Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Temmuz 2010 Cuma

gecenin bi yarısından

Dün itibariyle sahalara dönmüş bulunuyorum... Dün bizzat kendim ve kızlarımla görümce'ye çay seromonisine gittik.Seromoni dememin nedeni ; görümcemin bu işi gerçekten de seromoni gibi yapmasıdır... hem göze hem gönle hem de damaklara hitab eder...

Ben çaydan sonra bir saat sonra falan kalktım... kızlar devam ettiler güne... Benim koştur koştur eve gelme nedenim taaaa Amasra tatili sırasında yapılmış olan şahane bir plandı... Biz yani Zeya, Ebrucuk, Nalan ve Zuz bu kez Etiler yollarına düştük ve Nalan'ın annesinin şahane mantılarını lüp lüp götürdük... yine acaip planlar yapa yapa yakası açılmadık bir konu bırakmaya bırakmaya gece yarısı ettik ... Zeya beni evden aldı fazla mobilize olma Lale Abla dedi... Ama dönüşde eve artık İstanbul yollarının bile fatihi olan Ebrucuk getirdi... Ben boşa mı İstanbul İstanbul diye tuuturdum sanıyosun Ebruuuu:)))

Cancan artık tatile gidiyor biz de şöle eni konu bir temizlenelim deyip büyük bir temizlik harekatı başlattım bu gün ama Cancan tam temizliğin orta yerinde çıka geldi... Annesi ve Zuz Bursa'ya gitmişti o da halasıylaydı ama saat dört gibi soluğu biz de aldı:)) Eh O da yardım konusunda elinden geleni esirgemedi kapatılan süpürgeyi çalıştırdı, tam süpürülürken gelip arkadan kapattı:)))

Halide'yi yarım bırakıp ; Katalin Sokağına başlamıştım... az önce bitirdim.Her şey için geç kaldığını düşünen insanlar var bu kitapta... savaşın adı geçmiyor ama tüm acımasızlığıyla savaş var... insanların hayatına damgasını vuran Katalin Sokağı romanın baş kişisi... Hepimizin böyle bir sokağı vardır aslında... mesela benimkinin adı Zafer sokak.. Zafer sokak 4 numaralı ev...Sonra Kızılelma caddesi var mesela...

Halide'ye geri dönmeyeceğim onu kış kitabı ilan ettim... İstanbul Hatırasına başlayacağım... Bir de aklımda bir kitap ismi var, henüz almadım..elime aldım bıraktım... İsmi çok ilgimi çekmişti... yazarını şimdi hatırlayamadım ama adı; Kızarmış Palamut Kokusu idi... bana , sokak da oynadığımız günlerde , pencerelerden dışarı taşan yemek kokularını... Behice Teyze'nin vişne peltesini...Annemin mangala sürdüğü kahve cezvesini, anımsattı ... sanki okusam bu kokuları duyacağım... bu tadı alacağım... peki okurda almazsam ne olacak?

Ramazan için Koca ile planlarımız var. Yok yok gezme tozma değil... Geçen yıl yaptık o işi... aç karnına gezmenin hiç bir cazibesi yok... şöle kahve molası vermeden... hadi şurda soluklanalım bir çay molası verelim demeden... keşfedilmiş yeni yemek mekanlarında yeni tatlar denemeden gezmenin hiç mi hiç tadı yok... Bu seneki plan... Sabaha kadar oturma ... öğlene kadar yatma ... öğleden sonra ufak bir tur atma ve yemek tarifleri araştırma ve deneme o kadar nokta. Tabi yine sevdikleri iftarda ağırlama ve iftar davetlerine icab etme var... Kızlar zaten 15 Ağustos gibi seminer önemine başlıyorlar... Yani uzun yaz tatili sona eriyor.

Mail kutum her gün refaranduma Hayır de Yok Evet de tavsiyeleriyle dolup taşıyor... Facebook mesaj kutum ona keza... Arkadaşlar yorulmayın, üzülmeyin benim için; ben ne oy vereceğimi biliyorum... milyon kişi gelse oyum belli , DEĞİŞMEZ...Çabalarınızı takdir ediyor ve teşekkür ediyorum...

Gecenin bi yarısından yaptığımız yayın burada sona ermiştir... İyi bir gece ve iyi bir haftasonu diliyorumm.

27 Temmuz 2010 Salı

iyi ki en küçük kuzen geldi Ordu'dan ... yoksa sıkıntıdan patlayacaktım . Biraz hareketlendik o gelince, Ordu'dan canlı canlı haberler aldık. Ama şunu anladım ki, hiç bir şeyden geri kalmıyormuşum haber kaynaklarım gayet kuvvetli haber akışım da çok düzenliymiş))))

Kuzen yani Evşen' le benim kızlar sabahlamışlar ben aldığım kas gevşeticinin etkisiyle devrilermişim yatağa... Bu onlara artı olrak döndü ve kocam ben ve çatlak patlak cıttık parmağım onlara mükellef bir masa hazırladık... Dondurucudaki börekler çörekler fırına verildi ... kocaya direktifler verildi derken saat birde kahvaltı masasına vasıl olduk. Sonrasında biz Gamse ve Evşen dışarı çıktı biz Naziş'le evde takıldık.

Valla dışarı çıkamadığım için aksiyon yok... Kocamı son transferleri Guti için yok Real Madrid'in artığı yok ne vefasızsınız Metin Tekin hani sarı fırtınanızdı buna da SARI FIRTINA diyosunuz falan diyorum ama yok anam Adam tınmıyo... gönülleri çok yüceymiş Guti'yi de bağırlarına basmışlar falan... Kocamın BJK lı olduğunu bilmeyen varmıydı)))

hadi ben gittim Survivor izleyeceğim... bu kez doğru yazdım.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

İstanbul'da bir Leylak

Ayağımın aynı yerini -serçe parmağımı-yüz kere vura vura en sonunda çatlatmışım... Amasra tatilin ertesi günü Göztepe Camiinden bir dostu uğurladık...onun şaşkınlığı , acısı ve telaşıyla bindirevermişim yeniden sehpanın bacağına... bu kez çatlamış. Vurmanın etkisine bağladım, duyduğum acıyı ... Ertesi gün Cancan'la koşturduk , O'nu yolcu edince Gamse'yle hadi bi Beyoğlu yapalım dedik ...dönüşte bu sefer ayağımı sürüdüm neredeyse... hadi artık doktora gitnme zamanı değimde artık barnak çatlamış çıtlamıştı... Önce alçı bunu sabitlemek lazım diyen doktorum sonunda atele razı oldu ve lütfen mobilize olmayın dedi:)) anladımki doktorda bizdendi:)) ama adım kaldı mobilize.Neyse çoğu gitti azı kaldı çarşamba günü bandaj açılıyor, özgürlüğüme kavuşuyorum:))) Ama olan Leylak Dalıcım ile yaptığım programa oldu..

Leylak Dalı bir kaç günlüğüne İstanbul'u şenlendirdi ve bu gün Ankara'sına döndü:))) Program yapmıştım Koruda yemek... Alkım'da kitap seçmece oynama ... Kahve Dünyasında kahve sonrada Hümeyra^da akşam çayı ama olmadı... Programı eve kaydırdık . Ben de evime ilk gelen misafirime doğru uzattım ayağımı oturdum:))) Gamsegamse ağırladı bizi... Şu yönden iyi oldu.. Doyaaaa doyaaa sohbet ettik.

Leylak Dalıcım olanca zarifliğiyle benim çok istediğim Katalin Sokağı^nı getirmişti bana ... yanına da bu mor renkli cam uğur kuşu eşlik etmişti... Yazılarındaki Leylak Dalıydı şen şakrak... dolu dopdolu... doyumsuz sohbetli ... umarım burada kalmaz arkası hep gelir...

Günleri mecburen evde geçiriyorum... yürüdüğümü ayağıma takılan atelin tıkırtısından anlıyorlar tık tık... hemen bağırıyorlar mobilize olmaaaa diye:))

Halide'den biraz izin isteyip Katalin Sokağına başladım dün akşam. Hemen sardı beni... Önce o kadar ismi görünce hah bir Marquez tipi romancı daha dedim ama bu isimler çok çabuk toplandılar bir yerde:))) Beni biliyosunuz bir kitabı okuyunca sevdim okuyun derim... ya da tarzım değil falan derim çok çok... öyle cümle çözümlemesi yapar gibi öznesine yüklemine ayırmam... karakter tahlilleri sunmam... böyle yapabilene de bi sözüm yok ayrı konu... İlk yüz sayfa sonunda diyebilirim ki Katalin Sokağı benim tarzım bir roman ... okuyun:)))

Bu gün evcek evdeydik... Berna Laçin izleye izleye kahvaltı yaptık... ben sevdim yav bu Bodrum'dan yaptığı programı. Tam yazlık program işte püfür püfür... Yani entel dantel nereye kadar... biz de sadece belgesel izlerim, klasik müzik dinlerim , takımından değiliz hani... Mesela bu akşam Surviour izleyeceğiz sanırım böyle yazılıyordu iki saat bakamam şimdi :)) ... favorimiz de Çılgın Seda... İnternette İhsan'ın kazandığı haberi dolaşıyor ama güya yalanlandı. Ay bana ne , sanki kazandıklarını bana verecekler:))

Bu akşam bizde şenlik var Ordu'dan en küçük kuzen geldi... Gamse'den bir yaş büyük... Ama huyu suyu bana en çok benzeyenlerden biri... Huyca suca bana benzeyen iki tane daha var da o yüzden biri diyorum diğerler . Ebru ve Oya.

Bu yazı burada bitsin artık. Amasra bitti diye sevinmeyin ha:))) daha Samancıoğlu Konağı var...

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Bartın BARTIN Bartın

Amasra tatilimizin şahane bir biçimde geçmesini sağlayan İlknur ve Eşi bizim için bir de Bartın programı yapmışlardı.İlknur'un Eşi Fatih Bey o kadar samimi içten teklif etti ki Bartın gezisini, hiç duraksamadan tamam dedik..

O gün Saat üçe kadar falan deniz programı yapıp sonrasında Bartın'a gittik ... Bartın- Amasra arası yarım saat falan sürüyor... İlknur ve Fatih Bey bizim için resmen bir Bartın seçkisi hazırlamışlardı... Önce Havacılar Lokalinde soluklandık soğuklandık sonra geziye başladık ...
İlk durağımız gerçekten de gönlüme hitab etti... Eski bir Rum yapısında olan Bartın Kütüphanesi... Ummadığım kadar kapsamlıydı... Tüm dergiler günü gününe takip ediliyor... Kadın -erkek-çocuk... tüm yeni çıkan kitaplar kütüphaneye alındığı gibi , okuyucuların isteklerine göre de kitap getirtiyorlarmış. Çok kapsamlı bir bilgisayar odası da vardı üstelik... Çalışanlar çok büyük bir incelikle bizi gezdirdiler kütüphane de.





Bartın'da Safranbolu kadar eski ev var ama çoğu bakımsızlıktan harap olmuş... Tesadfen belediyenin önünden geçerken içeri davet edildik ve yine tesadüf eseri eski evleri maket halinde yapan usta ve sanatçı Ahmet Güldür Bey de oradaydı , bize hem maketlerini, hem atölyesini hem de hangi resimlerden çalıştığını gösterdi... 1400 ev den sadece 70 tanesi yaşanabilir durumda kalmış.

Su terazisi... Hiç böyle olduğunu düşünmemiştim... İlknur da Bartın'a ilk gittiğinde bir yer sorduğunda terazinin yanında demişler o da araya araya teraziyi bulamamış:))) sonra O da benim gibi şaşırmış... Bartın'ın ünlü kavşak suyundan içtik buradan... Hafta da iki gün şehir şebekesine bu sudan veriliyormuş.


Çarşıda bu tarla aletlerini görünce biz çok şaşırdık ama Nazlı'ının bunların resmini çekmesine satıcı daha çok şaşırdı... Ünlü sobacılar çarşısıymış burası... her çeşit el yapımı soba satılıyordu.



Eski evlerin olduğu sokak bana nedense Büyükada^'yı hatırlattı... Çok güzel bir sokaktı burası da...Belediye Reisinin makam odasında olan Atatürkü'de Kocatepe'de gösteren yağlı boya tablo... Ressamın adını göremedik...Taşhan şimdi restoran olarak hizmet veriyor...
Bartın'a dair anlatılacak o kadar çok şey, o kadar çok resim varki görmenizi ,istediğim ama içinden çıkamadım yüzlerce resim çekmişiz... Mesela 55 yıldır kesintisiz hizmet veren Bartın Gazetesi var... Garılaaa pazarı var anlatılası görülesi... Yemyeşil Bartın Çayı var...
Bartın Çayı üstündeki tarihi köprü üstündeki levha








İlknur tüm bunlar yetmezmiş gibi kendi eliyle yaptığı Bartın'a özgü el sanatı tel kırma işi bu güzel örtüyle de tatilimize imzasını attı.
Ve Bartın gezisi akşam Melis ve Nil'in katılımıyla bu güzel akşam yemeğiyle sonlandı... Teşekkür ederiz Nil ve Melis'e gün boyu Annelerini ve Babalarını bize mihmandarlık için ödünç verdikleri için... Akşam yemeğimizi güzelleştirdiler renk neşe kattılar.

Bartın bitti sanıyorsanız aldanırsınız başlıbaşına yazı konusu olacak Samancıoğlu Konağı Müzesi var:))Ama araya bir Leylak Dalı yazısı girecek:)) çünkü bir iki gündür İstanbulda Leylak Dalı fırtınası var ve bu gün rüzgar onu bizim eve attı...

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Çakraz'ı da çaktık beraberrr



Madem geldik bu tarafa hadi bir de ÇAKRAZ'ı görelim dedik... methini epi bi duyduk çünkü... Kızlar feryat figan - ama siz de hiç durmadan geziyosunuz, hep böle yapıyosunuz... ömrümüz yollarda geçiyo... onlar söylene dursun Koca, Zuz ve Ben hoop hazırlandık... baktık Gamsegamse de geliyo... Naziş yok ben bu gün dinleneceğim dedi ve evde ,kendince takıldı... pek mutlu olmuş... kafa dinlemiş:))) neyse biz tuttuk Çakraz'ın yolunu...Yarım saatte bir minübüs kalkıyor şehir merkezinden dediler meğer saatte birmiş ... neyse o sırada kocama birileri Bozköy daha güzel falan demiş ay artık orayı da gelecek sefere görürüz dedik ammaaaa minübüse bir kaç Bozköy yolcusu binince minübüs önce Bozköy'e uğradı... orası yol üstü falan değil, yoldan baya bi aşağılara iniyosun , resmen uçurum ... biz aneyyy bu yolu bir de yukarı çıkacağız derdine düştük... ama indiğimize değdi doğrusu çok ilginç bir biçimde yol tam plajın içine iniyor neredeyse...Bu sayede Bozköyü'de gördük kusur kalmadık:)))

Çakraz'a geldik sonunda... buranın geniş ve uzun bir plajı var ve burada da kalınacak otel motel oldukça fazla... Ama biz Karadenizliler için turizm hala bir muamma... Biz Karadeniz de yaz mevsimi kısa olduğu için Karadeniz bize kaldı oh oh turist gelemiyo diye sevinen tipleriz ... Mesela en başta ben:)))Burada restoranlar genelde hala dayı amca , baba oğul işletmesi gibi... yani ailecek çalışıyorlar... ve ne kadar hizmet o kadar turist o kadar para felsefesini henüz öğrenememişler... Şimdi adını vermeyeyim ama konakladığımız yer bizi gülme komalarına soktu... Dondurma servisini yapan genç çocuk -15, 16 yaşında ancak var- garibim dondurma kepçesini eldivenli eliyle , korneti de çıplak eliyle tutup dondurma koyuyor... yiyemediklerimizi bari paket yaptıralım acıkınca yeriz dedik... gazete kağıdına sarıp poşete koymuşlardı... şezlong ve şemsiye servisini yapan çocuklar 9-10 yaşında ancak varlardı gerçi pek eğleniyorlardı aralarında... Yemekten sonra yerimize döndüğümüz de şemsiyemizin altına Çakraz'ın yerlisi teyze üç torunuyla sığınmıştı... koca plajda bula bula bizi bulmuştu :)))O bile anlamış bizim herkese açık gönlümüzü ama kalabalık gelmiştin teyzem... Sonra anladık ki yazı böyle geçiriyor teyze:))) Ama nur olsun var olsun... hayatımızda gülmediğimiz kadar güldük... Pembe şapkasıyla , kapkara güneş gözlükleriyle pek şıktı:)) hemen sizin için resimledik olayı, Gamse hemen bir t-shirt çekti üstüne ve konu mankenliği yaptı.


O tarafa giderseniz Çakraz'ı da mutlaka görün derim, sapsarı incecik kumlarında bi güneşlenin derim ama konaklama için bana sorun ki konaklamamanız gereken yeri söyleyeyim en azından:)))
Dönüş de Zuz'la Çakraz'ı da çaktık beraberrrr İstanbul da da yaşadık beraberrr diye şarkı söyleye söyleye eve geldik...

Bir de Bartın Bartın diyelim ondan sonra İstanbul yazıları başlayacak...
Yarın Cancan'ım geliyor nasıl nasıl özledik anlatamam... Giderken bavula iki tane giysisini koyduk... ev de birini bir koltuğa diğerini bir koltuğun üstüne attık... delimiyiz neyiz diyorum ...

20 Temmuz 2010 Salı

(Zuz'un objektifinden Amasra)

Amasra tatilini dün gece sevgili Asis'in önerdiği Mavi Yeşil canlı balık restoranda noktadık... Asiscim çok teşekkür ederiz ... bayıldık... manzaraya... servise... ve hepsi birbirinden leziz deniz ürünlerine...balıklara....

burada kardiş kardiş keyif yaparken görülmekteyiz...Kulaktaki küpeler dikkat ... Gamse ve ikisi bu küpelerden kimselere bırakmadılar... özelliği ortasında yazma parçası var... yani o kırmızılık alllı güllü bir yazma:)))tembel Naziş ... yerinden kalkıp yanımıza gelmedi:)))




ünlü Amasra salatamız... en ünlü salata ustası da Mavi yeşildeymiş haberiniz ola...



Mavi Yeşilde son gecenin tadını çıkarırken Amasra bana bir jest yaptı ve havai fişeklerle uğurladı beni:)))

Bu sabah geleneksel kahvaltımızı deniz kıyısında parkta yapıp- sanırım bu kahvaltıları çok özleyeceğiz- Amasra ile vedalaştık... Artık evimizdeyiz... Ama henüz size anlatmadığım bir Bartın günü ve Çakraz var...Onlarıda anlatayım resimli Amasra tarihimiz sona erecek :)))
Teşekkür ederiz Kardişimmm benim beni kırmadın tatilimizin son günlerine renk ... neşe kattın...Zuz'un durduğu yer, otobüs terminali desem... böyle püfür püfür bir terminal gördünüz mü???

19 Temmuz 2010 Pazartesi

İstanbul'dan bir Zuz gelir Amasra'ya

Biz o kadar anlatık ki Amasra'yı , sonunda Zuz dün gece saat bir de otobüse atladığı gibi soluğu bu sabah Amasra'da aldı...O'nu karı koca terminalde karşıladık...E biz Amasra!lı olduk ya:))) Eve gelirken de garılaaa pazarından mis gibi domatesler biberler , köy yumurtaları aldık...ev de hazırlayıp doğruuu deniz kıyısındaki parkımıza kahvaltıya gittik... Sonrası deniz faslı... akşam tekrar Ağlayan Agaca gittik...Zuz'a göstermek için, sonra da Canlı Balık Mustafa Amcanın Yerinde Rakı balık olayına girdik... Denizin içinde yiyorsunuz yemeğinizi neredeyse ...
Gece yarısı tarihi Çekiciler Çarşısında gezme... Amasra'yı yarımada yapan köprü üstündeki kapıda dilek taşı atma sonrası nihayet eve varış...
Yarın ki program ÇAKRAZ...ama anlatılacak daha koca bir BARTIN günü var , Ağlayan Ağacın hikayesi var... Fatih Sultan Mehmet'den beri cuma namazına mimbere kılıçla çıkan hoca hikayesi var ama onları geniş geniş anlatmak istediğimden İstanbul dönüşüne bıraktım...

Bizden haberler şimdilik böle böle...

17 Temmuz 2010 Cumartesi

İLKNURCA




iLKNUR'LA tanışalı dört yıl oldu.. birbirimizi hiç görmemiştik ama ne gam.... Amasra!ya gitmek isteyince - İlknur var mı tavsiye edebileceğin bir yer diye mesaj attım...Ama O'nlar yani İlknur ve Eşi iki gün sırf bizim için Bartın'dan Amasraya gidip tam benim gönlüme göre bir ev buldular bize... Şahane bir teras kat...Karşımda muhteşem bir deniz manzarası, aşağıda cıvıl cıvıl Amasra Çarşısı...Gece ay ışığı...mehtap...ev inanılmaz...hiç ummadığımız kadar konforlu kliamasından bulaşık makinasına kadar düşünülmüş...ev sahibi bizi eşiyle karşılayacak ve bir hoş geldiniz kahvaltısı verecek kadar nazik biri...

Geldiğimizin ikinci gecesi bizim terasta buluştuk İlknur ve ailesiyle...sanırsınız biz zataen yıllaradır tanışıyorduk da dün ayrılmıştık....Öyle sıcak bir gece oldu ...Kızlarına bayıldık Eşini en az İlknur kadar çok sevdik...Eşinin resmini izin almayı unuttuğum için koyamadım... Onlar bizim için erteledikleri tatillerine bu gece çıktılar....ama öncesinde bu gün bize şahane bir Bartın günü ve akşamı yaşattılar....Bartın'ın tüm tarihi mekanlarını birlikte gezdik ve çok güzel bir akşam yemeği ile sonlandırdılar...Bartın günü tek başına bir yazı konusu olacak...

Dün gece İlknurlarla teras keyfi yaptık ama gece yarısından sonra yer gök inledi Amasra da... gök gürültüsü ...şimşek yağmur ...eyvah eyvah dedim....dedim ama Amasra sevmiş beni meğer sabah şahane bir gökkuşağı ile karşıladı beni...doyumsuz bir manzaraydı binlerce kez şükretim o anın güzelliğini yaşamış olmaya...

Sabah kahvaltı etmeden kızlar uyurken Kocamla çıktık ve köylü pazarına gidip kovalarla dut ve sıcak gözlemeler aldık... Sonra kızlarda geldiler ve birlikte parkta kahvaltı ettik... kahvaltılığını götürüyorsun çaylar oradan... sonra öğleye kadar deniz keyfi sonrası da Bartın....

16 Temmuz 2010 Cuma

Toprak kokan sehir,Deniz kokan sehir,Sevda kokan sehir...


Söylenecek çok fazla söz yok.Herşey muhteşem...
Amasra masal gibi.Bu resimler ikinci günden.Bunun bir de şahane bir gecesi var.Ama onlar da yarın :)Şimdilik sadece resimler...
















12 Temmuz 2010 Pazartesi

sanki gidiyoruz...

Yazmadığım günlerde iki doğum günü kutladık... Biri Zuz... asıl doom günü bu gün ama erken kutlama yapıldı hafta sonu... Kardişimm biryaş daha büyüdü ... neyseki bünye itibariyle büyüdükçe güzelleşiyor:))İyiki doğdun kardeşimm iyi ki varsın... iyi ki benim kardeşimsinn...

İkinci doom günü Cancan'ındı... Biz kendi halinde yuvarlanıp giden dört kişilik bir aileyken ... azcık yana kaykılın bakim... deyip kendine yer açan ... üstelik de kocaman yer kaplayan Cancan'ın doğum gününü kutladık dün kocaman bir partiyle... Hayatımmm ... canımın içi içi :))) iki yıldır hayatımıza kattığın her şey için bin teşekkür sana ... koltukların altından hep topların çıksın... Duvarlarda parmak izlerin olsun...sandalyen hep baş köşede dursun... hep bir şeylerini unut giderken ki senden sonra kokun kalsın bir dahaki gelişine kadar....

Evettt sonunda gidiyoruz... daha önce hiç görmediğimiz ... hiç aklımızda olmayan bir yere... Sadece TRT1 in köşebucak Türkiye programında görüp aşık olduğum Amasra'ya... Umarım sever bizi Amasra... biz O'nu kesin severiz de...Bir de oralara kadar gitmişken bir Safranbolu programı var görülecek yerler listemizde...Ta mayıs ayında gidecektik karı-koca ama olmamıştı hadi bakalım eğer kısmetimizde Safranbolu varsa ballı lokma tatlısı olacak... Bu tatil kısa tutulacak çünkü Naziş'in ta şubat ayında biletini almış aldığı THE CRANBERRİES konseri için eli mahkum dönülecek...

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Halide ile başbaşa

Bu gün Kızların ikiside KPSS sınavına girdiler... Çünkü bir sene aldığınız puan üç yıl geçerli oluyor... alternatifli düşünmek babından ellerinde böyle bir şeyin bulunması gerkiyor...Hayat nelere gebe bilinmez...

Gelelim sadede... İkisinin de sınav yeri biri bağda biri dağda olunca:))) biz de Karı-koca paylaştık Kızları... Çünkü sınavlar iki oturumda yapılıyor ve iki oturumun ara süresi üç saat... yani üç saat boşlukta evin yakın değilse deli dana gibi gez... bir yerlerde otura otura toton ağrısın...işte böyle bir durum... E hadi bu üç saate canları sıkılmasın eşlik ederiz diye biz de düştük yollara... Koca ve Naziş Beylerbeyine ... Gamse ve Ben Ümraniyeye gittik... Ben Halide'yi çantama attım... Gamse sınava girdikten sonra süper bir yer buldum kendime... Okulla aynı sokak da bir cafemsi, pizacımsı, börekcimsi bir yer... dışarda da yeri var... içerde de ...oh ne ala bundan iyisi mualla dedim dışarda bir yere sotelendim... çayımı söyledim kitabımı açtım... sonra öğrendim ki... arkada üstü kapalı bahçeleri varmış... hemen oraya geçtim... oooh tarafik gürültüsü falan da yok... gömüldüm kitabıma... garsona sen ara ara çayımı tazele bir saat sonra falanda bana bir tost getir daha da elleşme dedim...



Kitabımı tekrar açtım... dakka bir gol bir Özbekler Tekekkesinden girdi... bu Tekke hemen benim meşşuur korumun yanı başındadır... yolumu ara ara özellikle önünden geçirirm... çoğu kez de İlber Ortaylı'ya rastlarım hatta... Özbekler Tekkesi ile ilgili bir yazım vardır okursanız aha burada... Bu Tekkenin en büyük özelliği Kurtuluş Savaşı sırasında Anadoluya geçecek olan kuvvacıların burada barınması ve Anadoluya silah sevkiyatının buradan yapılması... Halide Edip Adıvar'ın Tekkeyle ilişkisi de bu yönde...
Sonra Halide Edip Adıvar'ın çocukluğunun bu bölümü bizim şimdiki oturduğumuz mahallede geçiyor... Atıyla nasıl Bağlarbaşı sokaklarında gezindiği anlatılıyor... Hep tanıdık bildik yerler... Sonra kitapta ki Mor Salkımlı Ev'in yeri yine Beşiktaş'da elim koydum gibi bulacağım yerde... Böyle olunca kitap beni bir sardı bir sardı... anlatamam... Bu arada garsonun getirdiği pabuç kadar tostu da yedim... baktım çıkış saati gelmiş... Ben keyif çatarken Kocamın canı sıkılmış... Beylerbeyi - Çengelköy arasında gezinmiş durmuş... Çınaraltın'a falan gitmiş ... duramadan aradı ne yapıyosun diye ay konsanrasyonumu bozuyosun , otur bir yerde dedim... Akşam elinde bi sürü dergi ve gazeteyle geldi O da... Sınav iyi geçti dediler... Onlar için farkeden pek bir şey yok biliyosunuz zaten...ama yine de bi heyecan yaptılar:))) Ben sonuna kadar beklemedim sınavın ikinci oturumdan sonra geldim ama Kocam beklemiş ...
İşte günün hikayesi de böyle... yarın büyük gün ... Cancan'ın doğumgünü:))) kutlanmaya en değer gün bence:)))

Üsküdar için soru soran Adsız arkadaş için not:
Üsküdar'a geçmişken mutlaka Kanaat Lokantasına uğramanızı öneririm... Tektir başka şubesi yoktur... Osmanlı yemeklerinden örnekleri vardır... Times Dergisine bile konu olmuştur... yalnız kredi kartı geçmez haberiniz olsun... Üsküdar'a geçmişken mutlaka Kuzguncuk sokaklarında dolaşın... ve üç büyük dine ev sahipliği yapan Kuzguncuk kültürünü yakından görün. Çok şirin cefeleri vardır... Bir çok yerli diziye plato olmuştur... Perihan Abla sokağı ve Ekmek Teknesi fırını buradadır.. . Hemen çarşı içindedir... Hava güzelse Çengelköy çınaraltında mutlaka çay için.... ve Fethi Paşa Korusu içindeki tüm köşklerde yemek yiyebilirsiniz... Köşklerde hem kaliteli yemek hem nezih ortam vardır ve fiatlarda çok iyidir... Çünkü parklar ve bahçeler müdürlüğüne bağlıdırlar... çok fazla kar amacıyla işletilmezler... Koruya hemen iskeleden Kuzguncuk yönüne doğru giderken giriş yapabilirsiniz...Bir de Fıstıkağacı yönü girişi vardır ama bunun için Bağlarbaşına doğru çıkmanız gerekir...

İskeledeki Camii avlusunda güneş ışığı ile saate bakabilirsiniz... Duvardaki büyük çivinin gölgesi tam saati gösterir... buna benzer bir şey de Cunda Adasında vardır hatta...

Şu anda Marmaray çalışmalrı yüzünden malesef meydanın güzelliğini göremeyeceksiniz...
Umarım güzel bir gün geçirirsiniz...

8 Temmuz 2010 Perşembe

bu günn

Biraz önce Cancan'ı yolcu ettim... bizim Kızlar'da gitti Zuz'da kalacaklar bu gece...
Sabah kalkıp da serin havayı görünce yuppiiii dedim...ama bu kadarını da dememiştim yani. Yoğun yağış uyarısı yapmış meteoroloji, şu an başladı ama asıl yağmur gece 22.30 da başlayacakmış ve altı saat aralıksız yağacakmış.Alt yapısı olamayan ve çukurda kalan evlere Allah kolaylık versin diye dua ediyorum bu kandil gecesinde.

Cancan saat 11 gibi geldi... bütün gün öpüştük koklaştık... dışarılara çıktık, serin serin gezdik ... parklarda oynadık... marketlerden mamalar aldık... Uyurken ona en sevdiği yemeği pişirdim sebzeli somon balığı... yaladı yuttu , balığı... löpür löpür hem de... patateslerini eline aldı elma gibi ısıra ısıra yedi... hiç müdahele etmedim... çünkü çatal ve kaşıkla da süper yiyor... canı istediği gibi yesin dedim... evin her zamanki gibi canına okuduk tabi bu arada... Yarın büyük temizlik günü anladığınız gibi:)))

Dün akşam Naziş ve Kocamla Koru yürüyüşüne çıktık. Amanın Koruyu sevgililer basmıştı... yol boyunca tüm banklar doluydu... e n e yapsınlar... mis gibi orman havası... karşıda Boğaz... bülbüller ötmekte ki ne biçim ... Tamam otursunlar .. koklaşsınlar gözümüz yok da ayol ben de azcık oturup dinlenmek istedim :)))) Neyse biz Bordo köşke yollandık yine çaylarımız içtik , sohbetimizi ettik ... ben Beyaz Köşkün önünden geçerken uğrayıp kart aldım Ramazanda iftar yemeği için rezarvasyon yaptırmak için çünkü diğer zamanlarda rezarvasyon kabul etmiyorlar... Kocam pek güldü şimdiden bunu düşünmeme ... yani o kadar planlı programlı bir insanımdır evellallah)))

Şimdi bizim akşam yemeği saatimiz, dolayı ile bana mutfağın yolları göründü... giderken hepinizin Miraç Kandilini kutluyorum ve öncelikle Meclisteki zevata Allah'tan akıl fikir ihsan etmesini diliyorum...

düzenleme-1:ay şu emekli paşalara konuşma yasağı gelse... resmen bit pazarına nur yağdı durumları oldu ... paşanın lakabı da falçataymış ... övüne üvüne söylüyo bi de töbe töbe... kocamında nasıl ilgisini çekti bilmem... maç olsa daha iyidi valla...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

gece gece

Çok saçma salak bir gün geçirdim... Benim kabile bu gün evi toptan terkettiler. Ya hep birlikte çöreklenirler akşama kadar ne yicez , hadi dışarı çıkalım, dolapta dondurma var mı?? akşam bir şeyler mi yapsak derler ya da hep birlikte toz olurlar...bu gün yaptıkları gibi. Onlar gidince karar verdim hiç bir şey yapmadım, kendime bir ada çayı yaptım... bu sıralar günde iki fincan içmeye çalışıyorum . İçindeki doğal östrojenden dolayı küresel ısınmaya iyi geliyormuş ki valla da öyle. Erkekler ada çayı pek içmesinler:))) valla doktor öyle söyledi. Ada çayımı içerkene günün mana ve ehemniyetine uygun saçma salak bir film izledim. Kocam geldiğinde karnı açtı heheheh hiç bir şey yapmadım dedim... olsun kahvaltı yaparız dedi... Ne adam ya insan biraz aksiyon yapar. Halbuki dün akşam yaptığım kabak kemanenin yanına şahane bir erişte ve çoban salata yapmıştım .Bu kabak kemaneyi umarım gerçek yemek ismi sananlar yoktur. Kayınvalidem kabak kebabı derdi buna ama ben kabak kemane dedim bi kez kaldı öyle adı... Bir kaç kez tarifini vermiştim buradan ama ay unuttummmmm, ben görmediiim, okumadııım bi daha yaz derseniz yazarız ...

Çok sıcak bir gece bekliyor yine bizi...ben artık oda oda gezer...klimayı açar kapatır bir ara sızarım artık

5 Temmuz 2010 Pazartesi

pazartesi yazısı

Dün gece yatağımın üstüne oturdum... tatilde okuyacağım kitabı seçtim, kitapları demiyorum kitabı diyorum... çünkü her bir kitap bir ansiklopedi kalınlığında... belki yanına ince bir çeşni atarım belli olmaz... Okumadığım kitaplarımı aldım yatağın üstüne , önsözlerini okudum(bayılırım)... ve sonunda İpek Çalışlar'ın Halide'sini götürmeye karar verdim... Ayraç olarak da Geveze kalem'in hediyesi olan keçeden yapılan lale şeklindeki ayracı seçtim. Sonra bir Amasra defteri seçeyim, akşamları o günkü yaşadığım, gördüğüm ilginçlikleri yazarım, oraya ait resimleri yapıştırırm dedim... Defterlerimi de aldım önüme.. ay bunu şöyle kullanırım a bu bölümlere ayrılmış başka bir amaç için kullanırım derken sonunda bir defterde karar kıldım... Eski İstanbul konseptli bir defter. Bu defter de Zeya'nın hediyesiydi.Ona da kıyamamış bekletmişim... demek ki buluşma zamanımız gelmiş dedim.

Dün geceden başladım ama dünü de anlatmalıyım. Dün , bu kez biz Cancan'a gittik. Gittiğimiz de uyuyordu. Uyanıp da bizi görünce nasıl şaşırdı nasıl sevindi anlatamam size... Köpekleri Ayran ile bize inanılmaz şovlar yaptı. Ayranın ağzına elini sokuyor her an onunla alt alta üst üste bazen ben hah şimdi ısıracak derken, Ayran efendi O'nun gibi kendini sevmemiz için ne şaklabanlıklar yapıyor.

Akşam üzeri Zuz'un da katılımıyla Kalamış Parkına gittik... İçinde çok güzel bir kafeteryası var.. ağaçlar altında... Cancan oranın en tanınmış siması, garsonlar bile ooo Can Bey gelmiş diye karşılıyorlar... O hiiç umurunda olmadan ayakkabılarını çıkarıp kah parka dalıyor, kah paaa deyip parayla çalışan arabaların tepesine çıkıyor... para bitti deyince de acıklı acıklı bittiii deyip razı oluyor kaderine... Akşam biz eve döndüğümüzde artık onun adı akşam değil geceydi:)))

Gelelim bu sabaha ; neyse bu gün biraz eski performansıma kavuştum, erken kalkıp çayımı yaptım ve hep kaçtığım bir filmi izledim... Kaçma sebebim ne kadar hüzünlü bir film olduğunu bilmemden ve öğrencilik dönemime rast gelen ; Türkiyenin kabus günleri... Film bol ödüllü '' SONBAHAR'' Filmi izlemeyenler varsa tavsiye ederim... Bazı filmler hiç beklentisiz izlenmeli... bazı kitapların da aynı duyguyla okunması gerektiği gibi... insana neler hissettireceği önceden kestirilemez... Filmde Çamlı Hemşin yaylaları ve Sonbahar baş rolde... Tabi hüzün de.Filmde ara ara konuşulan dil için ay nasıl Karadenizli bunlar biz de Karadenizliyiz hiç böyle bir dil duymadık yorumları yapan olmuştu filmi izleyince hatırladım... Duyamazsınız çünkü dili sadece Hemşinliler konuşur... Çocukluğumuzda bizim mahallede oturan bir kaç Hemşinli aile vardı aynen böyle konuşurlardı ve Ordu'nun en ünlü pastanesini işletirlerdi hala da işletirler ya... Konuşurlarken ağızlarının içine bakardım... Lazcayla falan ilgisi olmayan çok özel bir dildir bu... Bir de nasıl renkli , kazaklar çoraplar örerlerdi... fosforlu olurdu neredeyse renkleri... Ama o yaylaları görünce anladım o renklerin sırrını... Örgülere aktardıkları kendi renkleriymiş meğer...




Sonbaharın aldığı ödüller...

(15. Altın Koza Film Festivali)

  • En İyi Film Ödülü: ‘Sonbahar
  • Jüri Özel Ödülü: ‘Sonbahar’ filminin yönetmeni Özcan Alper, görüntü yönetmeni Feza Çaldıran ve sanat yönetmeni Canan Çayır’a gitti.
  • En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü: ‘Sonbahar’ filmindeki rolüyle Megi Kobaladze'ye verildi.

(3.Uluslararası Altın Kaz Film Festivali)

  • Gümüş Kaz(İkincilik Ödülü)
  • SİYAD En İyi Film Ödülü

(21. Premiers Plans d'Angers, Avrupa ilk filmer festivali)

  • En iyi müzik ödülü

20. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (2009)

  • En İyi Yönetmen Ödülü Özcan Alper
  • En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü Feza Çaldıran,
  • En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü Megi Kobaladze,
  • En İyi Kurgu Ödülü Thomas Balkenhol


*****************************************************************************

Bu gün akşam üzeri kızlarla Capitol'e gittik ... tatil öncesi alışverişi için. Eve gelince ben kaç gündür yemek işinde kolaya kaçmanın verdiği vicdan azabıyla bir kabak kemane attırdım... şöle kuzu etli, sarımsaklı, bol yeşillikli falan yanına da Annemin usulu yalancı mantı yaptım. Bu yalancı mantı şu salyongoz şeklindeki makarnalar haşlanıp, bol domatesli ve kıymalı sosla karıştırılıp üstüne sarımsaklı yoğurt dökmekten ibarettir.

Bu akşamın planına gelince Kavak Yelleri yanında ekmek kadayıflı dondurma... sonra da kitap okuma.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Yazmadığım günlerde bi sürü bişi yaptım... Tahtakale... Mısır Çarşısı , Süleymaniye'de ailece bir öğle vakti yemeği... Gamsegamse'nin keşfi olan Ali Baba'da yine O'nun tavsiyesi üzerine yediğimiz Macar kebabı... Süleymaniye Külliyesi ziyareti Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan 'ın türbesinde ağzım açık çinilere bakış... İtalyan Yokuşunu hangi akla hizmetle yürüyerek çıkış... Sebebim olacaktın ... öldürecektin beni diye kuzen Gülden'e de ayrı bir çıkış... Sabaha kadar kuzenlerle sohbet muhabbet ... gülme krizi... Cihangir'in kedileri... köpekleri.. Koru yürüyüşleri ... Bordo Köşk de çay molaları... Kızların tatile girmesi nedeniyle sabah karşılaştığın savaş alanı gibi ev... bardak dolu sehpalar, salonda sabahlamalar...Ben isyan bayrağını çekince kızların , biz tatile çıkınca sen de işe gir bari tavsiyesi:))) Dantel Falcısının beni fıtık etmesi... sandığı açıp dantelleri çıkarıp fal bakma isteğinin ulaştığı katsayı...Yemek olayında artık uçuşa geçtiğimin bana deklare edilmesi... nasıl kazıklıyorum heep uyduruk kaydırık... bu aralar motivasyonumu kaybettim bu konuda:)))


Bu resim tatilde balkonumuzda oturup bakacağımız manzaranın resmidir:))) İlknuuur bin teşekkür yeniden yeniden. Yerimizi ayarlamakla kalmayıp, göreceğimiz manzarayı, yürüyeceğimiz yolu bile resimleyip gönderdiğin ve hayatımda var olduğun için... Blog dünyası beni şaşırtmaya hayatıma güzellikler katmaya devam edecek ...

Biz de durum böyle böyle... dört gözle tatile çıkacağımız günü beklemekteyiz..
peki sizden ne haber...

not: sayfamın saat ayarını yeniden düzenleyip İstanbul yaptım, artık günah benden gitti ... yeniden Pasifiğe dönerse vardır bunda da bir hikmet:)