Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

26 Eylül 2008 Cuma

POYRAZ VAR İSTANBULDA BUGÜN


Rüzgarın sesiyle uyandım bu sabah. Nasıl kuvvetli bir poyraz var dışarda anlatamam. Bizim ceviz ağaçlarının dalları yerlere eğiliyor sanki. Ama mahalleliye yaradı bu, rüzgarın şiddetinden tüm cevizler dökülmeye başlayınca eline poşetini alan koştu. Gamse ile pencereden onları izledik. Yoldan geçen tereddüt etti , hem de almak istedi ben pencereden motive ettim onları , toplayın toplayın devletinizin ağacı diyerek. Anıtlar kuruluna bile kayıtlı ya. Nereden baksanız dörder beşer kilo ceviz topladılar. Ara ara kafalarına da yediler ama olsun, bedava mal baldan tatlı ilkesi her zaman geçerli demek ki. Şimdi kilometre kareye bilmem kaç kilogram yağmurla alt yapısı olmayan semtlerde yaşayanların canları burunlarından gelecek. Pencereden çektiğim birresim koyuyorum ama ağacın ululuğunu anlatmaya yetmez, bir sokağı işte böyle çadır gibi kaplıyor.

Dün Gamsegamse ile dışarı çıktık, banka işlerimiz falan vardı. Gelirken ben biraz defne yaprağı topladım, gamse gıcık oldu, yine onları nerelere katacaksın dedi. Fırında balıkta çok güzel olur halbuki. Bu gece Müslümanların en kutsal gecesi Kadir Gecesi , hepimize kutlu mutlu ve umutlu olsun. Ülkeye biraz sakinlik dinginlik getirsin. Dün gece kafama taş düştü sanki, erken yattım. yani 001 de. Ama kendimi artık ramazandan sonra düzene koyup bu bohem hayatına bir son vereceğimdir. okumadığım kitapları ayırdım üst üste koydum ve bunlar bitmeden kitap almamaya söz verdim kendime.

Çoktandır yazmadım bizim ev de ne piştiyi. Geçen gün portakallı kek yaptım. Çoktandır , dolapta gözüme batam şekerlenmiş portakal reçeli vardı. Onu kek de şeker yerine kullandım. Dört yumurtayı yarım bardak toz şekerle çırptım. Bir bardak yoğurt, yarım çay bardağı sıvı yağ, vanilya , ve bir küçük kavonoz portakal reçelini de ilave edip biraz daha çırptım ve alabildiğince un ve kabartama tozu ilave edip, yağladığım kalıba döktüm , 180 derece de pişirdim. Üstüne de herhangi bir krema sürün siz, ben uyduruk bir krema yapıp üstünü kapladım. Çok ama çok beğendiler.
Dün akşam da yemeğimiz hazırdı ama değişik şöyle acılı macılı bir çorba olsa derken aklıma anneannemin meşhur bulgur çorbası geldi aklıma. Bunun bir hikayesi var bi de. Ben lisede falanımç Anneannem de ordudan bizi ziyarete gelmiş. Okuldan eve geldim, annem teyzemle gezmeye gitmiş ve ev de yemek yok. Ben kıyametler koparıyorum. Anneannem şunu ye kızım , yok, bunu ye yok. Ben yemek saatinde ille de yemek yiyecem diye tutturdum. O zamanlar da 45 kilo falanım. Dur ben sana bulgur çorbası yapayım dedi. -Neeeee bulgurdan çorbamı böööööö, sakın öle bişe yapma diye ben daha çok bağırıyorum. O dama gittim , bi de çağırdı beni , gel kızım benle çorba iç diye. Baktım, o kadar bağırdığıma da pişman oldum, gittim masaya oturdum. Ay o ne güzel bir şeydi tam iki tabak yedim. - Gördün mü bak dedi başladı seferberlik anlatmaya. Şimdi o çorbanın tarifi ile karşınızdayım. Bir çorba kaşığı dolusu kıymayı tereyağda kavurun, sonra soğanı incecik doğrayın birlikte yine kavurun. Yeşil biberi yine incecik doğrayın ilave edin biraz da onla çevirin ocakta malzemeyi. Bir domatesi ister rendeleyin ama ben ce minik minik doğrayın biraz da onla soteleyin. Kırmızı biber ve karabiber de ilave edin. Esasen biraz da acı olmalı zaten. En son bir çay bardağı köftelik bulgur u ve sıcak suyunuzu da koyun pişirin.Kocam bayıldı. Şimdi ben gidip biraz fırtına seyredeyim. Çatılardan kiremitler uçtu biraz önce, saksılar düştü.Çocuklar aldırmadan hala ceviz toplamak da:))

Zeya bu gün üç yaşına girdi. Bu üç yılda onunla ne maceralar yaşadık. Buradan hepsine tanık oldunuz. Kah Beyoğlunda sazlar eşliğinde Mihribanı söyledik, kah trafikte kaldık, gece yarılarına kadar süren doyumsuz sohbetler yaptık, yemekler yedik. komplo teorileri ürettik. Nice yıllara ZEYA, NİCE PAYLAŞIMLARA