Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

11 Nisan 2011 Pazartesi

Bir film Bir kitap

Artık rutinimize dönelim:)) Kaç gündür Ankara belgeseli ile idik...

Önce film daha doğrusu, Jane Austen'in Emma adlı romanının dört bölümlük dizisinin dvd si. Zeynebimin hediyesi. Jane Austen'i ne kadar sevdiğimi bildiği için almış bana. Gelir gelmez izledik.İki cd halinde 240 dk sürüyor. Biz önce iki bölümünü izledik. Yemek molası verip devam ettik. Çok başarılı bir uygulama...çok iyi senaryolaştırılmış.
Romola Garai’nın başrolünde oynadığı dört bölümlük BBC yapımı dizi-film Emma’da etkileyici ve ayrıcalıklı bir kadın olan Emma’nın babası ve çocukluk arkadaşı Bay Knightley’in onaylamayan bakışları altında çöpçatanlığa soyunmasını izliyoruz. Kendisinden daha az ayrıcaklı olan Harriet Smith ile tanışan Emma, ona dengi bir adam bulmaya çalışırken bu sefer işler planladığı gibi gitmeyecek. Zira asla evlenmeyi düşünmeyen, ama burnunu başkalarının aşk hayatlarına sokmaktan büyük keyif duyan Emma kendi tuzağına düşüp aşık olacak, daha önce tecrübe etmediği aşk hakkında aslında hiçbir fikri olmadığını görecektir. Emma’nın bu eğlenceli uyarlamasında Bay Knightley rolünde Dexter’da son sezonun kötüsünü canlandıran İngiliz aktör Jonny Lee Miller’ı izliyoruz.

Kitabım ; Yekta Kopan'ın yazdığı'' Bir de Baktım Yoksun'' Leylak Dalı patentli:)) Atıverdi çantaya oku çok güzel diye sonrada Nazlı Eray'ın Tozlu Altın Kafes'ini de attı arkasından... Asıl sürprizi ise adıma imzalatılmış İnci Aral'ın son kitabıydı... bunlar okundukça paylaşılacak. Mavianne'nin hediyesi Zülfü Livanelli'nin Serenad'ı ise sabırsızlıkla okumayı beklediklerim arasında. Anlayacağınız Ankara'dan da bi sürü kitapla döndüm.

Bir de Baktım Yoksun; Yekta Kopan'ın babasının ölümünden sonra yazdığı bir hikaye kitabı. Yunus Nadi Ödüllü... Bir ağıt gibi okudum ben. Dilimin ucunda hep Cemal Süreya'nın ''Sizin hiç babanız öldümü, benim bir kez öldü, kör oldum dizeleriyle... Cemal Süreya; Süreyya diye yazılan soyadında ki ikinci y harfini mahkeme kararı ile attırmıştır. Savurganlığa gerek yok diye. Bazı yerlerde Süreyya diye yazıldığını görüp kızıyorum...Kitaba dönersek , ben çok beğendim ve bir buçuk gecede bitirdim...Tavsiye ettiğim kitaplar arasına koyabilirsiniz.

Kamera arkasına eklemeler,
Zerrin Tekindor sergisine gittiğimiz gün başımıza gelen bir olay var. Sergi Siyah Beyaz filminin çekildiği barın olduğu mekandaydı.Sergi saat 12 de açılıyormuş ama biz saat 11 de kapıya dayandık.Zili çaldık açan yok. Leylak Dalıcım- geçen gelişimde , aşağı kattan girmiştik, durun bakayım dedi.Aşağı inmesiyle bir köpek havlaması geldi, aklınız durur. Bizim Leylak anında bizim kata ışınlandı.Köpeği üstüne atladı sanmış. Az kaldı köpekle kan kardeş olacaktın dedim.Meğer köpek içerden havlıyormuş:)) Ama sergi bizim için saat 11 de açıldı:)) rahat rahat gezdik, kendi kendimize...

Liva 'da yemek yerken , arka masamızda Jinekoloji öğrencileri vardı. Biz yemek yerken midemizi alt üst ettiler... Ama onlar için o kadar doğal şeylerden konuşuyorlardı ki, hiç keyiflerini bozmadık. Kalkarken başarılar diledik. Hatta sınava girebilecek kadar bilgilendiğimizi söyledik. Hep birlikte gülüştük. Çok tatlıydılar.

Bir de Sevilla restoranda sandviç olayımız var. Sevilla Atakule'de anlı şanlı bi restoran. Cafe hizmetide veriyor aynı yerde yemek de yiyebiliyorsunuz. Yani sandviç yiyin sonra balık ve karides sipariş edin bizim gibi:).Biz gittiğimizde henüz kahve saatimizdi. Gamse ben bir sosisli sandviç yiyeyim dedi. Rus salatalı bir sosisli sipariş etti. Birazdan geldi. Bizimkilerin bir huyu vardır, yiyecekleri şeyin ille de bi içine bakarlar. Mesela böreği, tostu. Gamse içini açtı ki, sandviçin içindeki sosis, paketi açılmış pişirilmeden direk konmuş . Rus salatasıda yok ayrıca. Doldurmuşlar domates dilimlerini. Pabuç kadar şeyin içinede bir tane küçücük pişmemiş sosis koymuşlar. Afilli şef garsonu çağırdık. Bu arada güzel güzel kızlar garson en az altmış yaşında oranın sahibi gibi dolaşan adam da şef garson. Kızlar masaya kadar getiriyor, altmışlık kahveyi masaya bırakıyor. Afilli geldi , içine baktı, hiç bir şey demeden tabağı aldı gitti. Yarım saat sonra pişirilmiş, içine rus salatası konmuş sandviç geldi.

Leylak Dalıcım bunları unutmuşsun yaz dedi... ben de yazdım.Kimbilir yazmayı unuttuğum ne çok şey kalmıştır:)