlarla ortak bilgisayar kullandığımız için. Nazlı üçe bölmüş. Hepimiz ayrı kullanıcı olarak giriyoruz bilgisayara. Benim masa üstüm de aile resmimiz var. Bir tatil dönüşü. Ayvalık - Ören den dönüyoruz. Bavullarımız önümüz de.


ikinci soru ise yapmaya fırsat bulamayıp içimde kalanlar.
Kumburgaz dönemlerimizde tramplenden atlamak için bişiğimiz de Hotel Marine vardı. Ona sızardık deniz tarafından , arkadaşlarla. Hiç en tepesinden atlamadım. Çünkü atlarken kuş gibi kollarımı açtığımdan, kollarım cayır cayır yanardı sonradan
Bir de hep sanat tarihi okumak isterdim. Zuz la düşünürüz hep, bizim üniversiteler de akşam bölümleri aç. İnsanlar gidip , ilgi duydukları konuda ağitim alsalar.
Sibelcim şimdi daha aklıma gelmiyo ama ben eklerim zaman zaman içimde kalanları ha' ne dersin.
Sibelcim şimdi daha aklıma gelmiyo ama ben eklerim zaman zaman içimde kalanları ha' ne dersin.
Hadi gittim ben. Bu gün pazarımız var. Gamze ile dolaşacağız biraz.

8 Şubat 2008 Cuma

KİŞİYE ÖZEL SOBE

Hafta sonu geldi ya, ne çabuk geldiyse,eski yazı ekleyeceğiz. Acaba hangi eski yazımı eklesem derken , hem sevgililer gününü eda edeceğimiz :)) gün yaklaştı , hem de blog da hazır aşk havası var(anlayan anladı). Nalanın bana yaptığı bu sobe geldi aklıma. Sadece bana yaptı , ve okurken havaalanındaydı Helsinki ye uçuyordu, ya da Helsinkiden geliyordu. Zaten onun yorumunu da yazının altında göreceksiniz. Kocamla tnasıl tanıştığım dı sobe konusu. Şimdi Nalan bu yazıyı sanırım yine havaalanında okuyacak, şimdi de Güney Afrikaya uçuyor. Galiba tarih tekerrürden ibaret sözü gerçek .
Buyrun şimdi yazıya
**************************************************************************************
16/2/2007 - KİŞİSEL SOBE-ÖZELMİ ÖZEL SOBE
Evet başlıkta da belirtilmiş olduğu üzre bu sobe tarafıma ,blogcu arkadaşım,ama artık abla kardeş gibi olduğumuz Desertwind(Nalan) tarafından yapıldı.Kendisi bir çöl aşığı
olup.Görünüm de Dubai de ikamet eder ama ,kah Fas tan yazar,kah İtalya dan,bu aralar Helsinki den sesleniyor.Helsinkinin havasıyla başı hiç hoş değil ama o mücadelesini veriyor.Efenim sobe ye gelince ,kocamla nasıl tanıştığımı yazmamı istemiş,bu da özel bir sobe olsun demiş.Hay hay seni mi kıracağım dedim.

Efenim bizim ilk tanışıklığımız 1974 yıllarına dayanır ,o zamanlar ben daha lise -1 öğrencisi,o da İstanbul Galatasaray Devlet Mimar Mühendislik Akademisin de (İGDMMA) kimya mühendisliği tahsil etmek de.Babamın ortağının dayısının oğlu olurmuş...Yani o zamana kadar haberim yoktu.Benim de beş kişilik bir çetem var o zamanlar,İstanbulun altını üstüne getirmekle meşgulüz.Paramız bittiğinde ,ya da karnımız acıktığın da soluğu babamın Sirkeci de ki iş yerinde alıyoruz.

Üniversitelerin de çalkantılı dönemleri,boykotlar falan gırla.İşta okulların boykot olduğu günlerden birin de biz yine ekiple babamın iş yerine damladık.Ama her günkünden farklı biri var orda ,zoraki selamladı bize tamam.Sonra biz oraları birbirine katıyoruz,ooo sanki hiç kimse yok gibi davranıyor zat-ı muhterem.Bu boykotlar uzadıkça bu da babamlara daha fazla takılmaya başlayınca ee biz de daha fazla takılmaya başladık ama nafile.

Sonra aradan 4 yıl geçti.Biz de bu arada boş durmadık büyüdük ,bakılır hale geldik tabiki.Artık takılıyoruz benim kuzenlerle falan denize gidiyoruz,sinemaya falan.Benim doğum günümdü,bir şeyler yapalım birlik de dedi,tamam dedim.Anam bu sen git,kardeşlerime de bilet al bizi gece önce luna parka sonra sirke götürdü.Adam karar vermiş benle aile olmaya ama ben anlamıyorum demek.Yok dedim bundan hayır çıkmaz.

Artık ben fal tutuyorum ,şu yerdeki siyah karolara basmadan yürürsem seviyo,3dakika için de evin önünden 3 kırmızı araba geçerse seviyo.Biz çıkıyomuz şimdi,e çıkmıyosak niye her gün beraber gezip duruyoruz ,derken bir gün küt -lale ben seninle evlenmek istiyorum ,öyle köşe bucak gezemem ben dedi.İyi evlenelim dedi,bu sefer düşün diyo.İç sesim diyoki tamam üle tamam dedik ya.Şimdi hadi bi kaç gün düşinim dicem,e sonra,sen tekrar sormazsan ben tamam demem.e sen de sormazsan ,riske atarmıyım heç.Yok yok dedim düşünmeye gerek yok.hemen nişanlandık.Ama tam dört yıl sonra evlendik,okul du ,askerlikdi.

Ama zorunluluk halleri hariç her gün birlik de geçen dört yıl,gidilmeyen film,tiyatro,açık hava konseri kalmamacasına ,ayağı yanık kedi gibi gezmeler.Askerliğini üç saat mesafe deki Bilecik de yaptı,sürekli gidip geldik .E işte gerisini zaten yavaş yavaş okudunuz buralar da bir yıldır. Ha adı mı ,ZEKİ

16/2/2007 - Bayildim yazina!
Yazan Desertwind
Simdi havaalanindayim.Istanbul'a kadar geldim birazdan Dubai'ye ucacagim.Hemen kosup bloglari kontrol ettim.Surda herkesin icinde kikirdamami gorleiydin.Herseyden once beni kirmayip yazdigin icin cok tesekkur ederim.

Insanin icini sicacik eden bir iliski sizinkisi ve benim hep olmasini istedigim sey ; once dost sonra sevgili ya da es olmak.

Bu arada seninde dedigin gibi abla kardes oldugumuza gore lutfen bana sen de.Naber kiz ? de:)

güle güle Nalan iyi yolculuklar , iyi uçuşlar

7 Şubat 2008 Perşembe

ÇOCUK KİTAPLARI TOPLUYORUZ

Bu gün , size aslın da dün gittiğim tiyatro dan söz edecektim. Ama zeyanın sayfasına gittiğim de çok öncelikli bir konu beni bekliyordu. Çocuklar için bir kampanya.Ben baktım ki zeya bunu çok güzel anlatmış, e gelsin benim sayfamda da kendi cümleleriyle anlatsın dedim.Ve yazısını olduğu gibi buraya aldım. Şimdi yazımı ekleyip, kitaplığımı dökmeye gidiyorum, çocuk kitaplarını ayıracağım. Hadi siz de iş başına bence
*****************************************************************************
ÇOCUK KİTAPLARI TOPLUYORUZ
Sunay Akın'ın anlattığı çok sevdiğim bir hikaye vardır. Babası çocuğa pazar günü hayvanat bahçesine gitmek için söz vermiş ancak pazar günü televizyonun karşısında oturmak daha rahat gelmiş. Oğluna gazeteden çıkan dünya haritasını parçalara bölüp vermiş bunu doğru olarak birleştirirsen hayvanat bahçesine gideriz demiş. Nasılsa akşama kadar tamamlayamaz düşüncesiyle rahatça koltuğuna kurulmuş. 15 dakika sonra çocuk bitti baba hadi gidelim demiş. Adam bir araya gelmiş haritaya bakarak nasıl yaptığını sormuş. Çocuk da arka sayfasında bir adam resmi vardı adamı düzeltince dünya kendiliğinden düzeldi demiş.

İnsanları düzeltmenin en etkin yolu çocuğu eğitmekten geçiyor. İmkanı olmayan çocukların daha iyi imkanlarda okumaları iç dünyalarını kitaplarla zenginleştirmeleri için yine bir kitap kampanyası başlatıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığından onaylı ilköğretim okuma kitaplarını topluyoruz. Bu seferlik sadece çocuk kitabı ve kırtasiye malzemesi (defter, kalem, silgi vs) topluyoruz.

Bunun için siz neler yapabilirsiniz?

-Eğer evinizde okunmuş çocuk kitapları varsa onları gönderebilirsiniz.
-Yeni kitap satın alıp gönderebilirsiniz. 1 tane bile olsa damlaya damlaya göl olur.
-Bloglarınızda ve mail listeleriniz de bu duyuruyu yayınlayabilirsiniz.
-Farklı fikirlerinizi benle paylaşabilirsiniz.


Ben kendim göndermek istiyorum veya İstanbul dışında yaşıyorum diyenler bana mail atarlarsa okulların adreslerini verebilirim.
İhtiyacı olan her okulda birer kütüphane kurulsa ne güzel olur değil mi?


İletişim:
Kazım Karabekir Paşa Kültür Merkezi
Kazım Karabekir Sok.no:8 Erenköy İstanbul
Mail: uayas@hotmail.com

5 Şubat 2008 Salı

Karman çoraman bi yazı işte

Cuma gününden beri yazmamışım ,O zaman cumadan başlayalım. Cuma sabahı erkenden kalkmıştım , kahvaltı ettik kızlarla, baktım hava çok güzel, ben bi Beyoğlu seferi düzenleyeyim dedim içimden. Ama önce Beyoğlu ekibini bi ayarlamak gerek dimi. Kuzen Güllüye (Gülden) telefon açtım. O hemen atladı tabi, -hadi gel kahvaltıdan başlayalım dedi. - yok dedim ben kahvaltı kısmını geçtim. Geri kalan zevata da o haber verdi.
Motorla karşıya geçerken dikkatimi çekti, çoktandır, yerliden çok yabancı oluyor karşıya geçerken, bir de çok konuşuyorlar. Artık Marmaray projesinde çalışanlar mı? bilemiyorum. Önceleri sadece Japonlar dı, şimdi her telden çalıyoruz. Yanımda oturan kızcağızın kafası şişti ki, ay bunlar hiç susmayacak mı? dedi.

Fato, Halil , Güllü ve Ben yine çok gürültülü bir gün geçirdik. Benim boğazım doğal olarak ertesi gün yine ağrıyordu dolayısıyla. Halili eski arkadaşlarım bilir ama bilmeyenler isminin üstüne tıklayabilir. Valla çok güzel bi gün oldu. Çiçekçiler, sokak çalgıcıları, piercingli gençler, etrafına şaşkın şaşkın bakanlar, Bambinin tostu, Kızılkayaların ıslak hamburgeri, rengarenk vitrinleri eh bi de ben her zamanki Beyoğlu idi yani.

Cumartesi günlerini eğer evdeysem kendime izlemek isteyip de izleyemediğim filmler günü yaptım. Kimse yoktu ev de, kızların arkadaşlarıyla programları vardı. Önce şöle bi hijyenik çalışmalar, sonra yemek yaptım. Daha sonra da önce Duvara Karşı ile başladım film etkinliğime, sonra 10 dk izledim. Geçen de Nalan da Ademin Trenlerini okumuştum, aklım kalmıştı. Onu izlemeye karar verdim. Çok güzeldi. Çocuk gözünden anlatılan filmlere bayılırım zaten.10 dalda ödüle aday gösterilmiş Sinema Yazarları Derneği tarafından. Yabancı festivallere davet edilmiş.

Filmin Konusu
Hasan Hoca, Bekir’in kirletip terk ettiği Hacer’i ailesinden korumak için nikâhına aldı. Ama ona hiç el sürmedi. Bunu Allah’ın kendisine bir sınavı kabûl ediyordu. Hoca onca yoksulluğuna rağmen Hacer’e ve dünyaya getirdiği Fatmacık’a karşılık beklemeden yıllarca baktı. Bu yaşam, bir gün Hasan Hoca’nın Manisa’nın uzağındaki yirmi hanelik küçük tren istasyonuna İmam olmasıyla değişti


Pazar günü olaysız geçti.Akşam Denizi Olmayan Yerden arkadaşım, hani ekim ayında oğlunun düğününe gittiğim Nevin aradı. İstanbuldayım , yarın bana gel dedi.
Dün yani pazartesi günü Nevin' e gittim. Bostancı'ya. Önce dışarda buluştuk. Biraz alışveriş yaptık. Ben ala ala bir krep tavası aldım. Sonra onlara gittik. Gelirken bi sürü tariflerle gelmiş. Gece ikiye kadar da onları yapmış. Yani tüm yeni tariflerini ben de denedi. Hepsi çok güzeldi. Favorilerim, tahinli bayat ekmek salatası ve sütlü incir tatlısı. Ama masa da taze bakla dan, kabak tatlısına , kivili muzlu pastadan, yöresel bir yemek olan kelem kavurması (lahana kavurması yani) , Rus salatasına kadar sayamadığım bir sürü şey vardı. Kızları da gelecek sanmış ,yapmış da yapmış. Onların hakkını göndermeye kalktı ama, götüremem dedim. Kızlar fena bozuldular ama ne yapalım gelseler di.
Bu gün bu hafta ki tek boş günüm. Yarın tiyatroya gideceğim. Bu yıl tiyatrolar altın yılını yaşıyormuş. 1960 dan beri böyle bir şey olmamım mış. Çoğu oyuna mayıs ayına kadar yer yok. Biz bu biletleri Gamsegamse nin sayesinde bulduk. Öyle takip etti ki iptal ediler rezervasyonları. Yarın ki gideceğimiz oyun , Modern tiyatronun kurucularından sayılan Nobel Ödüllü İtalyan yazar Luigi Pirandello’nun komedisi. Ayrıntıları izledikten sonra yazarım artık.
Kitabımı bitirdim. Yani Araf'ı. Beğendim, yalnız Elif Şafak bazı kelimelere fazlaca takılıyor. Örneğin ''son tahlil de '' demediği bir kitabına rastlamış değilim. Bu sabah da kocamı uğurladıktan sonra , yatakta biraz daha kitap okudum . Kimya Hatun'a başladım. Gelelim bu güne , günün en kayda değer olayı gözümüzü vapur düdükleriyle açınca anladık ki sis var. Eyvah ki eyvah Gamze'nin sınavı vardı. Hemen internete baktı. Tüm seferler iptal. Birden panikledi, neyseki sınav saatine kadar sis hafifledi.
Bu kadar bu günlük. Bu arada iki sobe ödevim var, biri maviaanne den, biri Sibelden.İkisininde konusu çok zevkli. Bundan sonraki ilk yazım onlar olsun.

1 Şubat 2008 Cuma

ESKİLERDEN SEÇMELER



Hafta sonun da eski yazılardan seçmelere devam.Hazır, konu eğri çatılı evden açılmışken biraz ondan devam edeyim istedim. Geçen hafta ki yazıyı okuyan herkes , eğri çatlı evin hala durup durmadığını sormuş. Evet duruyor, ama artık yaşayan bir ev değil.İçinde hatıralar var sadece artık. Geçtiğimiz ekim ayında , ziyaret etmiş ve resmini koymuştum hatırlarsanız, ünlü Celepoğlu sokaktan:)). Sizin için resmi tekrar koydum ama, eğri çatılı evi tam anlatan bir resim değil. Siz o çatının ta aşağılara kadar indiğini düşünün işte. Eve ismi , yaşadığımız yerde taktılar.Sanırım yazının içinde de var bu.
Artık denizi olmayan yeri, eğri çatılı evi ve onun bahçesini biliyorsunuz.Bi de o bahcede yaşayan insan türü dışında da canlılar var dı.Bir şekilde bu işe bulaştık onları da anlatıcaz gayrı,
*********************************************************************************

3/3/2006 - ON DERSTE TAVUKCULUK VE EN VERİMLİ YUMURTA ,ELDE ETME YOLLARI


Efendim bir gün bir aklı evvelin biri gelip diyorki kocama, o bahceye tavuk da lazım ,çocukların da hoşuna gider,hem taze yumurta alırsınız.Bizimki yok çiçeklere zarar verir dese de adam ertesi gün elinde bir tavuk ,bir horozla çıka geldi.Ama tavukla ,horoz bi garip,öylesini hiç görmedik,.simsiyahlar ,minik beyaz benekleri var..O kadarda küçükler ki avuç içi kadarlar,ha bi de sanki pantolon giymişler paçalı paçalılar. Çin tavuğuymuş cinsleri . Dedim ki bunları adam başından attı.Komşular bunları görmesin rezil olduk.Kocam gitti onları evin bodrumuna koydu önlerine de yemlerini koydu geldi. Anaaaa sabah bi baktık yoklar.Kapının demir parmaklığından kaçıp gitmişler.Oh iyi oldu kimse görmeden gittiler derken, akşam olunca salına salına geldiler aynı yerden içeri girdiler.Akşama kadar nerede sürttüler bilmem.
Sonra başladık bahcenin her bir yerinde yumurta bulmaya ..Zor alıştırdık onu bodrumda bir yere yumurtlamaya,Yumurtaları oraya bıraktık falan, boyuna bosuna bakmadan günde iki kez yumutluyodu. Kasabalı bi sene bana şaştı. bi sene evin çatısına, şimdide tavuklar çıktı.Gelip tavuğa bakıyorlar.(sırada köpeğimiz lucky var ki onun kadar hiç bi şeye şaşmadılar)Tavuk sanki yumurta fabrikası.

Neyse kış geldi, komşular bir süre yumurtladan kesilir dediler ama nafile,ama bu arada hiç bizim bahcede yoklar sabah biz uyurken gidiyorlar akşam olunca tıngır mıngır evin yolunu tutuyorlar.Bir gün kızları aldım bir arkadaşa gidiyorum evi bize çok uzak ama ben kestirme bir yol buldum ,evin aşağı tarafta kanal var .Kanal boyunca yürüyorum çok güzel sebze bahceleri var ..oradaki tahta köprüden geçince arkadaşın evinin karşısına çıkıyoruz.Tam sebze bahcelerinin yanından geçiyoruz kızlar bağırmaya başladı anneeeeeeeee bizim tavuklar.Bir de ne göreyim tavuklar bahcenin içinde habire o güzelim kıvırcıkları ,diğer sebzeleri mahvediyorlar Meğer her gün buraları talan ediyorlarmış.Akşam kocam kapının parmaklıklarını kalın naylonlarla kapattı.nafile ertesi gün gene yoklar.Akşam arkaların da bir kadınla çıka geldiler.K adın .komşum tavuk yüzünden kötü olmayalım bahceyi üç kere yeniden yaptım bu gün bunları takip edip burayı buldum sana zahmet biraz kapat şunları dedi..Bizimkinin bu kadar yumurtlamasının nedeni anlaşıldı. taze taze sebzeler..

Sonra yaz geldi yani tatil zamanı.,onları komşuya emanet ettik yumurtalar senin dedik gittik.Tam bir ay sonra döndük.Komşu geldi yeminler ediyor siz gittikten sonra bir tane bile yumurtlamadı diye.Ertei gün aşağı bodruma indim bir şey arıyordum ,gözlerime inanamadım kösede bir tane küfe duruyordu , ta evin inşaat zamanından kalma, ağzına kadar yumurta doluydu.Bizden sonra girip çıkıp oraya yumurtlamış. Komşuya verdik almadı, o benim kısmetim değil dedi,İstanbula taşınırken arkadaşıma hediye ettim onları kayınvalidesi kuluçkaya yatırmış.Bir kümes dolusu tavuk yapmış bizim tavuklardan.Sonrada horozu herkese saldırdığı için kesmişler.Bizim bahçede hiç durmadıkları için bu huyunu bilmiyorduk.
http://laleninbahcesi.blogcu.com/319536/