Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Koş LALE koş

Bu günün mana ve ehemniyetine uygun bir başlık olsun istedim, hem de durumuma çok ama çok uygun... Koştur koştur bir hafta sonunun ardından yine koştur koştur bir yeni hafta başlangıcı yaptım... Bu hafta yine tam gaz gidecek... şimdiden çarşamba akşamım ve Cuma günüm kapatılmış durumda:))) Perşembeyi de sanırım Cancan kapatır... O biletleri sezonluk alıyor çünkü...hem de VİP.

Cumartesi erkenden hortlayıp kuru fasulye , pilav ve çikolatalı kek yaptım... Sonra kahvaltı hazırlığı evin toparlanması işlemi ve Naziş'le evden çıkış...Neslihan'la buluşma ve İstikamet dördüncüsü düzenlenen Beyoğlu Sahaf Festivali... Ben saatlerce gezinip hiç bir şey bulamadım... Naziş çok güzel bir dergi buldu... 1937 yılı 29 Ekim tarihli bir çocuk dergisi... Ambalajı bile açılmadan saklanmış.Derginin 58.sayısı tarih olarak 29-İlkteşrin-1937 atılmış. Fiatı 5 kuruş. İçinde hikayeler, alıntılar, özlü sözler, karikatürler ve şiirler var. Bayıldık elden ele dolaştı. Arka sayfada tefrika olarak yayınlanan bir çizgi roman var... adı Küçük Tekin ve Fabrikatörün Kızı...Biz orada akşam altıya kadar dolaşmışız haberimiz yok... Hafiten başım dönmeye başlayınca çıkalım dedim... Onlar kendi programıma doğru ben kendi programıma doğru yürüdük. İstiklal Caddesinin, Taksim'in kalabalığını söylememe gerek bile yok... Yine bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik durumları. O arada bir sürü gösteri yapılmış, arkamızdan finükülere bomba ihbarı yapılmış.... hiç haberimiz yok , ben nasıl rastlamadım anlamadım:)))

Kuzenlerle hiç bu kadar gürültücü olmamıştık...Birden çok fazla geldi. Zaten sahafları gezerken çok yorulmuşum fark etmeden ve de acıkmışım direk yemek olayına girdim...Gece geç saatlere kadar oturduk... sonra ben Naziş'i aradım birlikte dönelim , ben de çok geç kalmayayım dedim... geç kalmayayım dediğim saat bir buçukdu:)))Eve gelir gelmez tumba yatak yaptım.. yarım saat falan uyumuşum ki uyandım... hiç uykum yok... tv açtım, Halil İbrahim Sofrası'nın tekrar başlıyordu yaşasın dedim, izleyememiştim... yazıları yazdı , sonrasını hatırlamıyorum, sabah olmuştu. Dillere destan bir kahvaltı hazırladım, yankılarını da Gamse'nin facebookunda gördüm:))

Kahvaltıdan sonra ay şöle bi uzanayım, keyf edeyim bu günnn, yemeklerim neyin hazır dedimmmm, Naziş - Anne Capitol'e gidip, okulda giyebileceğim bir şeyler bakalım mı? dedi.Yapacak bir şey yok, çaresiz gittik... Bütün mağazalara girdik çıktık, bir şeyler aldık ve acıktık... Ne yesek derken , Naziş- Anne, gel bizim maallenin kebapçısına gidelim dedi... Capitol'den çıkıp oraya gittik , evdekileri aradık, gelmediler. yemeğimizi yeyip eve geldik.

Akşam Behzat Ç. yi izledik... Leylak Dalıcımında dediği gibi kitaba çok sadık kalınmış ve kast tam oturmuş... şimdilik sınıfı geçti... Dün akşam Fatmagül beşinci kez gösterimdeydi... Ve Behzat Ç. de biter bitmez yeniden başladı.Eğer bu, yeni yayın dönemi politikasıysa ben yokum arkadaş...

Gece yeni Kitabım; Bakırköy Akıl Hastanesinin Gizli Tarihine devam ettim... Hastanede çalışan doktorların, hemşirelerin, teknisyelerin, aşcının , bulaşıkçının bi şekilde hastaneye bulaşan herkesin anılarından oluşmuş bir kitap... Geldiğim bölüme kadar ki kısmı eğlenceli ve düşündürücüydü... Bizim Naziş Bakırköy'de bir özel klinikte doğdu ama çocukluğunda nerede doğduğu sorulduğunda pek kızardı Bakırköy'de doğdu dememize:))) benim iki Halam , bazı günler yiyecekler içecekler alıp hastanedeki hastalara götürürler sonrada gelip, ağlaya ağlaya anlatırlardı bize... Kitabın bir yerinden onlarda çıkar mı ? acaba diye bekliyorum.

Sabah kızların gittiğini bile duymadım bu kez ve günlük keyfimi yapamadım... Çünkü hemen Üsküdar'a inmem gerekiyordu... İstanbul dışından okuyanlar için... Biz Üsküdar'a ineriz... Beyoğluna çıkarız:)))