Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

18 Şubat 2012 Cumartesi

Biz bu gün

Bu güne damgasını soğuk vurdu... Uzun yıllardır bu kadar soğuk hava ile karşılaşmamıştım ya da unuttum bilmiyorum. Bu gün tüm İstanbullular söze hava ne kadar soğuk diye başlamışlardır eminim.Halbuki güneş ne kadar parlaktı meğer üçkağıdın daniskasını yapmış.

Bu gün Zuz , ben ve Gamsegamse Moda'ya gittik. Amaç hem oralarda gezinmek, çay kahve yarenliği yapmak hem de Ajanda Dergiden Sinem Ergun'un daveti üzerine Nili takı tasarım Atölyesini ziyaret etmekti.Biz Atölyeye gidiyoruz derken çok candan , çok samimi , sıcacık bir ev ortamıyla karşılaştık ve yeni koleksiyonu hem yakından gördük, hem de takıp takıştırıp biz de nasıl göründüğünü denedik. Ben tabi meşhur alerjim nedeniyle bir şeye dokunamadım ama Gamse ile Zuz takıp takıştırdılar. Daha yakından bakayım derseniz tık.



Atölyeye gitme öncesinde Moda-Kemal Usta'da kahve molası verdik. Gamse tabi doğrudan Waffle olayına girdi:))Önce güneş ısıttı ama sonrasında brrr...













Kahvelerimizi içer içmez kalktık hemen...
Artık her yerde Türk kahvesini çok şık sunumlar halinde servis ediyorlar. İnsanın içmese de içesi geliyor bazen.

Bu gün aslında programda Dali Segisi vardı ama soğuk yüzünden hafta içine bırakıp eve döndük.

Bu akşam Naziş Silivriye gitmişti sanırım geç döner, Ben ya Kocamla Keşanlı Ali'ye ya da Gamse ile Yahşi Cazibe'ye takılacağım.

Şimdi gidip portakallı kerevizin yanına bir köfte mönüsü bir kıymalı salçalı makarna yapayım, yemekte ne var derlerse spagetti bolonez var derim:))



cumartesi sabahından dır dır vır vır



Cuma günü beklenen kar gelmedi...Felaket senaryolarının hiç biri tutmadı...Az kaldı bu yüzden neredeyse bir ay öncesinden yapılmış olan programımı iptal edecektim. Ha yağdı ha yağacak, deniz ulaşımı duracak derken ,akşam altıda evden çıkıp zıp zıplaya zıplaya Nalan'ın evine gitttim-gittik.

Evden çıktığımda kar tıp tıp atıyordu ve hava gerçekten soğuktu ama ben de zımazınk giyinmiştim. Üsküdar İskelesine varmamla Kabataş motorunun kalkması bir oldu.Biz üç kişi, iki delikanlı ve ben ölece baktık ama ben gitmee diye bi bağırdım ,çünkü bir sonraki 20-25 dk sonra ,o soğukta bağırılmaz mı?)).Bir de baktık motor tıp tıp bize doğru gelmeye başladı, bu bizi mi? almaya geliyo yoksa dönüyo mu? demememe kalmadı, yanaştı iskeleye bizi aldı.İnsaflı kaptan soğukta denizin ayazını almamıza razı olmamış.Neyse Kabataş'tan da finükülerle Taksim'e çıktım ki Zuz'la buluşacağız, metro turnikelerinin önünde. Bekle bekle gelmez,ararım duymaz. Sanki Fizandan geliyo diye söyleniyorum, yanımdakiler tuhaf tuhaf bakıyorlar bana. Neyse geldi sonunda da Nalan'ın evine vasıl olduk.

Çok güzel bir gece geçirdik, Ebrucuk, Zeya, Ece, Magissa ve de Zuz ve de ev sahibimiz Nalan ile birlikte.Ebru'nun yeni yaşını da kutladık.Çok ama çok keyifli ve çok lezzetl, bir gece oldu.Ben diyetime çok ihanet etmemeye çalıştım. Mantıya karşı biraz dayanabildim ama Konya -etli ekmek beni çok zorladı:)) Sohbet muhabbet derken gece yarısı oldu ve sonunda hep birlikte kalkıp evlerimize döndük.Geldiğimizde herkes uyumuştu, usul usul yataklarımıza girdik.

Şimdi herkes uyuyor, ben kahvaltıyı hep birlikte yapabilmek için saat 10 da ki ara öğünüm olan badem ve kayısımı yeşil çayla birlikte kahvaltı niyetine yedim.

Dün Adam Sandlerin yeni vizyona giren Jill ve Jack'i izledim. Hayatımda izlediğim en kötü filmdi.İzlerseniz küserim:))Konusunu okuyup, fragmanını da izleyince çok eğlenceli gelmişti ama tek kelimeyle tahammül edilmezdi. Kuzenim Funda-Lale abla,sinemada yarısında çıktım dün dediğinde onu dinlemeliymişim.

Bu gün hava güzel gibi görünüyor, soğuktur mutlaka da bakacağız artık...Moda civarlarındayım bu gün.

Okuduğum kitap...Tanrı Beni Görüyor mu?-Murat Gülsoy...Murat Gülsoy'un daha önce de Bu Fimin Kötü Adamı Benim adlı romanını okumuş beğenmiştim. Bu ise bir hikaye kitabı.. bir çizgi öykü de de var.Sanırım artık sık sık karşılaşacağız bunla ..Murat Menteş'in -Korkma Ben Varım-adlı kitabının bir bölümü yine böyle çizgi roman şeklindeydi.. Kitapta ki hikayelere dönersek bir çoğunda varlık sorgulamaları var. Hikayenin dışına çıkan kişilikler,rüya içinde rüyalar var. Kısaca Murat Gülsoy bin farklı yoldan öykü anlatmış bize. Kitabın kapağında çok ünlü bir tablonun resmi var...Tabloda ki çocukta, aynı Murat Gülsoy'un hikayelerinde ki, kahramanlarının hikayeden kaçmaya çalışmaları gibi o da çerveden dışarı çıkmış..İspanyol ressam Perre Borrel del Caso'nun ''Eleştriden kaçış'' adlı tablosu...Bu ismi bir yere bakmadan yazdığımı düşünürseniz kendi adıma teşekkür ederim ama çok fazla yanıldığınızı da söylemeden edemem:)