Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

7 Nisan 2012 Cumartesi

dünün hikayesi

Puslu bir sabaha uyandım.Umarım güneş sonradan parlar,çünkü bu gün deniz kıyısında yürümek istiyorum. Denizden gelen vapur düdükleri beni çağırıyor gibi. Hele de uykumun içinde duymak çok hoşuma gider bu tür sesleri. Mesela ben derin derin uyurken tren düdüğü gelsin uzaklardan.Bunlar hayatın bir yerlerde devam ettiğinin belirtisi bence.Mesela şu anda evde herkes mışıl mışıl uyurken, duyulan tek sesin benim klavyemden çıkan ses olması gibi.

Bu günün hikayesi henüz yazılmaya başlamadı ama dün;yazıldı,yaşandı ve bitti.
Peki dün ben ne yaptım. Ay buraya bağlanana kadar az dolaşmadım yazının etrafında:=))


Dünün planı zaten bir hafta önceden belliydi. Vizyona girecek olan Ferzan Özpetek filmi Şahane Misafir, aile boyu sinema etkinliği kapsamında izlenecekti ve de öyle oldu.
Şahane Misafir;Ferzan Özpetek'in en şahane filmi değil. Bence en şahane filmi, Cahil Periler...Bu filmi bütün olarak beğenmedim, sahne sahne beğendim. Müzikleri çok ama çok güzeldi. CMYLMZ üstüne düşeni yapmıştı. Bu filme bir CMYLMZ filmi izlemek için gidenler fena halde yanılırlar yalnız. Bu bir Ferzan Özpetek filmi. Ben şöyle düşünürüm, sevdiğiniz bir yazar vardır. Kitabı çıktığı zaman , alırsınız hemen...düşünmezsiniz acaba güzel midir? diye... bir Woody Allen filmini beklersiniz...Ferzan Özpetek'de benim için öyledir nokta...

Sinema çıkışı biz çil yavrusu gibi ayrı yönlere dağıldık. Ben doğru iskeleye inip, motorla Kabataş'a geçtim. Maksadım bir estetik operesyon geçiren Kuzenimin ne kadar güzelleştiğini gözlerimle görmek ve uzun zamandır görmediğim diğer kuzenler tayfasıyla görüşmekti.
Kabataş'dan bir taksiye atladım ve vur dedim İtalyan Yokuşundan yukarıya Cihangir'e... Kuzenlerle gürültü patırtı bir akşam yemeği yedik.Bol bol Ordu dedikodusu yaptık. Canlı telefon bağlantıları yaptık. Şaziye Teyzem bana; etme kızım tek başına geçme karşılara geri, o tarafta kal, vapurda falan düşersin gece gece diye sözler verdirmeye çalıştı:))Kuzenler de çok ısrar ettiler ama yok, yatağımda kitap okuyarak uyuyacağım ve sabah kendi evimde uyanacağım dedim.Son motora yetişip evime döndüm. Evdekiler de belki kalırım diye biliyorlardı pek sevindiler dönüşüme...

Suskunlar artık bitti. İhsan Oktay Onar önünde bir kez daha şapka çıkardım.Gözün vazifesi sadece görmek değil, hakikati de görmektir sözü bana kaldı yadigar.SUSKUNLAR ,seslerin romanı, yani musikinin.Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu...

Yeni kitabım, Hüsnü Arkan'ın Menekşeler Atlar Oburlar...Mino'nun Siyah Gülünü çok beğenmiştim. Umarım bu da öyle olur.

Yazıyı yazarken bir taraftan da TRT1 de Beste Bereket'in sunduğu Kaba Kurgu adlı sinema programını izledim. Vizyona giren, girecek olan filmlerden söz ediyor. Nostalji köşesi röportajlar köşesi falan var. Bu günkü nostalji köşesinde, bizde çizgi filmlerden sinemaya aktarılan filmler vardı. Örümcek adamlar , Killing, Süperman... Cüneyt Arkın süperman bile olmuşmuş...hele Yılma Köksal; dünyanın ilk ve tek bıyıklı Süperman'iyim dedi:=)Benim en sevdiğim bölüm, Filmler seni anlatsın bölümü. Bu bölümde ünlü bir oyuncu, kendini etkileyen filmleri anlatıyor ve o sırada o filmlerden sahneler geliyor ekrana...

Birazdan bizim ev yavaş yavaş ayaklanır. Kızlar artık Paskalya tatilinin son demlerini yaşıyorlar.

Bitti...