Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Bu Cumartesi

Biz , bu cumartesi zilin çalmasıyla uyandık. Kargo gelmişti. Kızlar yine ıvır zıvır almışlar. Hadii oturdular yatağın üstüne hevesle açtılar koliyi. Benim gözüm yatakta ama saat de 11 olmuş. Azcık daha yattım, ama duramadım kalktım. Çayı koydum, bir dolu yumurtalı ekmek kızarttım. Her önüne gelen eve ekmekle gelmiş. Kızların da eli ekmek tutu ya :))) Oturduk kahvaltımız yaptık.

Bu gün,alış - veriş yapmamız da gerekiyordu. Naziş Natilius a gitmeyi teklif etti. Gamsegamse ben gelemem sinemaya gideceğim dedi. Hoop kalktık my koca, Naziş ben gittik. Önce biraz mağaza gezindik , valla bir tek çorap aldık. Sonra Gloria Jane's de kahve molası verdik. Ondan sonrada aşıl alış-verişe başladık. Eviin eksiğini gediğini aldık işte. Döndük evimize.

Akşam için Nazişle program yapmıştık ama iptal ettik. Ben bu arada aldıklarımızı yerleştirirken dün akşam yaptığım çikolatalı pasta tabağını hatta tepsisini diyeyim , düşürüp , atomlarına ayırdım. Tepsi umrumda değil, pasta gitti:((( Kristal bir pasta haline geldi. O yetmezmiş gibi reçel kasesi de elimden düştü hatta düşerken havada parçalanıp elimi kesti. Hala bu olayı çözmeye çalışıyorum , o iş nasıl oldu.

Akşam yemeğimizi yedik hatta çayımızı içtik, ben ziyan olmasın diye çay poşetlerini demlikten çıkarıp gözlerimin üstüne koydum:))) Gözlerimide dinlendirdim bu ara , bir taşla iki kuş yani.
Bu gece Tarihin Arka Odası var, konusunu bilmiyorum , ama yatakta onu izleyeceğiz, Naziş^de radyodan dinlemek hoşuna gidiyor. Zaten görsel bir yanı yok heheheh sonuç da Murat Bardakçı yakışıklı değil, sanırım alınmaz , önemli olan zeka dermişim :))))

Pazar günü için şimdilik hiç bir programım yok ama pazartesinden sonra iğne deliği kadar boşluk yok. Hele de salı akşamı... siz çarşamba gününü bekleyin...

29 Ocak 2010 Cuma

Ne çok yağmur yağdı bu gün, sanırsın hiç yağmamış. Ama güzel yağdı Allahı var. Biz de Naziş2le takıldık. Gamsegamse dün akşamdan tüydü. Tuğçe'ye gitti. Bir gün bu Tuğçe geldi bize, gülmekten ölüyor- inanmazsınız bir martı gördüm , uçuyordu ağzında kızarmış patates vardı, hem de ketçapl, dediı. -İstanbul martılarının ondan totosu büyük işte dedim, hepsi kaz kadar oldular. Bazen karşı binanın çatısına konuyorlar hep birlikte sanırsınız kaz sürüsü ya da besili bir tavuk sürüsü. İncecik zarif martılar nerde. Vapurdan atılan simitleri , ekmekleri yiye yiye, sahil kenarındaki büfelerin çöp kutularındaki, artık hamburger, sosisli, kızarmış patatesleri yiye yiye azmanlaştılar. Richard Bach , bu İstanbullu martıları görse MARTI yı yazarmıydı acaba:)))
Pes bana yani pesler bana hatta, sen yağmur yağdı de haydiii gel Richard Bach'a , Martıya..

Bu günün elde tutulan tek yanı şu anda mutfakda arzı endam eyleyen kocaman bir çikolatalı pasta. Naziş'in isteği üzerine yapıldı. En sevdiği pastamdır. Hamurunun tek değişik yanı normal kakolu kek yaparken ununu bir bardak eksik koyun, onun yerine de pirinç unu. Fırından çıkınca da üstüne bir bardak soğuk süt gezdirin. Kek pişirken , pişirdiğiniz çikolatalı sosu da üstüne dökün tamaaaam oldu işte. Bir çığır açıcam, bu tarif verme usulümle :)))

Akşam bir dizim var onu izledikten sonra Islak Güneşi bitireceğim. Islak Güneş de ; konun geçtiği bir mahalleye benzer bir yerde büyümüş olabilirsiniz, o mahalledekilere benzeyen bir komşunuz dahi olmuş olabilir hiç değilse bir sokak çeşmesinden su içmeyen yoktur. Bu kitabı ben öyle okudum, eğdim başımı , dayadım elimi, Keçiköy'deki sokak çeşmesinin ağzına kana kana su içtim. Deli Yadigar'ın oğlunun kafasını tuğla ile yardım:)) Kendi duygularınızı da katabileceğiniz öyle bir kitap işte... Leylak Dalıcım teşekkür ederim, sayende bu kitabı kaçırmadım...

Nazlı ağzıma bir şeker verdi şu an kaktüslüymüş:))) Daha neler yapacaklarını merak ediyorum:)). Ağzımdaki tat hoşuma gittimi derseniz valla fena da değil , en azından kaktüslü:)))

Eh, ne demişti Ahmet Haşim usta Akşam ...akşam yine akşam...
Giitim o yüzden ben, iyi bir cuma akşamı olsun...

Not: biz dün Cancanla çook keyifli bir gün geçirdik çoook ...Çok kalabalık bir kahvaltı grubuda ağırladık, Ankaradan dayım geldi, ev de bir bahar havası durumları...

28 Ocak 2010 Perşembe

Mim mim MİM YEDİ İLGİNÇ ÖZELLİK

Mim ruhdağından geldi..yedi ilginç özeliğimizi yazacağız.

Ay sanki ben daha önce böyle bir şey yapmıştım gibi yav, hatırlıyorum böyle bir şeyi...

1- Bana göre en ilginç özelliğim, ay bunuda valla 40 kez yazdım herkes biliyo heheheh...
Sesini tanıdığım yazarları okuyamam ama artık aşıyorum bu durumu... yoksa hiç kitap okuyamam... promosyon denen zımbırtı yüzünden , kitabı çıkan yazarların hemen bir röportajı neyin yaınlanıyor... Bunu ilk kez Can Dündar'ın Uzaklar'ını okurken farkettim, anam bir de geceydi. Baktım Can Dündar Efendi huşu içinde kitabı bana okumakta. Ay sıhhatte olsunlara karışıyorum herhalde dedim. Sonra sen Yılmaz Erdoğan onca işinin içinde Hijyenik Aşkları bana okumaya kalk. Sen sus , yorulma ben okurum diyorum banamısımn demiyor. Bir ara yazar röportajı falan gördüm mü hemen kapatırdım tv yi neyse artık aşıldı o durum..

2.. İnansanız da inanmasanızda eskiden bir takımda basketbolcuydum, kaptandım hemide iyi stoperdim.

3. Ne resim yapabilirim ne bir müzik aleti çalabilirim. Ne de el işi falan yapabilirim. Bir şal örneğim var bir de atkı döner döner onları yaparım. Tamamiyle Allah vergisi bir özellik:)))) tarafımdan kızlarıma aktarılmıştır. Kocam ise şahane resim yapar, isterse saz çalar, evlendiğimizde benim pantolon paçalarımı bile o bastırırdı... Amma bi de düşünün ben modelisttim heheheheh bu da Allah vergisi:))) Model makinacımız sen tarif edince gözüm kapalı bile dikebiliyorum derdi heheheheheheheh.

4. Çok hızlı okurum , bir yarışmada hızlı okuma şampiyonu olmuştum. Jüri başkanı hem hızlı hem tane tane hem de anlamlı okuduğumu söylemişti.

5-Ters dönmüş terlik ayakkabı görürsem düzeltmeden duramam. Hatta giitiğim yabancı bir apt de tam yukarı kata çıkarken baktım, bir dairenin önünde ters dönmüş bir terlik var , düzeltirken kapı açıldı :)) ne düşündüklerini tahmin etmek bile istemiyorum. Bir kaç gün kendi kendime bile utandım valla.

6-Birine kitap verirken, ayraç da veririm yanında , Zeya sen hariç sen kıvırabilirsin sayfayı :))

7-Evden çıkarken ev toplu olmalı , yoksa içim içimi yer, rahatsız olurum. Azcıkta hijyen meraklısıyımdır.Tatile giderken dip köşe temizlik yapılır, nevresimler değiştirilir, eve koku sıkılır.. Dönüşte de tüm ev girer girmez dağıtılır...

bunun dışında dokuz aylıkken yürümek değil koşarmışım, sonra Gamsegamse de aynını yaptı dr bu işe şaştı.her şi aynı anda yapmaya kalkarım, Temizlik yapılan gün dolplarda dökülür, en zor yemekler pişer, akşamına da gezme ayarlanır.Annem bu huyuma otuz iki çarşambayı bir araya getriyorsun diye teşhis koyardı.

Aklıma bunlar geldi. Gördüğünüz gibi herhangi biri, bizim Lale, sizin Lale, Lale Abla...

26 Ocak 2010 Salı



Dün bilgisayarımı açınca çok güzel bir mesaj aldım, beni Zonguldak'tan , blog dışı takip eden bir okuyucum varmış. Çok sıcak bir mesaj göndermiş, içim ısındı. Sonra Balkahvem'in, Gümüşay'ın ve Mavianne'nin seslerini duydum. Zeya Ankaraya gidince bir de blog toplantısı düzenlemiş:)). Ne güzel olmuş bir araya gelmişler kulaklarımı çınlatmışlar ve beni aramışlar. Sayfalarında söz edip benide davet etmişler Ankara'ya. Dün sayfama koyduğum Elhan-ı Şita, Ataletim ve Beyazgelincik Dilaram'ın anılarını da harekete geçirmiş, onlar da sayfalarına almışlar. Ne güzel oldu, sanki aynı mahallede oturan komşularımmışsınız gibi hissettim.

Bu gün kalktığımızda güneşli bir hava vardı. Güneş ne kadar parlaksa ters orantı hava da o kadar soğuktu. Peki biz ne yaptık , yani ev de mi oturduk. Önce öğle yemeğimsi bir kahvaltı yaptık saat yarımda. Sonra da şöyle üstün körü bir toparlandık ve giyinip evden çıktık. Bizim buralar karlar altındaydı , hışır hışır karda yürüdük , Kadıköy'e gittik ki kardan eser yok. Bir damla kalmadan erimiş, yel yuf olmuş gitmiş.Gamse -anne dur bi resmini çekeyim dedi, atkı bere ve güneş gözlüklü. Hava işte aynen böyleydi, gözleri kamaştıran güneş ve dondurucu soğuk. Önce Alkım kitabevine gittik. Kırmızı sepetleri kolumuza taktık. Kızlar mesleki kaitaplara baktılar daha çok. ben de önce yedi sekiz kitap seçtim. Kahve dünyasına oturduk, sıcak çikolatalarımızı söyledik, herkes kendi kitaplarını inceledi, ben de hem sıcak çikolatamı yudumladım hem kitaplara sayfa sayfa göz gezdirdim ve en sonunda Ayla Kutlu^nun Islak Güneş
Ve Ece Temel Kuran'ın Muz Seslerinde karar kıldım. Aklım Kızarmış Palamut Kokusu ... Ağaçkakan.. ve Asi... Asi...Amat... da kala kala. Ece Temel Kuran'ı gazete yazılarından tanırdım zaten Muz Seslerini yazarken aylarca Ortadoğuda yaşamış. Geçen haftaki Yaşamdan Dakikalarda da Haşmet Babaoğlu kitaptan bir paragraf okuyunca aklıma takılmıştı. Gözlerinden öptüm Haşmet Baboğlu seni, ben promosyon diye buna derim. Yoksa kitaptan çok daha sonra haberim olurdu. Islak Güneş ise Ayla Kutlu'nun bir kitabı. Sende Gitme Tranyafandalis'te kalmışım ben, yeni çıkan kitabı Asi... Asi... yi almak üzereyken bu kitabın arka kapak yazısını okuyunca bunu okumadan son kitabı almak haksızlık olur dedim.




Alkım'dan çıkınca Mercanda Midye tava , midye dolma molası verdik. Akşam yemeği yakın olduğu için az biraz altlık yaptık :))) Ev de de sadece ezo gelin çorba vardı. Hemen makarna suyu koydum , bir taraftanda fesleğenli sos hazırladım, birazda nugget olduda bitti maşallahh yarına akşama inşallah dedim:)) çünkü yarında okeycilerle buluşuyorum :)))))




Akşam yemeğindeyken de İlmiyem uğradı, ne demişler soğuktan gelene bir tas sıcak çorba en makbul şeydir, bizde öyle yaptık.




Bu akşam Samanyolunu izleyip cici kitaplarımın içine dalacağım. Küçük Arı bitti , Günhan Kuşkan'ın Evvel Aşklar Masalına başladım. İhsan Oktay Anar kitaplarının tadında. Eski Bizansta geçen bir öykü...
Bu günün notlarıda bunlar oldu...

25 Ocak 2010 Pazartesi

Kış musikisi

En güzel kar şiiridir elhan-ı şita. Modern Lise de okudum ben, bir başka deyişle deneme lisesi. Rastladı işte. Türkiye de, üç okulda uygulandı birisi benim okulumdu. İlk yıl fiziksel bilimler adı altında sadece matematik ve fen dersleri okuduk, matematik dışında bütün dersler labaratuvar ortamındaydı. Sonraki yıllarda da ağırlaştırılmış Türkçe ve edebiyat. O yüzden kelli, vurduk edebiyatın dibine dibine. Elhan-ı şita o yılların armağanı bana. En güzel kar şiiridir bir kar musikisidir. Hiç bir mesariftaen kaçınmadım ve sizin için türkçeleştirilmiş halini buldum:)) asıl keyfi aruzla çıksada siz Türkçeleştirilmiş tadını kara baka baka okuyarak çıkarın. Açın perdeleri, elinize bir bardak çay ya da ev yapımı likör alın. Aman ha! sakına yabancı menşeyli bir kahve almayın, eşyanın tabiatına aykırı çünkü:)))

Elhan-ı şita( kar musukisi ya da kış ezgileri)


bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,
eşini kaybeden bir kuş
gibi kar
geçen ilkbahar günlerini arar...
ey kalplerin çılgın ezgileri
ey güvercinlerin marşları,
o baharın işte yarını bu:
yeri derin bir sessizliğe kapladı
karlar
ki sessizce sürekli ağlarlar.
ey uçarken düşüp ölen kelebek,
bir beyaz melek kanadının saçağı
gibi kar
seni solgun bahçelerde arar
sen açarken çiçek üstünde
ufacık bir çiçekli yelpaze gibi
ey ölü, şimdi senin cenazen üstünde
parça parça uçmaya başladılar
karlar.
ki gökten durmadan ağlar gibi düşuyorlar.
uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar
küçücük, beyaz başlı baykuşlar
gibi kar
sizi dallarda, yuvalarda arar,
gittiniz, gittiniz ey kuşlar,
şimdi yuvalar baştan başa boş kaldı,
yuvalarda - sessiz yetim kalan-
son kalan mavi tüyleri kovalayan
karlar
havada ağlar gibi uçuşuyorlar.
ev kış günlerinin gökyüzü
yasemin yaprağı, güvercin kanadı, sabah bulutu senin elinde yığın yığındır,
ey gök tabiatın özü uykudadır.
kara toprağın üstüne bembeyaz çiçekler dök.
her ağaçlık, şimdi yapraksız,çiçeksiz.
bir gölgelik, siyahlık ve ümitsizlik yığınıdır.
ey kış semasının eli, durma,
her ağaçlığın üzerine beyaz bir örtü çek.
kar emeller gibi gökten yağıyor,
kar her tarafta hayalim gibi koşuyor.
sessiz bir rüzgann saf kanadında uyuklarmış gibi
bir aralık durup sonra uçuşuyorlar.
soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçarak.
bazen tüyler gibi uçuyor, bazen dökülüyorlar.
karlar sessizlik ilahilerinin ezgileridir.
melekler âleminin bahçelerinin çiçekleridir.

cenap şehabeddin
********************************************************************************
Ankara'lılar diktiler gözlerini göğe kar beklerken, ah Leylak Dalıcım benim eski kardan adam resimlerini koymuş bloğa hasret giderirken biz doyduk kara.
Özendirmek gibi olmasında kar yağarken izlediğin film , içtiğin çay kahve, perdeleri açıp kar izleye izleye oynadığın okeyin tadı bir başka:)))
Dün okeyciler taifesi bizde toplandık. Meral , Elif ve bizim kızlarda katıldı bize. Onlara sakız muhallebili pasta yaptım hehehehe ayol sakızlı muhallebiyi pişir arasına büsküileri ufak ufak parçala, biraz ceviz koy, üstüne tekrar muhallebi, üstüne de çikolatayı benmari usulü erit dök al sana pastaa. Yanında da ıspanaklı patatesli börek.
Bu gün de sırf kara çıkmak için market alışverişi uydurduk. Ama şimdi Ezel başladı gitmezsem ufak çapta bir olay çıkabilir:)))

23 Ocak 2010 Cumartesi

Karlı günden karlı anılara



Biz bu gün geç kalktık, uzun kahvaltı ettik. Karı görünce sokaklara çıkmak istedik. Çok uzaklara gitmeyelim dedik ve bize bir kaç sokak ötede oturan görümceme gittik. Hala kızı da öğretmen O da tatil pek de sevişirler bizim kızlarla, bizim biriciğimizdir Meral, uzun kitap sohbetleri yaptığım ender kişilerden biridir. Gamse'nin kep töreni resimlerinden hatırlayınız :))Yedik içtik, sohbetler ettik güldük konuştuk . İlle geceye uzatalım günü denilince - e yarında siz bize gelin dedik:))) Gamsegamse orada kaldı, yarın birlikte gelecekler.

Karda yürümek çok güzel oldu, hışır hışır. Ben adam boyu yağan,aylarca kalkmayan karlara alışığım. Denizi Olmayan Yerden.Ataletim hatırlar, Zeya da, Nalan da,bizim eğri çatılı ev hikayelerini:))). O eğri çatılı evin olduğu mahallede topu topu 30-40 ev vardı. Hepsi de müstakil. Ortalama dört kişiden hesaplasan , taş çatlasa 140-160 kişinin yaşadığı yer. Yaşayanlar da hemen hemen yaşdaş , çocukaların da hemen hepsi yaşdaş ve aynı okulllarda aynı servislerde de gidip geliyorlar. Akşamları gitmeler gelmeler, hafta sonları bahçelerde mangal yakmalar. Yaz akşamları yine bahçelerdeki masalardayız. Sünnet düğünleri, düğünler işte özel günler ortak meydanda yapılıyor. Hasılı çok güzel yıllara. Kar lı akşamlarda hep birlikte dışarı çıkıyoruz, o yokuştan aşağı çoluk çocuk kızaklarla kayıyoruz, bizim kızak dağ köylerinden birinde yapılmış , hediye geldi, oturulacak yere kırmızı deri kaplamışlar , nereden bulmuşlarsa, herkesin gözü bizim kızakta kalırdı, bir de benim kayarken tutamadığım kahkahamda , sanki otomatiğe bağlanmıştı hehehe. Karaolları lojmanıda bizim mahallede, karayolları şefi , karayolları makine şefi çocukları , eşleri de bizimle kayıyorlar. Bizim kaymamızdan yokuş sabaha karşı beton gibi oluyormuş, karayolları ekipleri gelip tuzluyor. Şef , biz yapıyoruz bunu mahallece diyemiyormuş tabi işcilere :))) .Evin güçcücük bir resmini koydum size, öhö öhü Celepoğlu sokaktan, bu sokağın isminin konuluş hikayesini defalarca anlatmıştım heheheh tarihi bir kişilik felan olduğumuzdan değil, sadece sokak isimleri konulurken benim tesadüfen orada oluşum ve adamın da tutup bana ismimi soyadımı sorması ve aaa - Zeki Abinin eviymiş demesi ve günler sonra bizim tabelalar çakılırken görüp şok olmamız,, jest oldum abi şarkısında olduğu gibi jest oldum jest oldum ben bu işte jest oldum...Evin rengine takılmayın heheheheh resimde niyeyse fosforlu çıkmış :))))

Çocukken de okul yokuşun başında ev dibinde :))) çantanı ters koy bin üstüne ışınlan eve:))).
Kar da ilk günümüz böyle geçti bizim. Cancan ilk kez kar gördü. Öyle şaşkın şaşkın bakmış ve akşama kadar her şeye kar kar demiş:)))
Şimdiiii hadi ben gideyim artık biraz ev halkına şefkat göstereyim , çay may yapayım... Ya da çay yapın diyeyim...

22 Ocak 2010 Cuma

her an yeniden düzenlenebilen yazı:)))

Bu gün gökten tatil yağacak:))). Kızlar 15 gün öğle saatlerine kadar uyuyacaklarını bildirdiler.

Dün gece kitabıma yani Küçük Arı'ya başladım. Küçük Arı ; Nijerya'lı bir kız. İngiltereye gelmiş, mülteci kampında iki yıl kalmış ve orada kraliyet ingilizcesi öğrenmiş. Yani ingilizceyi , halkın kullandığı gibi değilde sarayda , protokolde konuşulduğu gibi konuşuyor. Bu bana bir anımı hatırlattı. Haydaa sabahın yedisinde anılardan girdik olaya paldır küldür:)))Kitap beni ta başından sardı, biraz daha ilerlesin üzerinde konuşuruz...

Neyse gelelim anıya. Benim lise yılların akşamlarıda Türkiyede yeni yeni tanınmaya çalışan, labaratuvarda İngilizce kursuna gidiyorum. Bu şöle oluyo, sınıflarda tek kişilik kabinler var, öğretmen karşında onunla kulaklı ve mikrofon aracılığıyla iletişim kutuyorsun, böylece ay yanlış söylerimde sınıf bana şimdi güler kompleksise yok heheheh. Sonra diyelim bankada konuşma öğrenilecek banka satndı kuruluyor, pazar kuruluyor falan. Adı da Bilimsel Öğretim Merkezimiydi neydi. Hocalarımızda yabancı tabi. Dayımda o yıllrda İngilterede hem master yapıyor hemde dil okuluna gidiyor. Okulda bizim kitapları okuyorlarmış. Geldi , görünce afiften afiften bi şok geçirdi:))) Sonra karşılıklı konuşma yapıyoruz bunla biz, bana dedi ki- sen İngiltere'ye gelip konuşsan seni kimse anlamaz, sana gülerler, çünkü bu ingilizce Lordlar Kamarasında konuşuluyor. Hey yavrum hey, boşuna dememişti bana dersini dinlemediğini görünce ing öğretmenim Deli Nebile, dinleme dinleme , sana Buckhingam Sarayından hocalar gelecek , ondan öğrenirsin ingilizceyi diye hehehehehehehe.

Saat sabahın 07.30 u herkesler gitti. Ben de bu günümü kendime keyif günü ilan etmiş bulumuyorum. Dün temizlik ve bilumum yemek işleri halledildi. Kızlarda karneleri dağıtığ gelecekler. Onlar gelene kadar yatmaca yuvarlanmaca, okuma, tv izleme, çay , kahve içme etkinlikleri yapacağım. Mesela yazım bitince tekrar yatağa gidip bir Türk filmi bulup izleyeceğim. Dün sabah Ayşecikli,Ayhan Işık'lı Ahmet Tarık Tekçe^'li fi tarihinden kalma bir siyah beyaz film izledim.

Sabah yayınım burada sona erdi. Belki küçük küçük düzenlemelerle yeniden gelirim. Cancan için karne de hazırlayacağız daha:)))

fonda çalan şarkım Cihat Aşkın'dan Şehnaz Longa. Bana Ordu'yu hatırlatır şehnaz longa, bir 45 likten dinlediğim günleri...Sabahın bu saatlerine de ancak keman sesi yakışırdı...

Not: İstanbul'u zorlu bir hafta sonu bekliyormuş. Tek korkum elektriklerinkesilmesi. Geri kalanı
Film... eğlenceli kitaplar... çay, kahve ,... tarçınlı kurabiye...kıymalı poğaça...Ispanaklı börek... mürver şurubu...dağ kızılcığı şurubu...pizza ...kısır...mercimek köftesi...tarhana çorbası,..fesleğen soslu makarna... patates , köfte...perdeleri açıp kar izleme...Fırtına olursa , markete gitme kızlarla tabii, kocam hayatta gelmez:))

düzenleme-1: Naziş karnelerini dağıtmış geldi, Gamsegamse henüz gelmedi. O bi Kadıköy ne bilim bi Capitol ya da ne bilim bi Üsküdar yapmadan gelmez:)))

Hava ufaktan sertleşmeye başladı. Biz Naziş'le cipslerimizi aldık tv karşısına kurulduk bile. Bir de Aşk Her Yerde başlayacak saat üç buçukda MGM de onu işaretledik, sinemada seyretmemiştim.
Angelina Jolie oynuyor.

21 Ocak 2010 Perşembe

işte öyle bir şey

Dün gece Cancan ve Ailesini ve de Zuz'u yolcu edip, çayımı da alıp koşa koşa yatağa girdim. Tam ben sıcacık yatağıma gömülmek üzreyken geldi sesi; buuuuuzaaaa. Bilmiyorum ki hala sokaktan boza alan, içen var mı?. Artık market rafları bie Vefa Bozası ile doldu çünkü. Eskiden sokak bozacıları bozalarını evde yaparlardı. Artık sanmam evde yaptıklarını.

Biz Fındıkzade de otururken geceleri Vefa'ya giderdik sırf boza içmek için.Niye gece içmek adettir acaba , üstelik sıcak bir içecek de değil.

Bunu daha önce sanırım blogcu yıllarında yazmıştım hatta zeya ile tanışmamıza bu günlere gelmemize neden olan yazıdır. Yani dört yıl önce falan yazmıştım. Yıllar önce sanırın 86 de falan. Biz Denizi Olmayan Yerdeyiz. Uzak bir yerdeyiz ama sevdiklerimize uzak gelmiyor. Özleyen, yaşadığımız yeri merak eden atlayıp geliyor. 13-14 saat yol yaparak. Aylin'de bunlardan biri. Aslında Zuz'un arkadaşı ama bizde gelenek , arkadaşlar da evin kızı:)) Aylin^de onlardan biri.Annem sabahları Zuz için haşlanmaya yumurta koyarken bir tane de Aylin için koyardı. Sabah ben uyurken odama girer - Laleeee diye bağırıdı. Neyse işte Aylin biz orada yaşarken oraya geldi ve müthiş 86 kışına yakalandı:))). Hani şu okulların , devlet dairelerinin bile tatil olduğu, Karadeniz'in buz tuttuğu kış.Aylin tam bir ay bizde kaldı. Neler yaptık ne eğlendik anlatamam. Zuz' la ikisi sürekli örgü ördüler, bellerine gelen karda bile oturmadılar gezdiler..
Ben o ara canım boza istedi dedim. Oralarda boza bulmayı bırak bozayı bileni bulsan alnını karışlarsın:)) . Aylin ben sana boza yaparım ama dört gün sabredecek hiç kapağını açmayacaksın dedi.Tamam dedim. Ama ben durumuyum gittm geldim açtım, boza gibi kokuyor mu acaba diye kokladım. Sonrada boza olmasa da ona benzer bişe çıktı ortaya hehehe. Sanırım bulguru mayalanmaya bıraktı ama nasıl yaptı hiç hatırlamıyorum. Biraz tarçın ve leblebi ile boza isteğim yerine geldi.


*********************************************************************
Bin Muhteşem Güneş dün gece bitti. Sonunada bir baktım göz yaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülüyor. Uçurtma Avcısında da aynısı olmuştu. Kabil ; bin muhteşem güneşin pencerelerinden içeri sızdığı şanssız şehir...dilerim üzerine oynan oyunlar artık son bulur...

Yeni kitabım, en son kitaplığıma katılan ama ilk okunacaklar sırasına giren Küçük Arı; Zeya'nın hediyesi. Konusu çok ilgimi çekti


Dokuz parmaklı bir kadın, kostümünü hiç terk etmeyen bir süper kahraman, kimlik buhranında aklını yitiren bir adam ve Nijeryalı bir göçmen; Küçük Arı.

Yaşamları acımasız bir şaka gibi kesişen karakterlerin size sunduğu sadece bir gülümseyiş; ama buruk bir gülümseyiş... Derken coşkulu bir kahkaha ve hemen ardından kalıcı bir sızı... Ve sonra daha büyük bir kahkaha.

Kitap, içinden hızla geçip gidilen bir duygu tüneli.

Bu kitabı okuduğunuzda herkese anlatmak isteyeceksiniz. Bunu yaptığınızda, lütfen neler olduğunu anlatmayın; çünkü bütün büyü, olayların akışında..

********************************************************************************

Bu gün yoğun bir temizlik yapılacak evde, birazda kek börek çörek. Malum kızlar yarın tatile giriyor. Çayın yanına bir şeyler aranırlar, anne ne yiyim diye sorarlar. Ben tüm hazırlıklarımı yapayımda:))))

20 Ocak 2010 Çarşamba

vefa sadece, İstanbul'da bir semt adı değil:))

Bi insan böyle mi? vefalı olur, düşünceli olur, açın halinden anlar , o az tuzlu, az yağlı , sütlü brokoli çorbasını paylaşır böyle canı gönülden:)))

Benim saçlarımı öyle tarumar edip o şekle sokan da O^dur)). Yosa ben gayetime bakımlı , hoş bi kadınımdır heheheheheeh, bknz alttaki resimler:)))

Kendileri içerde uyumaktalar şimdi. Uzuun upuzun bir günü paylaşacağız. Çünkü anne ve baba iş çıkışı tiyatroya gidecekler. Olsunn Zuz Teyze gelecek onların yerine akşam...

19 Ocak 2010 Salı

geciken yılbaşı partisi



Nasıl muhteşem bir gece oldu anlatamam. Bol kahkahalı bol sohbetli, uzun upuzun bir gece oldu. Zeya'nında dediği gibi, kola ile başlayıp, çayla devam edip , şarapla bitirdim geceyi:)))

Ev sahibimiz zeya idi. Üç yıldır geleneksel hale getirdiğimiz partimiz bu yıl , Ebru^!nun İzmir'den geç gelmesi nedeniyle dün akşama kaldı. Hediyeli, kitap değiş tokuşlu anlatılmaz bir gece oldu. Sohbetin nerelere gittiğine biz bile şaşırdık:))))Ve Ebrunun artık İstanbul'a yerleşmesi gerektiğine bir kez daha karar verdik... Hatta planlarını bile yaptık.

Zuz ile biz ikinci kez hediyeleştik. O hengamede eksik kalmayalım dedik heheheh. Böylece ben de Zuz dan ikinci kez yeni yıl hediyesi aldım:)))

Tabii gelenek değişmedi , yine yemekleri yiyip bitirip , dağıttıktan sonra resim çekmek aklımıza geldi.Zeyanın masası süperdi. Kalanlarla bu akşam bir grup daha misafir ağırlayabilir hatta...Kısaca yedik ...içtik... çokca güldük. Gecenin starı Ebru'ydu.

Geceyi saat ikide noktaladık. Ebru'yu göndermedik, Zuz'a geldik. Nalan ertesi sabah için programı olduğu için yola devam etti. Biz üçümüz bir saat daha oturup öyle yattık... geceye doyamadık.

Sabahta güzel , uzun bir kahvaltı yaptık ... Ebru'yu uğurladık.

Berfu ile Zuz beni eve bıraktılar sonra...Eve bir geldim , son aramada görümcemin telefonu. Geri döndüm... Hadi gel bizde toplandık okey oynayacağız dedi. Hemen tavuğu attım ocağa, ben giyinirken pişti. E gelince suyuna çorba...suyuna pilav, yanına da kızarmış tavuk salata ee daha ne olsun her gün böyle olsun.

Ama herkes beni çok özlemiş. Elli kez aradılar, geldinmii??, geldinmiii??? diye. İşte geldim burdayım, ben bu işte ustayım...



18 Ocak 2010 Pazartesi

pazar anlatısı 2

Biz İstanbul'lular bi tuhafız, ille de bir yere hep birlikte gideceğiz. Ayrılamayız birbirimizden. Dün İKEA günümüzdü. Hep birlikte oradaydık. Parklar da , restoranlar da , alış- veriş sırasında birbirimize fırsat vermedik...Böyle deriz ya, İstanbul dışına çıkınca da ilk iş birbirimizi özleriz. O birbirimizi itmemiz kakmamız, otoparklarda yer kapmaca oynamamız,metroya önce kim binecek yarışması yapmamız, vapurda birbirimizi denize itmece oynamamız aklımıza gelir, burnumuzun direği sızlar...

Anlaşıldığı gibi dün İKEA daydık. Mihmandarlığımız İkea fatihi Naziş yaptı heheheh. Üstelik de Cancan'la:))) gittik.. Bir tek top havuzuna atlamak için arıza çıkardı. Onun dışında haza beyefendiydi. Uslu uslu yemek yedi, oynadı, alış-veriş sırasında hiç bir şeye el sürmedi. Oyun çadırında kahkahalar attı. Uslu uslu el tutup gezdi. Yorulunca arabasında oturdu...

Alış-verişi diplemedim valla. Kızlar dolap içlerine düzenleyiciler aldılar. Mesela Gamsegamse bir tane fularlarını, atkılarını asabileceği bir şey aldı ki süper. Birde dolap kapağı içine asılabilen makyaj malzemesi falan koyabileceğin bir zımbırtı aldılar ikisi de birer tane. İstediğin zaman fermuarını çekip bavula at , seyahate götür öyle bişi işte. Ben de film şeridi şeklinde uzun, iki adet resimlik aldım , siyah beyaz resimlerimizi koydum birine, birine de yeni dönem. Koridora asacağım, boyları neredeyse bir buçuk metre var çünkü. Bir de Mürver şurubu ve dağ kızılcığı şurubu konsantresi aldık. Çünkü kahve molasında içince, bayıldım . E ikisini de nasıl içtin derseniz, Gamsegamse - Anne ,sana şölee enerjili menerjili bir şey alayım diye gidince , karar verememiş, ikisinden de içsin diye , ikisini de almış işte :))) Buz gibi kadehlerde getirdi, arada karıştırdım içtim öyle de güzel oldu. Hani Arap yağı bol bulunca orasına burasına sürermiş ya işte o hesap:)))

Akşam yemeği işimizi de orada halledip geldik. Çok güzel Hareketler bunlar yarı olmuştu. Hem onu izledik, hem resimlik için resim seçtik. Sonra gece ikiye kadar kitap okudum. Sabah Gamse -Anne sıcak bir şey verir misin demese , hiç duymayacaktım gidişlerini. Naziş'i de kapıyı kapatınca duydum:))))

Bu gün pazarımız var, akşama çook önemli bir programım var, aylar öncesinden ayarlandı. Ayrıntılar yarına ancak. O yüzden şimdi gitmeliyim...

16 Ocak 2010 Cumartesi

Lalenin Bahçesi Dört yaşında


Tam dört yıl önce bu gün başlamışım, blog yazmaya. Dört yıl her gün iyiki demişim iyi ki buradayım. Ya o akşam Naziş'le bilgisayarda gezinirken, birden bana blog açıp hadi çabuk isim bul kendine çabuk çabuk demeseydi, sizleri tanımasaydım...Blogcuda başlayan macera burada devam etmekte, umarım hep olur hayatımda blog.

Yaşadığım güzellikleri anlatmak mümkün değil. Reel hayatıma girenler var ...Annemim yaptığı yemeği uçakla gönderenler var, monitorüm bozulunca kapıma monitör getirenler... hasta olunca uzaklardan şifa çayları gönderenler var...Havaalanlarında laptoplarını açıp beni okuyan , yorum yazanlar var... Evimi misler gibi lavanta kokularıyla dolduranlar... kitaplarımın arasında ayraç olanlar var...Hollanda da Lale şeklindeki yelpazeyi görünce beni hatırlayanlar hemen bana postalayanlar var...Okuduğu kitabı beğenince hemen bana postalayanlar...hiç yüzümü görmeden , dün gece rüyamda seni gördüm diyenler var...
Yakama broş olup takılan , yazımdaki en ufak bir nüanstan duygumu anlayıp telefona sarılan var...Eniştemin hastalığında , yattığı hastaneyi arayıp sağlığı hakkında bilgi alıp beni bilgilendiren var... Ta yüreğinden Lale Ablacığım diyenler var...Daha sayılası,,, söylenesi çok şey var...

Hepinize ama hepinize çok ama çok teşekkür ederim...
******************************************************************************************
Şimdi yazamadığım günlerden kısa kısa Lale ne yaptı...

Dolaşılan güzegahlar Üsküdar- Eminönü- Taksim. Cihangir- Kadıköy- Bağdat Caddesi dolayları. En son Çiftehavuzlarda görüntülendi, bir gece konakladı hatta:))) . Bir ara görümceli bir okey partisine de katılmayı ihmal etmedi.

Elindeki kitap; Bin Muhteşem Güneş. Çok sevdi, Elinden bırakamadı, kocası tarafından kitabı zevk için okumadığı, kendini harap etmek aracı olarak kullandığı konusunda suçlandı.

Eve en son giriş yapan , sıraya giren kitaplar
America Latino-Che Guevara,

Mahir- Turhan Feyzioğlu
***********************************************************************************************

Şimdi uzun uzun:)))))))))

Yukarda da ana hatlarını verdiğim gibi geçti, yazmadığım günler. Evimmi özledim , yoruldum. Dün, görümcelerimle okey oynarken birden uyku bastırdı gibi oldum masada.Kendimde bir kırgınlık hissettim, koşa koşa eve geldim. İlacımı içip yatağa girdim.Akşamı tv izleyerek ve okuyarak geçirdim. .Yarın öğlene kadar uyuyalım dedim kızlara ama sabah saat sekizde Nazlı'nın Anneee- Babaaa diye çağırmasıyla uyandım. İkimize birlikte seslenmesinde bir iş var dedim ve salona gittiğimde salon perdesini kornişle birlikte yerde gördüm. Küp gibi uyumuşuz, evi götürseler duymayacağız. O toplantıya gitti, Gamse kapısını kapadı ses gelmesin diye:))). Biz karı,koca ortalığı toparladık. Turuncu pijamalarım ve ben salon penceresinden arzı endam eyledik sokağa karşı heheheheh, kocam da yeniden vidaladı kornişi ama akşam yeniden düştü ve tamirci getirip yeniden korniş takıldı.

Bu günlerin en güzel olayı , perşembe gecesi Zuz da kaldım. Kardeş kardeş oturduk, geç saatlere kadar sohbet ettik. O viskiledi ben çayladım sohbeti:))). Zuz da ne kadar kitabım varsa topladım heheheheh. hele biri ta 2005 den beri ondaymış:))) . Sabahta birlikte çıktık evden , O işe gitti, ben eve geldim

Beyoğlu seferim de eğlenceli geçti, hala yılbaşı havasında. Kuyruklu yıldız altında yürüme fırsatını henüz kaçırmadınız yani. Zaten o akşam direk Zuz'a geçtim. Dayımlarla birlikte yemek yedik. Bu Kızın bir huyu var, yaptığı yemekler ille o gece bitecek, bitmezse yanınıza verir, hatta ekmekleri bile. O yüzden ondan dönerken yanımda mutlaka ya ekmek, ya kalan yemekler olur. Cips açsa da o bile kalsa onu bile verir, cins...

Kızlar iyiler , büyüklerin ellerinden , küçüklerin gözlerinden öper, yaşıtlarına selam ederler. Dört gözle tatili beklemekteler. Hatta gözlerini göğe diktiler kar bekliyorlar. Çok yoruldular. Biraz önce Naziş dışardan geldi, sulu kar yağıyormuş, kar tatili umuyor :)))

Bu akşam Tarihin Arka Odasını izleyeceğim o yüzden önce biraz kitabımı okuyacağım...

not: 2010 Kültür Başkenti etkinlikleri bu akşam yedi tepede aynı anda başladı. Kültür Başkenti sıfatının daha çok yakıştığı başka bir kent yok bence. Ama ne kadar hoyrat davranıyoruz , ne kadar hırpalıyoruz çok üzüyoruz O'nu çok...

15 Ocak 2010 Cuma

Çok koşturdum, çok gezdim, pişirdim, taşırdım, izledim , okudum, eve iki günde bir uğradım:)))) çok şey birikti anlatacak ama bünye yorgun düştü.

Akşam ev halkı eve geldiğinde ben yatağa girmiştim çok uykum mu vardı, çok mu yorulmuştum yoksa hasta mı oluyorum bilemem.

Anlatılacak çok şey var, söz edilecek kitaplar var ama önce biraz dinlenme faslı ...

12 Ocak 2010 Salı

İstanbul içinde Hoptirinam:)))

Önce bu resmin hikayesi ile başlamalıyım.

Daha önce resmi koyamadım çünkü makinenin bağlantı kordonunu bulamamıştım :))).


Bir kaç gün önce kapı çaldı, ankesörden postaaa sesini duydum açtım. Merdivenlerden çıkan postacıyı görmeden daha kokusu geliyor, missss gibi lavanta. Hayırdır, inşalah dedim. Can'da bizdeydi. Paketi sabırsızlıkla açtık ve içinden bu zarif mi zarif kartla bu etamin üzerine işlemeli lavanta kesesi çıktı. Çocuklacocuktan yeni yıl hediyesi. Kızlar beni yine mahcup ettiniz, sayenizde miss gibi bir yıl geçireceğim.

not: Başlık , Aziz Nesin Usta^nın Memleketin Birinde Hoptirinam adlı kitabın isminden esinlendi. Buradan hem kitabı hatırlayalım hem Usta'yı saygıyla analım....

**********************************************
Gelelim yazmadığım günlerde neler yaptım. Ohooo bi sürü şey yaptım bi sürü. Pazartesi saat 11.30 çıktığım evimden salı günü akşam saat 17 de giriş yaptım:))

Pazartesi Yengem ve Dayım İskenderun'dan geldiler. Kuzenimin yemin törenine gitmişlerdi. Ordu^ya dönmeden bir de İstanbul'a geçelim demişler. Sabah biz de , sabah kahvelerimizi içtikten sonra doğru Eminönü'ne geçtik, Dayım , Yengem ve Ben. Orada saatçilere falan uğradık Dayım için, sonra biraz Mısır Çarşısı oradan da Taksim'e çıktık. Sonra Eniştemi ziyaret ettik. Kuzen Gülden, Fatma da oradaydı, Oya da geldi. Eniştem, Dayımı görünce acaip duygulandı, Dayım da neredeyse ağlayacaktı.Akşam yedi buçuğa kadar falan orada kaldık , oradan da Oya^ya geçtik akşam yemeği için. Ben dönecektim ama oyunu bozma dediler, ev halkı da biz idare ederiz deyince ben de devam ettim onlarla. Oya da balık ziyafeti vardı. Dışarda pişti geldi. Ay bizim orada da olsa bu pişiriciler dedim. Her çeşit balığı ızgara yapıp , paketleyip getirdiler hemen.Balıklar gelene kadar Oya ile ben salata yaptık. Başka bir sürü şey hazırlamıştı bizim yanımıza gelene kadar ayrıca. yani biz ailece pek cevvalizdir:))) Gece geç saatlere kadar oturduk. Sonra ben Oya'nın kitaplığından, İnci Aral'ın, İçimden Kuşlar Göçüyorunu aldım, odama çekildim. Son hatırladığım bu. Gözümü açtığımda Yengem ve Oya karşımda oturuyorlardı. Çok mu geç kaldım dedim, saat sabahın yedi buçuğuymuş daha. Ülen uyandınzsa aşağıda otursanız , kahvaltı filan hazırlasanız ya. Oyanın eşi Kadir işe gitmiş, Dayım aşağı kattan bağırıyor ben acıktım diye... Neyse kalktım kahvaltı hazırladık daha doğrusu Yengem hazırladı biz Oya ile ekmek almaya fırına gittik.

Kahvaltıdan sonra aynı ekip çıktık yine Oya^da bizimle birlikte tabii:))) Eyüp Sultan'a gittik. Biz üç bağyan:)) bayanlar bölümüne girip dua ettik, çıktığımızda Dayım bir görevliyle konuşuyor ama pek samimi. Meğer daha önce bizim fındık işlerini yapan birinin oğluymuş. Dayımı tanıyıp gelmiş. Bize mihmandarlık yaptı bazı yerlerde çekim yapmamız için izin aldı. Özel tuvalet açtı, hehehehe en çok da bu makbule geçti. Camii ve türbeyi gezip dualarımızı yaptıktan sonra Haliç vapuruna binmek için iskeleye geldik. Akşamdan benim bilican aile mensupları telefon açıp, Eyüp İskelesinin tamirde olduğunu söylemişlerdi. Ben yola çıkmamayayım. Hemen internet üzerinden geçeceğim yolları kontrol ediyorlar ki bir arıza çıkarmayayım, e tanıyorlar mallarını :))). Biz de eski haliç köprüsünü yürüyerek Sütlüce iskelesine geçtik ve çok zevkli bir Haliç yolculuğuyla Üsküdar'a gelmeye vakıf olduk. Dayımlar Fener Yoluna ben eve devam ettim. Geldiğimde kocam evdeydi çaaay dedim, düştüm. Akşam ne kitap ne tv, sızmışım, evimi çok özlemişimmm.

Sabah Berfu^nun telefonu ile uyandım. Dün işe gidip , iş çıkışı da kocasıyla Avatar izlemeye sinemaya gidip eve gelişleri gece yarısını bulunca; Cancan , Babaanneyi nakavt etmiş. O yüzden bize geldi:))) şimdi çorbasını içti ve uyudu.

Benden bu günlük bu kadar...

Not: yarın önce bir Beyoğlu Faslı yapıcam sonra Zuz da yemekteyiz ve büyük bir ihtimalle eve yine ertesi gün dönücem. Şimdilik Dayımla Yengemle gezmelerdeyiz...Bu ara beni mazur göreceğinizi umuyorum...

11 Ocak 2010 Pazartesi

Pazar günü ve Adsız için Türkiye de TV

Alllaaaa, kahvemi yanıma almışım fındıklısından, bir dilimde elmalı kek , ne keyifili keyifli bir yazı yazıcam bilseniz:))) Saati sorarsanızı sabahın yedi otuzu. Kızlar çoktaan ekmek parası peşine düştüler.

Cumartesi günkü beklenmedik bir şekilde gelişen Mısr Çarşısı ve Tahtakale gezisinden sonra ; pazar günü sakin bir günün hayalini kurmaktayken ben, heyhaaat kader ağlarını örmekteymiş meğer.
Geç bir saattte kalktık, kahvaltımızı yaptık, o sırada Filiz Akın, Ediz Hun filmi izledik;Cambazhane Gülü Fadik. Sonra biz, karı-koca yürüyüşe çıktık.Önce Sultan Tepe'den girdik.(burası Fethi Paşa Korusuna bitişik her yerinden boğaz , Tarihi Yarımadanın görüldüğü bir semt), daha önce sözünü ettiğim Özbekler Tekkesi önünden geçerek Koru ve nihayetinde eve geldik. Geldik ki bize Cancan gelecekmiş, Annesi spora gidecekmiş, ne yemek var diye sormuş.Hem geliyo, hem aç geliyo bak bak:)) Buzlukta köftesi vardı zaten, yanına patatesli havuçlu bir yemek yaptım ağzına layık. O da muhallebisi ve brokoli çorbasını aldı geldi. Cumartesi günleri annesiyle Kindy Roo'ya gidiyor.Buraya tesadüfen gezinirken rastlamıştım. Berfu'ya önerdim , gidip baktılar.Bir kaç haftadır, Ana- oğul gidiyorlar. Çocukların gelişimi için iyi bir yer olduğunu düşünüyoruz. Hem de annesiyle ortak bir şey yapmış oluyor. Neyse işte akşama kadar Cancan ve kızlar evin altını üstün getirdiler. Her daim acıktılar. Onları gören Cancan uyumadı bile.

Akşam Cancan kapıdan biz bacadan dışarı çıktık. O' evine biz Capitol'e gittik. İçeri girdik ki , ilk gözümüze çarpan, bir çikolata standı önünde up uzun bir kuyruk, herhalde bedava dağıtıyorlar dedik gülüştük, meğer bir yarışma varmış. Şıkıdım şıkıdım kıyafetli kızlar, ellerinde anahtarlar, cam kasayı açan anahtarı 6 sn içinde bulup açarsan bir kutu çikolatayı alıyorsun. Ünlü bir çikolata firmasının yeni çıkacak ürünü. Biz kuyrukta bekleyen insanlara şaşa şaşa yukarı çıktık. Saatlerce gezdik Naziş Bot aldı kendine, ben D&R a uğradım. Gamse çanta baktı beğenmedi. Ben de boş çıkmadım, eee iki kızım olunca yanımda - Anneee çok yakıştı dediler :))). İşimizi bitti indik aşağı kata. Çikolata standı boşalmış bu kez kızlar, gelin yarışın diye yalvarıyorlar. Tam önlerinden geçiyorduk. Hadi deneyelim dedi.Standtaki kızlar, Naziş'in önüne bütün anahtarları koydular. Kronemetre çalıştı 6 sn içinde deneyebileceğiniz kadar anahtarla açmaya çalışın dediler. Naziş eline ilk aldığı anahtarla kasayı açtı. Heheheheh çikolatamızı aldık, bir de hemen resmimizi çekip elimize verdiler, resim taransın koyucam buraya.

Pazar günü böyle geçti.

Şimdi gelelim Adsız'ın sorusuna

. Ben burada ara ara izlediğim dizilerden söz edince O da haklı olarak Türkiyede bu kadar çok mu dizi izleniyor diye sormuş.Ama ben burada yaptığım herşeyden söz ediyorum, okuduğum kitaplardan, izlediği filmlerden, pişirdiğim yemeklerden, gezdiğimden gördüğümden. Yani her telden hem çalar hem oynarım alimallah. Şimdi yok dizi izlemeyiz belgesel izleriz desem kim inanır, Kadir İnanır )))). Siz beğenmeyin, Canım Asiscim beğeniyor benim esprilerimi:))Adsız Asmalı Konak da kalmış. Oooo biz ne diziler gördük ondan sonra Adsızcım.Mesela,beş yıl oynayan Avrupa Yakası, Melekler Adası, Elveda Rumeli, Binbir Gece ve benim en beğendiğim dizi olan Hatırla Sevgili ve untmadan ekleyeyim Çemberimde Gül Oya. Bu son ikisi dönem dizileriydi, Elveda Rumeli de tabiki.Özellikle Çemberimde Gül Oyanın dvdlerini alıp izlemini salık veririm. Bir Çağan Irmak öyküsüyüdü ve muhteşemdi.


Ben , pazartesi günleri Ezel izliyorum. Ordaki dayı karakteri bir fenomen oldu. Dayı'yı Tuncel Kurtiz oynuyor ve ben O, nerede ne oynasa izlerim. Otobüs filminde tanımıştım onu teeee yetmişli yılların ortalarında. Beyoğlu Emek'de izlemiştim. O gün bu gün tanışıklığımız sürer.
Salı Günleri Canım Ailemi izleriz ailecek. Bu da bir aile komedisi, adında anlaşıldığı gibi. Çarşambamız boş sadece okuruz. Amma çarşamba gününü parselleyen bir Yaprak Dökümü dizisi var , evlerden ırak. Raiting de tavan yapıyor. Derby maçlarını bile geçiyor izlenmede. Biz bunu neden izlemedik, aman öyle entel dantel kaygılardan değil valla, çok bildiğimiz bir roman olduğundan defalarca filmini izlediğimizden ve de ne kadar dramatik bir yapıya sahip olduğunu bildiğimizden izlemedik. Perşembe günleri Ask-ı Memnuyu izliyoruz. hah bak şimdi burada kendime ters köşe yaptım. Bu da bildiğim bir roman, üstelik Müjde Ar'lısını da izlemişim ama işin içinde Aşk var :)) Cuma geceleri hakkında atarım tutarım, yerden yere vururum,ama yine de Melekler Korusun'u izlerim:). Cumartesi akşamlar Kavak Yellerini izleriz . Bir gençlik dizisi Dawsons Creekin Türkçe versiyonu. Çok da başarılı bir versiyondu ama bu yıl artık tipi kaydı:))). Pazar günleri ise Çok Güzel Hareketler Bunlar var. Yılmaz Erdoğan'ın tiyatrosunun mutfağından yetişen gençlerin yaptığı bir komedi programı, seyircili bir program ve de çok başarılı.

İşte benim izlediğim diziler bunlar, ancak bunlar hakkında bilgi verebildim o yüzden.Bunların dışında yüzlerce dizi var çeşitli kanallarda yayınlanan, seç beğen al cinsinden yani. Yarışma programları artık bul karoyu al parayı cinsinden, eskisi gibi bilgi yarışmaları hiç ama hiç yok.Spor programları ise yüzde seksen futbol üzerine. Futbol üzerine deyince , maç yayını var sanma sakın. Maçların yayın hakları şifreli kanallarda olduğu için, ulusal kanallarda bir kaç yorumcu bir araya gelip çan çan ahkam kesiyorlar,aynı mahalle kahvesinde olduğu gibi. Parça parça maç gösterip yorum yapıyorlar. Bilgi Aktarımı yapan programlardan tarihin Arka Odasını izliyorum. Bu programda haftada üç gün çok geç saatte başlayıp sabaha kadar sürüyor, hiç sonuna ulaşamadım hep uyuya kalıyorum:)). Bu programın medaratörü Murat Bardakçı. Yurt dışındanda çok izlendiğini, gelen maiielre verdikleri cevaplardan anlıyorum. Tarihte bir konu her programda masaya yatırıyorlar. Geçen gün Osmanlıdaki kardeş katli konuydu mesela. Önceki akşamda Tarikatlar ve Sufilik, dün aklam da Afrika da Osmanlılar.
Sorunun tam cevabı olmamıştır, çünkü ben sadece kendi izlediklerimden söz edebildim ama genel bir kanı oluşturabilmişimdir sanırım.


9 Ocak 2010 Cumartesi

ANNELER VE KIZLARI GÜNÜSÜ










Bu gün Anneler ve Kızları günü yaptık yine. Kızlar taa ortaokuldan beri arkadaş, Anneler se bu gün yeni tanıştı. Ne büyük kayıp dedik neden daha önce tanışmamışız ama telafi edeceğiz bundan sonra.



Kızlar Nazlı ve Neslihan,anneler Nurten ve Lale. Önce kızlar buluşacaktı , sonra bizde katılıverdik. Tahtakalenin, Mısır Çarşısının, Kapalı Çarşının altını üstüne getirdik. Bi sürü şallar, atkılar, eldivenler, bereler, çoraplar ve ıvır zıvırlar aldık. Her yere girdik çıktık.

Üsküdarda buluşup motorla karşıya geçtik. Ben Kabataş'a geçtiğim için çoğunlukla , bu hat bana hep uzun gelir. Ama bu kez karşılıklı sohbet ede ede geçerken vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Bir de salepçi başımızda , ay ne güzel salep , keşke param olsa da ben de içsem diyerek çok özendirdi bizi ama içmedik yine de :)))

Biz anneler biraz küresel ısınma eşiğinde olduğumuz için, paltoları çıkardık biraz açılıp saçıldık:)))
Hava kapalı ama çok sıcaktı. Nazlı yirmi derece olduğunu söyledi.

Mısır Çarşısında kendimizden geçtik. O baharat kokuları, lokumlar, macunlar , o renk cümbüşü bizi bizden aldı. Mısır Çarşısında her zaman bir ürün ön plana çıkar. Her yerde o ön plana çıkar. Geçen gittiğimizde avakadosundan, ananasaına, kivisine kadar kurutulmuş meyvalar vardı, Dışları badem, fıstık kaplı macunlar vardı. Dilim dilim kesilip satılıyordu. Bu kez de aşk çayı ön palana çıkmıştı. Her yerde aşk çayı da aşk çayı. Satıcı enişte yeniden aşık olacak sana dedi. İçinde gülyaprakları, yasemin çiçekleri, minik çilekler, portakal , limon kabukları , papatyalar ve daha bilmediğim bilumum çiçekler ve meyve kuruları var. Bu akşam Kavak Yelleri izlerken tadacağız.

Nazlı bir dükkana girerken önünde satıcıyı görmemiş, birden çok korkunca adam- o kadar da korkunç birimiyim dedi. O dükkan da zirve yaptık. Çoğu alış verişi oradan yaptık. Nazlı nepal bere ve eldiven alınca , hangi kışta takacaksın onu dedik. Gerçektende bu yıl kar yüzü görmeyecekmiyiz acaba??. Neslihan ve Annesi de çok güzel bir şal aldılar.

Hava kararıp artık göz gözü görmez olunca geri dönüşe geçtik. Yine alt geçit, nefret ederim Türkiyedeki alt geçit kültüründen. Neyse mecburen geçtik tabi. Üsküdar'a attık kendimizi.

En kısa zamanda yeniden görüşmek dileğiyle ayrıldık Neslihan ve Annesi Nurten Hanım^dan...
Evimize gelince de akşam yemeği , aldıklarımızı gösterme faslı. Şimdi Kavak yelleri başladı gidiyorum...

8 Ocak 2010 Cuma

Sabah ve ödül

Siz uyuya durun biz kızlarımızı yolcu ettik, yeşil çay eşliğinde birer dilim elmalı pastayı lüplettik bile:)))

Sabahları akşam haberlerinin tekrarından ve en dandik filmlerden başka bir şey yok tv de. Keşke Tarihin Arka Odasını sabah tekrarları yapsalar. Çok sevdiğim bu programı hiç bir zaman sonuna kadar izleyemiyorum. Sabaha kadar sürüyor çünkü. Bir de Pelin Batu , format gereği mi orada acaba?? bazen kendisi de isyan ediyor, beni hiç konuşturmuyorsunuz diye:))) Bu programda da şarkı araları var ama müzisyen Murat Bardakçı'nın kendisi. Çok güzel tambur çalıyor.

Akşam da Aşk-ı Memnu izledik. Anam, bu Beşir ne salak bi oğlan. Sen tut evin kızına aşık ol. Gül gibi Cemile'yi bırak da. Al Cemileyi. Oturun köşkün müştemilatında, elektrik , su fatırası yok, kira derdi yok, mutfak masrafı yok.İki maaş, bir iki yıla kalmaz yazlık kışlık alırdın. Sanane ama sanane, Behlül'lle Bihter'in yediği nanelerden, üstüne vazife mi. Oh olsun işte sürün şimdi. Anneannem aynen böyle dizi izlerdi işte. Oyuncularla kavga döğüş. Öpüştüklerinde terbiyesizler derdi bir de:)))O Aşk-ı Memnunun ilk versiyonunu izlemişti.

Kitabım bitiyor, bitiyo üzülüyorum dedim gece okurken; kocam bir tuhaf baktı yüzüme:)).

Yarın yürüyüşlerime kaldığım yerden devam ediyorum. Dün yaptığım elmalı pastayı bitireyim de hehheehehe .Kendim için yaptığım tek pastadır. Yerler ama işte öyle yerler, ayıp olmasın diye. Naziş ağzına koymaz, Gamse tırtıklar, kocam çayının yanına bir dilim alır. Dün temizlik vardı ev de, bitince bir de elmalı pasta attırayım dedim, temiz temiz yerim:))Aşk-ı Memnuya da yakışır. Biri yasak Aşk biri yasak meyve . Kötü bi esprimiydi?? yooo hiç de deği, fena bile sayılmaz. Biz de Cem Yılmaz değiliz herhalde yani.

Ahhh az kaldı unutuyordum , dün bir ödül aldım İkiz annesi sdilek den.

SUNSHİNE (GÜNEŞIŞIĞI ) ÖDÜLÜ VE DOSTLUK FERMANI



Ödülü alan kişi bunu 12 kişiye verecekmiş isimlerini ve blog isimlerini beliterek...


Ben bu ödülü değişiklik yaparak beni blog dışından izleyenlere veriyorum.

Fatih, Zuz, Aysel, Oya, Nermin , Beril, Ebru, Rezzan, Hüseyin,Neşe,Fatma,Berrin, Kuzeyli Adsız, California'lı Adsız ve benim bilmediğim tüm blog dışı okuyucularıma veriyorum. Sizler de blog arkadaşlarım kadar özel ve değerlisiniz ve bu ödüllere layıksınız.

Not: Bloğumun sağ tarafında gördüğünüz videodaki şarkıyı dinlediniz mi? bir çingene şarkısıdır. Bu gün özellikle dinleyin Selendi'den sürülen çingeneler için...

6 Ocak 2010 Çarşamba


Güne kargalar kahvaltı etmeden başladık yine... Gamse okula yemek götürdü bu gün hehehhe yemekte dalyan köfte olduğu günler yemekhaneye bile inmiyor. Ne garip, yeni evliyken; evimize gelen ilk misafire dalyan köfte pişirmiştim. Yemek kitabında en afilli o duruyordu çünkü:))Misafirler bayılmıştı.Resim yemek blogcularının atası portakalağacından. E napim herhalde dalyan köfte yapacak resmini çekip buraya koyacak halim yoktu . Şimdi başka yerden alsam, anam benim yemeemm, benim tabaaam, benim tasım diye gelirler haklı olarak.

Bu gün Cancan biz de heheheh Babannenin tansiyonunu çıkartmış. Hem geliyo hemde ne yemek var diye de soruyo bir de. hemen etli türlü yaptım ona. Patatesli, ıspanaklı , havuçlu karnabaharlı pırasalı , birazda kepekli bulgur koydum , azcıkda zeytinyap . Pişince de biraz bzızızıt yaptık kedilimutfak sahibi Annoya gibi. Koca bir tabak yedi de uyudu bile. O uyurken ben de annesine alternatif yemek tarifleri bulup, mailine gönderdim. Beyefendi yemek listesinden bıkmış da :))

Akşam Kabadayı var tv de, hangi kanal unuttum, izlemeyenlere duyurulur. Şener Şen'i izleme fırsatını kaçırmayın.Dün akşam yeni bir dizi başladı Aşk ve Ceza, oyuncular en sevdiğimden konusu ise en bildiğimden ne demeli bilemem .

Şimdiii CAN uyurken biraz toparlanmalı biraz dinlenmeliyim. Çünkü uyanınca acaip faaliyetlerimiz var.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Hafta Sonunu Cancan'la şahane bir şekilde noktaladık. Annesi kuaföre gitti O da bize geldi. Böylece yeni yılın ilk ziyeretini gerçekleştirdi. Misler gibiydi çok şendi. Ablalrı da evdeydi. Bir sürü etkinlik yaptılar. Kutuları üst üste boy sırasına göre dizip kule yaptılar. Koştular zıpladılar. Cancan yine çaktırmadan her fırsatta bizi ısırdı. Gamse sabah kolum niye acıyo böyle diye bakınca Cancan'ın bıraktığı hatırayaı gördü. İnci gibi diş izleri:)))

Gece bir buçuğa kadar Deliler Evi'ni okudum. İnsan bırakamıyor. Bir şeyin ucu hemen diğerine bağlanıyor, Bir karakter sahneye girdiğinde , bir diğerinin sahne girişini de yapmış oluyor. Tam 300 karakter var kitapta, hepsinin birbirine bağlanış biçimindeki ustalık insana Ayfer Tunç önünde şapka çıkarmaya zorluyor. Son yıllarda okuduğum en iyi kitaplardan biri olduğunu söyleyebilirim. Dewey ise aynen Magissa'nın dediği gibi:))) yani diyorum. Çok farklı bulacağımı , Her Gece Josephine tadında olacağını sanmıştım.

Kızların ikisi de bu akşam yemeği dışarda arkadaşlarıyla yediler. Halbuki biz de de Babaanne yemekleri vardı. Biz karı koca Yumbuldağı ana ana yedik.( Kısa boylu, tombik kayınvalideme , kocam yumbuldak derdi). Ben işteyken gizlice eve girip su böreği yapıp bırakan, çamaşırları katlayan, karnım ağrısa üzülüp ağlayan kayınvalidemi rahmetle , güzellikle andık. Gamse yaramazlık yapınca, kız sen kime benzedin deyince ; Gamse'ninde cevap olarak - Annem diyo ki, yüzüm Anneme , huyum size benziyomuş . Geldi bana - Lale bizim huyumuz nasılki dedi- ben de çok güzell dedim. Aynı Gamse gibi hehehehe. İyi huyludur benim kızım:))))


Yazımı yazdıktan sonra Ezel başlayana kadar kitap okuyacağım . Yazarken fonda Musa Eroğlu Mihriban'ı söylüyor. Kulaklarını çınlatıyorum zeya...

2 Ocak 2010 Cumartesi

dün bu gün işte


Yahşi Batı ile başlayayım , söze; ilk günü olduğu için her yer tıklım tıklımdı, sinemaya yakın oturmanın avantajını kullandık hehehehehe. Film güzeldi, ince esprileri vardı her zamanki gibi CMYLMZ'ın. Biraz güncel hayatı takip etmek, biraz tarih bilgisi gerektiren esprileri vardı. Çok gülmedim, ama sinema yıkıldı. Yanımdaki kız dizlerine vura vura gülüyordu. O' Recep İvedik 3 fragmanına da aynı şekilde güldü. Yani gülmeye endeksli gelmişti. Hep böyle tipleri bulur otururum yanına.O dizlerine vura vura güldü, ben sakin sakin çayımı içe içe izledim.( Gamse pek güler , sinemeda çay içmeme) Bu arada anladınız tabii, gözleriniz de aydın Recep İvedik üçlemiş . Sanırım düzine olmadan da bırakmaz. Çok haklı adam, ben olsam bende bırakmazdım. Film başlayana kadar dışarda salonda oturduk. Avatar yeri göğü inletiyordu. Bir ara görümcem korktu bile:)). Görümcem ve kızı ben ve kızım olarak gitmiştik sinemaya, kız muhabbeti yani.

Sonuç: Filmi beğendim. Kızılderililer gerçek kızılderili, kovboylar gerçek kovboy, kasabalar gerçek kasaba gibiydi. Kendimi bir iyi bir Amerikan filminde hissettim.


Sinema çıkışı önce D&R a girdik. Hepimiz birer kitap aldık. Ben kediliyaşam dan Hakan'ın sözünü ettiği ve çok merak ettiğim Kütüphane Kedisi Dewey'i aldım.



Lise yıllarında okuduğum
Her Gece Josephine den sonra bir kedinin bir kasaba üzerinde nasıl etki bıraktığını merak etmiştim. Josephine de bir köpekti.Mutlaka okumanızı öneririm. Mizahi dille bir köpeğin , insan yaşamında nasıl yer ettiğini anlatıyor. Mesela karı-koca boşanırken ilk konuştukları şey ; köpek kimde kalacak.


D&r dan sonra biraz da mağaza dolaştık. Sonra evlerimize dağıldık. Biz Gamsegamse ile gelirken kendimize ufak bir kokoreç partisi verdik. Saat 11'i geçmiş evdekiler merak etmiş, aradılar. Koştur koştur eve geldik. Biraz da tv izledik. Sonra okuma faslına geçtik hep birlikte.


Sabah kızların biyolojik saati artık erken uyanmaya ayarlı olduğundan , acıktık diye bağırıştılar. Hem de yatak keyfi yapmak istediler. Kocam yardım eder diye baktım, o da uyuyormuş takliti yapıp, çamura yattı. Her şeyi hazırladım, Gamse son rötuşları yaptı. Kahvaltımızı yaptık . Öğleden sonrada herkes dağıldı.

İki gündür yemek yapmıyorum. Bu gün mercimek çorbası yaptım sadece. Hala yılbaşı gecesi yemekleriyle idare ediyoruz:))))

Bir de öneri yapıp bu günkü yazı olayını sonlandıralım. Efenim bu öneri, saç dökülmesinden , saçının bakımsızlığından, yıpranmışlığından falanından filanından şikayet sedenler için. Denenmiş memnun kalınmış ve size öyle sunulmuştur:)))

Otacı bitkisel şaşmpuan alıyorsunuz. Bizimki dört yüz grlık( Türkçeye kazandırdığım yeni boyut, kısaltmalara ek takmak). Şampuanın içine 30 damla çam terebentin damlatıyorsunuz. Bu çam terebentin denilen zımbırtı en dandik aktarda bile var, bizi marketten aldık. Bizim marketin ayıptır sölemesi şahane bir aktar kısmı var:))). Evde damlalık yoksa bir tane alın eczaneden. Sonra şampuanı çalkalayın ve kullanın anacım. Krem bile istemeyecek saçınız ,boyalı saçta bile. Ammaaa ille de krem derseniz yine bitkisel krem alın, aynı markanın.

Hadi gittim ben.


Edith Piaf söylüyor padam padam



1 Ocak 2010 Cuma

2010 ilk yazısı

Geldi işte 2010 hayırlı uğurlu olsun, vatana millete.

Evde karşıladık ailece, ağacımızın ışıklarını yaktık, mumlarımızı da. Masamızı donattık.Giyindik, kuşandık. Ailece yedik içtik. Gamse yemeğe kadar arkadaşlarıylaydı, Naziş yemekten sonra çıktı. Sonuçta yemek birlikte yendi. Saat 10 gibi benden bu kadar dedim pijamalarımı giydim. Gamse de atladı hemen olaya O da çekti eşofmanlarını. Kocam bir süre daha dayandı. Saat oniki olduğunda ortalık yıkıldı. Havai fişeklerle karşıladı İstanbul yeni yılı. İyi işte günlerdir tantana tantana bu iş de bitti. Burcuma göre bu yıl kariyer yılımmış, hehehehe.Artık mutfakta yeni füzyon yemekler mi denerim , yeni yerler mi keşfederim bilemem. Bir kapı çelengi yaparak işe başladım zaten. Hayatımda ilk kez de böyle bir şey yaptığım için gidip gelip bakıyorum zaten:))))

Güne geç başladık haliyle. Kızlar uyurken şöle börekli çörekli bir masa hazırladım, yılbaşı kurabiyelerimi de göz doldursun diye masaya kondurdum. Saat 12 gibi kahvaltıya oturduk.


Birazdan da evden çıkıyoruz,Gamse ile ben.Eylem şu;.Yahşi Batı... yani Anneler ve kızları sinema günü. Grupta iki anne, iki kız, iki kuzen, bir yenge, bir gelin , bir görümce, bir hala var:)))) toplamda dört kişiler ama heheheheh,

Şimdilik bize müsade...