Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

21 Mayıs 2012 Pazartesi

OLMAYAN

Hani bazen sorulur ya, şu an da nerede olmak istersin diye...Cevabımız hep olduğumuz yerin dışında bir yerdir. Yani hemen herkes olmadığı yerde olmak ister.Olmayan, olmayanlarımızın hikayesi... Olmayanlarımızın da hayatımızın bir parçası olduğunun hikayesi.
Olmayan: Bahri Gördebak'ın yayınlanan ilk kitabı... Benim için de bir ilk, yeni evimize bizimle aynı anda girdi. Kitabı getiren postacı ve nakliye kamyonu aynı anda geldi. Ve bizim evin tarihinde, bu eve giren ilk kitap olarak yer aldı.

Ben yazarların ilk kitaplarını çok severim. Başka bir tadı, başka bir kokusu vardır sanki.Olmayan da öyle oldu. Amak-ı Hayal kolleksiyonu yapan bir kahramanı var kitabın hem de benim kadar kokoreç seviyor:) Başka kitaplara kapılar açan kitaplar vardır. Olmayan bunlardan biri... Amak-ı Hayal ve Küçük Prens'e kapılar açıyor. Yıllar önce okuduğum Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi'nin Amak-ı Hayal adlı kitabı tasavvuf metafiziğini merak edenler için bulunma nimettir.Kitabın başından itibaren hissettiğim bir şeyin kitabın sonunda doğru olduğunu anlamak da hoş bir sürpriz oldu.Ama sanki bir devam hikayesi de gelebilir gibi bitti...

Olmayan bir Ankara hikayesi... Ankara bambaşka bir kimliği ile üniversite gençliğinin gözünden anlatılmış ve bir Ankara ile barışma hikayesi var ki, ben de Ankara'ya küsmüş tam 12 ıl sonra Leylak Dalı, Mavianne, Balkahve ve Gümüşay sayesinde yeniden barışmıştım. Hatta bir barış şenliği gibi olan üç gün yaşamıştık.

Ben okurken hep kendimden birşeyler buldum. Hemen herkes içinde böyle olacağından eminim.

Yolu bahtı açık olsun...Umarım istediği okuyucu kitlesine ulaşır.

Mavianne'nin yazar ile yaptığı röportaj, Ankara Hürriyet'de yayınlandı.Röportaj burada

Pazar pazar

Bizim gibi ev sahibini Allah düşmana bile vermesin:)...Dün akşamdan bizde kalan Neslihan'ı evde uyurken bırakıp, Naziş okulda görevli olduğu için okula, Gamse öğrencisine derse ben de neredeyse bir aya yakın süre önce yapılmış programım gereği Zeya'ya kahvaltıya gittim.Neyseki kızların işleri öğleye kadardı da eve döndüler.

Bugünün ayrı bir özelliği de mayıs yedisi olmasıydı. Mayıs yedisi Ordu'nun ve Gresun'un bir nevi Hıdırellezidir. Mayıs yedisi hicri takvime göre , miladi takvimde 20 mayısa tekamül eder. Bugün Hızır ve İlyas peygamberin her yıl yedi mayısta deniz kıyısında buluştuğuna inanıldığı gündür. Şenliklerle kutlanır. İnsanlar deniz kıyılarına akın eder. Teknelerle denizde gezilir., yedi dalgadan geçilir. Dilekler dilenir, denize yedi çift bir tek taş atılıp, derdim belam denize denilir. Gece fener alayları düzenlenip, havai fişekler atılır. Biz de bugün bunu küçük çapta yaptık, kahvaltıdan sonra sahile inip, taşlarımızı ve dileklerimizi denize attık.

Akşam çayımızı da deniz kıyısında içtik ve evlerimize dağıldık.Ben Caddeden Kadıköy dolmuşuna bindim. Ama ay dolmuş geldi bineyim derken baktım ki içinde shrekler bana el sallıyor. Ne oluyoruz ülen dedim. Ama komediler beni takip ediyormuş ki, sonraki bindiğim dolmuşun şoforü de , artık yerlerini ezberlemiş olacakki, caddede promosyon standı kuran tüm firmaların dağıtım standtlarının önünde durup arabaya servis yaptırdı. Önce Sütaş ayran standından bir kıza seslendi, hey buraya da getir, yolculara da dağıt dedi, biz gülerken durun şimdi ilerde de süt standı var dedi oraya da uğradı. Ne güldük ama , böyle gırgır şamata Kadıköy'e geldim.İkinci stantda, arabaya süt dağıtımı yağan görevli:)

Bugün ayrıca nihayet Haruki Murakami'nin bekleye bekleye deramanımın kalmadığı:) 1Q84 adlı tam 1256 sayfalık kitabına da kavuştum. Serrose bu kitabın Japonya'da 4 cilt olarak piyasaya sürüldüğünü yazmıştı. Dört ciltten geçtim, bari iki cilt yapsalardı çok daha rahat okunabilirdi.

Akşam Survivor gecesiydi onu izledik. Şimdi yazımı da yazdım mı, kitabımı okumaya gidiyorum.