Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

16 Nisan 2010 Cuma

Kardeş kardeş gezme ...

Bu gün kardeş kardeş gezdik Zuz'la. Sabah Taksim'de buluşalım diye sözleştik. Evden çıkana kadar 3-5 kez yar değiştirdik ve sonunda Üsküdar İskelesinde buluştuk. Ne güzel bir havaydı. Motorla kardiş kardiş geçtik. Bu sırada Naziş'den çok güzel bir haber aldık. Sonra söyleyeceğim size. Ama Ece biliyo unutmadıysa :))) Günümüzü daha da güzel yapan haber etrafında da konuşa konuşa finükülere geldik. Meğer Zuz ilk kez binecekmiş. Yani O^nun güzegahına uygun değil zaten. O daha çok Kadıköy bağlantılı gidip geldiği için...

Taksim'e çıktık, Zuz boynundaki fuları göstererek Galatasaray'dan ya da Tünel den dedi , şu fuların siyahını almak istiyorum. Onu bir fularcıya götürdüm, zaten yolumuzun üstündeydi. Dayımla bir şapka pazarlığı yapmışlığımız vardır orada. Yolunuz düşerse , hem çok ucuz hem de çok çeşitli fularları var. Sıraselvilere doğru yürürken Kemancı Bar'ın bitişiği.

Sohbet, alış- veriş derken biz saati unutmuşuz. Kuzen Fatma aradı, yatarken mi geleceksiniz buraya diye. Eniştem Zuz'u görünce güzel güzel dedi, bana da nasıl geldiniz dedi. E Enişte Enişte bana da güzel desene ne yapıcan, nasıl geldiğimizi , geldik ya... Teyzem yeğenleri geliyo diye, pancar çorbası yapmış, turşu kavurmuş. Börekler, pastalar, poğaçalar hazırlamış. Açılışı çorba ile yaptık. Sonrada çayla gelsin börekler , pastalar, turşu kavurmaları...

Güllü yani yedi bela dokuz katil Gülden, iş yapmamak için yine tansiyonum düştü, çarpıntım var ayağına yattı. Çay masası hazır olunca şıp diye iyileşti:))))

Akşam Zuz'la Kabataş'a birlikte indik, taksi şöförümüzün konuşmaya çok ihtiyacı vardı. Köyündeki kekliklerin azalışından tutunda, duraklarının yanındaki ev yemekleri yapan lokantaya varana kadar anlattı. Mesela bu gün dolma varmış. Zuz'la, Kabataş da ayrıldık. Ben motora bindim, yine ilk kez görüyormuşcasına atrafı seyrede seyrede geldim. Yavru martıların deniz üzerinde pike yapışlarını izledim. Seneye onlarda koca totolu İstanbul martılarına dönüşecekler, poğaça ekmek yiye yiye. Büfelerin çöp kutularını karıştıra karıştıra.

Sonrası home sweet home