Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Haziran 2012 Cumartesi

Jane Austen Hayatımı Mahvetti


Haziran ayı kitaplarımın sonuncusunu biraz önce bitirdim. Bu ay içinde toplamda beş kitap okumuşum. Bunlar içinde Murakami'nin 1250 sayfalık 1Q84'ü de var:)
Son okuduğum yani az önce biten kitap; ''Jane Austen Hayatımı Mahvetti''-Beth Pattilo...

Tam bir Jane Austen turizm rehberi diyebiliriz kitap için. Londra ve çevresinde, Jane Austen'in yaşadığı, alışveriş ettiği, gezdiği dolaştığı tüm mekanlarda geçiyor konu... Eğer hayatınızda bir Jane Austen kitabı okumayan, Jane Austen hakkında biraz bir şeyler bilmeyen, birinin kitabı okumasına gerek yok...Kitabı okurken, tüm Jane Austen kitaplarını, kitaplarda ki kahramanları tek tek hatırlama fırsatım oldu.Kitapları filme de alındığı için sözü geçen yerler, katedraller tek tek gözümde canlandı. O yüzden bu kitabı önerdiğim kitle belli... Jane'cilere yani...Çok fazla edebi kaygıya düşmeden ama...

arka kapaktan
"Jane Austen Hayatımı Mahvetti, Jane Austen'ın hayatı ve çalışmalarıyla ilgili bilgiler ile çağdaş bir romantik maceranın büyüleyici bir karışımı."
-Austenprose



Bu gece son deree ilginç olduğunu düşündüğüm bir kitaba başlıyorum. Adı; Kelebeği Kurtarmak-G.Willow Wilson.Bu çicekler Annem için... Latince adını bilmiyorum ama Türkiye de arslan ağzı olarak bilinir. Annem bize çiçeklerle oyun oynamayı öğretirdi. Bu çiçeğe iki yanından bastırdınız mı; tıpkı bir arsalan gibi ağzını açar kapar... Papatyalardan taç yapmak, çam iğnelerinden kolye, horoz ibiği çiçeklerinin taç yapraklarını, dibinden hafif ikiye ayırarak yüzüne yapıştırıp kendine horoza benzetip üüürrrüüürrüü diye bağırmak...Gelinciklerden kına yapmak.Çocukların eline oyuncak olarak silah yerine çiçek vermek...Bu işte bu işin sırrı bu...

28 Haziran 2012 Perşembe

Çarşamba notları

Hani limonata gibi deriz ya, şekerli , serin, hoş kokulu bir hava vardı bugün... Tabi heryer için söyleyemiyorum bunu, Üsküdar konum olarak hem Çamlıca'dan hem de Boğazdan nasibini alıyor. Bugün tam da öğle sıcağı denilebilecek saatlerde yürüyüş yaptık biraz, rüzgar fırıl fırıl etti etrafımızda... Ben de sürekli süper ya diye diye yürüdüm. yanımdan geçenler deli falan olduğumu düşünmüş bile olabilirler.


Üsküdar'a inince yaklaşan Ordu seyehatim nedeniyle biraz ıvır zıvır alış verişi yaptım.Tezgahtarlara gıcık olunca benim yufka yürekli kocam hemen- dokunma çocuklara ya, zaten kaç para alıyorlardır, yorulmuşlardır falan diye savunmaya geçti. Hasbinallahhh dedim- iyi de sorduğum şeyi bana üst katta deyip o kadar merdiveni çıkarıp, oranın sorduğum şeyin deposu olması neydi acep... Yani toptancıya benzer bir halim mi? vardı...



Neyse sonuçda alacaklarımı alıp eve geldim. Gelince kendime şaaane bir enginarlı salata yapıp koca bir dilim tam buğday ekmeği ile yedim.Bu yeni keşfim , enginarları, domates salatasının üstüne doğruyorum , azıcık da sızma yağ gezdiriyorum, üffff şimdi bile istedi canım. Akşam 'da iki patlıcanı alacalı bulacalı soydum, birazcık yağda öldürdüm, üstüne bol domates doğradım, bir kaç diş de sarımsak. Piştiler birlikte , sonra üstüne yoğurt döküp yedim. Kayınvalidem bayıldan derdi bu yemeğe. Bu ara bira sıkı tutuyorum diyet olayımı... Malum önümde Ordu seyehati kapı gibi duruyor. İlk gittiğim sabah için bile acaip bir planım var, bavulu eve bırakıcam, evin hemen karşısında ki telefrik istasyonundan telefriğe atladığım gibi Boztepe'de alacağım soluğu...Herzaman köye yapardım kahvaltı programını bu kez Boztepe^ye yaptım. Hem bakıcam, Tülay'ın sözünü ettiği bu Venedik usulü İşkembe kavurması da neyin nesi. Teleferiği İtalyanlar yapmıştı, onların hatırası mı? yoksa...









Bu akşam , yemekten sonra baktım kocam yine maç izliyo, ben de şöyle hafif, güldürüşlü bir yol filmi izledim. Hoşca vakit geçirmek için izleyebilirsiniz, izlemeyin demem çünkü Jennifer Ariston'a bayılırım.Türkçe adı yine konuyla kel alaka tabi... Seyehat Tutkusu...Orjinal ismi... Wanderlust...





Aşağı bahçeden gülen insanların sesleri geliyor ve bu bana çok iyi geliyor. Gülen yüzler görmek ilaç gibi...Büyük bir kiraz ağacı var, yan bahçede... Hep o ağacın altında kahvaltı yapıyorlar,Kocam Ordulu olduklarını söyledi. Nereden biliyorsa:))Sormadım da, sorayım durun...
Sordum, geçen gün Ordu'dan , fındıktan falan konuştuklarını duymuş:))
Şimdi biraz kitabımı okuyayım...Jane Austen'in mektuplarının peşindeyim:)) zira...

Khuda Kay Liye


Bugün diye başlayacağım ama aslında yazacaklarım dünde kaldı.

Dün gece Nakkaş Tepe'de çaydır kahvedir fazla kaçırınca, bir sivrisneği bahane edip yataktan kalktım. Saate baktım dörde geliyordu. Hemen kendi yerime süzüldüm , biraz bilgisyar açayım dedim, o sırada çok güzel bir yaağmur başladı. Bir sivri sineğe teşekkür edeceğim aklıma gelmezdi. Yaşayan neler görürmüş meğer:))Öyle güzel yağdı ki; alt katta falan otursak dışarı çıkardım saate rağmen..

Sabah biraz geç kalktım. Madem gün egeç başladım ben de bugünü serkeşlik günü ilan ettim dedim. Yağmurda yapılabilecek en güzel şeyi yaptım, film izledim. Hem de iki tane... Biri en güzel yol filmi olarak nitelendirdiğim ve Üç temmuzumun hatırına ikinci kez izlediğim, Fatih Akın'ın ''Temmuzda'' filmi diğeri de; Filmdeki bir mahkeme sahnesi için bile izlenebileceğini düşündüğümKhuda Kay Liye...Türkçede.Allahın Adıyla ismi altında oynamış... Uzunca bir film ama izlemenizi öneririm. Din üzerinden istismarı bu kadar güzel anlatan bir film izlemedim...

Filmlerimi izledim, biraz kitap okudum, çamaşır katladım, yemek yaptım ve akşam oldu.
Akşam karı koca dizi izledik. Hümeyra'nın; Annem Uyurken adlı , yeni başlayan dizisi...Yazlık dizi olarak sevdik. Biraz uzayınca ; Kocam maçım başladı diye mızıklandı biraz ama sonuna kadar da izledi...

27 Haziran 2012 Çarşamba

adali pansiyon cunda


Zuz'un pansiyonla ilgili sizlerden mailler alıyorum. Erkek kardeşim Metin bir de video hazırlamış. Videodan pansiyonun tüm detaylarını görebilirsiniz. Haziran, temmuz ve Ağustos ayı fiyatları bende mevcut bana mail atarsanız , isteyene ulaştırırım.

GECE GÖRÜŞÜ

Bu akşam, Zeya, Ebrucuk , Gamsegamse ve Ben Nakkaştepe'den baktık İstanbul'a... Buluştuğumuzda hava aydınlık ve rüzgarlıydı ama gece inmeye başlayınca, hava duruldu, güzelleşti...Işıl ışıl Boğaz manzarasına baka baka yedik ,içtik sohbetler ettik. Melek kartları çektik.
Gecenin yarısında Gamsegamse Survivor finalini izlemek için eve döndü. Demek ki eve yakın bir yerde program yapmamak gerekiyormuş:)) Neyse biz geceye devam ettik tabi ki
Dondurma yememek için kahve içtik:))) Yazlık , karanfilli stokum da tamamlandı bu arada, ben üste üste bir iki tane telledim kahveyle , sohbetle...Gecenin sonuna doğru ,Yedi Tepe Resteurant'ın Boğaz'a en hakim olan uç kısmına kadar yürüyüş yaptık , iki köprünün iç içe geçmiş gibi duran görüntüsüne bakıp geceyi sonlandırdık.(Bunlar da Zeya'nın armağanı olan;kitabım, müziğim ve de Rüzgar Gibi Geçti formatlı defterim.., sanki çok güzel bir yazı müjdeliyor gibiler değil mi?)

Eve geldiğimde Survivor henüz bitmemişti, finali izledik hep birlikte ve desteklediğimiz Nihat kazanınca sanki bize de pay verecekmiş gibi pek sevindik:))

Şimdi kitap okuma faslı...İyi geceler

26 Haziran 2012 Salı

Mumbai falan filan


Burgaz Ada bizi biraz sakinleştirdi ama yine de eski rutinimize dönemedik. Kaç gündür tek satır kitap okumamışım, her pazartesi yapılan bayram temizliği ilk kez bu hafta atlandı mesela gibi...
Bugün ilk kez bir film izledim. Türkçe adı Mumbai Günlükleri...
Uzun uzadıya anlatmayayım tanıtımı aynen şöyleydi...
Hindistan’ın Mumbai kentinde yaşayan 4 farklı insan ve bunların kesişen hikayeleri.. Aktör olmak isteyen bir temizlikçi. Fotoğrafçılık yapmaya başlayan bir bankacı. Ailelerin mutlu günlerinde çektiği video kayıtlarından ilham almak için uğraşan bir ressam. Ve bunların ortasında kesişen hayatlar.

Aamir Khan‘ın oynadığı ve merak edilen filmlerden olan Mumbai Diaries, daha çok sanatsal açıdan izlenebilecek durgun bir film niteliğinde
...

Çoktandır diyetimden söz etmedim. Şu ana kadar toplamda 17 kg verdim. Aslında en az üç kg daha vermiş olabilirdim ama, biraz kaytardım biraz da kendi kendime yaptığım hesapların tutmayışı nedeniyle olabilir:)) Sonuçda anladım ki diyetisyensiz bu işi asla kıvıramazmışım. İlle de bir kontrol mekanizması olacak üzerimde. Disiplinsiz, karaktersiz, dengesiz daha sayayım mı? öyleymişim işte....

Aslında güzel bir kitaba başlamıştım ama, bu ara okuma modundan çıktığımdan dolayı kitap işinde bi numaram yok sizlere göstereceğim.

Ehadi gideyim ben yav. Eğer bir aksilik çıkmazsa akşama güzel bir programım var.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Burgaz Ada

yazmadığım günlerde keyifli günler keyifsizliklere, keyifsizlikler keyiflere karıştı...
Babamla iki kez ambulansla hastaneye gitmek zorunda kaldık.Epey korktuk , hırpalandık. Yine tomografiler, emarlar, tahliller, serumlar falanlar filanlar. Neyseki sonuçda asıl hastalığı ile ilgili olmadığını öğrenmek bizi sevindirdi. İlaçlarını kullanırken mide koruyucu kullanmaması ve yediklerinin dokunması sonucunda rahatsızlanmış. Uzun uzadıya yazmak istemiyorum. O anları, unutulsun istiyorum.

Hafta sonumuzu ,çok önceden yapılmış bir rezervasyon nedeniyle Burgaz Ada'da geçirdik. Bu iyi geldi bana ... Naziş, okul müdürleri Selma Hanım, yeğeni Derin ve de Ben:)
Cuma akşamından Naziş ve ben, Kadıköy'den , onlar Bostancı'dan Burgaz Ada'ya geçtik. Naziş ile ben bir saat kadar önce vardık. İlk olarak, sahilde çayımızı içtik. Sonra faytonla Öğretmen Evine çıktık. Burgaz Ada Öğretmen Evi çok güzel. Manzarası, servisi, yemekleri çok güzel. Odaları da temiz, klimalı, mini barlı, tv li banyolu... Üstelik tek kullanımlık terlikleri bile hazır.
Biz odamıza yerleştik ve Selma Hanım ve Derin gelene kadar da bahçede ki en güzel masayı kapıp , yeme içme faslına başladık. Garson bana, şiddetle istavrit tava önerdi ki gerçekten de çıtır çıtır ve çok tazeydi.Mezeler de , özellikle zeytinyağlı yaprak sarma enfesti... Eğer yolunuz düşerse artık buranın herkese açık olduğunu hatırlatayım. Konaklama açısından emin değilim ama kahvaltı ve yemek servisi herkese açıkmış. Selma Hanımlarda gelince geç saatlere kadar , sohbet muhabbet yedik içtik. Giderken yanımızda kitap götürmüştük ama ben bir filme takıldım, yarısında da uyumuşum zaten.





Sabah kahvaltısını yine bahçede yaptık birlikte ve kahvemizi içmek için Kalpazankaya'ya çıktık. Burası tamamen denize hakim, hatta Marmara'nın bize deniz olduğunu hatırlatan yer:)) Bunu konuştuk zaten aramızda... Boğaz, Adalar derken denizi sınırlı görüyoruz sanki, ama buradan, bu kadar yüksekten uçsuz bucaksız bir deniz manzarası karşışıyor insanı. Geçtiğimiz eylül ayında; Leylak Dalı, Ece ve Zero ile burada keyifli saatler geçirmiştik. Kalpazankaya, Sait Faik'in yazılarını yadığı yerdir aynı zamanda... Zaten benim için Burgaz Ada demek Sait Faik demektir de biraz da...Kalpazankaya dönüşü yolumuzun üstündeki manastıra uğradık.

Buranın alt kısmında ayazması da var. Önce kilise kısmını gezdik sonra ayazmada elimizi yüzümüzü yıkadık. Ayazmalar, şifalı olduğu söylenen sulardır.
Daha sonra öğle yemeği ve eşyalarımızı almak için öğretmen evine uğradık. Yemekten sonra da Faytonla tekrar iskele ve vapura biniş. Vapur neyse ki çok kalabalık değildi. Adalara giden sevgililer, sere serpe kanepelere yatmışlardı... Bu İstanbul'un keyfini ergenler çıkarıyo dedim. Yetişkin sevgililer gibi, evlendik evlenmedik derdi yok, harcayacakları ceplerinde ki harçlıklar kadar, iyiler böyle çok iyiler.
Vapurdan inince İstanbul'un sıcağı, basık havası yüzümüze çarptı ve hoş geldiniz dedi.

Pazar sabahı , çoluğuma çocuğuma şöle güzel bir kahvaltı hazırlayayım, bir kaç gündür, dedelerinin rahatsızlığıyla gerildiler zaten dedim. Konsepti mavi yaptım, Kocam bi koşu simitlerimizi ve kıymalı rulo böreklerimizi aldı.Masayı kırmızı salonumuza hazırladım. Ece kuşumun hediyesi, Amerikan servislerimizi neyin çıkardım. Pek hoşlandılar. Tam kahvaltı yaparken, Naziş; Halamları ,çağıralım okey oynayalım dedi. Ona da he dedim. Masadan kalkmadan davetimizi yaptık. Onlar da davete icabet ettiler. Öğleden sonra da okeydir, çaydır , sohbettir geçti gitti, akşam oldu. Akşam Gamse beni Capitol'e sürükledi. Bir şeyler bakındık, hiç birşey almadık da, boşa yorduk kendimizi.

Film ve kitap açısından fukara bir haftaydı... O konuda yazacak çok birşey yok.


not:
Yine her zaman ki gibi yanımdaydın Ataletim canım benim... Desteği tam yerinden verdin, yine...

19 Haziran 2012 Salı

Salı özeti

Bugünün ilk programında İlmiyem vardı...Bize geldi, oturduk yumşak yumşak, sohbetler ettik, çaylar içtik. Uzaklaştık artık pijamalarımla ona gidemediğim için çok üzgünüm:( Ama sanırım çok geçmeden dönecekler yine bizim mahalleye...

Mahalle demişken, bu akşam Meral, Mehmet , Ben ve de Gamsegamse akşam yürüyüşü yaptık. Kendi mahallemizin sokaklarından, yokuşlarından yürüye yürüye Kuzguncuk'a indik. Akşam çayımızı içtik, yemeğimizi yedik. Sonra indiğimiz yokuştan geri çıktık. Yokuş dediysem harbi dik bir yokuş. Ama verdiğim kiloların faydasını gördüm tık demeden çıktım valla...Bu yokuş Leylak Dalıcım'la birlikte tıngır tıngır Kuzguncuk'a indiğimiz, Zeya ve Ebrucuk ile bir gece yarısı kar kış demeden araba ile çıktığımız yokuştur...

Bugünlük de bu kadar olsun. Şimdi okuma vakti... yeni kitabım; Jane Austen Hayatımı Mahvetti... Sanırım eğlenceli bir kitap...

18 Haziran 2012 Pazartesi

filmdir kitaptır, bendir sendir odur budur


Pazartesi bizim evin en yoğun günü... Bayram temizliği kıvamında temizlik yapılır,Pazardan taze sebze alış verişi yapılır. Taze taze pişirilir ve yorgunluktan ölünür.Bugün de bu aynen böyle oldu.
Neyse bu sıkıcı işleri bırakalım. Gelelim filmlere kitaplara.

Bugünün sabah sabah filmini izlenesi filmler kategorisine koydum.Ve böylece nur topu gibi bir kategorimiz daha oldu...Tahran film festivalinde, izleyici oylarıyla ödül almış ve İran'ı ikiye bölmüş olan; Marmoulak... Anlamı kertenkele... Film gösterime girdiğinde ikiye bölünenlerden,bir taraf mollalar ile dalga geçildiğini iddia atmiş , gösterilmesi yasaklansın demiş diğer kısım ise, gerçekte molla olmayan ama öyle davrananlar için uyarı niteliğinde olduğunu söylemiş. Velhasılıkerem ben izledim beğendim. Hatta çok güldüm. Aziz Nesin Haikayeleri ve Şener Şen filmleri tadında...

Kitaplara gelelim şimdi.Hafta sonunun ilk kitabı Güneşin Kızları idi... Uluslar arası kadın ticaretinin boyutunu göstermek için proje kapsamında yazılmış bir kurgu roman...Kitapta en ilgimi çeken kısım Bedia Kızları ile ilgili bölümdü...Bedia adlı topluluğun, sırf fuhuş için yetiştirilen kızlarına verilen ad. Bu topluluk da erkek çocuk değil, kız çocuk daha makbul sayılıyor ve daha 1o yaşlarından itibaren kendi aileleri tarafından fuhuş yaptırılıyormuş.

İkinci hafta sonu kitabım; Esra Kalkavan'ın ''Ayna'' adlı kitabı...Sadece gözbebeğinin görülebildiği küçük bir aynadan göz bebeğinin içine bakmak, yani kendi içine bakmak... İstanbul-Paris arası gidip gelen bir hikaye...Çok akıcı bir dille yazılmış. Esra Kalkavan hiç tanımadığım bir yazardı ama akıcı yazı dilini sevdim. Kitabı okurken Nermin Bezmen havası yakaladım dersem kitap hakkında daha iyi fikir sahibi olabilirsiniz.


Arka kapak yazısı

Ayna Aynı şehirde aşka kavuşan üç arkadaşın, şaşırtan, tutku dolu, benzersiz aşkı! Mutluluğu katayan aşk şehri Paris! Bir ilk roman için kusursuz denebilecek kurgusuyla Esra Kalkavan, okurlarını Pariste Seine Nehrine, Eyfel Kulesine, Ritz Parise götürüyor. Kendinizi şehrin sokaklarında dolaşır gibi hissedeceğiniz romanda yakalanan aşklar, kaybedilen aşklar kadar tutkulu! Verandanın tahta sütunlarında bulunan Hint esntili süslemedeki kırık aynalardan yansıyan güneş birden gözünü aldı. Direğe iyice yaklaştı, ayna zaten gözbebeğini görebileceği kadar küçüktü. Çocukluğundan gelen alışkanlıkla gözbebeğine odaklandı ve orada bulduğu Tanrıya şükretti. Her seferinde olduğu gibi içi umut dolmuştu, umutla birlikte güven hissi gelişiyor ve Müge değiştiğini hissediyordu.



Ve geçen hafta biten 1Q84... Haruki Murakami'nin dört gözle beklediğim kitabı... Bir Murakami kitabı okuduğumu yine hep hissettim. Müzikler , kediler yine var... Alttan alta çalan Janacek'in Sinfoniettası..kediler şehri ama yine de bir Sahilde Kafka , Zemberek Kuşunun Güncesi, Haşlanmış Harikalar Diyarı tadını bulamadım. Bu; bu kitabın en gerçek yanıydı bence...Paralel evren, Haruki Murakami için çok zayıf bir konuydu çünkü bu konuda defalara yazıldı, filmleri çevrildi.Bu konuda en sevdiğim film ''Göl Evi'' dir mesela...Sonny-Cher şarkılarını bu vesileyle yeniden hatırladım, siyah beyaz film yıllarında izlediğimi Raquel Welch'li Şahane Yolculuk filmini de aynı zamanda... Zaten ara ara okudukça yazmışım, sözün özü, kitap güzeldi ama en şahane Murakami kitabı değildi. Kitap üç bölümden oluştuğuna göre üç cilt olarak basılabilirdi.Acaba dedim Japonya'sa Zelkova ağacı dışında başka bir ğaç yok mu? en az 10 sayfada bir Zelkova ağacı geçti konunun içinde.Ve sanki devamı gelecekmiş gibi bitti kitap. Haruki Murakami, kitaplarında hiçbir karanlık nokta bırakmaz burada cevaplanamayan bir sürü soru kaldı, mesela Amaome neden terketmişti ailesini gibi.


Wirginia Woolf''a sık sık teşekkür ediyorum içimden... Bana '' Kendime ait bir Oda'' fikrini verdiği için değil, olması gerektiğini söylediği için. Burası evin içinde kendime kaçış noktası gibi oldu. Uykum kaçtığında, kalkıp sessizce oraya süzülmek müthiş bir keyif. Bu keyfin peşinde olanlar da yok değil tabi. Mesela Gamsegamse, okuldan gelince, yemek tabağını eline alıp ben plaja gidiyorum diyor:)) Ayaklarını uzatıp, laptopunu da kucağına alıyor oh, ben de alık alık bakakalıyorum...

Benden bu kadar şimdilik.


düzenleme...
Bugünlerde İstanbulda ki rüzgarın adı, bir takım yıldızının da adı olan Ülker Fırtınasıymış. Aslında 12 haziranda dinermiş ama bu yıl uzun sürmüş. Denizde olduğu kadar insanlarda da duygusal fırtınalara neden olurmuş. Sabri Ülker, okuduğu Ülker Fırtınası adlı romandan etkilenip soyadını değiştirip Ülker yapmış ve Ülker Fırtınasının olduğu gün vefat etmiş...
geliyorum, filmlerle kitaplarla... Ama önce azcık evimi toplayayım, yemek yapayım di mi? ama...

Az sonra az sonra....

17 Haziran 2012 Pazar

Bizde ki babalar

Baba,
Yaz geceleri sahilden dönerken, birden yokuşta uyku bastırırdı beni, koluna asılıp bir kaç adımı havada kolunda geçerdim. Hatta izin versen uyuyabilirdim bile orada, eve girene kadar...

Biz sinemedan dönene kadar hazırladığın sürpriz sofralar...

Annemle yaptığınız uzun seyehatler süresince bize yalnız yaşamayı öğretmen, bıraktığın para bitince, zaten senin bunu tahmin edip evde sakladığın paranın yerini söylemen... Ama nasıl bir yerdi o, şeytanın aklına gelmez:)



Az kaldı az, sayende kütüphanede yılın okuyanı seçileceğiz :)

Kızlarımın Babası,

Yaptığın tostlarla ve yumurtalı patetesle asla boy ölçüşemem, demlediğin çayla
bir de.

Bir de iletişimde ki hızınla... Kızlar eve geldiğinde , ne anlatmaya kalksam biliyoruz, babam söyledi diyorlar... Daha onlar sevisteyken, tüm günün özetini geçiyorsun.

Sabahın köründe kalkıp, kızlara tost yapayım ayağına maksadın onlarla yalnız kalıp beni çekiştirmek mi?

Bir şarkıyı bin kez üst üste dinleyince, bu şarkıdan ne zaman sınav olacağız sorusunun cevabı- aaa babam espri yaptı olsa da... karşılığı sadece bir gülümseme olur.
Sözün özü BABALAR GÜNÜ kutlu olsun...

15 Haziran 2012 Cuma

HAFTA SONU ÖNERİLERİ



Hafta sonu önerileri

Film... Azraili Beklerken...Persepolis'in yönetmeninden... Bugün vizyona girdi...müziklerine bayıldım.Sıcak bir günü, serin bir sinema salonunda geçirmek süper oluyor, benden söylemesi...Filmi kaçırıp da , bana demediydin, niye haber vermedin demeyin... Ben izlerken, zaman zaman Adalet Ağaoğlunun^^ Ölmeye yatmak^^ adlı romanını anımsadım.

Kitap... Güneşin Kızları...Bugün başladım... benimle eş zamanlı okuyup ,bu konuda fikir alışverişi yapmak isterseniz...

Tsunami, Hindistan'da yaşadıkları kasabalarını dünya üzerinden silip ailelerini de ellerinden aldığında Ahalya on yedi, Sita da henüz on beş yaşındaydı. Kimsesiz kalan iki kız kardeşin tek kurtuluşları okudukları yatılı okula ulaşabilmekti.

İki kız kardeş Hindistan'da bunları yaşarken, çok uzakta, dünyanın diğer ucu Washington'da avukatlık yapan Thomas Clarke ise özel ve iş hayatıyla ilgili radikal kararlar alarak yeni bir hayat kurmanın eşiğindeydi.
Yolculuklarında acının başka bir yüzüyle karşılaşan Ahalya ve Sita'nın kaderi akıl almaz bir şekilde Thomas'la kesişir.
Güneşin Kızları yazgıya inat, umudun nefes kesici destansı bir öyküsü...




Yemek...Kabak kemane...tabi bu benim uydurduğum isimle... Kuşbaşı etleri, yine kuşbaşı gibi doğradığınız etle soteleyin... Üstüne bol domates, 10-15 diş sarımsak koyup pişirin. Yarıyarıya pişince derotu, maydonoz ve yeşil taze soğanı doğrayıp üstüne koyun... Azcık da karabiber. İsterseniz etsiz de yapabilirsiniz...

Ve de fesleğenli makarna ve de taze nane ilaveli cacık...

Mekan... Beylerbeyi sahilinde Tarihi Beylerbeyi Balıkçısı ve yine Beylerbeyinde İncir Altı lokantası ya da çıkın Nakkaş Tepe'ye püfür püfür boğaza karşı, Yedi Tepe Restoran-Cafe

E, kitap önerdik, gidin serin serin salonlarda film izleyin dedik, mekan önerdik, yemek tarifi verdik. Daha ne olsun, valla bana hiç kimse bir öneride bulunmadı. Lale , sen de şuraya git, bak bunu ye, şu kitap şahane, şu filmi kaçırma. Deyin anacım, hadi sizde söyleyin önerilerinizi bana...

1Q18 yazılacak ...Son yılların en kalın kitabını bitirmiş olmanın keyfini yaşıyorum:)




14 Haziran 2012 Perşembe

Madeinusa

Bugün benim doğum günümdü...Evde kutladık, hatta pastamı kendim yaptım. Sakın almayın dedim. Diyet sütle yaptığım muhallebi ile çilekli milekli bi yaş pasta yaptım. Hem günlük meyva hakkım hem de haftalık sütlü tatlı hakkımı kullandım. Bazen kendimi çok takdir ediyorum , böyle pratik çözümlerimden dolayı:)

Yemekte de umdukları havayı bulamadılar malesef heheh kendim için en şahanesinden közlenmiş biber ve patlıcandan salata yaptım.Valla Ordu'ya gitmeme şurada 15-20 gün kaldı, hayatta bozmam diyetimi.

Ben hadi pasta merasimi bitsin, pijamalarımı giyip , kitabımı okuyacağım derken kapı çaldı , görümcem, Meral ve Mehmet geldi. Meğer benden başka hepsinin haberi varmış.Pasta merasimini berabere yaptık. Oy Cankuşum bana öyle der, birlikte yapacağımız bir şey oldu mu, hadi Cicianne berabere der...

Beni mesajlarıyla, mailleriyle, telefonlarıyla, twitterden, facebook'dan yani bilumum sosyal platformlardan doğum günümü kutlayan herkese çok teşekkür ediyorum. Valla beni şımarttınız neredeyse başım göğe erdi.

Şimdiii dönelim artık normal hayatımıza:)

Sabaha dönelim. Malum erkenden hortladım... Kuşların cıvıltısına uyandım desem inanın. Bu sabah coştularda coştular mübarekler. Arka bahçede kiraz ağacı var, sanırım ona geliyorlar. Miss gibi hanımeli ve gül kokuları yattığım yere kadar geliyor ama baktım bir iki güne bir şey kalmaz artık.Yeşil çayımı aldım, bir saat kadar falan kitap okudum. Sonra gidip kendime doğum günü kahvaltı tepsisi hazırlayıp, kendi mekanıma geçtim.Filmim hazırdı. Bu filmi size tavsiye edip etmemekte kararsızım.

Bir Peru filmi.Bazı sahnelerde balkan filmi izler gibi oldum. Doğa betimlemeleri ve müzik insana o duyguyu veriyor. Film 8 ödüllü bir festival filmi. Filmde aşk yok, aksiyon yok o yok bu yok ne var derseniz,size dünyada ne acaip yerler, ne tuhaf adetler, ne tuhaf insanlar var demeniz garanti derim. Peru'nun dağ köyünde, senede bir gün tanrının onları görmediğine inanılıyor, ne yaparlarsa yapsınlar günah olmuyor.İzlerken olmaz olsun böyle adetler diyeceksiniz sürekli.Benim en ilgimi çeken detay, meydan saatçisi. Köy meydanının ortasında aynı dijital saat görevi görüyor. tele dizdiği kağıtlardaki rakamları güneşe bakarak dakika dakika çeviriyor. Filmin bir etnik film olduğunu düşünün, bazı yerler belgesel tadında fakat bir kurgu olduğunu da unutmamak gerektiği bazı kayıtlarda özellikle vurgulanmış. Zaten kurgu olamamasını düşünmek bile istemem.Bu yılın en tuhaf filmini en tuhaf isimli kızı Madeinusa'nın filmini izlediğimi söyleyebilirim.

Haydi gittim ben.

Bu bir 13 haziran yazısıydı...tabi ben yazarken tarih 14 haziran oldu...

12 Haziran 2012 Salı

Cihangir'in yolları taştan

Bugün çok sıcaktı ama sabah erken çıkıp, akşam serinliğinde eve dönünce; sıcağı fazla hissetmedim. Kuzenlerle bir Cihangir buluşması yaptık. Gülden yine beni gülmekten yerlere yatırdı. Falımda bu kez kurbağa çıktı. Neymi efendim hızlı hayvanmış, bir işim zıp zıp hemen olacakmış. Bazen de kaplumbağa çıkar, ay gördün mü? tembel hayvan, yavaş yavaş olacak bir işin der. Mesela kanguru çıkarsa kazanç demekmiş, hani keseli ya:))Kahvaltıdır, kahvedir, akşam yemeğidir beraberdik. Ordu'ya da birlikte gidiyoruz valla 4 temmuz yolcuları gardını alsın:)
Dönüşte motorda içeri girmedim, yukarı da çıkmadım. Güvertede demirlere yaslandım, aynen balkondan bakar gibi...deniz motorun hızından köpük köpük oldu, yüzüme sular sıçradı , nasıl hoşuma gitti.


Eve geldiğimde anladım nasıl yorgun olduğumu, ama Gamse, - Anne, hadi mahallede yürüyüş yapalım deyince de kıramadım.Bu resimlerin olduğu sokağı çok severim. Sokak dediysem hiç ev yoktur. Karşılıklı kilise duvarları arasından geçen bir sokak. Bitiminde bir sanat galerisi var. Bu sokakta ünlü ressamların resimlerini, ışıklı tablolar halinde sergilerler. Sürekli değişir.
Bu da Gamse ile klasik gölge oyunumuz:)

Siz yarın yani 13 Haziran sabahı bu yazıyı okurken, ben bir yaş daha almış olarak uyanmış olacağım. Bir daha geçmeyeceğim yollar var, bir daha semtine uğramayacağım yerler var, hayatımdan çıkarınca kazandığım, hayatıma girdikçe birlikte çoğaldığım, beni zenginleştiren insanlar var...Okuduğum kitaplar, okuduğumu unuttuğum kitaplar , okuyacağım kitaplar var. İyi ki izlemişim, ülen niye izledim ki bu filmi dediğim filmler var...Hayallerim var, gittiğim bir yol var, dandik dandik fikirlerim, abuk subuk huylarım var... Hiç vaz geçmediğim bir ideolojim var. Görmek için bayıldıklarım, görünce yolumu değiştirdiklerim var. Çok sevdiklerim var, hiç sevmediklerim var. Çok sevdiklerim çok çok daha çok.İki kızım, kocam, iki kardeşim, iki yeğenim, bi milyon tane kuzenim var. Can arkadaşlarım, can dostlarım var..
Bu dünyada bi de LALE var.
Daha ne olsun yav


Haydi gittim ben, bu laptop valla ısıttı beni:)

11 Haziran 2012 Pazartesi

Yorgunum Hancı

Bu yazıya çok yorgun olduğumu söyleyerek başlamak istiyorum. Bir pazartesi klasiği... Temizlik , alış veriş ve yemek pişirme eylemi. Annem olsa , yine 32 çarşambayı bir araya getirdin derdi ama ne yapalım ki bu da benim tarzım. Bir günde hepsi bitecek...Semsam'la komşu olunca, bana- manyakmısın kızım sen, hergün iş yaplır mı? dedi... O saaat anladım ki tam benim tarzım komşum var.Açtığı yolda, gösterdiği hedefte aynen ilerledim:) Semsam kariyer de yaparım çocuk da diyenlerdendi zira. Hakimlik yapar, kanun çalar, şarkı söyler, Şahane makarna yapar, yufka açar, tarhana yapar, konserve yapar, örgülerin en güzelini ören bir kadındı hala da öyle.Bunları hem yapar, hakimlik dışındakileri heheh benim de yapabilmem için peşimi bırakmazdı. Birlikte bir iş yapmaya kalktığımızda, hep onu kazıkladığımı işin çoğunu ona yapturdığımı söylerdi ama sonunda benim kapasitemin o , olduğuna inanırdı, inandırırdım.Bugün evde deli danalar gibi oradan oraya koştururken hep ,Semsamın kulaklarını çınlattım.

İstanbul'da sıcaklar iyiden iyiye bastırdı. Bizim ev , nispeten ağaçlık bir alana baktığı için henüz sıcakları hissetmedik. Dün akşam balkonda üşüdüm bile. Klimayı eski evde bıraktık ve buraya henüz klima takılmadı. Bir ara acaba tavana şu kelebeklerden mi? taktırsam diye düşünmedim de değil.Olmadı salona klima ama yatak odalarına onlardan taktıralım diyorum ama, onlar dönerken fırlarda bir yerimize gelir mi? paranoyası taşıyorum.

1Q84 Alahın izniyle bu gece bitiyor. Sonra Zeya ile bir kahvaltı yapıp bunu konuşacağız ve size ortak fikirlerimiin olduğu bir yazı çakarım. Bitsin diye sabırsızlanıyorum, o kadar güzel ktaplarım var ki, sıra bekleyen, ba ucuma da dizdim, kedi gibi yalanıyorum. Merak edenler için, yan tarafta; okunma sırası bekleyen kitaplarımın adı var.

Hafta sonunun tüm saatleri, dakikaları Can'dı... Yıl sonu etkinliği tüm hafta sonuna yayıldı. Çok güzel oldu. Birlikte danslar ettik,şarkılar söyledik. Darısı üniversitelere dedik.


Şimdilik bu kadar...

10 Haziran 2012 Pazar

Dünün tek etkinliği CAN CAN CAN........................................................Cicianne'nin yerine kurulup çalışma yaparkenBir çalışma da ''Doğayı Koruyalım'' atölyesinden....

Şirin,Şirine'ye saldırıya geçerken...Acaba bu posmaç kafa, zorla Şirine kılığına sokulmuş olmaktan , olmuş olabilir mi?)) Hayır bir de resim çekildikten sonra, bakıcam bakıcam demesi var...


Sabah başlayan Can'lı Hayat akşam 8'de bitti...Ama bugün yine devam edecek, yılsonu gösterisini izlememeye gideceğiz...

9.06.2012 kayıtlara böyle geçti.






9 Haziran 2012 Cumartesi

Bugün


Bu gün sadece kitap okumaya yoğunlaştım. Kitapta adı geçen müzikleri dinledim.Merak ettiğim şeyleri not aldım araştırdım.Adı geçen filmleri izlediğim filmler olmasından memnunluk duydum. Murakami, Turgut Uyar'ı tanısın...Göğe Bakma Durağı adlı şiirini okusun, ezberlesin istedim. Zelkova Ağacı, Savant sendromu,Sonny-Cher şarkıları, siyah beyaz televizyon yıllarında izlediğim , bilim adamlarının mikroskopla görülebilecek şekilde küçültülüp insan vücudünda yaptıkları yolculuğun konu edildiği film -bizde Şahane Yolculuk adıyla gösterilmişti-Tüm bunlar bugünün renkleriydi...Okumayanlar iki gün daha beklesin. Bu kitabın, el kitabını yazacağım:) Adı geçen şarkının linki, filmlerin bilgisi, ay bu Savant Sendromu da neyin nesi, Zelkova ağacı da ne menem bir şey acep demeyeceksiniz:))Kitabın bir yerinde, gökyüzüne bakmayı unuturak yaşamak deyince ayol bunun şiirini bile yazdı Turgut Uyar dedim. Annemahsustan-Ayşegül- çok sever bu şiiri ve bana da sevdirmiştir. Yürürken içimden derim bazen- HADİ DURMA GÖĞE BAKALIM-

1256 sayfalık kitapta 833.sayfadayım. Sanırım bir iki güne biter. Bitince kitapla ilgili son bir yazı yazarım artık.

Bunun dışında bugün Serpil haber verdi. Ayfer Tunç'un yeni kitabı Memleket Hikayeleri piyasaya çıkmış. Ayfer Tunç gibi özel bir yazara sahip olduğumuz için gurur duyuyorum. Ve sevdiğim iki yazarın kitabı da arka arkaya geldi.-Murakami ve Ayfer Tunç-


Bu akşamın dizisi Yalan Dünyaydı haliyle... Yeni favorim; yırtık Zerrin...Bayılıyorum ona bu gidişle Nurhayat'ı sollar.

Bugün şarkısı da buydu diyelim ve gidelim.Şarkıyı mutlaka dinleyin ama...

8 Haziran 2012 Cuma

perşembe geldi de gitti bile


Fasa fiso bi gündü.

Kendime bir kazan yeşil çay yaptım. İki saat izlemek için film seçtim. Bir Ürdün filmi izleyecektim ama dvd alt yazılı çıkınca bıraktım niye derseniz etli yaprak sarma yaparken bir tarftan da alt yazı okumaya çalışmak biraz zor olurdu.Sonunda ''Sekizinci Gün'' de karar kıldım.Hayatta film izlemeden yaprak sarma yapmam, ütü yapmam. Çünkü ikisi de başladıktan sonra pişman olduğum şeylerdir.Yaprak sarma yapmaya okuduğum bir öykü neden oldu. Haşa, öykünün özü ile ilgisi yok ama aklıma getirdi işte...Öykü;Aslı Eti'ye ait.Öykünün adı; ''Karaliçelere layık etli yaprak sarma''. E bizim evde elini sallasan kraliçeye çarparsın zaten. Öyküyü merak ederseniz işte buradan okuyuvettirin.

Filme dönersek, Down sendromlu bir gencin, bir satış gurusu sayılabilecek bir adamceyizi yerden yere vuruşunu, toplumun Down sendromlu birine yaklaşımı işlenmiş. Ben filmi çok beğendim. Ama bu tür filmler için sözylediğim bir söz vardır. Sinemaya bakış açınız, boş zamanınızı öldürmekse size tavsiye etmem.Kitap ve sinema benim için başka başka pencerelerden dünyaya bakmaktır. Bir başkasının görüş açısından nasıl görünür mesela dünya...

Eveet filmi izledik, sarmalar sarıldı , pişti, yanına nohutlu pilav da konduruldu. Fatmagül tıslaya tıslaya izlendi. Tıss sesi kocamdan geldi. Ne Fatmagülmüş, kaç senedir bitemedi diyo. Ona göre 10 sene falan sürmüş:)

E hadi ben azcık da kitabımı okuyayım...Zeya beni sıkıştırıyo hadi bitir de konuşalım diye:) Kendi bir çırpıda bitirip gözlerini kıpkırmızı etmiş, kitap okuyan kızda da benden önce yazmış:)

7 Haziran 2012 Perşembe

perşembenin gelişi

Hayır , niyetim nostalji falan yapmak değil. Son derece memnunum teknolojik ilerlemelerden üstelik de teknolojinin etinden , sütünden, yumurtasından yararlanan biriyim. Bu sabah durup dururken karşıma bu şarkı çıktı, dinledim...birden kendimi , Ordu'da ki evde , masada otururken buldum, Masanın üzerindeki radyoda bu şarkı çalıyor, ben eşlik ediyorum. Sokak kapısı açık oradan rüzgar geliyor. Cereyan yapmış mutfak tülleri uçuşmakta...Nedir bu, yoksa 1q84, paralel evren falan derken , ondan mı? oldu, derken çözdüm, yakaladığım bir tınıydı....İlkokul müdürümüzün kendi mandolinini akort ederken beni karşısına alıp, kendi mandolinimde ki notalara bastırıp, o sesi araması gibi... dın dın dın... Ya da Kuzen'in bizim çocukluk mahallemizin , sokağının; sokak tabelasının resmini facebooka koyup beni etiketlemesi mi? yoksa çook uzun yıllardan sonra lise arkadaşının birden karşına çıkıp sanaldan da olsa merhaba demesi mi? basket potası önünde turnike sırası beklemeyi, Güldenleri, Nurgülleri, Sündüsleri,Yaseminleri,Bahrileri, Bahtiyarları, Hüseyinleri hatırlatan. Ne çok şey biriktiriyor bu beyin.Bazı şeyleri de nasıl silip atıyor...Geçenlerde Kuzen'imle yurt dışı bağlantılı bir iş yapmak isteyen, yıllar öncede yurt dışına yerleşmiş biri ille de ortak bir tanıdık bulmak amacıyla sohbet ederken benim ismimi söylemiş. Sınıf arkadaşıydık demiş ama yok, beynimin bütün kırımlarını didik didik ettim, tüm çekmecelerini açtım kapadım. O isimde ve o resimde birini hatırlayamadım. Ben hatırlamadıkça daha çok hatırlatılmaya çalıştıkça ters tepti, beynim hepten reddetti bu olayı. Bir ip ucu vermedi.

Bugünün etkinlik programında kütüphane var.Birazcık sahil yürüyüşü var. Bir Ürdün filmi var. Ürdün sinemasını hiç tanımıyorum film çeşitli festivallerde 14 ödül almış. İzleyeyim bu konuda konuşuruz elbet. Kitapta ise aynı be yav... Ama artık yarıladım 620. sayfadayım. İlk kez bir Murakami kitabı okuyor olsaydım belki çok daha farklı şeyler söyleyebilirdim ama şu ana kadar okuduklarımdan edindiğim izlenim; asla bir Sahilde Kafka asla bir Zemberek Kuşu olmadığı... Belki bu kitabı çok bekledik, çıtayı çok yükselttik ondan mı? bilemem.


Kızlar , yarın karne veriyorlar ama bir aya yakın bir süre daha okula gidecekler. Bu senenin tatil programı bir aksilik çıkmadığı takdirde belli... Önce Ordu sonra ise malum Cunda... Pansiyon ile ilgili herşeyi bana sorabilirsiniz. Fiyat bilgileri buna dahil.Gidenlerin yorumlarını okuyorum, ziyaretçi sayfasında ya da facebook'da çok hoşuma gidiyor.İnşallah hep böyle gider.Kardişimin elleriyle hazırladığı kahvaltı masası...Burası pansiyonun bahçesi
Görüyorsunuz kardeşceyizim nasıl çalışıyor. Bahçeyi akşama hazırlıyor.
İlk gelenler için not. Pansiyonun Web sayfasına sayfanın sol üst köşesindeki resime tıklayıp gidebilirsiniz.

Şimdi gitme vakti...
Bağlantı

6 Haziran 2012 Çarşamba

Üsküdar Senfonisi

Üsküdar senfonisinin bestecileri, Lale , Ece ve Magissa idi...

Önce bu şemsiyelerin altında oturup kitap okumaya çalıştık ama sohbet daha ağır bastı, bir de yunuslar önümüzde şov yapmaya kalkışmasınlar mı? Sabah çayımızı, kahvemizi burada içtik. Vapurları izledik, arada ikişer satır okuduk , ay yunuslar nere gitti hah orada işte derken öğlen oldu... Benim meeeşur köfteci de arkamızdaydı zaten oraya zıpladık.

Şu manzaraya baka baka yemeklerimizi yedik.

sonra ben Magissa'nın dondurmalı irmik helvasına bakmamaya çalışa çalışa yine manzarayı kestim.Filizler Köftecisi tabiki sözünü ettiğim. Buraya gittiğinizde sakın personelin çokluğu karşısında şaşırmayın. Mesela bizim servisimizi 4 garson ve bir başgarson yaptı. Böyle bir durum söz konusu orada... Siz yemeğe ve manzaraya odaklanın onları görmemeye çalışın:))


E karnımız doydu, üstüne çaylar kahveler içildi... Magissa buradan sonra ne yapıyoruz dedi. Ev sahibi olarak ben - Haydi Paşa Limanına dedim. Bu sıcakta ancak orası çekilir.Güne orada devam ettik, Ecem, boğazda yüzen çocuklara tekne çarpacak diye pek endişelendi bir ara... Onlar denizden çıkmadan rahat etmedi.Bu maceracı yüzücüler aşağıdaki resimde:))Burada da pek keyifli oturduk. Bir ara Magissa ile ben garsonun başka masaya servis yaptığı vişneli muhallebinin peşine düştük:) Aynısından bize de dedik. Ben haftalık sütlü tatlı hakkımı iyi ki kullanmamışım dedim , pek lezizdi çünkü...Üsküdar Senfonisinin ikinci bölümü Ataletim canım benim ile yazmak üzere , bu bölüm bitirildi. Evlere dönüldü.

Sıcak hava bizi zaman zaman zorladı. Gece gök gürültülerine pek sevindim ama kuru gürültü çıktı, yağmur falan yok ortada... Naziş'in okulda bugün su günü yapacaklardı. Öğrenciler ,öğretmenler birbirini ıslatıyor, havuza atılanlar, arkadan gelip öndekinin tepesinden kovayla su boşaltmalar ...Sabah hadi yağmur yağar toptan ıslanırsınız dedim ama olmadı. Yine de acık düne nazaran daha serin bir hava var.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Pazartesi sendromu

Bizim evin pazartesi sendromu hem haftasonu gazisi bir ev, hem o gün pazarımız olması hem de benim taze gelen sebzeleri, dolaba girmeden pişirme isteğim dolayısıyla ev halkının yaşamış olduğu sendromdur. Hiçbir yapılan işi görmezler. Eve geldiklerinde ev toplanmış, yemekler pişmiş evin annesi kılığında ki kadın bunların üstüne bir de film seyretmiş, milyon çay kahve tüketmiş, telefonda zır zır konuşmuştur ama onlar yine gelmeden önce bitti di mi? diye ararlar, gelirken mutlak bir yere uğrayıp eve gelişi geciktirirler.

Bugün sabah uyanınca, henüz gözümün biri açık bir diğeri kapalıyken, hatta burası hangi evdi derken makineye dün değişen nevresimleri doldurdum. Sonra yeşil çayımı içtim ki, gözümün önünde ki perde kalksın. Sonra işte Allah ne verdiyse , önümüze ne iş konduysa yaptık. Mutfak olayı başlayınca ilk iş filmimi ayarladım. Mutfak da çalışırken mutlaka ya yerli film ilerim ya da Türkçe dublajlı hafif bir film. Bu günkü filmim BU SON OLSUN'du...Filmi izlerken de bi dünya yemek stokladım...
Çok güzel bir hikayeyi, biraz mizahla biraz dramla harmanlamışlar. Komik olan yerler gerçekten komik, dram olan yerlerde harbi sertti. O yüzden pek iç içe geçememişti ama beni çok etkiledi. Filmi bıraktım artık kendi yaşadıklarıma yaşadıklarımıza geldim derken zırt kızın adı- Lale çıkmaz mı? haydaaa daha bi sardı sarmaladı beni. Filmin kastı süperdi. Eksikleri var fazlaları da var. Bazı tipler çok fazla karikatürize edilmiş, insan elinde olmadan gülüyor, yok artık falan diyor. Ama neme lazım sevdim filmi....
Yönetmen-Orçun Benli
oyuncular- Engin Altan Düzyatan, Hazal Kaya,Mustafa Uzunyılmaz,Deniz Uğur. Bu oyuncuların dışında filmde görünen herkes tanıdık.

Kitabım hakkında konuşmak için sabırsızlanıyorum hatta okudukça yazasım var:) Okuyacaklar okusun valla söylerim herşeyi:)
,
İstanbul birden ısındı ama çarşamba günü sağanak yağış varmış, bilgilerinize....

Pazarın notları

Pazar sabahı henüz herkes uyurken ben bu filmi izledim.
Film hakkında söylenilen bir sürü şey var, yok adam ezan okunurken uyanmış da, insana ezan rahatsız eder mesajı veriliyormuş.Yuh dedim ya, mesaja bak hizaya gel.Her şeyde ille de bir mesaj aramam, istediği mesajı versin tınmam...Abi nedir bu bizim mesaj kaygumuz . Neyse filme dönelim. Film güzel ama benim tarzım değil.
Filme dair bazı notlar vereyim. Siz karar verin izleyip izlememeye. Yolda para dolu bir bavul bulsanız, bu bir talih kuşu mudur?... lanetli bir hayat yaşadığını düşünen taksi şoförü, diğer tarafta Tanrı tarafından seçildiğine inanan kaçak bir afrikalı, bir yanda da din arayışı içinde olan bir kadın filmin ana karakterleri.
Filmin başrollerinden birini oynayan Uganda asıllı oyuncusu Ntare Mwine , Heroes dizisinde oynuyor.
Hollywood'da birçok filmde kullanılmaya başlanan RED Kamera ile çekilen ilk Türk filmi.
Bu kadar film bilgisi yeter sanırım.

Öğle yemeğimizi geç bir saatte Üsküdar-Salacak'da Filizler Köftecisinde yedik. Naziş'in davetlisiydik. Çocuğumun kesesine bereket:) Filizler Köfte; Hürriyet Gazetesinin İstanbul'un en iyi 1o köftecisi sıralamasında ilk sırayı almış. Konum itibariyle sanırım İstanbul'un en güzel yerinde... Yemeğinizi yerken tüm Tarihi yarımada, Galata Kulesi, Dolmabahçe Sarayı karşınızda, Kız Kulesi zaten burnunuzun dibinde...Köftelerini ben beğeniyorum. Servis de son derece özenli...zeytinyağlılardan bugüne kadar tattıklarım iyiydi.Mesela dün yoğurtlu pazı aldık, gayet güzeldi. yemeğinizi yedikten sonra bir kağıda, hatta peçeteye orada neden ve kimlerle olduğunuzu yazın ya da ne isterseniz onu yazın ve ve masanın üstündeki camın altına atın... Burada adet böyle ve sahibi bu tür şeylere bayılıyormuş. Bizim masanın üstündeki bir kağıtta, biz dört kişilik bir aileyiz ve yeni evimizi kutlamaya geldik yazıyordu.Ne tesadüf dedik.Gitmek isteyenler için adres çok basit, Üsküdar sahilde, Kız Kulesinin karşısı...Fiyatlar çok normal.İçkisiz bir restoran
olduğunu da belirteyim bu arada...





Akşam apt. komşularımızı ağırladık. Çok hoş geçti. Hatta misafirlerimizi uğurladıktan sonra Kızlar, ne hoş insanlardı dediler.

Salı akşamları izlediğimi Seksenler dizisinin günü değişmiş çok sinir oldum.Hatta TRT'ye mail atıp onları kınadım:) aktifhat@trt.net.tr bu adrese yapabiliyorsunuz şikayet ve önerileri. Aha da böyle bir sorumlu kişiliğim var. Uygunsuz bulduğun herşeyi eleştiririm. Kocam bunu yine bulaşmaya yer aradın şeklinde özetliyor olabilir, ama olsun. Hak bildiğin yolda yalnız ilerleyeceksin.

1q84 de 400.sayfadayım. Yavaş gitme nedenim, fazla aksiyonlu hayatım ve uykumun yavaş yavaş değil birden gelmesi:)

İşte böyle laylom bi kadın, umurunda mı? kürtaj yasası falan hatta diyorum ki menopoza girenler de geri çıkarılsın.

2 Haziran 2012 Cumartesi

cumartesi notları, film , kitap v.s v.s

Bu sabah kahvaltımı yaparken, Japon sinemasından bir film izledim...Bebekler...DOLLS, Eleştirmenler tarafından en güzel aşk filmi olduğu söylenmiş. Şiirsel bir dili var zaten. İç içe geçmiş üç hikayeden oluşuyor.Filmi izlerken hatırladım, filmden bazı parçalar, klip yapılmış müziği eşliğinde internette baya bi gezinmişti. Konusu kısaca, kelimeleri ve mantığı kaybedecek kadar kırılan kalpleri ve bu kalpleri tamir etmek uğruna feda edilen hayatları anlatıyo...

Filmim biterken Mehmet mesaj gönderdi, kalktıysan kahvaltıya gel diye. Gamse, dün akşam doyamayıp onlarla gitmişti zaten. Kahvaltımı çoktan yaptım , siz başlayın ben çaya gelirim dedim. Görümcelerimi de bir kaç gündür görememiştim zaten. Gittim, diğer bir görümcem de geldi, birlikte bir iki saat oturup, sohbet ettik ve eve geri döndüm. Çünkü; Naziş'in okuluna yıl sonu gösterisini izlemeye ve havuz başı mangal partisine davetliydik.Gamse ve Naziş aynı okulda öğretmenler ama kampüsleri farklı.Neyse gidince ilk önce mangal olayına girdik, sonra gösteri başladı.Çocuklar heyecanlı, veliler onlardan heycanlı. Nazlı'ya senin de mi? velilerin geldi diye takıldılar...Türkiye'nin en önemli kurumlarından birinin Başkanı ve tv de ki bir yarışmanın ünlü sunucusu, kızınıza ailece tapıyoruz hanfendi dediler:))Ay pek gururlandık...Naziş'in sınıfının adı Timsahlar. Kafkas oyununda çok başarılıydılar. Gözlerim doldu... Kafkasları aştıkta geldik, engin denizleri aştıkta geldik derlerken ; öğretmenlerinin annesinin, babaannesinin aynen o yolları aşıpta geldiğini nereden bileceklerdi...
Gösteriler bitipte herkes dağılınca öğretmenler kendilerini böyle minderlere attılar:)

Bu akşam Survivor akşamı...

Kitapta biraz yavaş gidiyorum farkındayım ama akşamları birden sızıyorum nedense...Kitap hakkında şimdilik bir şey söyleyemiyorum. Okuyanlar var, okumak isteyenler var. Kalınlığından korkanlara söyeleyyim ki, çok rahat okunan bir kitap. Ben henüz 300 sayfa okudum...Murakami'nin sıkça yaptığı gibi birbirinden bağımsız hikayelerle ilerliyoruz. Nasıl akıl almaz bir yerde çakışacak kimbilir.

İşte böle böle

1 Haziran 2012 Cuma

Kırmızı kıpkırmızı gece

Bugün evde önce yer yerinden oynamaca temizlik yapıldı. Bir kova suyun halıya boca olması da bonustu...
Temizlik bitince çayımı demledim hemen ve kendi yerime çekilip film izledim.Ancak kendime geldim.

Bugün kü filmim daha önce çok karmaşık bir ortamda izleyip tadına varamadığım;Çok Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'dı...Bir kitap uyarlaması.Başrolleri ise Tom Hanks, Sandra Bullock ve küçük oyuncu Thomas Horn paylaşıyor...2012 OSCAR Ödüllerinde 2 dalda aday gösterildi.11 Eylül travmasından yola çıkarak umut dolu bir hikayeye dönüşen çok güzel bir film.Bir baba-oğul hikayesi aynı zamanda...


Akşam Mehmet aradı, ablamla size geleceğiz çok özledik dedi...Biz de biz de dedik. Ve bir araya gelmişken, birlikte olamadığımız tüm doğum günlerini kutladık. Herkesin doğum günü olan, kırmızı oda da kırmızı parti oldu. Pek eğlendik.İki günümde Meralli geçti. Bu yeğen Meral'di, dünkü yeğenin eşi Meral'di:)Yani iki gündür Kocamın yeğenleri ile birlikteyiz.Şimdi kızlar balkonda kendi alemlerindei Mehmet, Daysıyla yani kocakişiyle acaip gürültülü bir film izliyor.

ve bu akşamın şarkısı gel bu gece çirkin olalım:)

1-Haziran böyle geçsin kayıtlara

Perşembe peşkir dokur

Çünkü çarşamba da çarşaf dokur ve de cuma mevlit okur. Küçükken söylediğimiz günler tekerlemesinin sözleri. Perşembe gününü anlatan yazının başlığı ne olsun derken aklıma geldi.

Bu perşembe günü ben sabah bu yoldan yürüdüm. Bu yol, Üsküdar'da II.Ahmed'in annesi Valide Sultan Gülnuş Hatun'un yaptırdığı caminin avlusu... Bu avludan geçmeyi o kadar severim ki, her Üsküdar'a inişte, ön kapısından girer bu avludan yürür ve arka kapısından alt caddeye çıkarım.
Bu sabah yine öyle yaptım ve sonra da arabaya binip Ataşehir yolunu tuttum.
Önce Meral'in bu sofrasına oturup bir güzel sohbet eşliğinde yedik içtik. Ha baştan söyleyeyim bugün benim ödül günümdü aynı zamanda.
Daha sonra My Clup'un yolunu tuttuk...Cansu'da katıldı bize. Önce aletli jimnastik bölümüne geçtik. Ben dizim dolayısıyla sadece yürüyüş bantında yürüdüm bir de bacak içi ve dışı kaslarını çalıştıran bir alette çalıştım o kadar. Sonra haydi havuza dedik. Günün büyük bir bölümü havuzda geçti zaten.Biz Meral'le kah yüzdük, kah havuzun ortasında durup sohbete daldık.(o pembe boneli yüzücü size biraz tanıdık geldi mi?)))

Derken saatler geçmiş akşam olmuş haberimiz yok. Hadi bir de buhar odasına girelim toksin atalım dedik, haydi biraz da sauna derken saat akşamın yedi buçuğu olmuş haberimiz yok ve açlıktan ölüyoruz. Biz hadi eve gidelim çay içelim diyene kadar Fatih ve Kocam geldi bile.Hem çilingir sofrası hem çay masası bir araya kuruldu. Fatih arada bir,şu keki kaldırın ya dedi durdu bize:))

Gamse arada arayıp saati hatırlatmasa saatten haberimiz olmayacaktı...

Benim bu yazıyı yazdığım saatlerde artık haziran ayına girmiş bulunuyoruz. Haziran, doğduğum ay...Bir de bir arkadaşımın Haziran ablası... Duyduğumda çok şaşırmıştım.

Hoş geldin haziran...