Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

21 Mart 2011 Pazartesi

pazar günü



Pazar gününün programı; cumartesi gece saat gece yarısını geçtikten sonra belirlendi. Aysel uyuduğumu düşünerek mesaj atıp , kahvaltıya çağırmıştı... Bize davete icabet etmek yaraşırdı haliyle:)
Sabah 10.30 gibi kızlarla evden çıktığımızda koca kişisi hala uyuyordu... Havada ki hafif çişe ve güzel serinlik ten hem hoşlandık hem de kendimize gelip sabah rehavetini attık. Pazar sabah trafik falan olmadığından yarım saatte Suadiye'de olduk. Kahvaltıyı Aysellerin binanın cafeteryasında yaptık. Menemenlere sucuklu yumurtalara gömüldük. Yetmezmiş gibi Mustafa börekler de getirtti. Sanırım üç gün acıkmayız dedim. Uzun uzun kahvaltı ettik. Kahvelerimizi içtik. Mustafa^yı da nasıl özlemişim. Hasret giderdik. Mustafa ; Aysel'in en küçük kardeşi. Biz tanıştığımızda henüz beş yaşındaydı. O zamanlar mumy blue şarkısı dillerdeydi O ' bu şarkıyı tornistan eder- aman aman bıktım ben bu yaye den diye söylerdi. Yaye ben oluyorum haliyle. Mustafa kahvaltıdan sonra bizden ayrıldı. Biz Aysel'in evine çıkıp Babama kitap seçtik. Babama kitap yetişmiyor çünkü. Bizim evdekileri okuduk , satın aldık, Gamse okulun kütüphanesinden de getiriyor ama yetişmiyor.kafede kahvaltıdaAYSEL'in mutfağında çilekli turtaya yumulmuşken...

Sonra oturup bir de çilekli turta yedik...neremize yedik bilinmez ama süperdi neme lazım. Sonra oyuncak müzesine gidelim dedik. İkimiz de görmemişiz. Yollamdık oraya... Valla çocukluğumuza geri döndük. Hatta Aysel, bi oyuncak tavuğu benim diye tuturdu. Babam Çin'den getirmişti diye tavuğun etrafında kendi ismini , ve kendinden bir iz aradı durdu. Yüz yıllar önce bile Avrupada ki oyuncak kültürü ne kadar ileriymiş. Biz savaş vermekten, bağımsızlık mücadelesi vermekten oynamaya vakit bulamamış bir milletiz. Ben bu müzeyi gezerken sadece Sunay Akın adına değil Türkiye'de böyle bir yer olduğu için kendi adıma da gurur duydum. Çok da güzel bir kafeteryası var. Orada kahve molası adı altında bitki çayı molası verdik. Otlardan hemen kendileri yapıyorlar... hibuskuslu, tarçınlı, zencefilli bir çay içtim ki enfesti. Çaylarımızı içerken karşımızdaki ekranda ünlü ressamların , çocuklu tabloları aktı. Naziş İstanbul şekerlemesi almıştı, tarçınlı ağzımızı hem tatlandırdı hem yaktı... Aynı hayat gibi dedim... Aysel bu tanımımı çok beğendi o yüzden yazdım:))Gamse'nin olduğu resmi koymayı unutunca uyarı aldık bu resim sonradan ilave edildi:))
Aysel'in benim diye tutturduğu tavuk:)
biz kendi zamanımızın uzay kahramanlarının önündeyiz... Kaptan Kirk....Mr Sapak...MayaNuhun GemisiBu arada oyuncak ayılara neden Teddy Bear dendiğini bilmiyordum. Tedy Rosewelt bir av sırasında hiç bir şey vuramamış. Yanındakiler , jest olarak bir ayı yavrusunu ağaca bağlayıp vurmasını istemişler.Kesinlikle reddetmiş. Bir oyuncak fabrikası da onun anısına Tedy adını verdiği oyuncak ayılar çıkartmış piyasaya...Bu müze ile ilgili Naziş'in bir anısı var. Musevi okulunda çaılışırken öğrencilerini bu müzeye hetirmişler , bir arkadaşı Nazi askeri ve Hitlerin figürü olan oyuncakların önünde çocukların resmini çekmiş. Çeken arkadaşları da musevi üstelik. Hiç. dikkat etmemiş. Resimler velilere gidince , okula büyük tepki göstermişlerdi...Müze anlatısını Sunay Akın'ın bir sözü ile bitirelim. Buranın kapısından içeri girerken bir elinizle çocuğunuzun elini tutarsınız , çıkarken diğer elinizden çocukluğunuz tutar. Gerçekten de öyle oldu... Karma karış oldum ... Çocuklarımın çocukluğuna kendi çocukluğum karıştı...
Müze gezimiz bitince caddeye kadar yürüdük ve biz eve doğru yollandık. Meğer ben öyle biliyormuşum . Naziş eve devam etti ama biz Gamse ile Bahariye'de bir tur attık. Kotona uğradık.

Eve dilim bi karış dışarda düştüm. Çok Güzel Hareketler Bunları izleyip yattım. Sızmışım telefona uyandım. Kuzen Fatma arıyormuş. Beyoğlu ekibinden bin sitem etti. Uykum açıldı. Kalktım, Nuri'yi izledim ...Dün akşam hiç kitap okumadım...Kitabı elimde tutacak mecalim kalmamıştı.

Bu günü eve ayırdım . Çünkü 31 Mart akşamına kadar program kapalı...

Şimdi bir kaç selam...
İlk selam Dilber'e
Uzun zamandır görüşelim görüşelim diye konuştuğumuz, çocukluk arkadaşımın kızı Dilber'in evinin önünde poz poz resim çektirmişiz... Sunay Akın'ın kiracısıymış meğer. Dilbercim bu kez teğet geçtik ama bir dahaki sefer kahve molası sende...

İkinci selam
Bir yıl giydiği elbiseyi , bu kendi kendine sökülüyo diye geri götüren Gamse'yi tüketici bilincinden dolayı... elbiseti yeni elbise ile değiştiren Kotonunu da üretici sorumluluğundan dolayı biner kez kutlarım.
üçüncü selam
Yakın mesafeye gittiğimiz için surat sana taksici... e senin hatırın için Maltepeye mi gideydik...

Dördüncü selam
O şahane portakal ve nar kokteylini yapan Cafe çalışamnlarına
beşinci selam
Acaba bu bitki çayının içinde ne var diye merak ettiğim duyup, gelip binbir nezaketle anlatan, müze kafeteryası çalışanı bayana...
bi selam da kendime dizine kuvvet Laluş...