Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

28 Nisan 2012 Cumartesi

Bugün

Ben bu ayracı Leylak Dalıcım'da gördüm aşık oldum dedim, anında cevap geldi bu aşk karşılıksız kalmasın dedi, O'na da hediye eden... Çok çok uzaklardan yola çıktılar, Fredric Chopin'in memleketinden.

Yatakta aynı benim gibi kitap okuyan çocuk, elimi bile aynı öyle koyarım başımın altına, arasına notlar alabileceğim ayraç ve benim için özel olarak seçildiği belli olan kart... Hepsi birbirinden güzel ve özel... El.. birbirimizi görmedik ama şıngır şıngır bir sesin olduğunu biliyorum, en azından.Umuyorum ve diliyorumki Kız Kulesi randevumuz bir gün gerçek olur...

Taşınma eylemine henüz geçmedik. Dün Gamegamse'nin gardrobu geldi ve kuruldu. Akşam kıyafetlerini götürdü yerleştirdi , biz de karı koca mutfak dolaplarının içini, şu yapışan zımbırtılarla kapladık. Yarın da perdeleri takacağız. İşte böyle böyle altı ay bilemedin yedi sekiz ay hadi taş çatlasın bir yıla varmadan taşınırız diye düşünüyorum.

Bugün kütüphaneye gittim bir ara ödünç kitap teslimi yaptım ve Babam için 5 kitap seçtim Bu kez tamamiyle tarihi kurgulu kitaplar seçtim , çok hoşuna gitti... Ay bende 1Q84'e başlamak için sabırsızlanıyorum.

Balkahve'nin mezuniyet tezi için cevaplamamızı rica ettiği bir anket var...Her konuda birbirimize destek olduğumuz gibi bu konuda da aynı şekilde hareket edeceğimize eminim..
http://mezuniyettezi.blogspot.com/

Buğday Tanesinin geleneksel kitap etkinliği için son katılım tarihi 3 Mayıs... hatırlatayım...

27 Nisan 2012 Cuma

Başlıksız yazıydı ammaaa düzenlendi, duyuru eklendi...

Dün evimiz temizlendi paklandı... Ben de iki ev arasında gidip gelmekten helak oldum... Yakın olmasa ne yapacaktım bilmem... Ev temizlenirken de oturdum, şu şuraya bu buraya diye kafamdan yerleştirdim oldu bitti... Wirginia Woof'un gittiği yoldan gidip kendime ait bir oda yapma peşindeyim...Ay bi de baktım ki, kocam da oranın peşinde töbe töbe...Valla kanımın son damlasına kadar orayı savunma peşindeyim, hiiiççç anlamam da dinlemem de:)

Taşınma işi çarşamba gününe kaldı. Çünkü bu arada önce Gamse hastalandı sonra da kocam...Kocam Gamse'ye girdin dibime dibime bana sattın en sonunda diyo...Ama ne hastalık, yatağın içinde yüzlerce kez hapşırıyo belki.Adamceyiz resmen süründü...Ama kendisi kimya ilmi tahsil ederken ek ders olarak tıp seçtiği için:) kendi teşhisini koydu ve yarın iyileşeceğini ilan etti.Bu gün akşama doğru iyileşmeye başlayıp, yarın tam olarak iyileşmiş olcakmış.

Bunun dışında hiç birşey yapmıyorum, tamamiyle taşınmaya odaklanadım.Film izleyemiyorum, kitap okuyamıyorum, konsantrasyon sorunu yaşıyorum anlayacağınız...

Kızların taşınma ile ilgili bir problemleri yok, sabah bu evden çıkacaklar, akşam o eve gelecekler bu kaa...Şimdi tek tek arayıp, yemekte evde olamayacaklarını bildirdiler bile... Huhh şahane bezelye ve pilavımı kaçırdılar. Kendime de semizotu pişireceğim birazdan. Belki salatasını yaparım. Geçen gün Yeliz ağzımı sulandırmıştı... Şöyle azcık da sızma değdiririm. Bir kaç tane de zeytin atayım.Salatada zeytine bayılırım.Bu arada iyi aklıma geldi, diyetisyenime mail atıp bu hafta gelemeyeceğimi bildirmem gerek.

Benden haberler bu kadar. Kendime tarih koydum. 1o Mayıs itibariyle sahalara döneceğim. İlk başlayacağım kitap, daha önce de söylemiştim Haruki Murakami'nin 1Q84...İlk gideceğim yer kuzen OYA... Oyaa okudun di mi?. Gelicem kıss, hatta Zeki Abin ile planlarımız var seninle birlikte...Tiyatro sezonunu kapatacağım güzel bir oyunla, sabah filmlerimi kendime ait odamda izleyeceğim:))

Hadi gittim ben şimdilik.


gitmeden bir duyuru... Buğday Tanesi geçen yıl düzenlediği kitap etkinliğinin ikincisini düzenliyor. İlki pek şenlikli geçmişti...Katılmak isteyenler buraya tıklayın anacım...Bu etkinlik benim tam taşınma sürecine rastladığı için direk D&R dan adrese teslim olacak. Şimdiden bana çıkacak arkadaştan özür diliyorum.Gönül isterdi ki,kitabı gidip seçme, kartı o caanım elyazımla yazma, bizim kazulet PTT' cinin önünde bekleme, ne var bunda kitap mı? yine sorusunu duymazdan gelme fırsatım olabilsin. İnşalah bir daha ki sefere... D&R cılarda alışıktır bize, istersek şiir bile yazarlar içine,referans Leylak Bacı:))
Geçen yıl etkinlik sahibi Buğday Tanesi bana çıkmıştı ve ona Paul Auster'in New York Üçlemesini hediye etmiştim. Üstünden çok geçmeden Buğday kardeş New York'a gitti...Bu arada lütfen Hıdırellezde Zuz'a Cunda'da pansiyon çizdiğimi ve kağıdı Kuzguncuk^dan denize attığımı hatırlayınız... Evde saçımı taramayı beceremeyebilirim ama köyde gelin başı bağlarım icabında...

24 Nisan 2012 Salı

foto şipşak




Üsküdar Lale Sinemasının içindeki fotoğrafçıda çekilmiş... Elbiseyi Olgunlaşma Enstitütüsüne giden teyzem yıl sonu defilesi için dikmiş. Resimde görünmüyor ama elbisenin eteklerinden beline doğru kanaviçe işlemeler var. Ve ben bu elbise ile podyumda yürümüştüm:))

Can'ım Cankuşumun hediyesi... Benim için boyamış okulda... Cicianne sürpriiiiz diye verdi... O resmi boyayan elleri yesin Ciciannesi...



Kuzguncuk'da eczane vitrinine konuşlanmış doktor kedi:))

Blogger eski ara yüzüne dönmezse ben bu işi kıvıramam bu ne ya...

not:ay neyse ki,istendiğinde eski ara yüze dönülebiliyormuş. Ama yeni de video kaydetme özelliği vardı:)

22 Nisan 2012 Pazar

pazar

Dün sabah Gamse biraz hasta gibiydi. Bir gün önceki 23 Nisan provalarında terlemiş üşütmüş herhalde.Birlikte kahvaltı ettik, ilacını içti, salonda teelvziyonun karşısına kuruldu. Biz de Naziş ve Kocam ile birlikte Kuzguncuk'a kadar yürüyelim dedik. Sabah Naziş bana -anne yürüyüş yapalım mı? diye sorar sormaz ; yağmur şarrrrr diye cevabı verip , çocuğumun moralmanini yerle bir etmişti.Öğleden sonra açınca , hemen hazırlandık gittik. Ama vay efendim ben hasta çocuğumu evde bırakıp gezmelere gitmişim. Altı üstü bir iki saat evde yoktum.Beni yürüyüşe götüren de tam Sittirella ile telefonda konuşurken anne diye çağırıp duruyordu ben de hiç bakmıyordum, meğer resmimi çekecekmiş. Ben de saf saf konuşmam bitince gülerek poz verdim, herhalde lalelerin yanında resmimi çekecek diye... Gerçi fikri veren kocammış ama resmi Gamse'ye gönderen de Naziş...
Benim mail şifrem, banka şifrem, blog şifrem, facebook giriş şifrem hep bunların elindedir. Zuz yerime arkadaş onaylar, diğeri bloguma girip korsan yazı yazar, hesabımdan oyun oynar. Benim kişisel hesabıma para yatırıp fon hesabı açıp hesabımı kullanılmaz hale getirir. Bunları neden kendi hesaplarından yapılmadığını bir onlar bir Allah bilir. Henüz ben akıl sır erdirebilmiş değilim.

Evde boya işi devam ediyor. Kocam, ustaya-Usta, benim hanım çok huysuzdur, aman dikkat et uğraştırma beni de seni de demiş. Var mı? böyle bişi...Adam, ben gider gitmez eline aldı bezi orayı burayı siliyor. Ben de bilmiyorum ya- ben sana daha iyi bezler göndereyim dedim:))

Dün gece Survivor izledik. Nihat'ın hatırına Ünlüleri tutuyoruz...Bu akşam yine onu izleyeceğiz...

Bu akşam yeni bir kitaba başlayacağım ama henüz karar vermedim.Gece karar vereceğim.

21 Nisan 2012 Cumartesi

Bu İhanetin Belgesidir :)

Lale'nin Bahçesi, yatak döşek - salya sümük hasta olan kızını hasta yatağında bırakıp gezmelere, tozmalara gitmiştir.

Bu da kanıtıdır.
Bu da benim Lale'nin Bahçesi'ne mesajımdır. Yazan: Bir dost

20 Nisan 2012 Cuma

Böyle işte



Evin boyalarını seçtik dün... İşin uzmanlarınca renk karmaşasına gitmeden tek renkte kalmamız önerildi. Ve kumsal bejinde hemfikir olduk.

Nihayet aylardır beklediğim kitap Doğan Kitap'dan çıktı. HARUKİ MURAKAMİ'nin 1Q84...George Orwel'in 1984 romanına göndermeler yaptığı için ve de Q Japoncada dokuz olarak okunduğu için bu adı alıyor.Yeni evimde yeni bir Murakami'ye başlayacak olmanın coşkusu doldu içime. Bu 1000 sayfalık gerçekle gerçek üstüler arasında gidip gelmeye hazırım ben:))Yalnız yine söylüyorum Doğan Kitap kapak konusunda çok kötü...Bu kapak hiç ama hiç yakışmamış.

İki filmim var sözünü edeceğim ilki Tutku Günlükleri... John Depp kitabın yazarının hayranıymış ve filme alınmasını çok istemiş. Bu yönetmenin-Bruce Robinson- canı isteyen seyretsin tarzını çok severim. Karaip Korsanlarından sonra böyle bohem bir rolde izlemek hoş oldu, John Depp'i... Filmde bir kaç mizahi sahne vardı ki hem çok yaratıcıydı hem de çok güzeldi. Bir iki tane olan fantastik sahnelerse hiç hoşuma gitmedi.

İkini film ise, artık klasik hale gelen bir Japon filmi... Nobody Knows... Gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Hatta Japonya'da blogculardan sanırım Erihu idi... Bu olayın geçtiği evin önünden geçtiğini yazmıştı.Her biri farklı babadan olan dört çocuğunu evde terekederek ortadan kaybolan annenin ardından çocukların verdiği yaşam mücadelesi...Bu filmi size izlemenizi önerdiğim filmler listesine lütfen koyun...

Bugün okey grubumla buluştum ama elim okeyde, kafam evi yerleştirmekle meşgul olduğundan durum vaziyetleri nanay...

BİTTİ

18 Nisan 2012 Çarşamba

kısa kes Aydın havası olsun


Zeytinyağlı taze fasulye pişirdim

Film izledim..

Pencereden fırtına seyrettim

Müzik dinledim...TIK

Kuzenlerimle telefonda konuştum

Kitap okudum

Akşam oldu ...

17 Nisan 2012 Salı

öğle sonrası

Bir günde iki yazı ender eklerim ama bugün böyle rastladı...

Kahvaltıdan sonra karı koca iskeleye indik ve sahilde yürüyüş yaptık.Ağır bir hava vardı, yağış sıkıntısı gibi...Kocam tutturdu -Lale, hava alamuk. Otuz yıldır evliyiz, bu adamceyize bir alamuğu öğretemedim,bir de turşu kavurması yediremedim. Her sıcak ama bulutlu havaya alamuk der, turşu kavurması görünce de; pişmiş turşuyu nasıl yiyorsunuz diye şaşar şaşar şaş kalır. Ben de Ona annesinin erikli ya da kızılcıklı çorbasını hatırlatırım. üstelik de kıymalı, üstelik de çok güzel olur:))
Alamuk hava, Ordu'da denize girerken bakarsın hava bulanıktır, bulutlardan güneş görünmez bile, üstelik de hafiften bir rüzgar eser. Ammaaa buna aldanır da önlem almazsanız, hastanelik olma derecesinde yanarsınız. Bir garip birşeydir. Bulutların arasından süzülen güneş ışığı insanı gafil avlar. Neyse sonuç da alamuk böyle bir şey:))

Yürüyüş sonrası herzaman ki yerimizde çay ve kitap ,gazete okuma molası verdik. Bugün, öğrencilerin Kız Kulesi günüydü galiba akın akın geldiler. Teknelere doluşup doluşup kuleye gittiler. Kulenin her tarafından salkım saçak sarktılar.Bir ara bizim garson bile olaya müdahil oldu. Öğretmeniniz nerede , sıradan çıkmayın, sizi aramasın diyordu:))

Falcılarıyla, çiçek ve parfüm satıcılarıyla, martıları, karabataklarıyla yine başlıbaşına bir hengameydi Üsküdar... Çok ama çok memnunum yeniden burada olmaktan. Az kaldı, hadi şu metro inşaatı bitene kadar biraz tebdili mekan yapalım diyen kocama uyacaktım:))

Aşağıda gördüğünüz beyaz leylak, Leylak Dalı hanfendi için özel resimlendi. Bizim yan sokaktadır kendisi.. Kocamla yolda ayrılmıştık, elim kolum doluydu, makineyi tek elle çantadan çıkarıp, tek elle çektim...Ece dediki bu çok nadide bir leylakmış.Beyaz leylak az görülürmüş...

BİTTİ

CÜMLE CÜMLE bu günlerde ben

Kızlar okula gitmişler, hiç duymadım.Gözümü açtığımda saat tam sekizdi.Yeşil çayımı demledim. Bu arada meraklısına not:Büyülü bohça artık teneke kutularda, dökme olarak da satışta.Konik, hoş bir kutusu var. Bir kupaya bir tatlı kaşığı hesabıyla demliyorum.

Fizzyde Mihriban'ın tüm versiyonlarını dinliyorum şimdi.Mihribanım geldi mi? ancak böylesi kesiyor. Musa Eroğlu'ndan başlıyor,otomatik olarak, kimler Mihriban söylediyse, kayıtta da varsa hepsini üst üste çalıyor.Ben diyeyim 40 siz deyin 50 ayrı versiyondan dinliyorum böylece. Şu anda Şükriye Tutkun söylüyor mesela. Bizim aile türkümüzdür.

Henüz kahvaltımı etmedim ama kahvaltı ederken izleyeceğim filmin DVD sini yanı başıma koydum:)) John Deep'in Tutku Günlüklerini izleyeceğim.

Taşınma ile ilgili yaptığım tek çalışma, sticker seçmek:)))

Bu gün biraz yürüyüş yapıp, deniz kıyılarında serilip kitap okumak istiyorum.

Dün akşam mutfakdayım, koca maça gitmiş, kızlar henüz gelmemiş....Babamın sesi geldi salondan-hah ben de bunları bekliyodum, nerede kaldılar diye diyor. Ev halkından biri geldi sandım. Bir de gittim ki, Aczmendilerin lideri Müslüm Gündüz tv de car car ediyor.Öyle bir ortamki , 40 satır mı? 40 katır mı? istersiniz ...


Kitap sormayın, konsantre sorunu yaşıyorum bir kaç gündür. Yerleşene kadar biraz böyle gidecek sanırım. Okuduğum tek şey Vatan Kitap eki...Pazar günü kızlar, hadi dışarı çıkalım Kitchnette'de bir akşam çayı içelim dediler.Gitmişken gazeteyi Migrostan alayım dedim. Gazeteleri almışlar, kitap eklerini bırakmışlar:)))danışmada ki kız- onları ,ödeme yapmadan alın dedi.

Bu arada gidip çayımı demledim ve şahane sandwiçi yaptım. Gözüm de karnımda doydu:))Çayım nasıl özel bir çay bilemezsiniz. O karışımı yapanın, gönderenin eline gönlüne sağlık, kesesine bin bereket...

Diyet olayı hiç gaz kesmeden devam. Arada dış mihraklar yüzünden biraz deliniyor ama o kadarı kadı kızında da olur artık. Mesela arada şunlardan bir tane götürüyorum. Çikolata şişeleri ama içinde likör, rom gibi mazaratlar var:))) Kahveme arada bir eşlik etseler ne olur dedim. O zaman o gün meyve hakkınızı yemeyiniz dedi, Diyetisyenim. Anlıyos biz birbirimizi...daha doğrusu çözdü O' beni.

Şimdilik gittim ben ama siz bugünün herhangi bir saatinde bir Mihriban dinleyin...
MİHRİBAN

15 Nisan 2012 Pazar

pazar pazar


Karışığım biraz...Yeni bir eve, yeni komşulara doğru yol alıyoruz. Neyse ki, aman korumdan uzağa düşmeyeyim, yokuş aşağı ineyim Kuzguncuk'da olayım, diğer bir sokaktan indiğimde kendimi Kız Kulesinde bulayım, aman kütphanem, aman doğduğum yer dedim hep... Dediğim gibi oldu. Dün yeni komşularımızla tanıştık. Şimdilik hepsi hoş insanlar görünüyor. Bir tanesi Beyaz Rus... Epi , sohbet ettik. Buraya kadar olan kısım iyiydi ama gece yatınca, yok orası şöyle, burası böyle demeye başladım:( Önce biraz boya işimiz falan var,sanırım iki haftadan önce taşınma işini gerçekleştiremeyiz.


Dün bir Jane Austen filmi izledim. Kitap adı ''İkna'' filmin orjinal adı da ikna ama nedense bizde İkinci Şans adı altında gösterilmiş. Zaten bu isim uydurmalarına uyuz olurum oldu olası.Film oldukça iyi zaten tüm Jane Austen uyarlamaları güzel oluyor. Favorim EMMA'dır.Jane Austen severseniz, geniş İngiliz çayırları, şatolar, balolar, kostümler, atlı arabalar ilginizi çekerse mutlaka seveceğiniz bir film.Yalnız dikaktimi çeker neden tüm Jane Austen filmlerindeki esas kızlar hep çirkindir. Emma hariç.Emma'yı Gwneth Paltrow oynamıştı.


Dün akşam saatlerinde başlayan yağmur bizim evden Naziş'i vurdu...Ama ne vurma, kirpiklerinden su damlıyordu ve çok sinirliydi. Kızım gezmeye gittin, keyif yaptın dönüşde ıslandın, bizim suçumuz ne, gir banyoya açılırsın dedim. Ama sabah bile o yağmuru unutamam diyordu.
Cancan babası ile maç izleyecekmiş, onu da başka yerden vurmuş yağmur.Bizim evin burada hava çok kötü oldu, yağmur yağdı, maç iptal oldu diye dedesine haber verdi.Dede kişisi benim kocam olur:)Sonra da -Gamse, beni sinemaya Şimşek Mc Quin'e götürürmüsün dedi:))Gamse ,O'nun en yakın arkadaşı...

Aşağıda ki çiçekler, Gamse'nin öğrencilerinden... Okula çiçek standı açılmış.Koşa koşa gelmişler, annenizin adı Lale diye, bu çiçeği size aldık demişler. Öğretmenleri gibi duygulular bu çocuklarda:)) Nasıl güzeller değil mi?İlk lalelerim Zuz'dan gelirdi. Çocukluğumuzdan beri böyleydi. İş yerime gönderdiği sepet sepet laleler efsane olmuştu...




Dün akşam ailece Survivor izledik. Favorimiz Nihat...

Kitap; Elma Çekirdeği'ne devam.. İki gündür bu ev meselesi yüzünden konsantre olamadım.

Keyiflidir pazarınız umarım...

13 Nisan 2012 Cuma

filmdir kitaptır, odur budur işte

İki gündür karı koca onlarca ev gezdik. Ben daha apartmanın başından başlıyorum elştirilere-hmmm merdivenler biraz dar, a direk salona mı? açılıyor, merkezi ısıtma mı? hiç tercih etmem, mutfak biraz karanlık gibi bıdı bıdı bıdı ....ama haklarını teslim etmeliyim Turyap'ın nezaketin bu kadar olur dedirttiler bize... Be nim tısladığımı görünce -hemen ofise geçelim, bir kahve molası verelim, hata bizde, birden oradan oraya koşturduk, kafanızı karıştırdık dediler.Sürekli yanımızdaki elemanlar değişti, biri indi biri bindi derken ,ben gerçekten abandone oldum- gördüklerimi de unuttum. Ara verelim dedik ve eve döndük. Öyle bir gerilmişim ki, dönüş yolunda kocama sardırmaya çalıştım ama delikanlı adamdır gaza gelmez hiç uymadı bana güldü .Gece komada gibi uyumuşum yorgunluktan.
Bugün iki ev beğendim nihayet , yarın kızlarda görecek.

Evleri bakıp gelince biraz da beğenince moralim düzeldi azcık. O gazla mutfağa girdim , mercimek çorbası ve zeytinyağlı pırasa pişirdim. Kasaba uğradığımızda köfte yoğuruyordu. Tam 50 kg yoğurmuş. Mis gibi de kokuyordu. Akşama köfte yapacaktım zaten, alıverdik, o işten yırttım.

Bu gün bir kitap iki filmimiz var. Kitap,elmayı benim gibi sapına kadar yiyen,anneanesinin çiftlik evine gittiğinde hemen teyzelerinin elbiselerini giyip, orada olduğu müddetçe de o elbiselerle gezen , ve de Frenk Üzümlerine bayılan bir kızın hikayesi....ELMA ÇEKİRDEĞİ-Katherina Hagena...Biz kuzenler, köye gittiğimizde hemen divanın altındaki sepeti, sandığı çıkarır teyzemlerin genç kızlık elbiselerini çıkarır giyeriz. O ajurlu hırkalar, bluzlar, empirme uçuş uçuş elbiseler. Biz giyip gezindikçe, ay onu da mı? buldunuz, akşam sanata giderken dikmiştim demeye başlarlar.Evin arkasında ki elmalar toplanıp asla sepete değil, eteklerimize doldurulur. Eteğin ucundan tutup hafif kaldırdınmı torba vazifesi görür.Memet Amca'nın bahçesindeki frenk üzümlerini , sanırım kendi çocukları bile benim kadar yememiştir. Geçen yıl Ordu'da yine yeğenim Doğa ile birlikte bahçelerindeki frenk üzümlerini talan ettik, garibim halaaa onların yendiğini bilmiyordum dedi(bknz.aşağıda ki resimde, elimde dalından götürüyorum üzümleri). Elma Çekirdeğini sanırım biraz da bu yüzden sevdilm. Henüz ilk yarısındayım, daha çok
anlatırım nasılsa...






Gelelim filmlere...İlki yabancı annemin deyimiyle ecnebi film:)

Elveda İlk Aşk... Hiçbir yan hikayesi, en ufak bir abartısı olmayan bir aşk filmi.Paris sokaklarında geçiyor.Aşktan çok bir ayrılık filmi...Kurgusu biraz değişik geldi , araştırınca bunun sıçramalı kurgu denilen bir format olduğu bilgisiine ulaştım.10 yıla yayılan bir aşk anlatılıyor ama film insana bir zamansızlık duygusu veriyor diyecekken bunun adı da serbest zaman atlamalarıymış.Abi tek tek gelseniz olmaz di mi?))Bunun toplu adı da Fransız Yeni Dalgasıyamış. Hareketi kesip araya parça koyup algılarla falan oynuyormuş. Değişik bir sinema deneyimi isterseniz izleyin.


ikinci film yerli film...Yangın Var... Nasıl sevimli , sıcacık bir film...Şerif Sezer'li, Erkan Can'lı sürprizler harika...Rize'nin bir ilçe belediyesine Diyarbakır belediyesinin bir itfaiye hediye etmesiyle başlayan bir film...Selvi Boylum Al Yazmalım bu filmin can damarı...Canınız sıkıldığında keyifli bir film izlemek isterseniz tavsiyemdir.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Başkalarının Kokusu

Öncelikle Zuz'un pansiyonu için; iyi dileklerinize teşekkür ediyorum. Web sayfası en geç yarın devreye girecek. O zaman buradan linkini de yayınlarım. Şimdilik ve nisan ve mayıs aylarına ait fiyat çizelgesi ben de mevcut. İsteyen olursa mailine göndereceğim.

Ben kısmet olursa mayıs ayı gibi bir kaçamak yapacağım. Sonra da sanırım temmuzun ikinci yarısında..Mayıs sonu haziran başı gibi Ankara planım var. Temmuz başında da Cucu'nun düğününe katılmak üzere Ordu'ya gideceğim, kısmetse.

Üç gündür bize yeniden kışı yaşatan İstanbul'a yarın bahar yeniden geliyormuş.

Dün hava yağmur çamur olunca, yürüyüş adına çok bir şey yapamadım. Sadece kütüphaneye kadar yürüdüm.Ben kitapları seçerken sevdiğimiz memur vardı ama işimi bitirip ödünç kitapları teslim etme ve yenilerini kaydettirmek için gittiğimde kılpaçino vardı. Kocamla bu ismi taktık ona:)) Aslında o da bizden tırsıyo artık heheh. Nasıl sevimsiz, işini nasıl isteksiz yapıyo anlatamam. Kendime kitap almadım. Bir de onları araya sokunca evdeki kule gittikçe yükseliyor.
Babam için beş kitap seçtim. Osman Aysu'dan ve Yaşar Kemal'in Demirciler Çarşısı Cinayeti.

Kitaplardan yazmadığım sürede iki kitap okudum. Mango Sokağındaki Ev ve Başkalarının Kokusu... Mango Sokağındaki Ev...Chicago'da yaşayan bir Latin genç kızın kısa kısa öyküler.
Yazar olmak isteyen, hep hayalinde yaşattığı evin peşinde koşan bir kızın öyküleri. Çerez niyetine okunabilir. Gamse'nin yorumu aynen şöyleydi-anlamsız... Ama bana dokunan iki öykü vardı içinde...

Başkalarının Kokusu daha önce Sufle adlı romanını okuyup yine beğendiğim, Aslı E. Perker'e ait.
Kitaba dün akşama doğru başladım bu gün öğleye doğru bitirdi.Nasıl bir tesadüftürki, kitabın arka kapak yazısını, dün uğurladığımız ,Meral Okay yazmış. Son derece akıcı bir dili var. Sekiz bölümden oluşuyor. Her bölümdeki bir yan karakter, diğer bölümün ana karakterini oluşturuyor. Kitabın kapağı, dili, öyküler hepsi hepsi çok hoşuma gitti. Sufle'de , hayatın nasıl bir sufle gibi olduğunu anlatan Aslı E. Perker bu kez de Başkalarının Kokusunu sindirdi üstüme. Size hiç çekinmeden tavsiye edeceğim bir kitap oldu Başkalarının Kokusu...

Dün film konusunda şansız bir seçim yapmıştım. İyi Bir Yıl'ın tek iyi tarafı adındaki iyi kelimesiydi. Aslında nasılda güzel bir hikayeydi. Arkasında ki yazıya aldanmışım:) Çok acımasız bir borsacıya amcasından kalan Fransa' da ki şato ve üzüm bağlarından ne güzel bir hikaye çıkardı aslında. Bu kadar mı? akmaz bir film abi ya. Arkasından itesim geldi.

Akşam Seksenleri izledik. Ben kitabımı okudum sonra.Sanırım huzursuz bir gece geçirmişim. Hiç hatırlamıyorum ama kitap okurken arkama koyduğum ergonomik bir yastık vardır. İki tarafı yüksek ortası hafif çukur, üstte kalan yüksek yer enseme gelir ve okurken boynumun ağrımasını engeller falan. Yataşta bulabilirsiniz eğer isterseniz. Neyse , sabah uyandığımda o yastık ters biçimde başımın altında üstelik de normal yastığımın üstündeydi. Ne zaman kalkmışım, o yastığı niye başımın altına koymuşum bilmiyorum. Kocam spor programı izledi, geç saate kadar , ben yatarken normal yastıklaydın dedi. Benim hangi ara neden o işi yaptığım meçhul. Tabi kocamı suçladım hemen:)) yanındaki kadından haberin yok dedim:)))

Bu gün saat 15.30 a kadar elektriklerimiz yoktu. Kablolar yeraltına alınıyormuş. Biraz toparlandım, jetle bağlandım internete ama bir tat alamadım, kitap okudum. Yeni kitabım;Alman Yazar Katherina Hagena'nın Elma Çekirdeği...Ataletim canım benim çok keyifli bir yazı yazmıştı bununla ilgili...

Oki yeter bu kadar artık gideyim ben.

10 Nisan 2012 Salı

Bu yaz Cunda'da

Yıllarca hayalini kurdu, gerçek olur mu? diye düşündü ama ben geçen Hıdırellez'de O'na bir pansiyon resmi çizdim ...Kuzguncuk'dan denize attım. Zeya ve Ebru şahidimdir hatta:) O hayal gerçekleşti, o dilek kabul oldu ve Zuz sonunda hayallerine kavuştu.

Cunda Adali Pansiyon artık hizmete girdi ve dahi ilk müşterilerini ağırladı.Yolunuz Cunda'ya düşerse artık orada bir tanıdığınızın pansiyonu var, korkmadan gidin. Altı yıldır, tanıdığınız biri, ne sever ne sevmez, ablasına gittiğinde hangi yemekleri ister, kitaplarını alır beş sene hala okumadım diye vermez bilirsiniz bunları:)O kadar çok yer almıştır ki bu sayfada yolda görseniz tanırsınız, gülüşünden bilirsiniz.

Zuhal ve Ayten arkadaşlıklarının temelini Kaçkarlarda attılar. Ve bunu çook yıllar sonra ta buralara kadar taşıdıalr.

Dilerim çok iyi sezonlar geçirir emeklerinin karşılığını alırlar.

Neyse lafı uzatmayalım, resimler bu gün geldi, ben de sizden bir kaç dakika önce gördüm.








9 Nisan 2012 Pazartesi

Bugünün kısa özeti

Bugün Meral Okay'ı kaybettiğimiz haberi düştü sabahımıza. Ne çok şey paylaşmış bizimle.İkinci Baharlar, Asmalı Konaklar, Bir Bulut Olsamlar ve hayatımın dizisi dediğim Yedi Tepe İstanbul.Tüm duygularımıza seslenmiş, adeta yol arkadaşımız olmuş yıllar boyu... Yolu ışık olsun...

**********

Bu gün yağmurlu bir İstanbul'a uyandık.Görümcelerim bunların sayılı yani bilinen fırtınalar olduğunu söylüyorlar. Kırlangıç fırtınası falan galiba...

Günü evde geçirdim. Genel temizlik günümüzdü. Pir-ü pak olduk. Kaç gün sürecekse... Ben de yemekler yaptım. Enginar mevsimi başladığından beri her hafta pişiriyorum ama sadece buharında pişirip, üstüne sızma gezdirip derotu ile servis ediyordum. Gamse eski usule dönmemi buyurdu ve garnitürlü pişirdim. Sonra etli biber ve kabak karışık dolma yaptım ve de yayla çorbası ile nihayetlendirdim olayı.

Akşama doğru işler bitince çay ve kitap keyfi yaptım. Magissa'nın hediyesi güllü İngiliz çayım ve Mango sokağındaki Ev eşliğinde kendime geldim.











Sonra Paskalya'dan bizim payımıza düşenlerden yani, bunlardan bir tanesi ile tatlandı ağzım. Bu bir tane çikolatayı yediğim için akşam meyvalarımı yemeyeceğim.Yani bir portakal ve bir elmaya denk düşüyor bu minicik çikolata...Diğeri ile de yani sarı lale ile de gözüm, gönlüm tatlandı.


Ve Menekşeler Atlar Oburlar'dan bir cümle...

Bir menekşeye bir ata davrandığınız gibi davranamazsınız. Evet okumanızı tavsiye edebileceğim bir kitap oldu Menekşeler Atlar Oburlar....


Dün gece yağmurun sesiyle uyandık. Karı koca hemen cama fırladık. Ağaçtaki kovukta yaşayan bizim kedikuşları ıslanacak diye, ama feneri tutunca baktık ki orası bomboş. Tek tek taşımış onları, anneleri. Umarım daha güvenli bir yerdedirler. Sabah bir baktım, ağaçtan bizim pencereye tırmanmış yemeğini bekliyor. hemen verdim. Gamse balıklı mama almıştı. Yaladı yuttu anında.Dün de dışarı çıkarken, karşı apt.nin giriş katının açık olan mutfak penceresinden içeri girerken gördük. Nazlı-aaa ev kedisi galiba dedi ama anında geri çıktı. sanırım kovalandı:)

Enginara not:
Benim usul enginarda , enginarlar limonlu suya konulmaz. Enginar o limonlu suyu içine çekince bence tadını kaybediyor. Yüzyıldan beri aynı kişiden alınır bizim enginarlar. Satıcımız soyar ve hemen kestiği limonu enginarlara sürer. Ben eve gelir gelmez hemen yıkar ve kendi buharında hafif tuzla azıcık pişiririm. Kararması umrum değil. Sonra zeytinyağda incecik doğranmış soğanlarımı, minik minik doğranmış havuçlarımı pembeleştirir, enginarları içine atarım, enginarları azıcık pişirmiştik ya önceden, ha ondan kalan suyuda ilave ederim pişerler birlikte. En son bezelyeyi ilave ederim, azıcık şeker birazcık portakal suyuda olabilir. Yani enginarları ayrı, garnitürü ayrı pişirmem. Birlikte pişiririm ki tatları birbirine geçsin. İyice suyunu çekene kadar pişince altını kapatırım. Ilınınca enginarları servis tabağına çıkarır, garnitürleri de kaşık yardımıyla bunlara paylaştırırım. Tencerenin dibinde su kalmışsa, üstlerine gezdiririm ve derotu ile süslerim. O kaaaa...

8 Nisan 2012 Pazar

Hafta sonu ben

Pırıl pırıl bir hafta sonu geçirdi İstanbul. Bahar geldiğine artık inanabiliriz. Biz hep deniz kıyılarında idik.

Cumartesi günü Kuzguncuk...Pazar günü Üsküdar sahil.

Kuzguncuk'a akşama doğru gittik. Bizim park turist doluydu bu sefer.Kızlar giderken Çengelköy Börekçisinin Kuzguncuk şubesinden börek aldılar. Nasıl severim ama tadına bile bakmadım. Ben simit ve çay takıldım. İyi ki simit iznim var ama bunu diyetisyenime söylemiştim.
Kuzguncuk'a inen bu merdivenleri çok severim.
(bu resmi çeken Gamsegamse'yi kutluyorum...Önde serçeler ve kafesin arasından İstanbul manzarası)


Kuzguncuk dönüşü Naziş eve yine yürüyerek döndü biz Gamse ile Üsküdar dolmuşuna bindik Üsküdar'a gittik.
Akşam Survivor izledim ve çok geç saatlere kadar kitap okudum.Menekşeler Atlar ve Oburları okuyorum. Ve çevremde ki menekşelerin, atların ve oburların ayırdına daha iyi varıyorum.Yaşamı,insanın kendi içine doğru zıplaması diye tanımlayabilen bir yazar artık benim yazarımdır.Babası ölünce onun hayatını solumak, yaşamak, sürdürmek isteyen Hüseyin'in romanı. Kaç çocuk büyüyünce meyhaneci olmak ister. Sanırım bu gece biter kitap. Sabah uyandığımda gözümde hala gözlük var gibiydi. Artık kaç saat okuduysam. Gece bir ara uyandım ve uzun bir süre uyku tutmadı televizyonu açtım...NTV de Ahmet Ümit ile yeni kitabı hakkında röportaj vardı. Onu izledim. İstanbul Hatırasının film olacağını söyledi.

Pazar günü yani bu sabah kahvaltıdan sonra Naziş ve Koca kişisiyle Harem yakınlarına kadar sahilde yürüyüş yaptık. Sonra her zaman ki yerimizde çay molası verdik. Çaylarımızı içtik.Kitaplarımızı okuduk. Eski 45 lik şarkılar dinledik. Önümüzden vapurlar,şilepler geçti, dalga yaptı alt kısımlarda oturanlar ıslandı. Alt kısıma oturmadığım için bana sitem eden kocam ve kızıma kapak oldu. Kağ ıt helva satan yaşlı dede ,kocamı pek hüzünlendirdi, kağıt helva aldı. Ucundan accık yedim.İki saat kadar da orada oturduktan sonra eve döndük.

















Paskalya tatili bu gün sona erdi. On günlük tatilin ardından artık yarın kızlar işbaşı yani okulbaşı yapıyorlar. Biz de eski düzenimize dönüyoruz:)

7 Nisan 2012 Cumartesi

dünün hikayesi

Puslu bir sabaha uyandım.Umarım güneş sonradan parlar,çünkü bu gün deniz kıyısında yürümek istiyorum. Denizden gelen vapur düdükleri beni çağırıyor gibi. Hele de uykumun içinde duymak çok hoşuma gider bu tür sesleri. Mesela ben derin derin uyurken tren düdüğü gelsin uzaklardan.Bunlar hayatın bir yerlerde devam ettiğinin belirtisi bence.Mesela şu anda evde herkes mışıl mışıl uyurken, duyulan tek sesin benim klavyemden çıkan ses olması gibi.

Bu günün hikayesi henüz yazılmaya başlamadı ama dün;yazıldı,yaşandı ve bitti.
Peki dün ben ne yaptım. Ay buraya bağlanana kadar az dolaşmadım yazının etrafında:=))


Dünün planı zaten bir hafta önceden belliydi. Vizyona girecek olan Ferzan Özpetek filmi Şahane Misafir, aile boyu sinema etkinliği kapsamında izlenecekti ve de öyle oldu.
Şahane Misafir;Ferzan Özpetek'in en şahane filmi değil. Bence en şahane filmi, Cahil Periler...Bu filmi bütün olarak beğenmedim, sahne sahne beğendim. Müzikleri çok ama çok güzeldi. CMYLMZ üstüne düşeni yapmıştı. Bu filme bir CMYLMZ filmi izlemek için gidenler fena halde yanılırlar yalnız. Bu bir Ferzan Özpetek filmi. Ben şöyle düşünürüm, sevdiğiniz bir yazar vardır. Kitabı çıktığı zaman , alırsınız hemen...düşünmezsiniz acaba güzel midir? diye... bir Woody Allen filmini beklersiniz...Ferzan Özpetek'de benim için öyledir nokta...

Sinema çıkışı biz çil yavrusu gibi ayrı yönlere dağıldık. Ben doğru iskeleye inip, motorla Kabataş'a geçtim. Maksadım bir estetik operesyon geçiren Kuzenimin ne kadar güzelleştiğini gözlerimle görmek ve uzun zamandır görmediğim diğer kuzenler tayfasıyla görüşmekti.
Kabataş'dan bir taksiye atladım ve vur dedim İtalyan Yokuşundan yukarıya Cihangir'e... Kuzenlerle gürültü patırtı bir akşam yemeği yedik.Bol bol Ordu dedikodusu yaptık. Canlı telefon bağlantıları yaptık. Şaziye Teyzem bana; etme kızım tek başına geçme karşılara geri, o tarafta kal, vapurda falan düşersin gece gece diye sözler verdirmeye çalıştı:))Kuzenler de çok ısrar ettiler ama yok, yatağımda kitap okuyarak uyuyacağım ve sabah kendi evimde uyanacağım dedim.Son motora yetişip evime döndüm. Evdekiler de belki kalırım diye biliyorlardı pek sevindiler dönüşüme...

Suskunlar artık bitti. İhsan Oktay Onar önünde bir kez daha şapka çıkardım.Gözün vazifesi sadece görmek değil, hakikati de görmektir sözü bana kaldı yadigar.SUSKUNLAR ,seslerin romanı, yani musikinin.Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu...

Yeni kitabım, Hüsnü Arkan'ın Menekşeler Atlar Oburlar...Mino'nun Siyah Gülünü çok beğenmiştim. Umarım bu da öyle olur.

Yazıyı yazarken bir taraftan da TRT1 de Beste Bereket'in sunduğu Kaba Kurgu adlı sinema programını izledim. Vizyona giren, girecek olan filmlerden söz ediyor. Nostalji köşesi röportajlar köşesi falan var. Bu günkü nostalji köşesinde, bizde çizgi filmlerden sinemaya aktarılan filmler vardı. Örümcek adamlar , Killing, Süperman... Cüneyt Arkın süperman bile olmuşmuş...hele Yılma Köksal; dünyanın ilk ve tek bıyıklı Süperman'iyim dedi:=)Benim en sevdiğim bölüm, Filmler seni anlatsın bölümü. Bu bölümde ünlü bir oyuncu, kendini etkileyen filmleri anlatıyor ve o sırada o filmlerden sahneler geliyor ekrana...

Birazdan bizim ev yavaş yavaş ayaklanır. Kızlar artık Paskalya tatilinin son demlerini yaşıyorlar.

Bitti...

5 Nisan 2012 Perşembe

Bugün ben


Bugün benim okey grubumla iki haftada bir yaptığımız olağan buluşmamız:) vardı. Sabah kalkınca , bir tencere kuru fasulye, pilav ve kuru fasulyeden nefret eden Naziş için ton balıklı makarna yaptım. Zeytinyağlılarımız vardı zaten o yüzden evine gerekli şefkati göstermiş birinin huzuru içinde evden çıktım.

Hava ne kadar güzeldi bugün. Önce Üsküdar çarşıya kadar yürüdüm. Niyetim oradan dolmuşa binmekti ama hızımı alamadım ve Doğancılar'a kadar yürüdüm.Sahaflar çarşısından geçerken, biraz bakındım ve boş çıkmadım tabi, Fransız Süiti'ni aldım.Gelince yazarı hakkında biraz araştırma yaptım.Yazarı İrené Nemirowski; Paris'de yaşayan bir yahudiymiş. Bu kitapla ilgili çalışırken 1942 yılında tutuklanıp ,çalışma kampına gönderilmiş ve orada ölmüş. Kitap 64 yıl saklı kalmış. Şimdilik kitapla ilgili vereceğim bilgi bu

Okeyde çok ama çok kötüydüm , makus talihim bir türlü dönmedi.Ben de kendimi çaya verdim.Dönüşte yine yürüdüm ama yarı yolda arabaya bindim.

Eve geldiğimde herkes evdeydi. Herkesin akrnı toktu, süper dedim, kendime bir yeşil çay alıp, Suskunlar'ı okumaya devam ettim.

Akşam da akşam işte, herzaman ki gibi...

4 Nisan 2012 Çarşamba

Çarşamba mektubu

Bu gün diyetisyen randevum vardı. Gayet iyi gittiğimi söyledi. Daha da iyi olabilirdi ama bazı kaçamaklar oldu. Ama kaçamaksız ve ödülsüz diyet; diyet olmaz görüşünü sonuna hatta dibine kadar paylaşanlardanım:) Temmuz ayına kadar bir 10 kg verme konusunda kavilleştik ayrıldık. Yürüyüş saatimi iki günde bir bir saate çıkardık geri kalan kısma aynen devam ediyoruz ve diyetisyenimle birbirimizi seviyoruz.

Dönüşte programım gereği Fethi Paşa Korusuna gittim. Koru çiçekler içindeydi. Hafta içi olması nedeniyle kimsecikler yoktu. tek duyulan ses, kuşların ve denizden gelen motor sesleriydi.


Korudan tıkır tıkır yürüyerek aşağıya indim veee bugünün asıl programı gereği Beyaz Köşke gittim. Orada Bir dilim sohbet-Zero-, Baykuş Gözüyle-Natali-ve Macera Kitabım-Özlem- ile buluştum. Açık alan henüz faaliyete geçmediği için köşkün içinde yedik yemeğimizi. Burası; koruya yolunuz düşerse ,yemek için tavsiye edebileceğim bir yerdir. Padişahın, Fethi Paşaya hediye ettiği av köşkünde güzel bir yemek yiyebilirsiniz. Fiyatları da gerçekten çok uygundur.
Ben tercihimi mezgit paneden yana kullandım, beğendim. Annem de mezgiti böyle pane yapardı o yüzden alışığım ama Özlem bana hafif yağlı geldi dedi. Yemeğimizi yedikten sonra korudan yukarıya doğru yürüyerek Dilruba Restorana geldik. Buranın terasının manzarası çok güzeldir. İki köprüyü tek karede görebilirsiniz. Burada çaylarımızı içerken öyle bir film , kitap sohbeti yaptık ki eve döndüğümde ya bir film izlemeliyim , ya da kitap okumalıyım dedim. Üstelik de tam çıkarken geldiği için henüz açma fırsatı bulamadığım D&R sipariş kolim evde beni beklemekteyken.

Yanda gördüğünüz resimde Natali'nin bugünün anısına bize hediyeleri var... Nebahat Çehre'li ayraıca özellikle bayıldığımı söylemeliyim.

Eve geldiğimde evde ki herkes de sağa sola kaçışmıştı. Herkes başka yerden ses verdi.Ama Muhteşem Yüzyıl başladığında herkes eve dönmüş ve salonda toplanmış olur.


Gelir gelmez kitaplara koştum, resim telefonla çekildiği ve ben netleştirmeye çalışırken sanki çok anlarmışım gibi bu işten:)) daha da bulanıklaştırdığım için biraz mafiş durumda.
Menekşeler Atlar Oburlar, Gelin Avcısı, Mango Sokağında ki Ev ve Yeni Cüret Çağı. Artık okudukça konuşuruz , görüşürüz ama önce Suskunları okumam gerek. Çünkü kütüphanenin kitabı.

Oki yeter bu kadar gevezelik ettiğim.