Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

25 Mart 2011 Cuma

Kaybedenler Klübü




Bu gün bizim evin temizlik günüydü saat dörde kadar ev indi bindi havalara çıktı tekrar yere indi ve gıpgıcır oldu. Bu arada bi çırpıda yemek işi halloldu. Parça tavuklar tencerede arkalı önlü kızartılıp baharatlandı, bir kaşık salça ilave edilip tekrar ters yüz edilip üç su bardağı sıcak suyla biraz daha pişti, yanına da patates püresi sallandı o pişerken. E ev gıcırdadı yemek pişti... Sıra geldi ödüle. Vizyona girmesini sabırsızlıkla beklediğim Kaybedenler Klubünün ilk günüydü bu gün. Gamse okuldan cuma günleri erken geliyor. henüz servisteyken programlaştık ve birlikte sinemaya gittik.

Kaybedenler Klübü; underground kültürün filmi. Kadıköy sokaklarına adanmış...Naziş gittiğimizi duyunca beni niye beklemediniz dedi. O'nun lise yıllarının radyo programıymış...
Tam onun Kadıköyde takıldığı yılların...Bu filmi iyi film ya da kötü film diye yargılamayın. Seversiniz ya da sevmezsiniz öyle bir film. Müstakil yaşamların...okuru olmayan kitaplar basarım, dinleyici olmayan radyo programı yaparım diyen iki radyocunun, 1994 yılında Kent Fm'de yayına başlayan ve 7-8 yıl kadar süren Kaybedenler Klübü adındaki radyo programını ve o radyo programını sunan dj'ler Kaan (Nejat İşler), Mete (Yiğit Özşener) nin hayatlarını konu alan bir film.
"Sizinle yatmış mıydık" gibi replikleriyle akıllarda yer eden radyocular Mete Avunduk ve Kaan Çaydamlı'nın hikâyesini anlatan film "Ekip film tedirginlikle sunar, ?" sloganıyla cuma günü seyirciyle buluşacak. Filme içerdiği sevişme sahneleri nedeniyle 15+ yaş sınırı verildi.

Filmin yönetmeni ve aynı zamanda yapımcı ve senaristlerinden biri olan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Oramiral Özden Örnek'in oğlu Tolga Örnek'in babasısının Balyoz Davası kapsamında tutuklanması nedeniyle film beklenen vizyon tarihi 11 Mart'a yetişemedi. Bu nedenle filmin vizyon tarihi 25 mart'a alındı ve Tolga Örnek babasının gelemeyecek olması nediyle film için gala düzenlenmedi.

Filme ait ayrıntılar bu kadar... Yalnız film öyle aman ailece çoluk tombak bir film izleyelim... Nejat İşler Aliye'den Yiğit Özşenerde Ezel'den tanıdık nasılsa diyebileceğiniz bir film değil. Büyükler izlesin bu filmi...

Aysel'le 2...cenaze sergisi...Frida sergsi... baştanbaşa Beyoğlu

Bu gün İstanbul'a'' bahar indi''...Bahar indi tümcesi Yaşar Kemal'den çalıntıdır. Ben bizzat kendim çaldım...ama ne yapalım çok güzel bir tanımlama...Hava pırıl pırıl şu anda.
Bu günlerde ben bilfiil gezmekteyim... Şimdi anlatmaya başlayacağım ama baştan söyleyeyim bilanço ağır:)) Yalnız bu blogger yasağından çok ama çok sıkıldım. Kalktı falan dendi ama arkadaşlar hala giremiyorlarmış bloglarına...

Şimdi çarşamba gününden başlayalım...
Çarşamba sabahı saat 11 gibi falan Aysel'le Üsküdar iskelesinde buluştuk. Kabataş motoruna bindik. Sonra fikir değiştirip indik ve koşa koşa gidip Eminönü vapuruna binip , Karaköy'e gittik.Hedef Body Words sergisi... Naziş beni , daha önce gitmekten vaz geçirmişti. Sen dayanamazsın dedi.Bilmeyenler için açıklayalım... Yaşayan insanlar , ölmeden önce bedenlerini bu çalışma için bağışlıyorlar... ölü bedenler önce asiton havuzuna batırılıp , sıvılarından arındırılıyor. Sonra da plastik havuzuna batırılıp bedenin plastiği emmesi sağlanıyormuş. Evden çıkmadan tv yi açmıştım. Tesadüfe bakın ki Kanal D'de doktorlar programında bu sergiyi anlatıyorlardı. Gitmeden ön bilgi almış oldum bu sayede... Karaköy^de motordan inince ; limanda kahvaltı yaptık. Kahvemizi içtik. Sonra acaba sergi ne tarafımızda kaldı şu büfeceiye soralım dedik. Büfecinin cevabı aynen şöyle- Cenaze sergisini mi? soruyorsunuz , dümdüz gidin...İstanbul Modernin yanındaymış meğer. Sergi çok ama çok ilginçti. Hiç rahatsız olmadım . Aysel sürekli - insanı insan ayapan ruhtur kızım, bunlarda ruh yokk ki deyip beni teskin etti. Bir tek belgeslini izlerken biraz tuhaf oldum.

Sergiden çıkınca Kabataş iskelesine kadar yürüdük bu arada deniz kıyısında ufak bir çay molası verdik. Sonra finükülerle Taksim'e çıktık. Aysel Frida sergisini görmemişti o da bu gün itibariyle bitiyordu. Odakuleye kadar yürüyeceğiz derken, Aysel; bir duraklık metro var dedi, Şişhane'ye gidiyor. Ona binersek İstiklal caddesinin ortasında ineceğiz dedi. A aaa süper, hadi ben de öğreneyim dedim. Metronun içinde yürüdük yürüdük...merdivenden indik.... yürüdük yürürdük...merdivenden indik ... yürürdük yürüdük merdivenden indik.Yürüyen bantlarda bozulmuş. Biz habire yürüyoruz. Artık Aysel benden uzak uzak kaçıyor. Ben bağırıyorum kısa yol bumuydu diye. Sonunda metroya bindik. Aysel diyoki, şimdi İstiklalin altını metroyla geçiyoruz. Neyse indik . Yürürdük yürürdük .... merdivenden çıktık ... yürüdük yürüdük ....merdivenden çıktık yürürdük yürürdük merdivenden çıktık. Merdivenlerin eğimi neredeyse 90 derece. Neyseki yürüryen merdiven . Aysel bu arada ben aşağıdayım o taaa tepede gülüyor. Kızım , biz nereyi metroyla geldik. Normal yoldan gelsek yürüyeceğimizin beş katı fazlasını metro içinde yürüdük diye bağırınıyorum ben.(benden uzaklara uzaklara kaçarken)

O kadar yürüyünce acıktık tabi. Önce Fıccın'da mükellef bir ziyafet çektik kendimize. Haluj, fıccın ve çerkez tavuğu ile. Sokak sobasını yaktırıp dışarda yedik yemeğimizi. Çaylarımızı içip kalktık ve Peranın yolunu tuttuk; Frida sergisi için. Daha önce gezmiş olmama rağmen ilk görüyormuş gibi zevkle gezdim yeniden.

Sergiyi gezip bitirince bu kez kahve molası için Markiz'in yolunu tuttuk. Ama mönü bi saatte geldi. Bi saat de sipariş almaya gelmediler. Yan masadan gelen beğendili kebabın kokusu beni allak bullak etti. Markiz ve kebap kelimesi yanyana düşünemiyorum bile. Güya yemek klubüymüş peeeh dedik, kalktık sipariş bile vermeden . Hemen çaprazındaki Özsüte gittik. Cam kenarına oturduk, geleni geçeni izleye izleye kahvelerimizi içip sakızlı markizlerimizi, çikolatalı pastalarımızı bölüşe bölüşe yedik.. Çıktığımızda artık akşam iyice çökmüş , insanlar alemlere akmaya başlamışlardı. Sokak çalgıcıları süperdi. Hepsini dinledik. Hele bunlara bayıldık ve cdlerini satın aldık.Çingene şarkıları söylüyorlardı. Sen Antuanın kapısınıda ittik, içeri girdik. Ayin hazırlıkları vardı galiba.. içerde bir faaliyet vardı.

Artık evlere dönüş yoluna girmek için Taksim'e doğru ilerlerken Libya'ya destek yürüyüşü yapan gençlere rastladık. İkimizde bir hoş olduk. .İnandığımız şeyler için birlikte yürüdük mücadele ettik. o kanlı 1 Mayıs 'da birbirimizi kaybedip az endişelenmedik. Öğrenci halimizle yapabildiğimiz kadarını yaptık inanmadıklarımıza karşı çıkıp sokaklarda birlikte bağırdık koştuk... O gençleri görünce aralarına karışmak istedik yeniden....

Aysel ile Taksim'de ayrıldık, bir daha ki programa kadar:))

Gelelelim düne... Dün Cancan'a kahvaltıya davetliydik. Zuz'la da orada buluştuk. Şahane bir kahvaltı yaptık. Kimse kıymalı böreği Berfu gibi yapamıyor. Mimarlığı bırakıp , börekçi açması için ikna etmeye çalışıyoruz O'nu:)). Biz kahvaltımızı bitirdikten sonra Cancan2ın dedesi geldi. Onu gezmeye götürmek için...hava soook dedi.... cicianne var dedi. Sonra cicianne üstünü giysin berabere gidelim dedi. Canım ya nasıl özlemişiz birbirimizi. Minik Uras'ı bakıcı abla ve Babaanne , dede nezaretinde bıraktık eve nasılsa dondurucu da anne sütü stoğu var:)) Biz pazara çıktık. Perşembe günleri Erenköy'ün çok güzel bir pazarı var. Ben Viskoncu İbodan bu kez baharlık eşofman aldım. İki hafta sonra kot formunda olanlar 10 haziranda da yazlıklar geliyo dedi. Olabilir pazarın en pahalı eşofmanını satıyor olabilir ama en iyisini sattığının kuşkusu yok...Asla diz yapmıyor ve yıkandıkça bozulmuyor. Reklam parası alcam zaten ondan:).
E kahvaltıyı ettik, pazar alışverişinide yaptık cümbürcemaat. Hatta Cancan bile vardı. Baktım saat daha iki... İki durak ötede de İlmiyem var. Telefon açtım- hemen atla gel dedi. Berfu ve Zuz'dan ayrılmıştım bu arada. Ben minübüse bindim onlar hala bana telefon açıp, şurda çok güzel şeyler var, bu tarafa gel diyorlar:)))İlmiyemle akşam çayımı içtim eve geldim , kapıda Gamse ile karşılaştık. Dolaptaki yemekler ısındı ev halkı doyuruldu... Mazi Kalbimde Yaradır, Fatmagül ve yarım Türkan izlendi... gerisini bilmiyorum sabah olmuş:)

not: okuyabilenler, bloğa girebilenler lütfen bi not bıraksın çünkü artık bu yasağın boyutları değişti. Kiminde mahkeme kararı çıkıyor benim gibi bir kaç kişide ise hiç bir şey yok. Blogcu olmayıpda dışardan okuyanlar artık okuyabiliyorlar mı onu merak ediyorum. Blogcular nasılsa yarlarını falan halledip girmeye başladılar...

.