Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

17 Kasım 2011 Perşembe

Bir tuhaf zaman


Her zaman ki sabahlar gibi, kızlar gitti çoktan.Sabahları bir hengamedir gidiyor evde...Mutlaka bir hava muhabbeti yapılıyor. Kocamın baş lafı, hava bu gün çok soğuk, ona göre giyinin.Ama bu söz mutlaka söylenir.Kızlar da hep aynı cavabı verir-okul çok sıcak oluyor.Ben hiç bir lafa söze karışmam. Önce aaa sabah mı ? olmuş diye düşünürüm sonra bura nere, siz kimsiniz dercesine etrafa bön bön bakarım. Ay bu yine transa geçti derler, ben gerçekleri algılamaya başladıktan sonra TRT1 de ki Yedi Tepe İstanbul'un bilmem kaçıncı tekrarını; ilk kez izliyormuşcasına zevkle izlerim. Ama artık sonlara yaklaştı, bakalım ne başlayacak yerine. Şaşı Felek Çıkmazını başlatın diye milyon tane sahte dilekçeler falan mı göndersem.

Şimdi , Ben , yeşil çayım ve bilgisayar üçlüsü kaldık başbaşa... Sabah hengamesini atlatan Kocam çoktan yeni bir uykuya daldı.Dışarda yağmur var. Bu gün, hiç bir iş, program falan yapmayı düşünmüyorum...Çay, film, kahve, kitap, yat yuvarlan gibi şahane bir planım var. Dün İlmiyem saat 11 de arayıp, sana geliyorum deyip saat dörtte gelince kafasında boza pişirdim ama o gelene kadar da, bir sürü yemek yaptım. O kadar çok yapmışım ki, giderken ona bile verdim:) Gelir gelmez çay masasına oturduk. Atlayı indirdik, yayayı bindirdik. Bu söz , yani o kadar derin sohbet ettik ki anlamında kullanılır. Anneannemden duyduğum veciz sözlerden biri. Arkadaşlarımla kapı önü sohbeti uzayınca derdi bize.

Akşam Muhteşem Yüzyıldan bir sıkıldım bir sıkıldım. Tamam abi bu bir kurgu da absürdlüğün sınırları bazen fazlaca zorlanmıyor mu?. Bi bilmem ne prensesinin Sülümannn demesi eksikti. Yani o şey( adını söylemem söyleyemem o heyvanın) soktuğunda ölür diye Hürrem kadar beklemediysem namerdim valla...Neyse Keşanlı Ali geliyor şimdi, Nejatım İşlerimin.

Dün akşam bir anı romana başladım. Adı Zafir Konağında Bir Tuhaf Zaman.Kendi tuhaf zamanımda okumak için aldım:)Beşiktaş, Barboros Bulvarı üzerinde terkedilmiş, harabe halde iki konak vardır. Bu konaklar Zafir ailesinin konaklarıdır. II.Abdülmecit'in Trablusgarptan getirtip adına tekke(Ertuğrul Tekkesi) inşa ettirip, konaklar yaptırttığı Şeyh Muhammed Zafir Efendi ailesinin yaşadığı konaklar. Bu aileye mensup olup, cumhuriyet sonrası anılara tanık olan yazar Güngör Tekçe bu konakta yaşanan o zamanları anlatmış. Kitabın ortalarına doğru ilerledim dün gece. Ve bu anı romanı çok sevdim. Zafir Konağında Bir Tuhaf Zaman", ailenin birkaç kuşağının beslemeler, yanaşmalar, evlatlıklar ve ahretliklerle bir arada yaşadığı bir tuhaf zamanı, düşle gerçek arasında gidip gelen şiirsel bir anlatıya dönüştürüyorrtık olmayan kişilerin, artık olmayan bir mekanda geçen hikayeleri...Yazarın aslında bir şairde olması, kitabın yazım diline şiirsel bir ifade vermiş.Kitapla ilgili yaptığım ön araştırmaya göre kitabın bir bölümünde Mustafa Kemal'e de rastlayacağız. Şimdilik bu kadar. Bir sonraki yazımda gelişmleri anlatırım.

Birazdan çayımı ve tostumu alıp bir film izleyeceğim. Seçtiğim film, filmekiminde izleme fırsatı bulamadığım Ruh Eşi. Yarın ki yazı bir film bir kitap yazısı olacak sanırım.

Bizim evden haberlere gelince, Naziş saçlarında kızıla döndü, Gamsegamse salsaya başladı büyük bomba ise Zuz'dan. Artık o bir Cunda'lı... Çoktandır kurduğu hayallerini gerçekleştirmek için kocaman bir adım attı. Artık Cunda adasında bir pansiyonumuz var. Kızlar şimdiden hafta sonları bile kaçacaklarını beyan ettiler.Ben Cunda'ya ilk gittiğimde orada bir taş eve sahip olup, kapısında aylak aylak oturmayı düşlemiştim. Benim hayallerimde mi gerçek oldu ne:))Pansiyon resimlerini bilahare paylaşırım. Zuz , içinde bazı değişiklikler yapacak.

E hadi gittim ben şimdilik.