Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

29 Haziran 2008 Pazar

pazar pazar


Rüzgarlı bir hava var dışarda, perdeler uçuşuyor, kahvaltı masası hala toplanacak. Gamsegiller yine firar da balkonda geziyorlar. Gamze onları yaz tatilinde bir arkadaşına bırakacağını müjdeledi bana. Geçen yıl Bodrum da bir ay fink attılar bizimle.
Ev ahalisi de firar da bu gün, kocam da dahil. Ama o bir farkla, çalışıyor bu gün ))). Gamze arkadaşlarıyla buluştu, Nazlı taa perşembe gününden beri Zuz da. Zuz da havuza gitmiş. Beni de İlmiyem aradı ama yok dedim; bu gün yatıp yuvarlanıcam.Yani vaziyet kısaca böyle.

O bahsettiğim garip ötesi kitap bitti. Yine aynı şeyi söyledim kitabı bitirince ; niye yazmış ki bu kitabı, Hadi yazan yazmış da basan niye basmış. Hadi yazan parayı verdi bastırdı. Peki alan niye aldı . Ben niye okudum bi kitabı yaaaaaaaaaaaaaaaa. Peki sonun da ne oldu. O kadın niye öldüktaen sonra hortlak gibi gezdi durdu. O adam niye o kadar salaktı. Erotik desen erotik değildi kitap, e niye o kadar yatak olayı detayına girilmişti.Şimdi diyorum ki ; bir başlık açayım, ''BEN BU KİTABI NİYE OKUDUM''.. Varsa yazın üle, ben şimdi bu kitabı niye okudum, eee noldu lenn şimdi. Yoksa devamını yazacakta , kıtır mı atıyo. Yani ticari kurnazlık mı??. Yazın ki yalnız olamdığımı bileyim. Hatta facebook ta bu başlık altında grup kurayım)). Alemlere yayılayım, şan vereyim, ünüm dünya durdukça sölensin he!!


Bizde bu sıralarda ne piştiyi , uzun zamandır yazmıyorum. Hiç bişe pişmiyo aç bilaç geziyos dermişim, ortamı gerermişim. Hep bilindik şeyler pişiyo da ondan yav. Yeni denemeler modunda değilim. Aslına bakarsanız hiç bir şeyin modunda değilim. Üzerime serpilen bu miskinlik havası bir geçsin. Bakarız o zaman

Bu pazar pazar yazılan yazı burada bitsin artık, ben de gideyim, yatayım yuvarlanayım.

27 Haziran 2008 Cuma

OLSUN BE!!! ŞEKERİM

Avrupa maceramız sona erdi. O kadar bağırdık ki Avrupa Avrupa duy sesimiz diye, duymuştur herhalde.

Çarşamba akşamı finükülerden inip Taksim Meydanına çıktığımda, gözlerime inanamadım. Ayyy ya finale kalırsak demişimm, birden. Manzara şuydu. Akşamın yedisiydi ve iğne atsan yere düşmüyordu. Her yer forma satıcıları ve satın alıp bunları giyenlerle doluydu. Yaşlısı genci, çolu çocuğu tekmil Türk Halkı formalıydı. Kocamın oturduğun yerden kalkmak yok, meydana çıkmak yok sesi kulağımda yankılandı. Hatta ilk golü attığımızda yine aynı şeyi söyledi. Neyse zaten oturduğumuz yere çakıldık sonun da. Ama mazallah finale kalsaydık halimiz niceydi , söyliyeyim size.

Geceyi kuzende geçirdik. Akşam dönüşte, Taksim bu kez miliileri karşılamaya hazırlanıyordu. Demet Akalın eşliğinde. Biz Hemen Üsküdarın yolunu tuttuk. Balık pazarına uğrayıp, çupra aldık. Evimize geldik. Sonra ben o çupraları yeniden bir sudan geçirip kuruladım, karınlarına maydonoz demetleri koyup , yağsız tavada ızgara yapar gibi kızarttım. Pek bi enfes oldular.

Geceleri tam gaz okumaya başladım. Garip bi kitap okuyorum. Daha önce bir kitabını okuyup da , Alah Allah bu kitabı neden yazma gereğini duymuş dediğim bir yazarın kitabı. Neyse bu seferkinde biraz aksiyon var)). Zuza arkadaşı getirmiş, ilk sayfasında nefret ettim dedi)). Boşuna uğraşmayın sölemem. Sora bu yazarlar bana tebelleş oluyo. Anam şimdi google denen bi şey var, hiç bişe gizli kalmıyo. Bi keresinde bir dr. un metabolizma çayını yazdım , iki yıldır ondan gelen e-bültenlerle doluyo mail kutum. Sonra bi köşe yazarından alıntı yaptım sayfam da tam iki kez teşekkür maili ve başarılarımın devamı)) temennisi aldım.

Gamsegamsenin sınavları bu gün son işalah maşallah. Vtana millete bizim evin her köşesine geçmiş olsun. Yarın belediyeden ekip çağırıp evdeki kağıtları attırmayı düşünüyorum.

Bu arada Zuz tatilden döndü. Muhteşem geçmiş. Geldiği gün ona kahvaltıya gittik. Tabii adı kahvaltı akşam yemeğimizi de yiyip öyle döndük.

Hadi şimdi misafirim gelecek. Biraz hazırlık mazırlık yapayım. Arzu eden buyursun biliyosunuz adres ceviz ağacını bulun yeter.

24 Haziran 2008 Salı

Nostalji günü, Nalan öle buyurdu)))

Sıcak çok sıcak günlere doğru derce derece gidiyoruz:)). Naziş raporu verdi sabah, bu hafta beş derece daha ısınacakmış hava.
Beni tanıyanlar bilir, sıcakla başım hiç hoş değildir, tatilde şemsiye altından ve denizden hiç çıkmam. Hep sotelerdedir yerim.
Serde Karadenizli olmak var tabii. Ilık iklimlerin insanlarıyız. Bizim Ordu'da ayy bu gün hava ne kadar sıcak dediğimiz hava da siz denize girmezsiniz.
Bi de meeşhur alamuğumuz var. Hava tatamen bulutla kaplıdır. Hafiften rüzgar eser, güneş hiç ama hiç görünmez. Bulutların rasından bazen kafayı uzatır gibi olur o kadar. Ama siz buna aldanır da ohh hava bulutlu, ne gerek yağa korunmaya falan derseniz ; yandınız ki ne yandınız hem de Marmara çırası gibi. Hariçten gazel atmıyoruz burada , biliyoruz ki söylüyoruz. Yıllar önce Ordu^'da denize giriyoruz , hava da alamuk(muş). Ben işte artık yazları başka tatil yörelerinde geçirmekten, yazlıktı falan derken unutmuşum bu havayı. Bir yanayım cayır cayır. Gece titreme falan geliyo. Dayım da geçmiş karşıma - Gız, gızım sen alamuğu bilmiyon mu yav, acemi olsan neyse. İşte böyle . Google ye baktım alamuk için tam 40 sayfa açılıyor. Sözlük anlamı , güneşin bulutlar arasından tesirli bir şekilde vurmasıymış. Yani Karadenizde denize girerken alamuğa dikkat.

Bu gün nereden çıktı şimdi bunlar derseniz, Nalan bu gün nostalji yapmış. Nasıl hoşuma gitti, çocukluğumu Orduyu düşündüm. Evdeki annemin bizi yemek yedirmek için yaptığı yemek savaşlarını. Erkek kardeşimin(METİN), yemek yemeyi de kim icat etti, her gün yemek yenirmi diye dillere destan olup, tarihe kazınan sözünü.

Yazlığa taşınırken , babamın ve bizim tüm eşyaları indirip arabaya yerleştirip , sonrada yine annemi arabada abartısız bir saat daha beklememizi. Hala merak ederim ne yapardı o kadar süre evde . Biz in artık diye zile basardık , pencereye çıkıp kızar içeri girer yine yarım saat ortadan kaybolurdu.
Nalan yav , nelere götürdün bu sıcakta bu gün bizi. Ordu, Kumburgaz , Fındıkzade gittim geldim...

21 Haziran 2008 Cumartesi

Bu mudur? bu dur




Dün geceki milli maç heyecanını sanırım herkes yaşamıştır. Biliyorum Temel bana çok kızıyo ama; ne yapayım ki futbol sevdalısı bir aile içinde büyüyüp bi de öle bi kocaya sahip olunca yapacak başka bir şey yok. Benim son derece cool, usturuplu koca bile kendini tutamayıp balkondan Türkiye diye bağırdıktan kelli yapacak hiç bir şey yok.

Valla sabah kalkıp Gamsegamse ile golleri, penaltıları internetten bir daha izledik. Aşağıdaki anekdotu Temel senin için koydum.

Diktatör Franco'nun 3 F’Sİ! ni
Bilirsiniz, İspanyol diktatör General Francisco Franco’ya şöyle bir soru sormuşlar:
"Yahu ülkenin yapısı bozuk!.. Ekonomi kötü, halk perişan!.. Herkes adaletsizlikten yakınıyor... Ama, hiç isyan yok!.. Bunu nasıl sağlıyorsun?"
İspanyol diktatör şu cevabı vermiş:


"Bunu 3 F ile sağlıyorum... Yani Franko, Futbol ve Fiesta ile... Onları yüz binlik beşiklerde uyutuyorum!"

Diktatör Franko’nun "yüz binlik beşik" olarak nitelendirdiği yerler, "stadyum"lardı.


Yani uyanık olarak da, neyin ne olduğunu bilerek de bu güzellikleri yaşamak çok mu zor. Şimdi kaynayıp gitmeden araya gündem mündem bu keyfin tadını da çıkaralım bi güzel.
Ben Almanya maçında Taksim deyim yine. Beyoğlu ekibimle sezonun son Beyoğlu buluşması olacak. Sonraki buluşma Orduda İnşallah. Ben Beyoğlu sezonunu Nalan(Desertwind) gelince kapatıcam. Sonra taaaa Ekime kadar vedalaşacağım Beyoğlu ile. Tatiller , Ramazan, bayram derken ekimi bulur artık.


Maç nedeniyle yazılan bu hafta sonu yazısı burada sona ermiştiiir. Herkese iyi pazarlar olsun ...

20 Haziran 2008 Cuma

bizden, sıcaktan , havadan sudan yani

Başım ağrıyor diyerek başlasam yazıma çok mu ayıp olur. Dün geceden beri ağrımakta, hatta mengeneker de sıkılmakta . E bu kadar sılılırken ne kadar can sıkıcı soru varsa , kafa içinde o da akıp gitse.

E kafam ağrıyodu ağrıyodu bi de üstüne ev de düşmek neydi yarabbi. Dün evcek evdeydik. Hava çok sıcak herkes evde olsun dedim. Evdeler ya güzel mönüler hazırlıyorum. Gamsecan ders çalışıyo, Naziş bilgisayar da, kocamda o da da yokluğumdan istifade garip bi belgesel izliyo. Geçen gün yeni bir sos tarifi almıştım kızarmış patates üstüne dökülen. Onu denedim. Patatesler kızardı, sos hazır. Karpuz buz gibi soğumuş. Köfteler kızarmış. Tam masa hazır diye bağıracakken , onun yerine ayyyyy diye bağırıp bir parende atıp düştüm. Düşerken de kolumun yan tarafını kapının metal kısmına sürtünerek aşağı indim. İl görüntü korkunçtu deri tamamen sıyrılmış, kolum omzum kıpkırmızı. Kırıldı sandık resmen. Neyse ucuz atlattım. Kaza geliyorum demiyor arkadaşlar , direk geliyo.

Tabii bu ufak kazanın ardından ben yemekten kalkıp gidip yatağıma uzandım. Çünkü yatak odası hariç her yer işgal altında. Tv izleyeyim bari dedim. Neler var diyerek gezinirken bir de baktım tanıdık bir yüz. Ama nereden. Arabesk bir şarkı söylüyor, güzel de söylüyor ha. Sonra anladım ki, eski iş yerim de ki ütücümüz. Modelleri hep ona veridim ütülemesi için. O yüzden çok iyi tanıyorum.Geceleri düğün salonlarında şarkı söylediğini anlatırdı bana. Şu izdivaç programlarından birine çıkmış. Evlenmek istiyor. Evlenmek istiyor.Kaldım orada. Esmer sarışın farketmez, çocuklu çocuksuz farketmez, yaş önemli değil diyor. Kulaklarıma inanamadım. Evliydi, ayrılmış, bir kızı varmış. Annesindeymiş. Bana karısının resmini göstermişti, - bak lale abla , benim manita demişti. Manita deyince sevgili sanmıştım hatta. Öyle üsüzüldüm ki , belki de ondan başım o kadar ağrıdı. Yani evlenmek istemesine , oraya çıkmasına değil, farketmez farketmez deyişine.


Libya sıcakları yaşıyormuşuz İstanbul da. Yav İstanbul dışında yaşayanlara soruyorum. Sizin sıcaklarında , yok Libya sıcağı, yok Mısır sıcağı gibi isimleri var mı. Yoksa bildiğin sıcak mı, kendine özgü yani . Sabah kalkınca bu gün hava çok sıcak dersiniz mesela onun gibi. Dün benim kuzen - lale yarın Libya sıcağı var , dışarı çıkmayalım dedi de. Anladık Libya üzeri gelen bir sıcak hava dalgasıdır da...Deyin ki , yarın Libya üzerinden gelen , bir sıcak hava dalgası var. İyiki Kaddafi sıcağı demedik.

Bu yazı burada bitsin, çünkü nerede başladı nerede bitecek artık ben de bilemiyorum çünkü.

18 Haziran 2008 Çarşamba

BEYOĞLU REHBERİ))))

İki gündür blogcudaki arkadaşlarla irtibatımız kesildi. Sanırım blogcu malı mülkü toplayıp kaçtı. Benim bile malım mülküm var orada. Arşivi ufak ufak taşıyordum ama...

Son yazımın üstünden koca bir Milli Maç geçti.Biz maçı kuzen tayfası ile Beyoğlunda izledik. 70. dakika da hadi çıkalım dedim , ne tatsız tutsuz bir maç oldu, eh atı alan da Üsküdarı geçti zaten. Dışarı çıktık, tam Balık Pazarı girişine gelmiştik ki , ortalık yıkıldı. Ben Güllüye bir şaplak atmışım o ara. Sonra İstiklale çıktık ki ikinci kez yer yerinden oynadı. Çabuk olun berabere kaldık penaltıları izleyecek yer bulalım derken ben, baktık ilerde topluluk var, büyük ekrandan maç izliyorlar. Hemen konuşlandık oraya üçüncü gol geldi. Bizim Güllü havaya zıplarken ,önümüzdeki İngilizi yere çaktı. Şimdi golü üçledik ya, hep birden bağırıyoruz hakemmm maç bitti , düdüğü çal diye. Volkan da çıkınca son iki dakika İstiklali görseydiniz millet saniyeleri bağıra bağıra saydı. Sonra Taksime insan seli aktı neredeyse. Geri kalanı TV lerde görmüşünüzdür zati.


Ertesi gün de yine aynı grupla takıldım. Çukurcuma ve Fransız sokağını (asıl adı Cezayir sokağı biliyosunuz) mesken tuttum. Sonra Atlas pasajı ve İş Merkezinden biraz alış veriş yaptım.Terkos pasajına da uğradım ama ben burada sadece bakınmayı seviyorum. Tam üç saat gezinmişim oralarda fark etmeden. Eve geldiğimde ayaklarımı yere basamıyordum resmen.Çukurcumayı bilmeyen, sokaklarında gezinmeyen için sadece bir semt adı Çukurcuma. Ama bilenler için bir zamansızlık ortamı değil mi ?atalettt . Nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan bu bölgede eskiciler, antikacılar, galeriler, hamamlar, cafe’ler var.Eski ve yeni bir arada. Orada her şeyin bir hikayesi var.Çukurcuma’yı Çukurcuma yapan sokaklardan biri, hatta en önemlisi, adını 1800’lü yıllarda İstanbul’da yaşamış Francesco della Suda isimli İtalyan bir eczacıdan alan Faik Paşa Sokağı. Burayı adım adım dolaşmanız gerek. Yokuş boyunca sıralanan taş binalardan sol taraftakiler daha gösterişli, sağ taraftakiler ise daha mütevazıdır; bunun nedeni geçmişte solda aristokratların, sağda ise onların hizmetkarları ya da sıradan halkın oturmasıymış. Kısaca yolunuz buralara düşerse aman gezinmek için bile olsa sakın burayı atlamayın.
Bir de İş merkezinden söz edelim. İstanbullu olmayanlar için;Odakule'nin tam karşısında bulunan üç katlı bir alışveriş merkezi burası.

Beyoğlu İş Merkezi'nde 170'in üzerinde mağaza bulunuyor. Pasaj haftanın yedi günü 09.00 - 21.30 saatleri arasında açık.Beyoğlu İş Merkezi'nde alışveriş yapmanın şöyle de bir avantajı var; hem aradığınız ürünler tek bir adreste toplanmış oluyor hem de size büyük gelen ya da daraltmak istediğiniz bir kıyafeti aldığınız gibi ikinci katta bulunan terziye verebiliyorsunuz.

Beyoğlu'na uğrayıp da Terkos'a uğramadan olmaz...

Çünkü burada başlı başına bir moda var. Terkos Pasajı'nın girişinde bir simitçi bulunuyor.Buradan mutlaka bir simit alın sonra dolaşmaya başlayın. Gün içerisinde en yoğun saatlerini öğlen yaşıyor. Burada ünlü isimlerle sıkça karşılaşmanız mümkün. Aysel Gürel sağlığında buranın müdavimlerinden di. . Onun dışında pek çok manken de buradan alışveriş yapıyor.

Tanıtıma başlamışken Atlas pasajından bahdedeyim bari. Burası tarihi bir pasaj. Osmanlı mimarisine sahip. İçinde sinema var.

Giysi, hediyelik eşya, ev eşyaları, orjinal giysiler satılmakta. Sabah 9.30’dan gece 23.00’e kadar açık. tiyatro oyuncularını buluşturan Kulis adlı barlar pasajın girişinde. İki kapılı, ön kapı İstiklal Caddesi’ne, arka kapı Aşağı Çeşme Sokak’a açılıyor.


Akşam yürüyüşlerine devam. Artık vitrinlerin önünde durmuyorum. Geçerken göz atıyorum sadece)).

Sıcaklar bastırmaya başladı. Biz temmuz ortasına kadar İstanbuldayız. Ondan sonra Allah kerim. Zuz. Marmaris-Selimiye de. Çok güzelmiş.


Benden şimdilik bu kadar. ..

14 Haziran 2008 Cumartesi

paldıradak küldüredek bir doom günü ve mavianne ile buluşma

Nereden başlasam , hemen de başlamalıyım çünkü acelem var, daha et sote pişecek:)), pilav yapılacak . Ev temizlendi paklandı hijyen hale geldi. Acele ediyorum çünkü yarından sonra salı gününe kadar yokum, merak etmeyin. Ev de benim yokluğum da aynen varmışım gibi devam edecek şekilde planlandı.

Mavianneden başlayalım. Perşembe günü Capitolde buluştuk. İlk görüşmemizdi ama , yıllardır tanıyormuşcasına su gibi akan bir sohbet ettik. Kardeşi ile de tanıştım. Zaten bir aile gibi olduk burada bi çok arkadaşla. Hep tahmin ettiğim gibiydi sıcak , samimi, güler yüzlü. Kısaca biz birbirimizi daha da sevdik...



Cuma gününe gelelim, Naziş ve kocam işe gitti, Gamsegamse de okula gitmek için hazırlanıyordu ki kapı çaldı, uy kim bu dedik, sabbah sabbah . Gelen bizim Oya idi. Kuzenim. Bna tip olarak da huy olarak da en benzeyen kuzenim. Hayırdır yav dedim. Zuz la anlaşmışlar, Zuz akşam tatile çıkacağı için , o gün de benim doğum günüm olduğu için sabahın köründe daha kargalar kahvaltı etmeden doğum günü partisi düzenlemişler. Birlikte kahvaltı ettik ve getirdikleri pastayı kestik. Gülmekten öle öle resimler çektik. Ama resimleri çeken Oya olduğu için ve gider gitmez hemen gönderirim dediği halde hala göndermeyince bizim üç kişilik partinin resimlerini koyamadım buraya.Kaç yaşına girdiğime gelince. Kırk yaşıma girdiğim gün dedim ki kendime. Valla iyi bi yaş bu . Ortadır, karardır. Çocuklarının elinden artık tutmadan yürüdüğü, eteğini çekiştirmediği senin de kendini hala genç ve güzel hissettiğin bir yaştır. İş hayatın parlaktır. Herkes sağlıklıdır. Evet evet iyi bi yaş bu. Hem de her sene her sene yok şu yaşa , yok bu yaşa girdim diye uğraşmassın. Söylenişi de kolay, dört harflik bir kelime, kırk dedin bitti.Sonra kırk yaş partisi de çok güzeldi, Zuz sürpriz parti hazırlamış ta çocukluk arkadaşlarımı bile çağırmıştı. Gelen hediyeleri az kaldı kamyonla getirecektim eve. Yani işin özü sözün kısası budur yaşım da kırktır. Ne eksik ne fazla tamı tamamına kırk.

Nazişle her akşam yürüyüşe çıkıyoruz , ama ben vitrinlere bakmaktan yürümeyi unutuyorum. O da - anne dün akşam bakmıştın ya bunlara diyo. Kocam maçlara dalmış durum da. Bizim maçlarda özel maç mönüsü hazırlıyoruz ve hep birlikte izliyoruz. Eh herkesin pencereleri açık olduğu için her golde mahalle ayağa kalkıyoruz aynı tribünde gibi maç izliyoruz. . Gamsegamse ye gelince büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öper, finaller bitene kadar çekecek ve çektirecek)).
herkese iyi bir hafta sonu olsun, salıya kadar adios hadi gidiyos
Not- Babalar günü tüm babalara kutlu olsun mutlu olsun. ÖSS ye katılan tüm öğrencilere başarılar

12 Haziran 2008 Perşembe

evden

Yine günler olmuş yazmayalı. Yazma , okuma modundan çıktım arkadaşlar. Sayfayı açıp bön bön ya da mel mel , ya da mal mal bakmaktayım. Açayım bir sayfayı ne gele ne gele dedim . Bakalım ne çıkacak.
Bu sabah bir müzik sesi il e fırladık. Baktık ki sevimli küçücük iki araba sokağı paspaslıyor, yeşil beyaz giysili adamlar karınca gibi dağılmışlar her bi tarafı temizliyor. Sonra anladık ki Üsküdar Belediyesinin yeni etkinliği, sokakları temizliyor ''AK'' lıyor)). Ama ne yalan sölim çok şirindiler.
Ev harıl harıl eğitim yılı sonuna hazırlanıyor. Gamsegamse hem yaklaşan finaller hem de her gün yaptığı sunumlar yüzünden pek yoğun. Sanırım çok yakında sunucu olur)). Dün arkadaşlarıyla biz de hazırlık yaptılar. Anlamadım artık zaman çok değişti. Kafalarına peruklar şapkalar giyiyorlar, Gamze bir Roamalı kadın gibi giyiniyor, sunumunu öle yapıyor. Ben de onları yedir içir durumlarındayım. E biz öle gördük anamızdan atamızdan. Neydi parola 'Kıza dokunma , yeter ki okusun''. Tepsi tepsi pizzalar yaptım, sandwiçler , kekler yaptım onlara. Arada soğuk içecekler de cabası. Gamsegamse -anne bu gün için teşekkür ederim dedi, yorgunluk gitti.
Akşam maç izledik. Artık yaz geldi herkesin pencerelerde açık ya, sanki tribünde maç izliyoruz. Her golde mahalle ayağa kalkıyor. Alem milletiz valla. Ben maç bitince mahzun mahzun bakan İsviçre Teknik Direktörü ve diğerlerine - napalım biz bakacağımıza siz bakın öyle töz tös deyip geceye noktayı koydum ve çok destek aldım hehehe.
Bu gün mavianne den haber bekliyorum, eğer işini erken bitirirse buluşacağız. İş dolayısıyla İstanbul da çünkü...

7 Haziran 2008 Cumartesi

GECE GECE -GECEDEN GÜNDÜZE

Şimdi saat gecenin bi yarısı. Hatırla Sevgilinin finalini izledim. Şimdi herkes bir kulp bulur ama bence bitmesi gerektiği gibi bitti.
Zeynepe hazırlanan sahte pasaport ekranda yakın plan gösterilince Gamze - anne aaa senin doğum tarihin dedi. O sırada ben zaten zırıl zırıl ağlamakla meşguldüm.

Kocam sizin dizi olarak izlediğiniz şeyi biz yaşadık dedi , bir final de o yaptı. Savrulduk ey halkım, yerden yere vurulduk, bir nesil kayboldu, unutma bizi .
********************************************************************************

İki gündür evde yoktum ben, önceki gün kuzen Fato'da buluştuk, benim ekiple.Ben evdekileri yolcu eder etmez biraz toparlanıp çıktım.Bilindik yoldan Kabataş sonra Kurtuluş. Fatolar kahvaltı etmeden onlara yetiştim. Ama çıkmadan bir fincan yeşil çayımı içtim.

Ertesi gün de sabah erkenden benim kuzenim, ilkokul arkadaşım, belalım Güldenle işim vardı. Sabah bir daha yollara düşme kal dediler. Bana da daha makul geldi. Eve dönme işi olmayınca, tabi biz cozuttuk. Nişantaşında alışverişin dibine vurduk. Hatta Zuzu aradım yaklaşan doğum günüm dolayısıyla bazı şeyleri ona ihale ettim:)).Akşam Güldene dödük .Kocası ve çocukları dışardaydı. Ben Yaprak Dökümü falan izlemem dedim. Bir odada ben Avrupa Yakasını , o Yaprak Dökümü izledi. Gece bir Beyoğlu yürüyüşü yaptık. Baktım Gülden de kalsam uyuyamayacğım, Cihangirde oturan teyzeme kaçtım, gece yarısı.Bir uyumuşum pes düşmüşüm resmen. Sabah kocamın telefonu ile uyandım. Biz hepimiz kalktık evden çıkıyoruz dedi.Haydi güle güleyin dedim.

Kahvaltı bile etmeden dışarı çıkıp, yapacağımız işi hallettik. Sonra fırından tazecik ekmekler alıp geldik , sucuklu yumurtanın gözüne gözüne vurduk. Eniştem sağolsun, biz eve gelene kadar kim var kim yok kahvaltıya çağırmıştı.Sonra bir kahve faslı yaptık ve ben eve döndüm.Sigara yasağından bi memnunum anlatamam. Vapurda açık havada geleyim derken, milletin sigara dumanını yutuyorduk.Bazen düşünüyorum da İstanbulun tüm ulaşım araçlarını kullanıyorum, bir dışarı çıkınca, karadan denizden, yerin altından. Ha bi helikopter olsa ona da hayır demicem.

Akşam geç olmadan evime vasıl oldum. Kızlarla hemen aynı saatte evde olduk.
Bu sabah biraz geç kalkmak istedim, biraz yatak keyfi yapmak istedim ama kargo geldi. Gelen de çok önemli bir şey olsa bari, lüzümsuz tanıtım dergilerinden biri. Onun için iki saat çantadan kimlik çıkar, imza at.

Gamze okul çıkışı aradı, öğleden sonra-anne Kadıköyde buluşalım, bir şeyler yiyeylim, Alkıma gidelim dedi. Iııh eve gel dedim. Akşama doğru Fethi Paşa korusuna gittik, yürüyüş yaptık. Aletli jimnastik yaptık.Bu günlerde İstanbulun havası süper, hafif rüzgarlı, akşamları serin. Bu günleri çok arayacağız.
ben burada yorgunluktan ölmüş vaziyette boğaza bakarkene, foto Gamsegamse
Koru da muhteşemdi. Biraz da oturup Boğazı seyrettik.

korudan bir boğaz manzarası daha.
Gamsegamseye yakalan bir kedicik
Gece ne kadar güzel yağmur yağdı, balkona çıkıp izledim yağmuru, yağmur yağarken bizim balkondan bir gece mnzarası , manzarada sadece bir rüzgar gülü var ama idare edin. O rüzgar gülünü dün korudan gelirken aldım. Tam gece manzaralık simli mimli))



Şimdi gecenin notu ; Bir kez daha karar verdim ki bu şehri sevmemek mümkün değil...

2 Haziran 2008 Pazartesi

Kendine güvenen okumaya başlasın, abuk subuk, dereden tepeden hendekten çorttan bi yazı

Günlerdir yazma moduna giremedim. Yazılarınızı okudum yorum yazamadım. Bilmem , yine ruh hallerim değişti benim.

Bu coğrafya hiç bir zaman , yaşayanlarına tam bir huzur vermez. Bir yerden hep bir şeyler çıkar. Devletinin Dışişleri Bakanı gider , ülkesini dışarıya şikayet eder. Belki adamın Dışişerinden anladığı bu ne karışıyosunuz di' mi. Koca Türkiye bir BBG evi gibiymiş ne gam. Birbirimizden saklımız gizlimiz mi? var
.
Bu arada bir Beyoğlu yaptım ben de. Duruyo yerin de aynı. Kestaneciler gitmiş mısırcılar gelmiş. Karanfil yerine margaritalar gelmiş. Havalar ısındı ya daha bi kalabalık. Artık ara sokaklardaki cafeler sokaklara masaları atmaya başlamışlar. Her yer Japon dolu. Geçen gün bi tanesi metronun resmini çekiyodu üle siz yaptınız zati, alası var memleketiniz de , çekilsene önümdenn diyecektim. Yol vermedi ki geçelim. Zaten Türkiyedeki yabancıların , kendi ülkelerinde olamadıkları kadar rahat olmaları beni hep şaşırtır. Geçen yıl Bodrum - Turgut Reis de ki Almanları bir görmeliydiniz. Gerçi ayık olanına hiç rastlamadım ama.Ya misaperver ülkeyiz diyoruz da bize kendi ülkemizde misafir muamelesi yapın demiyoruz ya. E adamlar da haklı bunu diyenler de var.

Cumartesi günü bir kaç yıldır görmediğim bir arkadaşımla buluştum. Sonra birlikte İlmiyeme gittik. Balkona çok güzel bir masa hazırlamıştı bize. Geç vakit döndüm eve.

İstanbulda hava tam benim tarzım bu ara. Gündüzleri ılık, akşamları serin. İtirazı olan var mıııı.

Valla biliyorum çok abuk subuk bir yazı oldu. Hatta izlediğim bir filmden de söz edecektim. Gözü Tamamen Kapalı da. Tom Cruise ve Nicole Kidman ın.Film hakkındaki görüşüm , her zaman söylenildiği gibi, "Bir Kubrick filmini tam olarak kavramak için bir kere izlemek yetmez."

Şimdi gelelim sonuca, azcık memleket meselelrine değindik, evden mevden , gezdiğimiz tozduğumuz yerlerden yazdık. Hava durumunu verdik. E araya bi de film soktuk. Daha ne olsun bundan iyisi Şamda kaysı. Gayet de doyurucu bi yazı olmuş bence...