Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

15 Mart 2009 Pazar

pazar sabahından

Günlerden pazar sabahın erken sayılacak saatleri ama ben pörtledim. Gözümü bir açtım artık hiç uykum yok. Kalktım çay suyu koydum. Gamse kursa gittti, Naziş zaten Zuz da. Dün geceye dair hatırladığım tek şey Okan Bayülgen'in Disco Kralını izliyordum. Gerisi meçhul, demek uyumuşum . İlk konuklar Muazzez İlmiye Çığ ve Hayrettin Karaca idi. Çok şekerdi ikisi. Bir eğlence programında olduklarının farkındaydılar ve söylemek istediklerini mesajlarını çok eğlenceli bir şekilde ilettiler. Muazzez İlmiye Çığ'ın geçen yıl başına gelenleri biliyosunuz. Az kaldı 95 yaşında ki bu kadını hapse göndereceklerdi. Suçu işini yapmak , kadın Sümerelog. Sümerlerde yapılan bir uygulamayı söyledi diye bir linç edilmediği kaldı.Hayrettin Karaca öyle bir anlattı ki, her yere meşe dikesim geldi. Hatta meşe palamudu yemek istedi canım. Bu meşe palamutlarını toprağa gömmeye bile gerek yok dedi, düştüğü yerde yeniden çıkar. Hayvan yemi olarak bile kullanabilir , kestane gibi tüketebilirsiniz dedi. Meşhur türküyü hatırladınız mı, sobaların da kuru da meşe yanıyor ammmannn. Dikkat edin yalnız meşeler kuru. Canlı canlı getirip sobaya atmamışlar.

Böle şahhane bir girişten sonra gelelim düne.

Sabah kalktım ki hava günlük güneşlik Zuz'u aradım
kalk artık sabah oldu
her taraf renkle doldu
sütcü koseyi dondü
bütün ışıklar söndü, diye şarkı söyledim. Çünkü onunla programımız vardı ve ilk önce onun evden çıkması gerekiyordu. Mesafeler açısından. - Bir şeyler atıştırıp , giyinip çıkıcam seni arabadan ararım dedi. Taksim de tramvay durağında buluşmak üzere sözleştik. Hava günlük güneşlikti demiştim dimi??. Ben dışarı çıkarken bir deli yağmur başladı. Üsküdara indiğimde caddeyi sel götürüyordu. Önümde yürüyen adam yanındakine - Belediye çelışıyor dedi, şehrin orası su içinde . Gerçekten de iskele meydana bir karış su içindeydi. Motora dar attım kendimi. Şemsiye satıcıları yol kesiyordu, almayanları döveceklerdi neredeyse)). Kabataşa geçerken baktım orada ne yağmur var ne bişe, gökyüzü aydınlık. Hey Allahım dedim ya bu nası memleket caddesinin bir tarafına yağmur yağar bir tarafına yağmaz. Bu aynıyle vakidir(bu osmanlıca mı??) Sonrası finüküler zaten. Yine Japon doluydu.

Taksime çıktığımda Zuz tramvay durağında oturmuş bekliyordu. . . Taksim polis kaynıyordu nedeni az sonra anlaşıldı yürüyüş vardı. Zuz - abla senin geleceğini duymuşlar dedi. Zılgıtları duyunca , yürüyüştekileri de görünce kim olduklarını da anladık.
Biraz yürüdük alış veriş yaptık Eniştemi ziyarete gittik. Her zamankinden daha iyiydi. Bizi görünce duygulandı.

Günün geri kalanında kuzenlerle patırtı kütürtü, bol yeme içme. Akşam eve gelirken balık pazarına uğradım. Gamse balık istiyor canım diyordu. Nazlı da evde yokken yapayım dedim. Balık yaptığım zaman masaya bile bereyle geliyor. Saçlarına balık kokusu siniyormuş. Ve asla yemez. Bir tek okullarında ıspanaklı ve püreli mezgit fileto çıkıyor onu yiyor ve çok seviyor. Hatta tarifini aşcıdan alıp getirmişti. Nerde acaba??. Neyse çok güzel olta istavrit vardı aldım geldim ve tava yaptım. Hani ben yemek yapmayacaktım hafta sonun da heheheh rahatlığın bana batması gibi bir alışkanlığım vardır.

Ben şimdi gidip biraz daha yatsam mı ki...
not- bi de meraklısına link. Özellikle İzmirlilere


bi de dün karşıya geçerken bir Kız Kulesine baktım bir Galata Kulesine ve aklıma Bedri Rahminin şu dizeleri geldi


İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kızkulesi'nin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur.