Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

28 Kasım 2009 Cumartesi

BÖYLE OLUR BİZİM BAYRAMLAR - üçüncü günden notlar eklendi hanımmmm

Bayram sabahı saat sekize 0n kala dayımın telefonu ile başladım güne. Daha kocam bayram namazından gelmemişti ama Ordu bizden yarım saat önde olduğu için, dayım cami kapısında başlamıştı kutlama işlerine.

Bayram kahvaltısına herzamanki gibi pek özendim. En nadide masa örtülerimi , fincan takımlarımı çıkardım. Geleneksel kıymalı, yeşillikli mücverimi yaptım. Bir gün önceden hazırladığım ıspanaklı, patetesli rulolarımı da masaya kondurdum. Hiiç acele etmeden geniş geniş kahvaltımızı yaptık, bir gelen olursada masaya buyursun dedik.

İlk ziyaretcimiz Cancan ve ailesi oldu. Gamse ablası O'na kumbara almıştı. Sırayla dolaştırdı hepimize , verdiğimiz paraları önce atmak istemedi ama sonra atmak hoşuna gitti. Akşama kadar sürdü ziyareti, birlikte yemekler yedik, çaylar içtik. Misafirimiz Ilgın'a ev sahipliği yaptı, arada saçını çekti,arada öptü. O'nun babasının kucağına oturup, kıskandırdı, kolonya bidonunu bulup, kolonyayı bidonla ikram etme cömertliği gösterdi.

E kalabalık bir sülalede doğup yine aynı kalabalıkta bir sülaleye sahip bir kocan olursa bu iki sülalede kaynaşıp birbirini çok severse noolur işte böyle olur. Kapı çalınca 10-12 kişli aynı anda içeri girer. Bayram ziyareti bayram şenliğine dönüşür, gülüşler havada uçar, herkes gittikten sonra bile suratına asılı kalır.Sonra sen çıkarsın her gittiğin yerde aynı aynı durum olur.


Ah bunda ben çıkmamışım bu da benli olanı:)))))





Ramazan bayramı yazımda bu resmin bir benzerini görmüştünüz yine. Hep birlikte güldük konuştuk çook neşelendik her zamanki gibi.
Misafirlerimizi yolcu ettik hemen biz çıktık, aile apt.sinde oturan görümcelerime gittik. Yine aynı sahneler gerçekleşti ve bayram ziyaretimiz dört saat sürdü:)))

Bayram tatlımın tarifini internette buldum. Oktay Ustadan fındıkpare. Çok güzel bir tatlı oldu. Yiyen herkes çok beğendi.

Eve gelince kitaplarımı, dergilerimi alıp koşa koşa yatağa gittim. Leman ve Gırgır okudum. Zeya^nın hediyesi Rolkesene başladım.Birinci günü noktaladım.


Biraz öncede kocamla Beyoğlundan geldik. Ayağımızın tozuyla bir grup misafir ağırladık. Artık kitap okuma ve film izleme zamanı.


Üçüncü gün için yeniden düzenleme:)))

Bu sabah yine dayımın telefonu ile uyandım. Gece kafasına bir şey takılmış, aramak içinde saaat geç olmuş,, sabah aramış . Artık kalıkınca geri yatmadım, kahvaltıyı hazırladım. Bu günkü plan ben evde olacaktım, kızlar arkadaşlarıyla buluşacaktı, kocam da kendine göre plan yapacaktı. Saat bir gibi Kuzenim Oya ve Eşi geldiler.Onlar gittikten sonra Naziş planını yarına erteledi. - Anne , hadi senle bi Kadıköy yapalım dedi. Gamse^de Kadıköy'e bizinmle geldi ama bizden ayrıldı. Biz önce Nezih kitapevine girdik. Sonrada vurduk yukarı doğru, dükanlara gire çıka, beğendiklerimiz ala ala Bahariye'ye doğru çıktık.O arada acıktım dedi, yemek yemek için oturduk. Sonra biraz da Bahariye^de dolaştık. Son durağımız Alkım'dı. Peren Haruki Murakami^nin İmkansızın Şarkısı'nı orada bulduğunu söylemişti. Daha önce hem Alkım^da hem de D&R da bulamamıştım.
Kitapevinden içeri girer girmez ilk iş onu aldım:)), bir de Zülfü Livanelli'nin Leylanın Evi ni okumamıştım, merak da ediyordum onu da aldım. Sonra kendimi tuttum:)))) Sahilde Kafka son kitabı Murakami'nin, tam onu alacakken Zero'nun Murakami^ye bu kitapla başlamam tavsiyesinde bulunduğu aklıma geldi. Kitaplarımızı aldıktan sonra, Kahve Dünyasına oturduk Anne Kız, kahvelerimizi yudumlarken,aldığımız kitapları inceledik. Eve gelirken Bağlarbaşında indik arabadan, orada bir mağazamız var, orda gördüğüm çeşitte trikoları başka hiç bir yerde görmemişimdir. İki tane Naziş'e bir tane de Gamse^ye hırka aldık. Bakalım Gamse Hanım beğenecek mi?, beğenmezsse değiştirme kartı var .Henüz görmedi geç gelecek, lise arkadaşlarıyla yemekte. Eve geldik, geldik ki, kocam eve gelmiş de misafir bile ağırlamak da:))). Şimdi misafirlerimizi yolcu ettik , yazımı da yazayım, kitap okuma faslına geçeceğim. Hadi gittim ben şimdilik.


27 Kasım 2009 Cuma


Onca sarı lale içindeki Kırmızı LALE bayramınızi canı gönülden kutlar.

26 Kasım 2009 Perşembe

SİS


Bir kaç gündürkü manzaramız aynen budur. Dün gece yine sabaha kadar vapur düdükleri öttü. Bayram sonuna kadarda sürecekmiş.Görüş mesafesinin sıfıra yakın olduğu yolculuklar yaptım. Berbat bir şeydir, belirsizlik içnde yol almak. Öyle pencereden izlemeye benzemez. Bir kaç yıl önce konvoy şeklinde Karadeniz gezisi yapıyoruz. Yolumuz Ordu- Akkuş üzerinden Tokat'a doğru.Tekkiraz yaylasına geldiğimizde sis bastırdı. Peşpeşe dört araba falanız. Biz önde, arkamızda ise Kuzen Ebru'nun arabası var, sis içinde ilerliyoruz, sis lambalarımız da yanıyor. Telefonum çaldı , arayan Ebru. Neredeyse tampon tamponayız , lambalarımızı dahi göremiyormuş, nerdesiniz diye soruyor. . O yolculuğumuzu hiç unutamam. Sis içinde kilometrelerce yol kat ettik.

Bir keresinde de hiç unutmam. Uludağ'dayız. Çocuğum daha. Biraz ayrıldım Annemlerin yaanından, birden sis indi, ben ciyak ciyak bağırdım. Sesimden buldular beni.

Her sis olayında Tevfik Fikret'i hatırlarım. Tevfik Fikret'in ''Sis'' şiirini bilmeyen var mı?. İstanbul'a lanet okur o şiirde. Tüm şairlerin kızssalar bile güzelleme yaptıkları İstanbul'u nasılda tiksinç nefretlik bir şekilde anlatır.
Ankara'nın en güzel yanı, İstanbul' a dönüşüdür diyen Yahya Kema'li de analım bu arada. Hey gidi Mehmet Karakuş Ed. öğretmenimiz. Yaşıyorsan kulakların çınlasın, yaşamıyorsan nur içinde yat. Nasılda dersin içine çekerdin bizi, ağzının içine baktırırdın.

Aslinda bayram yazısı yazmak için oturdum buraya ama perdeleri açınca bu yazı çıktı ortaya.

Not- teşekkürler Beşiktaş, sayende kocam dün akşam çok mutlu oldu:)))

25 Kasım 2009 Çarşamba

Dün Akşam

Bu sabah baktım mutfakta tıkırtılar var, ohooo yaşasın Babam kahvaltı hazırlıyor dedim. Babamın burada olduğu zamanların en büyük keyiflerinden biride bu. Şimdi kızlar tatile girsin, Dede- sabaha patatesli mücver yap diye başlarlar. Babam ikinci çayındayken yetiştim kahvaltıya. Ekneklerimi kızarrtım tabi önce. Eğer kahvaltıda kızarmış ekmek varsa, bir tek peynir zeytin bile olsa bana ziyafet gibi gelir. Yani illede ekmeğim kızarsın:))

Dün akşam nihayet Zeya ile Capitolde buluştuk. Çoktandır planlanmış birşeydi ama benim hastalığım, Zeya'nın İspanya seyehati derken bu güne geldik. Kitaplarıma kavuştum sonunda heheheh. Zeya bi gün, bana mail attı - Lale Abla, sürpriz kitapların var, bende dedi. hemen kahvaltı planı yaptık ama araya yukarda saydığım nedenler girdi. Sağ olsun Zeya, arada beni kışkırttı- Lale Ablaa, kitapları merak etmiyomusun diye:))). Dün akşam kahve eşliğinde muhteşem sohbetler ettik, sonra Gamsegamse 'de katıldı bize. Ay eve gelince iki kitap da O^nun çantasından çıkmaz mı? bana, kaymaklı ekmek kadayıfı gibi oldu. Zeya'nın hediyesi kitaplardan biri çok çok özel. Bana kendimi de öyle hissetirdi.

Dedesi Kazım Karabekir'in ''Hayatım'' adlı eseri.Eve gelir gelmez Kocam- önce ben okuyacağım diye kaptı. Diğeri yine çok merak ettiğim Rolkesen, yazarı Millenia Black. Gamse'nin hediyesi kitaplar ise, Andre Malraux'un yazdığı Altenburg'un Ceviz Ağaçları ve Falih Mardi'den Binbir Hayat Masalları. Bu kitapla ilgili nette bir şey bulamadım. Ama arka kapakta yazdığına göre kendi memleketinde sürgünü, sürgünde ise yaşadığı dışlanmayı anlatıyor anlatıcı diyor. Binbirgece Masallarının kenti Bağdat'dan bu güne kalanlar diye de ekliyor. Anladığınız gibi çok kitaplı bir bayram var önümde.

Dün akşam eve geldiğimizde , Naziş'de beş dakika önce gelmişti, kendi okulun yemeğinden. Öğretmenler Günü çekilişinde en büyük hediye O'na çıkmış. İki kişilik Safranbolu Seyahati. Gecenin devamnı benim kabilemin kutlama telefonlarıyla getirdik. Gündüz kızların telefonları kapalı olduğu için ulaşamamışlar .

İşte bizden haberler bu günlük bu kadar.

düzenleme- Bu blog dünyası bir hediye bana, hergün iyiki iyiki dedirtiyor . Dün sabahın beş buçuçuğunda , minik bir çengelli iğne lazım oldu Gamse'ye. Ev de onun aradığı miniklikteki çengelli iğne , Ece'nin hediyesi dikiş setinden çıktı. Biz ana kız bağırdık sabahın köründe; Eceee süpersin diye.Öyle bir bağırmışız ki, bir kaç saat sonra Ece aradı:)))

24 Kasım 2009 Salı

Bizim Ev de Öğretmenler Günü

Biz,dün akşam çok meşgulduk.Bu gün , Öğretmenler Günü Malum. Kendileri için çok özel bu günde, öğrencilerine çok daha şık , güzel görünmek isteyen öğretmenler var bu evde. Gamsegamse yakasına melek broş taktı. Melek gibi bir öğretmen oldu,ilk Öğretmenler Gününde. . Naziş artık beş yıllık öğretmen olmanın olgunluğunda, duruşunda.

Müsterihim ki, ta başından beri, iyi bir eğitmen olmanın sinyallerini verdiler bana . Ne de olsa çizgi filmlerde bile ağlayabilecek bir annenin, karısına yük taşıtıp kendi elini kolunu sallayarak giden adamın yolunu kesip kavga edebilen bir babanın, başkalarının başarısından sonsuz haz duyup gözleri yaşaran, okul birincisi olan öğrenciyi kendi ailesini bile şaşırtan çılgınlıkta alkışlayan anne ve babanın, kızları onlar. Umarım hep böyle devam eder. .Sabah kalktık karı-koca uğurladık, kutladık kızlarımızı ve onların nezdinde TÜM ÖĞRETMENLERİ.

Onlara ögüdüm. İlerlediğiniz yol çok dikenli ve çetrefil. Rehberiniz Atatürk'ün şu sözleri olsun.



Cumhuriyet sizden "fikri hür vicdanı hür irfanı hür" nesiller ister. 25.081924 Muallimler Birliği Kongresi Üyelerine.

• Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır. 25.08.1924 Öğretmenler Birliği Üyelerine.

• Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden eğiticiden mahrum bir Öğrenci her ne yaşta ve sınıfta olursa olsun onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakacak ve öyle davranacaksın. (1930)





23 Kasım 2009 Pazartesi

Biz dün çok CAN'lı saatler yaşadık. On beş gün sonra ilk kez görüşebildik, benim hastalığım yüzünden. Nasıl özlemişiz birbirimizi nasıl anlatamam. Arabaları daha bizim sokağa girerken sevinç çığlığı atmış.

Dün birlikte yattık yuvarlandık, koştuk yedik içtik. Ablalarına pirzola , O'na köfte kızarttım pilavının yanına. Ama o ne cin biliyomusunuz. Köfteyi attı, pirzolayı kaptı. Kemiğini bile zor aldım elinden. Nasıl kemirdi, diğer eliyle nasıl pilav kaşıkladı inanamzsınız. Artık O kocaman bi adam oldu.

Öğleden sonra uyumuştu. Gamsegamse de kendi odasında uyuyordu, Naziş'de salonda laptopda bir şeyler yapıyordu. Bende fırsattan istifade akşam yemeğini hazırlayayım dedim. Ara sıra gidip bakıyordum, uyuyor mu? diye. Tam tencereyi karıştırıyorum, arkadan biri bacaklarıma sarıldı. Uyanmış, yataktan inmiş, pıt pıt sessizce gelmiş. Sarıldık birbirimize, kucağıma aldım, yeleğini giydirdim. Göğsümde biraz daha uyudu. Kan bağıymış pöh dedim. O an , böyle bir mutluluk var mı daha dedim. Bir bebek sana böylesine sarılsın, yaslansın. Yeşil çay yapmıştım, O da bisküvi batırdı, hapır hupur nasıl zevkle yedi. Arada bana da ikram etti. Kaşla göz arası cep telefonumu çaldı kaçtı. Anlayacağınız dün çok Can'lı çok güzeldi.

Akşam Gamsegamse ile Çok Güzel Hareketler Bunları izledik. Naziş'de izlediğini iddia atti. Bize kalsa uyududa. Sonra sizle bir şey izlenmiyor dedi gitti. Gece Murat Bardakçı Ve Murat Belge'nin konuk olduğu Teke Teki izlerken uyumuşum. Halbuki çok güzel bir programdı. Nazlı da radyodan dinliyor, kulaklıkla .

Bu gün itibarıyla bayram hazırlıklarına startı verdim. Bu gün genel temizlik var. Son rötuşu perşembe günü olur. Ooo daha dolmalar falan sarılacak. Geçen bayram yapmadım da , burası kimin evi, bizim ev değil dediler:)))

İyi bir hafta olsun.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Oyyy bugün , günler sonra kankalarımla buluştuk okey oynadık. Evden çıkarken kocam- hala yüzün bembeyaz gitme felan diyodu, Naziş'i de kışkırtıyordu. Sana kalsa beni hasta modundan çıkartmayacaksın, hoşuna gidiyo dimi evde oturmam diye çıkım çıkım çıkıştım. Ay tam giyindim kuşandım, apaçi çizmelerimi ayğıma çekiyorum, bende bir halsizlik. Yuh olsun sana dedim, tüm enerjimi aldın, beni hasta moduna soktun yeniden. Üzüm üzüm üzüldü hemen umca koşturdu hehehehehehe sonunda umca aldık. Tavsiye ederim süper bir şey. Neyse gittim, okeyimi oynadım , yedim içtim, eve geldim. Tam kapıdan içeri giriyorum, gögsümde sanki bir kaplan oturuyor. Ülen , ille bu adamı haklı çıkaracaksın dedim. Çaktırmadan gidip 10-15 dk falan uzandım geçti.


Ekmek sepeti örtümü fotoğraflamam hakkında baskı yapmayın boşuna canlarım, yemezler. Zuz ben yoldayken telefon açtı , yazımı okurken gülmekten gözünden yaş gelmiş, çok merak ediyormuş falan filan. Valla çok güzel oldu yav, biraz amacından şaştı o kadar heheheheheheh. Hem Ece ile anlaştık O bana ekmek sepeti örtüleri bulacak ben onlardan bere yapıcam.

Yazımı yazayım bu gecemi sadece okumaya ayıracağım, bir ara Kavak yelleri izleriz Gamsegamse ile. Şimdi sinemada, hangi filme gittiğini bilmiyorum. Eve gelirken tiyatroya uğradım, aralık ayı oyunlarının listesini aldım. Taaa lise yıllarında izlediğim Tarla Kuşuydu Jülyet yeniden sahneleniyor. Beğenip beğenmediğimi hatırlamıyorum hoş o zaman beğendiğim bir şeyi bu gün beğenmeme olasılığım çok fazla.
O yıllarda en beğendiğim film , Tommy müzikaliydi hatırladığım kadarıyla. Şimdi yeniden izleyip ne düşüneceğimi merak ediyorum.







En sevdiğim şarkıcı Suzy Quatro idi. Can the caaaaaan diye onunla birlikte çığırır Annemi deli ederdim. Bakın o şarkıyı hala da çok severim.

Şimdi çikolatalı Türk Kahvesi içeceğiz. iYİ PAZARLAR OLSUN


not: Çikolatalı Türk Kahvesi öyle çok da menem bir şey değil. Sakızlısı daha güzeldi galiba. Herşeyi kendi tadında bıraksalar olmaz , bende denemesem olmaz.Mavi cola bile içmiştim:)))Şimdi kocama sorsam nasıldı diye, inadımdan sormuyorum. Cevabı - ne bilim olur. Bu ne bilim. Beğenmedim demektir. Şimdi beğenmese küscez sanır , söylemez heheheheh.

20 Kasım 2009 Cuma

Ördüğüm bere ekmek sepetimize çok şık bir örtü oldu baştan söyleyeyim . Kenarına oya bile yaptım. Kenarlarındanda renkli yünlerle bağladım. Yaratıcılıkta sınır tanımaz olduğumu bir kez daha ispatladım. Akşam bitiripte kafama takınca evdekiler gülme krizine girdi, kocam bir ara cılız bir sesle yakıştı bile dedi. Ama ekmek sepetinin içine yerleştirince abartılı bir şekilde çok güzel oldu dedi. Şimdi pazartesi Derya Baykal bir başlasın. Elimde yünlerim tığlarım ve şişlerimle oturup hemen yeni bir şeye başlayacağım.Ölmek var dönmek yok .Hep atkımı örücem ben ha bir de şal örneğim var örebildiğim. Yalova yazlık yıllarında, Babamın ortağının eşi öğretmişti. Kulaklarınız çınlasın Gülseren Yenge.

Dün gece dizi gecemdi. Aşk-ı Memnunun hemen ardından flaşh dizim Bir Bulut Olsam'ı izledim. Son karesinde işte burada bitsin dedim. Narin ve Serdar ilelebet orada yaşasın dedim. Sence de öyle değilmi Peren. Hep mutlu sonlar olsun. Herkes umduğunu bulsun hayatta, kimsenin emeği boşa gitmesin istiyorum. Şu kısacık dünyada.


Bu gün 10 gündür ilk kez dışarı çıktım. Kocamla yürüyerek Üsküdar'a indik. Hava çok güzeldi, ara ara soğuk rüzgar hissettim ama sesimi çıkarmadım. Nasıl özlemişim açık havayı. Baktık cuma pazarı kurulmuş biraz dolaştık. Anlayın işte kocam hatırım için pazara girdi ama bi baktım fırt diye dışardayız. Öyle bir yola sokmuşki beni sonu pazarın dışı:))). Sonra balık pazarına girdik, balık aldık. Akşama tereyağda domatesle buğulatılmış, fırında barbun var. İki kızda akşam yemeğinde evde olmayacaklar. Aa ben dün akşam yöresel takıldım keşkek pişirdim. Yapabilirmiyim yapamazmıyım derken valla yaptım şahane oldu. Naziş daha yerken - Anne tatilde hemen yeniden yap dedi. Nasıl mı yaptım. Keşkeklik buğdayı bir taşım kaynatıp altını söndürdüm. Bir kaç saat beklettim. Daha sonra kontrol ettiğimde sanki neredeyse pişmişti. Tencerenin dibine tereyağ koydum erittim. Babamın fırınlatıp getirdiği kuzu etlerini buzluğa paketleyip koymuştum. Onlardan bir paketini içine attım, 100 gr kadarda çemensiz pastırma koydum, kırmızı biber ilave ettim, birlikte soteledim. Üstüne buğdayı koydum. Ve bolca sıcak su koydum. Sanırım 1,5 saat daha pişirdim. Bizim keşkek kültürümüz yok mesela Annem hiç keşkek pişirmemiştir ama kocamın ailesinde dillere destan keşkekler pişer. Biz de yenen keşkek pilavımsı olur, bazı yörelerde ise çorba kıvamına yakın pişer. Yanında sadece salata yedik. Üstüne çay içtik . Akşam yemeğini saat 18.30 gibi falan yedik. Yoksa pişirmezdim. Çünkü genelde saat sekiz gibi falan yenir yemek bizim evde.


Şimdi az gidim ben , karıkoca bir çay molası verelim, sonra gelir belki devam ederim.

not. Beni izlemeye alanların çoğu blogcu değil. Nasıl merak ediyorum kendilerini beni neden okuduklarını falan. Okuyunca bi not yazsalar nasıl sevinirim.
Geçende beni okuyan Ordulular bir merhaba deseniz nasıl sevinirim yazmıştım. Bir kaç merhaba aldım, teşekkür ederim.Ama isimde yazsaydınız keşke :)))

19 Kasım 2009 Perşembe

dolupda taşan yazı:)))))

Biliyorsunuz evde nekahat devresi geçirmekteyim zorunlu olarak. Bu gün Beyoğlu'na gitme girişimim geri püskürtüldü. Yarın hava daha güzel olcakmışşş.

Nekahat devrem oldukça verimli geçti. Geçen yıl yarım bıraktığım atkıyı tamamladım, bir atkı ördüm bitrdim. Dünde, Derya Baykal izledim ve bir bere başladım . Bere 17 adet üçgenden oluşuyor ve bitmek üzere. Güzel olmazssa babam uyurken takar heheheheh. Mor ,lila ve yeşil renlerden oluşuyor ama olsun. Renkli rüyalar görür.

Kayıp Gül bittti bu arada. Altı çizilecek cümleleri var, okunabilir ama kaçmaz demem. Okuyan da üzülmesin, okumayan da .Ben bir kitap için böyle yazmıştım yine bir kez de , anam sen yazarı oku bunu, bana anlamamışın bir daha oku de. Unutulmaz hatıralarım arasında yer almıştır kendileri. Söylemiştim ya Simyacı ile başlayan serüven bu diye, aynen sözümdeyim. Hiç birimizin bilmediği bir şey söylemiyor ama hatırlanası , hatırdan çıkarılmaması gereken şeyleri de hatırlatıyor.Kitabı okumak isteyenlerin şu yazıyıda okumalarını salık veririm


Kitaplıktan yeni seçtiğim kitap Erdal Öz'den Gülünün Solduğu Akşam.Ne demişti Turgut Uyar
"herkes ne zaman ölür
elbet gülünün solduğu akşam."
Şimdiden söyleyeyim, bu kitap okunacak , bitecek ve hakkında konuşmayacağım. Her konuda ahkam kesemem ben öyle.

Dün '''İz'' de, Sait Faik Abasıyanık'la ilgili bir belgesel vardı. İnsanların kötülüğünden kaçıp, Burgaz Ada'ya yerleşen Sait Faik. Bir Balıkçının diğer Balıkçının hakkını yediğine şahit olur. O kadar üzülür ki , kötülük her yerde der, deli gibi kaçar oradan hemen bakkaldan kalem defter alır ve yazmasaydım delirecektim der.

TV demişken geçenlerde bir gece , Gamsegamse ile uykumuz kaçtı, zaplayıp duruyoruz , o sırada birden ekrandan Billur Kalkavan geçti. Yüzünde bir dehşet ifadesi vardı. Geri dön dedim Gamse'ye, galiba bir şey olmuş, evet dedi,- sanki korkmuş gibi. Baktık bir konuğuyla normal sohbette. Botoks yüzünden yüzüne bir dehşet ifadesi yerleşmiş. Ay şimdi o kadınceyiz her sabah aynada kendine bakaıp korkmaz mı???. Belki de yüzündeki dehşet ifadesi ondandır:)))))

Bir de tatlı tarifi size. Kemal paşa tatlısını pişirin, bir de vanilyalı puding pişirin,ya da tavuk gögsü ne bilim ya da kazandibi. İçine accıkda şanti ekleyin hah. Şimdi cup ların dibine bir kemal Paşa koyun üstüne puding koyun, en üste yine bir kemal paşa daha koyun. Amanııın ne güzel oluyor deyin. Hem görsel hem tatsal bir zenginlik.

Hadi bi de salata tarifi. Yeşil mercimeği haşlayın süzün. ,çine yarım demet mor reyhan(bunu koymazsanız hiç yapmayın daha iyi), yarım demet dere otu ve maydonoz. 4-5 dal yeşil taze soğan , ikişer adet kırmızı közlenmiş biber ve domates, bir iki adet de yeşil biber doğrayın. Biraz dövülmüş ceviz ekleyin. İki diş sarımsak rendeleyin. Karabiber, kimyon,tuz, zeytinyağ koyun harmanlayın. Ne biçim bir lezzet şaşacaksınız.


Şimdiiii, kitap önerisi yaptık hem de iki tane, Bir tatlı tarifi verdik, Üşenmedik bir de salata tarifi yazdık. Eğer isterseniz 17 üçgenli bereyide tarif ederiz evellallah. TV den de bir sürü haber verdim, hatta magazin bilgisi bile verdim:)))).E yarın hava güzel olacak da demişim. Daha ne istiyonuz.





17 Kasım 2009 Salı

TV den MV den

Adam diyo ki, karım üç çocukla beni bıraktı, beş çocuklu bir adamla kaçtı. Yedi ay oldu. Ben şimdi kız istiyom, boşanamadığım için vermiyolar, karımı bulda boşanayım. Müge Anlı çöktü, yere oturdu. Bulayım, sen boşan evlen. O üç çocuğu yuvaya bırakmışın , üç çocuk daha yap sonra bu da kaçarsa, nasılsa onlarıda yuvaya bırakırsın.Bir başkası görücü usulü ile tanıştığı kızın o sırada başka bir görücü ile görüşüp onunlada anlaşma hareketleri yaparken hamile kaldığını anlatıyor. Yani aile kızı iki tarafla da görüş, hangisi ile anlaşırsan onunla evlen demiş galiba. Valla anlamadım, çözemiyorum bu denklemleri ben, buralar çalıştığım yerler değil. Yahu bunlar Anadolunun bağrından kopup gelen insanlar, hadi İstanbul falan olsa diyeceğim ki, adımız çıkmış dokuza inmez sekize. Önce ekmekler bozuldu da biz ondan mı? böyle olduk. Yoksa bu işler hep böyleydi de ben mi? bir kaç yıldır haberdar oluyorum. Bütün bunlar Bihter'le Behlül'ün suçu mu? yoksa. Bu hastalık halleri bozdu beni, sabah tv 'lerine fazla takılınca.Yok bir daha ben sabah tv izlemem , izleyeceksemde doooru salona giderim. Dizimax falan takılırım , terbiyem bozuldu, ayile kadını çizgimden kaydıracaklar beni, küfüre neyin başlayacağım. Küfür dedimde, geçen sabah kocam evden çıkmış, sokakda iyi giyimli bir genç kız, elinde şemsiye ile yürüyor diyor, o sırada rüzgar esmiş, şemsiye ters dönmüş, kız bir sunturlu küfür etti diyor. Bizimki utançtan kıpkırmızı olmuş. Baya baya sinkaflı falan bi küfürmüş heheheh. Yani öyle bir küfür duymamıştım dedi. Dün gece birlikte Feberbahçe - Galatasaray maçında olaylar çıkmasına neden olan Demet Hanımcık'ı izlerken aklına gelip anlattı. . Hem girmesi yasak olan maça girmiş bu hanımcık canımcık, hem alkollü, hemde yaptığı el hareketi ile salonu birbirine katmış. Nasılda pişkin, refleksmiş yaptığı, refleksini yediğim.

Benim acilen dışarılara çıkmam gerek evde biraz daha takılırsam halim kötü. Yakında evlendirme programlarına falanda başlar kafanızı şişiririm:))))

16 Kasım 2009 Pazartesi

pazartesi neşesi


Bu resim biz de yoktu, biraz önce geldi. Şunlara baktım, manzaraya baktım iyi oldum. Yer Nezahat Gökyiğit Botanik Parkı.


Bu sabah yatakta çay keyfimi yaptım tam 8 gün sonra. Kitabımı okudum. Sonra Babam seslendi, çay hazır diye kalktım. Tulum peyniri ve susamlı çubukla kahvaltı yaptım, ağzımın tadı yerine gelmiş, yaralarıda geçse tam olacak.

Biraz önce çaktırmadan pazara gittim:)))yağmur çiseliyordu. Hemen sokağın başından bir şeyler aldım geldim. Hafif başım döndü.Hala öksürük var çatal çatal ama nasıl razıyım buna. Darbe sonrası izler bunlar :)))

Akşama hamsili pilav yapacağım. Hamsileri temizlemek Babamdan diyordum ama bir baktım gitmiş:)))


Evi ben dağıtıyormuşum galiba heheheheh, ev hiç dağılmadı, tozlanmadı, kirlenmedi. Şaştım ben bu işe. Dün küçük çapta bir temizlik yapıldı o kadar. Fekaaaaat kendimi çok bi takdir ettim bu zaman zarfında. Hastalık sırasında dondurucudaki stoklar ne kadar işe yaradı. Haşlanıp kavrulmuş ıspanağın üstüne yumurta kırdılar sadece. Hazırladığım domates biber sosunu bifteğin üstüne döküp fırına verdiler, kalan sosun üstüne bulgur koyup bulgur pilavı yaptılar yanına da. Haşlanmış olarak buzlukta bekleyen yeşil mercimek, yine hazır duran harcın üstüne dökülüp çorba oluverdi. Yani bu tür karagün hazırlıkları sadece gezmekten vakit bulunmadığı günler için değil asıl hastalıkta işe yarıyormuş:))) Benim amacım gezme günleri için olsa bile .

Şimdilik pazartesiden bu kadar . Ara ara küçük notlarla gelebilirim her zamanki gibi.

15 Kasım 2009 Pazar

pazar yazısı

Son iki yıla kadar ben hiç hastalanmazdım, hastayım bile demezdim. Ama ne oldu bilmiyorum. Anneannemin deyimiyle, yere gayim basmanın zamanı geldi , olsa gerek.

Neyse az buçuk ayaklandım, tıngır mıngır gidiyorum. Sanki darbe almış gibiyim. Bilirim darbe nedir, anlı şanlı iki darbe görmüş olarakdan.

Bana kalsa yarın çıkarım dışarıya da, kesin ültümatom aldım, tüm ev halkından ağız birliği ile. Bu hafta böyle geçecek. Olsun kitaplarımı okurum, orayı burayı karıştırırım. Derya Baykal takılır, atkımı örerim. Bir kaç gündür, yatak odasına mevzilendiğim için, orada da sadece ulusal kanallar çektiğinden , gündüz kuşağı hakkında artık bilirkişi sayılabilirim. Sabah gözümü yemek programları ile açtım, Müge Anlı izledim. Ama insan takılınca , takılıyor ha. Cinayet çözüldü mü?, tanık çıktı mı diye az takip etmedim ha!!

Kayıp Gül bitmek üzere. Bitireyim öyle söyleyeceğim. Simyacı ile başlayan bir serüven bu, devam edeceğe de benzer. Çünkü bu hamur daha çok su kaldırır. Ama geçen gün Derya Baykal'a konuk bir kadınceyiz vardı. Nil Gün. Elinde 15 doları varken gitmiş 1000 dolarlık kursa yazılmış. Kurs bir haftalık. Ama o , bir haftanın sonunda bin doların geleceğini biliyormuş, gelmiş de. Bir banka, 20 yıl önce , biz sizin hesaplarınızda yanlışlık yapmışız demiş ve 5000 dolar göndermiş. Şimdi ben ne diyeyim. Uçtun desem olmaz , kaçtın desem olmaz.


Beni balkon penceresinden maskeli gören karşı komşu, sanırım domuz gribi olduğum haberini yaymış heheheheheheh, hiç görüşmediğim komşulardan bile çok içten sağlık mesajları aldım. Bu gün bir ara balkona çıktım, karşı pencereden biri eliyle hani mükemmel, çok iyisin işareti yapılır ya ondan yaptı. Valla gözlerim yaşardı.

Kızlar iyiler büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperler. Gamsegamse okulda klüp kurmakla ve onların sunumunu yapmakla meşgul. Takı ve düşünme becerileri klubü açacak. Bakalım kaç öğrencisi olacak. Naziş ise Kafkas Derneği çalışmalarıyla çok meşgul bu ara. Dün gece çok geç geldi. Berlin Duvarı yıkılırken Kafkasya'nın kapıları açılıyordu başlıklı bir konferansa katıldı. Geldiğinde biz Kavak Yellerinin sonuna gelmiştik, çok da heyecanlı yerindeydik ama ne dediysek O, bize konferansı anlattı:)))

Bir yazının sonuna daha gelmiş bulunuyoruz. Hadi bakalım siz sağ ben selamet. Şimdi kızımın elceğizleriyle yapıp getirdiği sıcak çikolatamı içmeliyim soğumadan.

14 Kasım 2009 Cumartesi

ateş hattında

39.5 lara geldim gittim geldim gittim. Yüzüm dudağım gözümün akı aynı renkti. Bu ne gribiydi bilinemedi ama sanırım gidiyor artık. İnsan içine karışmaya bu gün itibarıyle başladım. İlk kez birlikte masaya oturduk, kahvaltı yaptık. Çok iyi bakıldım, nazlandım ama bir daha hastalanırsan otele gidip yatıcam. Her uykuya daldığımda ya telefon çaldı ya biri nasılsın dedi, ya da bir şey istermisin diye sordu. Neyse geçti, gidiyordur inşallah.

Dört gün boyunca yataktan çıkamadım ama keyifte yapamadım. Çünkü her bir hücremle, damarımla, damarımda akan kanla yeniden yeniden tanıştım.

Dün akşam Gamsegamse bana geçmiş olsun hediyesi getirdi . Son günlerin flaş kitabı KAYIP GÜL. Yarıladım bile. Bitireyim üzerinde konuşuruz.İddiası çok büyük,Türklerin Küçük Prensi ve Martı'sı olmaya oynuyor.
Şimdilik bu kadar yeter, fonda çalan şarkı Duman'dan ''Ah' '_tabi bizim ev de çalıyor:)))_

13 Kasım 2009 Cuma

daha iyiyim ama azcıkda dinleneyim gelcem .

9 Kasım 2009 Pazartesi

var da var

Akşam yemeğine bir saat var. Herkes yavaş yavaş toplanmaya başladı. Nasıl bir gündü derseniz, dünkünden daha temiz bir evim var:))) Yıkanmış çamaşırlarım var, ütülenecek kaldırılacak çamaşırlarım var. Bir tencere pişmiş sulu köftem ve kızarmayı bekleyen sigara böreklerim var. Bir de kurutulmayı bekleyen saçlarım var. Beni kekleyen bir kızkardeşim var.

Akşama izleyeceğim bir dizim var, sonra yatakta kitap okuyacağım.
Siz de ne var.

E hadi kafam üşüdü artık.

8 Kasım 2009 Pazar

pastırma yazının ilk iki günü

Sizi bilemem ama ben pastırma yazını hiiiiç de evde geçirmeye niyetli değilim. Epi topu bir hafta sürer zaten. Ondan sonra kışa balıklama dalarız.Pastırma yazı elbetteki Kayseri'de yaşanan bir yaz değildir heheheheh alın işte size ansiklopedik bir bilgi:

Pastırma Yazı

Pastırma Yazı, sonbahar mevsiminin sonundaki güneşli ve ılık günler. Genellikle Ekim sonu Kasım başı.


Anlayacağınız önümüzdeki şu bir kaç günü amman kaçırmayın. Ben bir gün de, Fethi Paşa korusunda yaprak toplayacağım mesela.

Cumartesi Naziş'le çok güzel bir gün paylaştık. Ece'ye gittik.Koru kahvaltımızda tanıştığımız ve çok sevdiğimiz ,Marmarisli, Serpil Hanım da gelmişti. Günün sürprizi yemek bloğu sahibi M. tanışmamızdı. M. Hanım şahane pırasalı kişi ve ev yapımı çikolatalarıyla bizi mest etti. Tarifi bana gönderecek ve hemen uygulayacağım. Çokca konuştuk, çokca güldük. Ecem'in şahane broşlarını yakamıza taktık, yine ev yapımı likörümüzle çikolatalarımızı yiyip günü sonlandırdık.

Eve gelince valla 10 dk falan dinlendim, dinlenmedim, hemen bir hamsi buğulama attım ocağa, yanınada bi mevsim salata çektim uuuuf akşam yemeği oldu. Ecemm daha asla bir şey yiyemem dedim ama azcıkkk hamsi buğulama yedim:)))


Bu sabah, Babama yakalanmadan bi su içip yatayımda kahvaltıyı o hazırlasın derken, tıp yakalandım. Hah iyi çayı koydun mu dedi. Benim niyetim yatakta , yaşamdan dakikalar seyretmekti. Valla ruhdağı ve Peren'in nazaruna geldim:))). Gamse sucuklu yumurta isterim diye bağırdı, anlaşıldı yav dedim, bu gün şeytana azapta gerek. Kahvaltıdan sonra , mürdüm eriği marmelatı yaptım. Yaptım ama niye yaptım bi sorun bakalım. Ben Naziş daha çook küçükken hatta biz denizi olmayan yerde oturuyoruz,o zaman. Bir erik marmelatı gelmiş, Ordu'dan. O zamanla şekerlenmiş. Ben de elmalı pasta yaprığımız hamurdan hamur yaptım, onu merdane ile açtım, arasına bu marmelatı sürüp, rulo şeklinde sardım. Pişirdim, soğuyunca üstüne pudra şekeri serpip dilimleyip servis yapmıştım. Geçen gün durup dururken - Anne hatırlıyomusun , marmelatlı falan bir pasta yapmıştın , yapsana yine dedi. Ay nasıl hatırladı şaştım kaldım. Ne yapalım el mahkum , bu gün marmelatı pişti , yarına da pastası pişer.

Aslında bu gün benim programımda Beyoğlu ekibimle buluşmak vardı ama onu hafta içine sarkıtıp, bu gün Cancan'la program yapalım dedik. Pastırma yazını en iyi şekilde değerlendirebileceğimiz, Cancan'ın en hoşlanacağı yer olsun derkennnn benim aklıma Nezahat Gökyiğit Botanik Parkı geldi. Ama hesaplamadığımız bir şey vardı. Cancan bizim evin önüne geliince arabadan inip , eve çıkmaya kodlanmış bir kere. Arabaya ben binince kızılca kıyamet koptu. Bağlarbaşına zor geldik, arabadan indik dışarı çıkardık, gezdirdik , annesi arkaya geçti, emdi falan öyle yatıştı. Parka kadarda benim kucağımda gitti , koltuğuna oturmadı. Hadi geri kalanını resimler anlatsın.





Cancan zaman zaman aldı başını gitti böyle. İstikamet ördeklerin yüzdüğü göl. Ama O her çocuk gibi kıyıda durup seyretmek yanlısı değil ki, doğdrudan gölde birlikte yüzmek isteyen cinsten.

Alttaki yazıyı görünce, doğduğumuzdan bu yana çimlere basmayın çimlere basmayın uyarısı ile yaşamış bir ülkenin evlatları olarak, doya doya bastık çimlere. Termostan çayımızı çıkarıp içtik, böreklerimizi yedik.
Not: Bu yazı tabiki de pazar akşamı yazıldı. Siz bakmayın pazartesi yazılmış rolü yaptığına heheheheheheheheh( bu heheheheh, M. Hanım sadece sizin içindi)

düzenleme*1. Pastayı yarına kadar beklemeden yaptım bile. Naziş hemen iki dilim yedi.

Gamse sinemadan geldi. Kıskanmak adlı filme gitti. Daha kötülerini görmüştüm dedi:)))


6 Kasım 2009 Cuma

Bu gün miskin bir günümdeyim, nasıl verimsizim, nasıl uyuşuğum. Biraz önce Gamsegamse aradı Capitol'de buluşalım dedi, ııııh dedim. Dünden yorgunum. Kolay mı? memleket kolilerini açıp yerleştirmek. Her eve gelen -- Dedeeee ne getirdin asy bakalım diye zıp zıpladı, Zuz içeri girerken mis gibi bir şey kokuyor dedi. Kimi pidemi ısıt, kimi - benim payımı hazırladın mı der, diğeri başka ne var başka ne var der. Benim anam ağladı akşama kadar her şeyi yerleştirene kadar. Sonrasında da baktım ev almış başını gitmiş, kolileri balkona doldurdum akşam çöpü için, evi de bir güzel kalayladım. Bu arada babam 20 kez - Laleee diye , çağırıp bişe sordu. Akşam yemeği için memleket havası hazırladım. Geri kalan toplandı dedesinin, başına - O da gerine gerine anlatmakta, etleri almak için taaa dumankaya yaylasına gittik arkadaşlarla, cevizli baharlar o gün hazırlandı. Kuşburnular ev yapımı . Bense hadi masayaaaa - Aşk-ı Memnu başlayacak şimdii. İşte böyle yedik içtik. Zuz da payına düşenleri aldı evine gitti. Bu gün de Tüyap da , inşallah benimde payıma bir şey düşer heheheh. Belki pazar günü gidicem ben de.

Bu gün o yüzden yorgunum. Kızlar cuma günleri erken çıkıyorlar, birazdan dökülürler. Onlar gelsinler, ben salona kurulup, tv izleyip atkı örücem. Mademki domestik takıldık iki gündür tam olsunn.

Ben tüm hafta sonu doluyum, yarın çok özel ve çok güzel bir yerdeyim, pazar günü ise Beyoğlu ekibimle Beyoğlunda yemek yiyeceğiz.

Hadi gittim ben , güzel bir hafta sonu olsun. İstanbullular için söylüyorum. Hafta sonunda hava güzel olacakmış.

5 Kasım 2009 Perşembe

çamdan kavaktan sabahtan

Bu günkü çayım, yeni keşfim olan, üzüm çekirdekli , mürdüm eriği çayı ya da, mürdüm erikli üzüm çekirdeği çayı. Fonda çalan şarkı, Peren'den geldi. Brian Eno 'dan by this river. Brian Eno'yu filmmania lar oğul odasından hatırlarlar.

Dün akşam Cancan gittikten sonra Gamsegamse ile dışarıya çıktık.Yağmur yağıyordu, şemsiyelerimizi açtık, yürürken Gamse -bak bu köpek sabah da yanıma yaklaştı dedi. Bir kadın, korkma demiş, bu önceden ev köpeğiydi. İçim cızzz etti. Yani hayvanları süs olarak görenlere uyuz oluyorum. Sıkıldığında çocuğunu atıyormusun dışarıya mesela. Koşa koşa markete girdik. Sosis, kağıt tabak falan aldık. Çıktık köpeği aradık. Yok nereye gitti derken , bir baktım bir apt kapısında oturmuş bana bakıyor. hemen anladı geldi. Tabakla koyduk önüne , ben zırladımm.

Sabah babam geldi. Sevdiğimiz , özlediğimiz ne varsa birlikte. Gamse ve Naziş'in pideleri, Zuz'un cevizli baharları. Benim üçgen kesilmiş , mantılık makarnalarım.Akşama doğru okuldan çıkan , pideleri fırına koy diye arar.

Bu gün çok işim var, koridor , açılacak kolilerle dolu. Ama yarın ve cumartesi için çok güzel planlarım var.


Artık gerçek çay içme vakti. Şöyle güzel demlenmiş bir çaya ne dersiniz. Ben , bitki çaylarını severim, ev aktar gibidir. Ammaaa benim geleneksel çayımın yerini hiç bir şey tutmaz. Yeni tatlara açığımdır ama her şeye değil. Mesela Naziş, vasabili kuruyemişi çok sever, ben dörtnala kaçarım. Sakızlı türk kahvesi güzel ama kahveyi kahve olarak içeceksem tercih etmem. Ev de çikolatalı türk kahvesi var, henüz açmadım ama çikolata ve kahve birbirine yakışır , güzel olabileceğini düşünüyorum. Yeni tatlar dedim de, geçen yıl yazmıştım hatırlayanlar vardır. Bir arkadaşımda , mor lahana, kuru üzüm, cevizden oluşan bir salata yemiştim, isim bulamadım salata dedim işte. Çok beğendim, akşam gelince yapıp, masaya koydum, onu gerçekten, limonlu , yağlı , tuzlu bir salata sanan kocam, ağzına koyup da, ağzım da ne var , ağzımda ne var demesini, yüzünün şeklini unutamıyorum hala.

E hadi çay demiştik.

düzenleme-1- Bu umca bitkisel damla arayanlar günde iki üç kez neden benim sayfama düşüyor , anlamadım. Böyle bir etiketim olmadığı gibi, zambak reçelinden söz ettiğim yazıda , damla ve bitkisel sözcüğü bile geçmiyor. Ben memnunum, bi şikayetim yok da merak sadece merak.. Du bi ben de yazayım umca bitkisel damla , hatta etiket vereyim, hatta hakkında bilgi yazayım . Üç dk sonra...

3 dk ya bile gerek kalmadan:))

Afrika Sardunyasından elde edilen , bir bitkisel damla.
ENDİKASYONLARI:
Akut ve kronik enfeksiyonlar, özellikle de solunum yolları enfeksiyonları ve kulak-burun-boğaz enfeksiyonları (örneğin bronşit, sinüzit, anjin, rinofarenjit gibi) kullanılıyor.

olayı da çözdüm bizim fırça yani yıldızlı olanı, namı diğer ebrucuk, yorum kısmında bana tavsiye etmiş:))))


Aha da resmini de koydum. Bi de etiketliim ben onu .

4 Kasım 2009 Çarşamba

YAGMUR SENFONİSİ YA DA YAĞMUR GÜZELLEMESİ

Cancan geldiğinde uyuyordu, yatırdım yanına uzandım, beraber beraber uyuduk...yağmur yağıyordu.

Uyandı , yemek yedik beraber beraber ...yağmur yağıyordu.

Kitap okuduk , kitaptaki köpeğin mamasını bana ikram etti. Ham ham etik beraber beraber...yağmur yağıyordu.

Hastaydı cancanım, çok azamadık, koşamadık koridorda...yağmur yağıyordu.

hep yağdı hep yağdı, her anımıza eşlik etti, tıp tıp camlara vurup kendini hatırlattı milyon kez , ben de ben de dedi Cancan'a ben de seviyorum seni.
Bu sabahı özel yapan, bu günü güzelleştirecek olan Cancan'ı beklemektedir:))) Anladınız siz onu, biz bu gün çook meşgulüz. Okunacak kitaplarımız var. Oynayacak oyunlarımız var. Çoook meşgulüz çok.Ben ona yemek yedirirken o da bana kıyamayıp, ağzındaki lokmasını bana ikram edecek.Buz dolabındaki magnetleri toplayacak. Kızların odalarına dalıp, gördüğü her şeye çığlık atacak. Gamzenin duvarındaki stickeri önce cici cici diyecek sonra tısss diyecek ama bir hamlede de çıkarmaya çalışacak. Bir yerlerimi ısıracak işte böyle yaşanacak bir gün olacak.

Biz bunları yaparken siz çarşamba gününün keyfini çıkarın. Bir İstanbul'lu için çarşamba haftanın ortasına gelinmiştir ve alemlere akmak için iyi bir gündür.

fonda, yıldız usmonova & yaşar -seni severdim... çalıyor. Teşekkürler zuzuların annesi Banu

not. bu yazı çarşamba günü yazılmıştır tabiyatiyle, ama bu blog saati pasifik saatine geri dönmektedir her dem. Ya gidip pasifiklere, döndürücem dünyayı bu yana ya da gidicez böyle geriden geriden , tam düzeltene kadar:)))

not-2- son kez bir şans verdim ona ve düzelttim, yazı yine çarşambaya döndü, ama yine pasifik saatine dönerse bu kez kesin gidicem.

Not-3- pasifik saatine dönmem gerekiyo

not4-( valla son not).Ali Atıf Bir bu reklamı gördümü acaba. Seyretmezseniz iki elim yakanızda olsun hehehehe

3 Kasım 2009 Salı

izlence

Biz bu gün Naziş'le evdeyiz. Dün okulda hastalanmış, bu gün ev de istirahatli. Gamse ve Babası yola revan olduktan sonra, aldım çayımı bu kez bir değişiklik yapıp salona gittim. Çünküüüü SKY TÜRK de Ayhan Sicimoğlu'nun programı vardı. Adamımdır kendisi. Hani vardır ya , bazı kişiler özeldir, ne yapsa izlersiniz, ne yazsa okursunuz, ne söylese dinlersiniz. Ayhan Sicimoğlu da onlardan biri benim için. Geçtiğimiz pazar, sarı pantolonunu çekmiş, üzerine yeşil ceketini giymiş. İçine de sarı ve yeşil şahane bir gömlek giymiş, Serra Yılmaz'ın konuğu olmuştu. Sanki uzaydan gelmiş gibi dinledi Serra'nın anlattıklarını, gülmekten öldük . O da nereden aklına geldiyse, Hamsi taşıyan kamyonlardan sızan yağların, karayollarında neden oldukları kazaları anlatıyordu. Programın sonuna doğru yemekler pişip , servise sıra geldi. Oturdular karşılıklı yiyorlar, önce Serra Yılmaz aldı ağzına, kardeşimiz Ayhan Sicimoğlu(kendisinden söz ederken, kardeşiniz Ayhan Sicimoğlu , böyle düşünüyor der hep)soruyor, güzel mi???, yemeği yapan kendisi sanki, ya da güzel değil diyecek Setra , O da yemeyecek.

Ha ne diyecektim, varmıdır ? böyle adamım dediğiniz kişiler. Mesela şimdi geçmişte kalsa bile protest kişilikleri ile Jane Fonda ve Joan Baez bir zamanlar adamımdılar. Mesela Denny Devito, ta siyah beyaz yılarada Taxi dizisinde keşfetmiştim onu. Mesela Türkan Şoray, tüm filmlerini replik replik bilirim hatta.Amin Maalouf'un tüm kitaplarını okumaya çalışırım. Çivisi Çıkmış Dünyayı henüz okumadıysam da. Latife Tekin'i takip ederim. Murat Bardakçı da adamımdır. Soner Arıca çok güzel slow söyler gibi yani. Hadi yazın adamlarınızı. Ben de aklıma geldikçe eklerim buraya yeniden.

Not: Başbakan domuz gribi aşısı hakkında çok spekülasyon olduğunu ve aşı olmayacağını açıklamış bu gün ... ınının ınınınnn

Ekler: Leylak dalı ve Peren hatırlattı, ben Uğur Polat'ı nasıl atlamışım. Tüm zamanların en yakışıklısı , eski kitapçım Nejat İşler'i. İlk öykücüm Fürüzan'ı ve de Lale Mansur'u hatta hüzün kraliçesi Zuhal Olcay'ı.Adamlarım, kadınlarım benim yav. Eklemeler devam edecek)))

2 Kasım 2009 Pazartesi

Haftanın ilk gününde, kazan gibi bir kafa ile huzurlarınızdayım. Ev halkını gönderdikten sonra, her zamanki gibi çayımı falan aldım, koştur koştur yatağıma gittim. Dünkü gazetelerin pazar eklerini okudum çayımı içe içe, tv de açık. O arada ben nasıl olduysa uyuyaım, rüyamda doktorum diye bir program var. Seyircili meyircili--ay dr bize gelmiş, geçerken sizin evi gördüm , acaba uğrasam mı ? dedim diyor. Ne iyi ettiniz diyorum. Çay hazırlıyorum, adam daha ben tabakları hazırlarken , fırındakileri çıkarıp yemeye başlıyor. Bi de arsız bi kzı var, o ara , nası olduysa o da geldi. Tüm tabaktakileri avuç avuç yedi. O sıra Naziş ve Gamsegamse de okul için hazırlanıyorlar ve tanımadığım yaşlı bir kadın ortalıkta dolanıyor. Tam bir kabustu, bir uyandım O Dr tv de .Saatte teee nereler gelmiş. Çalışanlar öğle yemeğine çıkacak neredeyse:)))

Yağışlı hatta fırtınalı ama gezenti bir hafta sonu geçirdik. Cumartesiyi anlatmıştım zaten. Dün de Nazişle ev de yalnızdık. Hadi - Anne tatili iyi noktalayalım, gidip kendimzie ziyafet çekelim dedi. En yakın yer- Kardeşim Kebap. Oraya gittik. Artık bizim baba evi ya orası. Siparişlerimiz gelene kadar, fındık lahmacunlar, güveçte eritilmiş peynirler, fırından hemen çıkan minik minik yufkalar ve ezmelerle ağırladılar bizi. Ay doyduk bunlarla asıl yemeği nasıl yiyeceğiz derken onuda götürdük evelallah. Çaylarımızı da içtik. Çaylarımızı içerken Cancanlar aradı, Zuz da oradaymış bize gelin dediler. Geç oldu , yarına hazırlık var dedik, çok istesek de, Cancan'ı görmek istesek de; gitmedik. Biraz mağaza dolaştık eve geldik. Dışarda işi biten Gamse aradı bizi, işim bitti geliyorum, ne yiyeceğiz dedi. Kem küm dedik. SEN Bİ GEL HELE :))) Biri 47 kiloluk , biri 50 kiloluk bu kızlar istedikeri gibi yiyip içiyorlar tabi. Onların yedikleri de bana gidiyo galiba , valla.

Bu güne nasıl başladığımı zaten yazmıştım ta baştan, e bitti o zaman, birazdan pazarı dolaşacağım. Sonra evdeyim büyük ihtimalle.

İyi bir hafta olsun.