Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

21 Mayıs 2008 Çarşamba

bizim evin halları ve Ordu da Mayıs Yedisi yani 20 Mayıs şenlikleri

Azcık ısındık ya hemen dağıldık blog ahalisi olarak. Sanırsınız şezlonglara kurulduk, sahillere döküldük. Ben iki üç gündür evciyim mesela örneğin misal. (ha şimdi bir TDK cı çıkıpta , bunların üçüde aynı anlama geliyor, yanyana kullanılmaz derse şakkadanak bayılırım ona göre:O)

Evde olmadığım günler de bolca misafir ağırladım. Bir gün Beyoğlu ekibim geldi . Bir gün geceden İlmiyem geldi, kaldı. Tam çayımızı almış, Hatırla Sevgili izlemeye başlayacaktık. Ben de çayımızın yanına bişe istedi canım derken, İlmiyem pastasıyla kapımızı çaldı. Kocası Bursa 'daymış, kız da bir kaç arkadaşı ile ev de şamata yapıyormuş, sınav öncesi, o da bize kaçmış.

Bu sıralarda biz de ne piştiyi ihmal ettim . Bu kısmı merak eden arkadaşlar var. Önce kavanozlar dolusu çilek reçeli yaptım. Pazartesi günü kocam, - lale çok güzel çilek gördüm, alayım mı? diye telefon açtı. - çok güzelse al tabii dedim. Ama bir kasa alacağını tahmin etmedim tabiki. Bir iki saat sonra kapı çalınıp, eve bir kasa çilek gelince, aslın da tahmnin etmeliydim dedim. Yıllar önce de - lale çok güzel vişne var , alayım mı deyip, bir kasa vişne göndermişti eve de Semoşumla onları şurup, reçel ve kompostoya dönüştürmüştük. Her gittiğim yere vişne şurubu götürmüştüm hediye. Neyse çilekler de Zuz ve bizim evin kışlık çilek reçeline dönüştü. Çok da güzel oldu. Gamze bu işin ticaretini yapsam , para kazanabileceğimi bile söyledi.

Bir de poğaça denedim. Sizin de denemenizi şiddetle öneririm. Tarif , baharçiçeğinden. Hem mayalı hem sodalı. Lezzetinin yanın da en büyük özelliği çabuk bayatlamaması. Tarif için bir zahmet oraya gideceksiniz.Arkadaşlarımdan tıklayabilirsiniz, link veremedim , çünkü sağ tuşum çalışmıyor. Artık kızlar akşam mouse değiştirir. Poğaça etkinliği- pazar poğaçası başlıklı yazı.

Dün kocam evdeydi, dışarı çıkmıştı gelirken benim işim olduğunu bilip dışardan yemek getirmişti. Nasılda acıkmıştım , sanırsınız Haymana Ovasından gelmiştim. Öğle yemeğini fazla kaçırınca akşama şöle hafif bir şeyler yiyelim dedim ve benim defalarca tarifini verdiğim meeeşur kabak kemanemden pişirdim. Aslında bilirsiniz kabak kemane bir müzik aleti ama ben ilk kez pişirdiğim de ne pişiriyorsun denince bu cavabı verdiğimde dolayı ismi böyle kaldı. Sanırım Kabak Kemane çalanlar kızmaz bana)))

Bu gün ev de yokum , gezmeler de tozmalardayım. Hava da çok sıcak. Yazlıklara başladık. Ama iki gün sonra 5-6 derece düşecekmiş.

haftanın ortasından yaptığım bu sesleniş burada sona erdi, bir dahaki yazı gününde buluşmak üzere şen ve esen kalın. Sağlıcakla kalın, hoşcakalın. Nasıl isterseniz öyle kalın. Hatta kalmayın yürüyün koşun gezin tozun ay ne istiyorsanız onu yapın...

not- Dün Orduda Mayıs yedisi denilen bir şenlik vardır. Yüzlerce yıllık geçmişe sahiptir. Hızır ve İlyas peygamberin, dalgaların kırıldıktan sonra , denzi sularının karayla temas ettiği nokta da buluştukları gün olarak bilinir. Eski takvime göre mayısın yedisi , 20 mayısa denk geliyor. Baharın gelişi kutlanır. Deniz kıyısına gidilir, yedi dalgadan atlanıp dilek dilenir. Derdim belam denize diyerek denize yedi tek bir çift taş atılır. Tekneler doluşulup gezilir. Gece yedi köprüden geçilir, yine dilekler dilenir. Ha yedi köprü nereden mi bulunur. İlahi, boşa mı türkü yakılmış Ordunun derlerine. Köprüden bol ne var. Her mahalleyi neredeyse bir dere ayırır, mahallleden mahalleye geçerken köprüden geçersiniz. Biz çocukken bütün mahalle deniz kıyısına pikniğe giderdik. Annemin zeytinyağlı biber dolmalarını elime alıp elma gibi ısıra ısıra denize ayaklarımı sokar, sezonu açardım.Sonra bir de delikanlılar arasında yağlı direğin ucunda en fazla durabilme yarışması yapılır. Bir tekneden yağlı direk uzatılır denize doğru onun en ucuna kadar gidebilen ve denize düşmeden en fazla kalabilen kazanır. Ve buna çok önem verilir. Acaba yine aynı coşku var mı? merak ediyorum.