Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Temmuz 2011 Pazar

Çok gıcığım

Geldik geleli çamaşır yıkanıyor
Özel bir komutan isteğimiz yoktu
Yeni danıştay başkanınız su böreği açmasını biliyormuş o zaman börekçi olsaydı
Dışardaki rüzgar bu gece eve niye girmedi, balkonda üşüdüm neredeyse...
Eniştemin gidişinin 40.günüydü dün
Yolda düştüm, hatta uçtum ve kondum. Yoldan geçen delikanlı hanfendi hanfendi diyen koşup beni kaldırdı.
Ütülenmesi gereken bir sürü şey var
Dün akşam eve gelince anlatılan bir şeye hatta birine çok gıcık oldum, iyi ki olaya şahit olmadım. Evdekilerde aynını söylemişler. Gamse- Annem bu olaya balkondan atlardı demiş.


Burada yazdığım herşeye gıcık ötesi gıcık oluyorum.

Bu gün 31Temmuz pazar...

29 Temmuz 2011 Cuma

@İSTANBUL

Dün gece saat bir buçuk itibariyle İstanbuldayız artık... İlk kez gündüz yolculuğu yaptık. Bafa Gölü'nü ilk kez bu kadar yakından gördük...üstümüzden yaban kazı ve yaban ördeği sürüleri geçti...Leylek sürüleri geçerken , arabada olduğuma bakmadan ayağa kalktım:)) çünkü, leyleği havada görünce ayağa kalkarsan o yıl çok gezermişsin :))
Susurluk^'ta ayran tost molası, Bursa'da kestane şekeri molası vere vere geldik.Feribotla karşı kıyıya geçerken, hemen arabadan inip, üst kata çay içmeye koştuk derken evimize geldik. Korka korka geldik, zira herkes cehenneme geliyorsunuz dedi ama İstanbul bizi rüzgarla karşıadı... Bu gün çok bunalmadan rüzgarlı bir gün yaşadık fakat her semt aynı değilmiş. Üsküdar biraz daha havadar bir semt . Biraz Çamlıca'dan biraz Boğazdan nasipleniyoruz.
Çok şey yaşandi, hatta bir ufak kaza atlattı Naziş, otelde düştü ve ayağı sargıda, bir kaç gün dinlenecek...Okunan kitaplar var, bazılarının notlarını aldım, yazacağım...Öyle böyle tatil bitti. Şimdi önümüz ramazan... sahura kadar oturup, iftara kadar yatarsak kolaycacık tutarız hehheh.... Tam böyle olmasa da geç yatıp, geç kalkmayı , okumayı, film izlemeyi, yeni yemekler keşfetmeyi, kalabalık iftar sofraları kurmayı planlıyorum.Hayırlı olsun hepimize...

Dün gece yarısı eve gelince, yatarken telefonların fişlerini çektim, cep telefonlarını kapattım ki, hiç uykumuz kesilmesin , bir güzel uyuyalım dedim. Sabah kızlar henüz yatarken, biz de yeni yeni kalkmış, çay suyunu koyarken kapı zili çaldı. Haydaaa , kim ki bu saatte dedim. Kocam- ankesörden- kim oooo dedi. Bir ses, mırıl mırıl bin bin zinettt diyo. Kim Ziynet öyle birini tanımıyorum dedim, kocam balkona çıktı bakmaya , zil devam ediyo, kim o diyorum, açın açın bin Zinettt. Açtım , yukarıya, sırıta sırıta bizim Zuz çıktı. Sabah yatağından kalkmış, yüzünü yıkamış, evden çıkmış. Hem bizi özlemiş, hem Naziş'i merak etmiş. Birlikte kahvaltı ettik, film izlemeye çalıştık.İzlerken baktık durmadan konuşuyıoruz, anlamadık diye geri alıyoruz,sonunda kapattık.
Tatil tatil dedik,o da bitti, sıra ramazanda...

28 Temmuz 2011 Perşembe

ADİYÖ

Palmiye ağaçları
Zeytin agaçları
Birlikte yüzdüğüm balıklar
Gumbet senturiii diye adres soran turistler
Ayağıma takılan taşlar
deniz kıyıları, havuzlar
Şezlongumun altında dolaşan serçeler
Bardakçı Koyu
Cozzy Beach
Gümüşlük,Tavşan Adası
Turgut Reis
Bitez
Bodrum sokakları
Marinalar
Begonviller
Yel değirmenleri
gözlemeci Elfidan
turncu, yeşil Bodrum Minübüsleri
Engin Otel
Veli Bar
Bodrum Kalesi
Barış, Parkım Ayaz Otel'in 160 No'lu hesabını kapat, ADİYOS BİZ GİDİYOS

26 Temmuz 2011 Salı

Bodrum Kalesinin Fethi Ve Zeki Müren'in evinde

Bu gün sabah herkes uyurken karıkoca firar ettik. Programımızda Kale ve Zeki Müren'in evi vardı.

Önce Bodrum salı pazarına uğradık bi dolaşıp çıktık.

Kale tek kelimeyle muhteşem...Döne döne Bodrum'u seyredin... 360 derece...Bu saatte kimse sokaklarda olmaz demiştim ama Bodrum gündüzü , gecesinden farksız. Sokaklar tıklım tıklım. Burada ne kadar sıcak olursa olsun insan terlemiyor ve bir yerden rüzgar mutlaka üflüyor...
Kale aynı zamanda su altı müzesi...Giderseniz , tam yarım gününüzü alır baştan söyleyeyim. İçinde serviler altında ara ara molalar vereceğiniz yerler var. ben mesela limonlu buzlaş molası verdim. Adanalıların bicibicileri gibi bir şey. Her meyvenin buzlaşı var. İçerken ağzınıza minik minik buz parçacıkları geliyor. Kaleye giriş 20 lira...müze kart geçiyor yalnız mutlaka girmenizi ve görmenizi önereceğim Karya Prensesinin olduğu bölüme ayrı ücret ödeyip giriyorsunuz. Burada Karya Prensesinin iskeletinin olduğu lahit ve mücehverleri sergileniyor. Zindanlara ve işkencehaneler ben inemedim, kocam indi, gerçekten korkunçmuş.

Kale aynı zamanda su altı arkeoloji müzesi, anforaların ve kalıntıların sergilendikleri bölümlerde var.

Müzeden sonra yemeğe gittik. Tattil boyunca ev yemeklerini özleyen Kocam , tam kendine göre bir yer buldu. Eğer buralara yolunuz düşerse mutlaka tavsiye edebileceğim bir yer. Kavurma ve beyaz ve kara lahana sarması yedik,İkisi de muhteşemdi. İşletmeci Trabzonluymuş...Çok güzel hamsi tavası da vardı.Barlar sokağından Azmakbaşına yürüyün, tam taksi durağının karşısında...

Sıra gelmişti Zeki Müren'in evine gitmeye...Kalede öyle yorulmuşum ki, az kala Zeki Müren'in evine gidemeden ,yanına gidecektim doğrudan. Bir yere oturduk bir iyi dinlendik. Bir şeyler içtik, öyle gittik. Paşa'nın evi çok mütevazi...Elbiseleri sergileniyor. hayran mektupları, ödülleri, yattığı yatak, yemek yediği masa, arabası ...insan bir tuhaf oluyor.


Oradan çıkışta yine bir içecek molası verdik. Halikarnas Disco'nun yanında , deniz kıyısında bir mola daha ve otele dönüş...

gelince havuza bir atlamışım cos sesi İstanbul'dan duyulmuştur.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

adım adım BODRUM

Tatilde geri sayım başlayınca biz de bir hızlanma oldu... Bir telaş pür telaş:))
Cumartesi günü Meral'e buralara kadar gelmişken Turgut Reis dokuma pazarını görmezsen ben, Gümüşlük de gün batımı yaşamazssan, Tavşan Adasına yürümezssen de Yılmaz Özdil çok kızar dedim:)) .Gümüşlük'ü pazar gününe bırakıp Turgut Resi'in yolunu tuttuk. Pazara dalınca , ay masa örtüsü, ay yastık kılıfı aaaay peştemallare bak derken pazrın toplanmasına yakın çıktık. Marinaya gittik. Turgut Resi Marinası bence Bodrum Marinasına beş basar. Ben uraya gelince, Meral bak, Dayın ile burada oturur idik , buradan denize girer idik, aha burada Gülşen ve Fatih Erkoç 'u dinlemiştik. gel şurada bi soluklanım derken , pazara çıkan biz gece 12 de döndük Otele...Bunda canımmm Bodrum trafiğinin rolünü de yabana atmamak gerekir. Öyle yorulmuşuz ki, gece çıkamadık.

Pazar günü yine deniz, kum güneş yaptık, akşam güneşi Gümüşlükde batırmaya gittik. Gümüşlük bence herv şeyiyle bambaşka bir ekoldür Bodrum'da... Balıkçısı bir başkadır, gözlemecisi başkadır, halkı başka , denizi başkadır..Tavşana adasına geçtik yürüyerek ama artık tavşan mavşan yok...iyi ki zamanında gitmişiz...tepelerden Kardak Kayalıklarını gözetlemişiz.Çünkü; Uludağ Üniversitesi kazı çalışmaları dolayısıyle adaya çıkış yasaklanmış. Gelen çocuklar çok üzüldüler. Fatmagül'ün , Mukaddes Yengesi de oradaydı.
Yemeğimizi yedik, güneşi batırdık, Bodrum mandalinalarımızı aldık, en son kahvelerimizi içtik hadi gidelim dedik, Kızlar biz daha doyamadık doyamadık dediler, takıcılardan çıkamadılar, iyi o zaman biz gidiyoruz dedik , onları bırakıp döndük.

( ayilemizin fotoğrafçısı Meral)
Bu gün ben denizdeyken ; Gamsegamse havuz tarafından bir sürü kızı , oğlanı takıp peşine geldi. Anne bak sınıf arkadaşlarıma rastladım dedi. Tuğçe'de zaten Lale Teyzecim siz de buradasınız dedim atladım geldim demiş, iki gün önce gelmişti. Bunlar kocaman bir grup oldular, geceye gündüze bir sürü plan yaptılar. Biz de kocamla kendi planımıza geçtik. Mesela yarın akşam kuzenime ev oturmasına gidicez:)) Sabah herkes uyurken kaçıcaz...

Marmara'ya geçmiş olsun. Bu akşam deprem yaşamışlar. Anadolu yakası pek hissetmemiş ama Avrupa yakasında oturanlar korkmuşlar... Bununla gelmiş geçmiş gitmiş olsun inşallah.

24 Temmuz 2011 Pazar

Güm güm GÜMBET



Başlık asla abartı değil , gerçekten de güm güm Gümbet...Dün geç saatte Bodrum'dan dönerken, arabaya binen genç, Gümbet barlar sokağına gelince haber verirmisiniz dedi, habere gerek yok dedim, görünce hemen anlayacaksın...

Bu gün Yılmaz Özdil , Bodrum ile ilgili bir yazı yazmış. Sıralamış sıralamış görülmesi gerekenler , yapılması gerekenleri bunları yapamayacaksan ne işin var Bodrum'da yazmış yazının, sonunda...Korka korka okudum amanın yapmadığım bir şey varsa hemen yapayım dedim:))) Allahıma şükürler olsun ki Veli'nin Barından tutundan da Gümbet pazarının şeftalisine kadar yapmadığımız şey kalmamış. Hatta İkinci kez güneş batırmaya gidiyoruz bu akşam Gümüşlük'e...Ama Yılmaz Özdil ustaya haddim olmayarak eklemeler yapmak isterim. Cumartesi günleri TurgutReis'de kurulan, Yunan Adalarından özel turlar gelen dokuma pazarına gidip 5-6 liraya satılan masa örtülerinden, üç tanesi 10 liraya satılan;plajda havlu yerine kullanabileceğiniz, bavulunuzda 10 tanesi iki havlu kadar yer kaplamayacak peştamallardan almadan ,Tavşan Adasında , tavşanlara yiyecek vermeden, Adanın tepesine tırmanıp ; Kardak Kayalıklarına bakmadan,Bitez dondurmacısından dondurma yemeden,Bodrum pazarından henüz olgunlaşmamış minik mandalinalar almadan(bunları İstanbu'a gelince , üçe dörde bölüp , dondurucuya ataıyorum, yıl boyunca içeceklerimizin içine atıyoruz)Bodrum minübüslerine binip Bodrum'un daracık sokaklarından geçmeden, hatta bir kez Bodrum'da kaybolmadan gelmeyin.



(Lale Sokak da...Sokağın adı LALE:)) tesadüfün böylesi dedik...)
Tatilimizin ilk yarısı bitti...Bu tatilimizin bize zaman zaman katılan eşlikçileri var. Kocamgiller bu sene tatil için Bodrum'u seçmişler hep:)) Arada buluşup şenlendiriyoruz buraları... Kocam Ablasına ve yeğenlerine burada rastlamak pek iyi geldi, pek hoşlandı...Resimlerden anlarsınız zaten.((Bardakçı koyuna diktiğim , bayrağım...pareom ve bandanam:))
(Bodrum gecesi...Meral'le)

(Gümbet gecesi...kocam yeğenleri Meral ve Bilge ile)
Seviyorum memleketimin insanlarının, tanışır tanışmaz nerelisiniz diye sormasına... Otelin işletmecisi nerelisiniz diye sordu. Benim Ordulu olduğumu duyunca , olay var burada olay dedi. Meğer otel sahibi ve çalışanların çoğu Orduluymuş. O saatten sonra biz otelin sahibi olduk sanki. Herkes pervane etrafımızda. Ben hiç havuza girmiyorum ama kızlar ve kocam bayılıyorlar havuzda oynayıp zıplamaya...Bir iki kez eşlik ettim onlara. Neyse ki Meral'de benim gibi havuz sevmiyor.

Geldim geleli Ayşe Kulin kitaplarını bitirdim. Şezlonguma yayılıp,elime de limonlu icetea alıyorum bol buzlu, sadece okuyorum, sıcaklar sıcaklamaz kendimi denize fırlatıyorum. Kalabalığız ama çok sakiniz. Çünkü burada yerli turist yok. Sadece İngilizler var. Onlarında hepsinin elinde bir kitap var. Yalnız dün maçları vardı. Tv den izlediler ...yıktılar ortalığı:))

Kısaca tatil iyi gidiyor.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

LALENİNBAHCESİ AT THE SEASİDE:))


Bu sabah itibariyle Bodrum -Bardakçı koyuna konuşlandık ailece...Ailece Bodrum'a geldik ve de Naziş'in arkadaşı Neslihan'la... Neslihan ve Naziş bizden ayrılıp taa mayıs ayaında yaptıkları program geregince Torba'ya geçtiler. Bir hafta sonra katılacak bize Naziş.Ama Biz de kız mı yok:) Meralimiz biz yerimize yerleştikten bir saat sonra Didim'de ki tatilini yarıda kesip bizle devam etmek için yanımıza geldi...

Biraz korkuyla geldim, çok sıcak diye ama korktuğum gibi olmadı hava rüzgarlı ve nem yok.


Bardakçı koyu hakkında biraz bilgi verip, denize onların yanına gidiyorum.

Eski adı Salkamis olan koy adını su kaynağından çıkan suyun testilerle buraya getirilmesi koyun Bardakçı olarak adlandırılmasını sağlamıştır. Bodrum ile gümbet arasında bardakçı koyu denize girmek için uygun yerlerden biridir. Sakinliği seven turistler için bu koy tavsiye edilir. Sahilde konaklamak için güzel bir otel bulunuyor ve yatlar, teknelerin bağlanması için uygun yer bulunuyor.
Koyun bir öyküsü var; Hermes ile Hermaphrodite’nin yolu Salkamış gölüne düşmüş Bu gölün aynı adlı bir perisi varmış.Peri çok güzelmiş. Bu güzelliği gören Hermaphrodite periye vurulur. Lakin aşkı karşılıksızmış. Tanrılara bedenlerimizi birleştirin sonsuza kadar ayrılmayalım demiş. Tanrılar bunu kabul etmiş ve birleştirip hem kadın hem erkek olan Hermafrodit adını vermişler.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Bu gün doktor günümüzdü...Tatil öncesi kontrolden geçtik... Doktor kesinlikle kulak çubuğu kullanmamız konusunda uyardı bizi...Kulak zarına pamukçuklar yapışıyormuş. Benim diz kontrolüm genelde iyi geçti...diz cerrahı doktorum, kesinlikle emara falan gerek görmediğini, korkulacak bir şey olmadığınıa ama adele harabiyeti olduğunu, bunun ilaç tedavisinden de en önemlisinin diinlenmek ve soğuk kompres uygulamasının olduğunu söyledi. Buna uyarsam 15-20 gün içinde eski halime dönermişim. Neyseki istediğin kadar yüzebilirsin dedi. Göz kontrolünü atladım. Zuz gıcık kapmış, çünkü Gamse hemen gammazlamış. Yani buz torbamla birlikte çıkacağız tatile... hapımı yutucam, kremimi sürücem, dizime buz torbamı koyup kitabımı okuyacağım yani, inşalllah

Akşam saatlerindeki haber yine hepimizi yüreğinden vurdu. 13 şehit, 7 yaralı....Şimdi , kime yaradı bu , Türke mi? Kürte mi?... Herşeyin bir sonu varsa bunun da sonu gelmeli artık.
Daha ne söylenebilir ki....

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Çarşamba gecesinden

Gün boyu temizlik vardı...Temizlik dediysem , harbi temizlikti...ince iş yani...o yetmez gibi milyon tane , minnacık minnacık bamya temizledim...bamyaların minikliği tarif edilmez yaşanır. Çiçek bamya derlermiş kocamgilin oralarda...O da yetmezmiş gibi fasulye diblesi yaptım. Fasulye diblesi deyip geçmeyin, fasulyeler tek tek enine enine şerit şerit doğranır. Geçen yıl vermiştim bu tarifi ama , yazı sonunda tekrar tarif edeceğim.Fasulye diblesinin 10 dk içinde dibini getirdiler. Ben yaptım diye demiyorum süper olmuştu. Bir de et yemeği yapacaktım ama sonra sağlıklı beslenme ayağına yattım:))

Geceleri Mesut Yar'ın yeni başlayan programın atakılıyoruz. Adı ''Burada Laf Çok'' her gece üç konuk alıyor. Bu akşam ki konukları , Çelik, Başak Sayan ve ilk kez gördüğüm bir komedyen. Daha doğrusu taklitçi..

Ayşe Kulin'in Umut'u okuyorum. Tatilde okunacak olan Hayat ve Hüzün öncesi... Bir kez daha anladım ki ; biyografi okumayı seviyorum. İnsanın doğasında varmış zaten, başkalarının hayatı ile ilgilenmek. Umarım benim ki biyografi okumak dozunda kalır:)) Yaşlandıkça cozutup, komşuların hayatını da merak falan etmem inşalah ve de mazallah:)Mesela şimdi zerrece ilgilendirmiyorlar beni. Ama ben ilgilenmedikçe karşı binada ki kadınceyizin sesi ile yatıp sesi ile kalkıyorum. Bu sabah kızına, bu sabah kızına - az yeyip , tototsuna hizmetçi tutmasını önerdi... Ben de onayladım.. Belki susarlar.Hah bir de biyografi demişken, daha önce önermişmiydim bilemiyorum ama Cahit Uçuk'un ''Bir İmparatorluk Çökerken'' ve Şirin Devrim'in '' Şakir Paşa Ailesi''ni , öneririm....Çok yıllar önce okuduğum için , sözünü etmemiş olabilirim.Cahit Uçuk kitaplarını atlarsanız küserim.

kitap tanıtım yazısından

Cahit Uçuk, anılarında, Selanik ve İstanbul’un ahşap konaklarındaki görkemli yaşamı, işgal yıllarını, ülkeyi kaplayan kara bulutların arasından yeni bir devlet kurmaya çalışan idealist insanların çabalarını ve unutulmuşluğunu anlatıyor.
Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk kadın yazarlarından biri olan Cahit Uçuk’un anılarında anlattığı sadece onun değil, hepimizin geçmişi.



Şimdi bir iki yemek tarifi...

fasulye diblesi tarifi:
1 kg fasulyeyi enine olarak yarım cm eninde doğruyoruz. İki adet soğanı sıvı yağda kavurun, sonra bir domatesi küp küp doğrayın ve biraz çevirin, sonra yıkayıp süzdüğünüz fasulyeleri koyun, tuzunu ve iki kesme şeker ilavesiyle yumşayana kadar pişirip yarım çay bardağı princi yıkayıp ilave edin.Fasulyenin saldığı su pirinci pişirecektir. Baktınız olmadı yarım çay bardağı kadar su ekleyin. Bu yemek , soğuk da sıcak da servis edilebilir.

Benim en kolay yaz yemeklerimden biri de kocamın bayıldığı domates aşıdır. Soğan ve çok az kıyma yani bir çorba kaşığı kadar falan diyelim hatta bazen koymam bile, istediğiniz çeşit yağda kavurun, bir kaç tane sivri biberide küçük küçük doğrayarak ilave edin. Sonra dört beş adet domatesi küp küp doğrayın ve sotelenen malzemenin üstüne ilave edin. Domatesler biraz ölünce yarım fincan pirinç ve bir su bardağı kadar sıcak su ilave edin, kırmızı pul biber çok yakışır bu yemeğe bir de... Pirinçler istenildiği gibi pişince servis edin. Çorba gibi değil ama biraz sulu kıvamlı bir yaz yemeğidir.

, Bir kaç patatesi rendeleyin, tuz ve bir çorba kaşığı unla harmanlayın...Suyunu sıkın tabi rendelenen patatesin. Sonra bunları kaşık kaşık yağda kızartıp servis tabağına alın. Şekilleri önemli değil fakat kızartmalar biraz ince olsun...Biraz çıtır bir şey çünkü bu yemek. Kızaran patetesli harcın üstüne birer kaşık sarımsaklı yoğurt ve birer çay kaşığı salçalı sos koyup servis edin. Salçalı sosu hemen bir cezvede su ile salça karışımı olarak yapıyorum. Biraz koyuca olsun ve yağ koymayın.

Bu tarifleri Begüm Hanım'ın isteği üzerine yazdım.

12 Temmuz 2011 Salı

Biz Heybeli'de ...

Bu gün benim pabucumun dama atıldığı günün yıl dönümü....yani Zuz'un doğum günü... Bir gün sokakta oynarken; Lalenin pabucu dama atıldı dediler, alık alık ya da bön bön baktım. Damlarda pabuç aradım,, inşallah kırmızı rugan olan değildi,r atılan dedim. O'dur budur , ne o sözü unuttum ne de mahallede ki lakabıyla, gatır Necmiye'nin yüzünü....

Bu gün Heybeliada'da kahvaltı ile yaptık ilk kutlamayı, geceki kutlamaya ise bizi temsilen kızlar katılıyor. Bu kutlama hazırlıkları Gamse ile benim aramı açtı:))Elbisesinin balon eteğini hizaya sokamadığım için:)

Önce Heybeliada'dan başlayalım. Biz yani Kocam ve ben ayrı, Zuz ve arkadaşı Melek ayrı vapurlarla gidip Heybelida'da Terk-i Dünya Restoranda buluştuk. Bu Terk-i Dünya ismi adadaki manastırın ismi aynı zxamanda...Sıkıcı olacağını sandığım çok eğlenceli bir saatlik ,bir vapur yolculuğu yaptık. Vapurda bir kaç türk dışındaki yolcu; üç tur otobüsü dolusu Pakistanlı ve bir kaç da İranlı idi...Biz ortalarında azınlıkta kaldık. Bir de vapur kalkana kadar düğün fotoğrafçıısı gibi tek tek önümüzden geçerek kamera kaydı yaptılar.O kadar rahatlar ki, adam gözümüze baka baka kayıt yapa yapa önümüzden geçiyor. Çekmesene kardeşim, mecburmuyum senin filminin figüranı olmaya dedim bir kaç kez ama , kocam olsun bırak şunları diyor devamlı.Sonra bir satıcı çıktı ortaya, asa , asa diye diye pusulalı, önünde feneri olan, karda kaymamak için otomatik olarak sivri uucu çıkan, katlanabilip çantaya konan bir bastondan yüzlerce satt,ı on törkiş liraya.... Adamın üstüne hücum ettiler, baston istop diye bağırıyor bitti diye yani onlar asa asa diye bağırıyor. Sonra gidip düdük şeklinde bir limon sıkacağı torbası getirdi, altı tanesi beş liradan onu da yağmaladılar.Topu topu iki üç tane olan Avrupalı turistler bile gaza gelip onlar da satın aldılar. Biz onu film gibi izlerken adaya gelmişiz de haberimiz yok.Zuz'lar bizden önce gelip turlamışlar biraz
Sonra oturduk, bir güzel kahvaltı ettik.Garson çay ve ekmek yetiştirmeye biraz zorlandı. Kahvaltı sonrası Zuz'lar çok kalmadılar, doom günü hazırlıkları için döndüler. Biz, biraz Adadda dolaştık. Sonra limonata molası verdik. Kocamın bana ne yapacaksın , boş ver dediği bamyaları satan amca, oturduğumuz yere gelince oradaki kadınlar da - ay böyle bamya görmedik, bahçeden şimdi toplamış deyince hemen kaptım bir torba... Asa almadım ama bu bamya kaçmaz dedim. Şimdi bol domatesli, sarımsaklı ve limonlu limonlu pişiricem onu...

Hadi uzatmayayım sonra eve geldik:)) evde beni bekleyen bir başka güzellik vardı. Canım Ecemm , Antalya'da görünce bu kitap tam Lalelik demiş hemen almış ve bana göndermiş bu gün. Tatile götürülecek kitaplar arasında bavula girdi bile. Kocam hemen onu benim için götür dedi...Kitap''Kazım Karabekir'in Gözünden Yakın Tarihimiz'''

Dün akşam da Cancan'ın doğum gününü kutladık. Asıl partiyi arkadaşlarıyla okulda yaptı.. Biz önce çok güzel bir akşam yemeği yedik. Sonrada ikinci pastasını üflettik. Ama ne üfleme, daha mumlar yanmadan, kuzenleriyle pastanın üstünü talan ettiler...

Tamam bu yazı bitsin artık...

11 Temmuz 2011 Pazartesi

YAZ


Eve geldik ama bir araya gelemedik henüz... Gamsegamse Ordu'dan geldiğimiz günün akşamı Silivri'ye gitti. Bu akşam dönecek... O döndüğünde biz Cancan'ın doğum günü partisinde olacağız. Naziş, dün havuza gitti, akşam Neslihan' da kaldı, sabah geldi. Neslihan'ın ailesinin tatili ile bizim Ordu çakışınca kah bizde kah onlarda oldular. Bir tek geldiğimiz sabah birlikte kahvaltı edebildik. O da getirdiğim pidelerin hatrına:)))

Tatil kitaplarımı hazırlıyorum bu arada... Ayşe Kulin'in in Hayat ve Hüzün'ü ilk yayınlandığı günlerde almıştım ve okumamıştım. Veda-Umut-Hayat. Hüzün dörtlemesinin Veda'sını okudum, geri kalanını yaza bırakmıştım. Şimdi gidene kadar Umut'u okuyup geri kalanını havuz başı, deniz kıyısı etkinlikleri çerçevesinde okumaya hazırlanıyorum. Okunmayı bekleyen bir sürü kitabım var, pek sevinçliyim o yüzden.Bir de Antalyalardan yola çıkıp bana Ordu'ya ulaşan bir kitabım var. Canım Sinem; Basketbol, bando takımı arkadaşım Nurgül'ün kızı... Facebook aracılığı ile tanıdık birbirimizi.... Seslerimizi duymadık, hiç görüşmedik ama birbirimizi çok sevdik. Bir sürü ortak yanlarımız var...Mesela aynı kadınları yani Nurgül ve Birgül'ü , Ordu'yu ve kitapları çok seviyoruz. Çok hoş bir not ve kitap ayracı iliştirdiği Çoluk Çocuk Patti Smith'i göndermiş bana... Leylak Dalıcım'a göndermiştim, şarkıları eşliğinde okumuştu...Burada çok sözünü ettiğim ama okuyaqmadığım bir kitaptı...Bana kısmet , Sinem aracılığı ileymiş demek.


Başka semtler nasıldır bilemiyorum ama Üsküdar püfür püfür rüzgarlı... Henüz klimayı çalıştırmadım, geceleri de rahat uyuyorum. Yaz hep böyle geçsin. Rüzgar hep perdelerimizi uçuştursun.Soğuk karpuzlar gibi serin limonatalar gibi bir yaz olsun.Hepimiz hepimiz için çok güzel bir yaz olsun...

10 Temmuz 2011 Pazar

Cancan Üç yaşında


Cancan , yarın üç yaşına giriyor...Doğduğu gün hastaneye gittiğimizde şöyle bir bakmıştım...45. günü tutkunu oldum, olduk. Üç yıl boyunca bana hissettirdiği her şey için...ikram ettiği brokoli çorbası için, beni içiiiii diye çağırdığı günler için(canımın içi demek),aynı bardaktan içtiğimiz sular için, yüzüme bakıp gülümsediği için, annesine sen işe git ben cicianne ile uyucam dediği için ve de sayamadığığım bir sürü şey için çok ama çok teşekkür ederim.Hissettirdiği duyguların ederi ödenmez bir tek helal etmesi gerekir.

Cancanım nice mutlu, keyifli yaşların olsun...hep hayatımda, hayatımızda ol...

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Ve tilki inine döner



(Gamse'nin yakaladığı bir resim...aynada ben...ama en önemli özelliği sağ üsttte gördüğünüz resimdeki kişi; Anneennemin Sarıkamış harbinde kaybolan babası...)

.( canım arkadaşlarım çok ama çok güzel bir gündü...İstanbul'luların Moda Teras'ı varsa bizim de İkizevler Terasımız var.:))

Bu sabah itibariyle İstanbul'dayız... Gideceğiz diye herkes eve geldi...telefonlar zır zır çaldı...Arkamızdan sular döküldü...Son resimler çekildi.
Ordu'da ki son espri kuzen Yüksel'den geldi. Biz tam garaja giderken ki bu garaja niye gittik neden evin önünden binmedik onun da ayrı hikayesi var. Graj yolunda telefonum çaldı; arayan Yüksel.- kız, senin otobüs kaçda kalkıyodu
Ben- altı buçuk daa
Yüksel- İyi o zaman , o otobüs , geldi , çoktan kalktı , siz gelmeyince ben bindim gidiyorum.

Bir saniyesi bile boş geçmedi ama yapamadığım bir sürü şey kaldı.... Arkadaşlarla sözleştik, Nurgül ve Birgül; temmuz ayında Antalya'dan Ordu'ya geçiyorlar,seneye bizimkilere görünmeden bir hafta onlarla geçiricem hehehe bu Birgül ve Ayşegül'ün planı...Ayşegül dört gündür senin peşinde gezmekten helak oldum dedi ama onu ağlamamak için söyledim dedi sonra ...bilmezmiyim , biz Ordu'dan İstanbul'a taşındığımızda , ikimizde neredeyse çocuktuk. Bizi yolcu ettikten sonra eve gelmiş, bahçeye saklanmış ağlamış. Behice Teyze O'nu zor bılmuş.Sabaha kadar resmen uludum demişti...

Teleferiğe binemedim, geldiğimiz gün hizmete girdi. Tam da bizim evin önünden biniliyor. Günlerce gidiş gelişini izledim ama ben geldiğim gün insan taşımaya başladı. Dayım gel bin, gitmeden dedi ama, sonra Boztepe'de kalırı, otobüse yetişemem diye korktum...

Gece köyde kalamadım. Gamsegamse ve onu yaşıtı benim kuzenler geceleri dışarda oldukları için , merakta kalırız diye kalmadık. Gerçi gamse gelirken gece arabayla geldikleri yerleri gösterdi de az kala İstanbul' da ki klüplere geliyorlarmış laf aramızda:)Sığamamışlar kaplarına...

Gelmeden bir gün önce,Ankara'da oturan kuzen Hakan aradı ve yarın sabah yola çıkıyorum beni mutlaka bekle dedi. O yüzden biletimizi iptal ettik ve sonra ancak Trabzon'dan gelen Ulusoy'a binebildik. O yüzden de evin önünden değil, garajdan bindik. Yoksa torpilliyiz, evin önünden bineriz her zaman.... Hakan'la bir akşam beraber olabildik ama o arada helva geleneğimizi sürdürdük...Bizim Hakan'la buluştuğumuzu güya gizledik ama beş dakika sonra duyuldu, helva işi tahmin edildi...telefonlar durmak bilmedi hatta İstanbul'dan bile:))

ÇOK AMA ÇOK GÜZELDİ AMA BİTTİ ...darısı seneye

8 Temmuz 2011 Cuma

resimli ordu tarihi



Fasulye kızartması... taze fasulye bütün bütün haşlanıp , mısır unlu falan böyle altlı üstlü kızartılır, çayın yanında afiyetle yenir...
İkiz Evler girişinde...
Ordu semalarında artık teleferiklerde var...
yukarıdan merak ve korku ile mahkumların volta attmasını izlediğimiz yerde ; oturup böyle poz vermek de varmış kaderde....
Bando takımının ve de basketbol takımının iki as oyuncusu...Canım Nurgül...
Dıgı'nın yerinde çay molası... Mahalle arkadaşım, sınıf arkadaşım Neşe ...benim yanımdaki Eviz... Bando takımından ve Basketbol takımından arkadaşım Nurgül... Birgül... Meeeşur Ayşegül.... Mahalle arkadaşım, çocukluğumun akıl danesi Ayşegül... ve eee bizim Gelin hanım yani kardeşimin eşi Arzu.... Bu gün Ordu günü yaptık hep birlikte...
Dıgı'nın yerinde yemek molası....tabiki de pide yedik... yumurtası rafadan olacak...pide dilimlenmeden gelecek ...kuyruğundan koparacaksın yumurtaya banacaksın, iki yandan aynı işleme devam ede ede ortaya geleceksin:))
Ordu sokakları mor beyaz bayraklarla dolu....

Yıllar sonra frenk üzümünü dalından yemek...

Ayının kırk hikayesi varmış, kırkı da ahlat üzerineymiş benimki de yemek üstüne oldu ama :)))