Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

22 Ekim 2012 Pazartesi

Yeraltında

Bugünün ana teması '' Geleneksel Türk Kadını Bayram Temizliği''ydi ama ...Araya bir film sokmakta hiçbir beis görmedim ve üstelik de gözünü çıkartıp  ağır takıldım... Zeki Demirkubuz'un '' Yeraltı'' filmini izledim. Dostoyevski'nin'' Yeraltından Notlar'' kitabından uyarlanmış, bir karanlık film...Her ne kadar en az beğenilen filmi olsa da benin en sevdiğim Demirkubuz filmi; ''Kıskanmak'' tır. Filmde 'Üç Maymun''u kendinden  çalmakla suçladığı, Nuri Bilge Ceylan'a da gönderme yapmış, bir başkasının hikayesini çalan  yazara ödül aldırmış...Her insanın bir yeraltısı vardır, yalnız kalan, sürekli aşağılanan insanın içinden sonunda ne çıkar bilinmez...Kendisini aralarında görmek istemeyen arkadaşlarına , kendini zorla yemeğe  davet ettiren, Patatesi  başka amaçlar için kullananan, hırıldayan, uluyan, gurursuz, aşağılık hatta çukur   Muharrem sizin film kahramanınız olabilir mi? izleyin görün...


Bugün bayram temizliğinin en önemli kısmı olan cam ve perde işleri halloldu... Mutfak dolapları işini de hem film izledim  hem sildim , hem yerleştirdim. Eksik baharatları tamamladım, zamanı geçenleri attım... Çoktandır kullanmadığım bardakları öne çıkardım, biraz da onlar kullanılsın diye...Kendi okuma odamın camını elceyizlerimle sildim, perdeleri yıkandı asıldı. Okunan kitaplar , kitaplığa geçirildi.Bayram yemek planını yaptım. Etli yaprak sarma ve nohutlu pilav zaten olmazssa olmaz, kadı günah yazar...Kızlar bunu  bayramdan saymaz, bizim eve bayram gelmedi derler...Kabaklı, havuçlu  yoğurtlu salata, Gamse'nin özel isteği fasulye pilaki... Barbunya pilakiden çok , kuru fasulyeden yapılmışını sever, küçücüğüm herşeyim:)) Çorba olarak karar vermedim henüz... Mercimek çorbasını bu akşam yedik. Güzelim tarhanalarımdan yaparım belki... Sonra,  kıymalı, patatesli ve ıspanaklı  rulolardan  yaparım,  çay saatleri için... Yemek kısmını  çarşamba gününe bıraktım. Ama etli yaprak sarma ; yarın akşam ''Seksenler''i izlerken sarılacak. Bu tür işleri yaparken mutlaka film falan izlerim çünkü:))

Bu akşam yeni bir kitaba başlıyorum, henüz neye başlayacağıma karar vermedim...Ama şöyle bayramlık bir şey olsun, güzel bir şey olsun istiyorum. İhsan Oktay Anar'ın ^^Yedinci Gün''olabilir belki...

Bu akşam ''O SES''  gecesi...

Şimdilik gideyim , tarçın kabuklu, vanilyalı ve gül yapraklı çayım eşlğinde bir kaç Turgut Uyar şiiri okuyayım... Bünyemin ona ihtiyacı var...



böyle olur bizim evin pazarı

Pazar gününü yani bugünü tamamiyle evde geçirdik. Geç kalktık, daha doğrusu ben yine beş buçuk gbi uyandım, bir iki yatakta debelendim olmadı, kalktım yeşil çayımı aldım saat yedi buçuğa kadar kitap okudum, sonra gidip yattım saat on buçuğa kadar uyumuşum. Sonra , kocam gitti simitlerimizi aldı, ben kahvaltıyı hazırladım, salona taşımaya üşendim  valla mutfakda yaptık.

 Akşama kadar yat yuvarlan derken  aklıma madımak pişirmek geldi:)) Geçtiğimi mayıs ayıydı galiba kocam maden bulmuş gibi elinde iki kilo madımakla çıka gelmişti.Benim için yabancı olan bu otu Niksar'da tanımıştım. Orada çok sevilen bir yemek, yalnız temizlenmesi, ayıklanması  felaket derecede zor. Düşünsenize milyon tane  minik minik ot tek tek elden geçer. Zaten sonuna doğru ıvanadan çıkar olay çıkarırım. Niye yarım kilo almadın, bi kere yerdik , tadardık yeterdi diye... Kocam da her seferinde, geri kalanını at der, atmayacağımı bile bile... Neyse , sonuda temizlemiş, dörde bölmüş, bir parçasını pişirmiş geri kalan üç parçayı dondurucuya atmıştım. Bugün çıkardım,  önce tencerenin dibinde geleneksel Türk yemeği harcı olan kıymalı, soğanlı, salçalı harcı hazırladım. Biraz kırmızı pul biber ve karabiber ekledim, ince ince pastırma doğradım ve donuk haldeki  madımağı üstüne koyup, altını iyice kıstım. Yavaş yavaş çözüldü,iyice çözülünce  harçla  birlikte iyice karıştırıp sıcak su koydum ve pişmeye bıraktım. İyice pişmeye yakın, bir fincan bulgur ilave ettim. Bulgur da pişince altını kapattım, amaninn akıllara ziyan bir şey oldu.


Dün akşamdan kalan yemekler de var , bu iş de bitti derken zırt Cancan'ın annesi aradı, o tarafa geçicez, Cancan'ı özlediyseniz bir saat uğrayabiliriz dedi.Özlemezmiyiz, biz onu gördükten beş dakika sonra bile özlemeye başlıyoruz... Telefonu kapattıktan sonra, şimdi akşam saati, bi de  zıttrık Urasımız  var artık, abisiyle aşık atan, şimdi bunlar gidene kadar acıkırlar, bizim yemekler de acılı dedim ve hemen ocağa mercimek çorbasını oturttum, bir de Cancan bayılır, tavuklu, nohutlu tereyağlı bulgur pilavı salladım yanına... Yemekler pişti kapı çaldı.
Oynadık, zıpladık, yemekler yedik, nasılsa yarın bayram temizliği harekatı başlıyor diye evin her tarafını dağıttık:)
 (burada ne mi? oluyor, hepimi gözlerimii kapattık sayıyoruz, yirmi olduğunda Cancan çorbasını bitirmiş olacak...e Uras saymaz mı?))


 Onlar gidince de tv izleme , çay içme, kitap okuma faslı...

Temmuz Çocukları bu akşam bitti... Menekşe Toprak; Gurbetçi olayına bu kez  başka bir taraftan baktırmış bizi... Gurbetçilerin, yanlarında götürmeyip, anneanne, babaanne, dede yanlarında bırakılan, yazdan yaza gördükleri çocukları  tarafından...Yazları ailelerinin gelmesini bekleyen,bir aylığına analı-babalı olmanın ayrıcalığını yaşayan,anne babayı nereye koyacağını bilmeyen  ya çocuklarını, temmuz çocuklarını anlatmış. Hayatta herbirimiz, bir başkasının hayatının romanının yan figürüyüz dercesine anlatmış.

Dışarda gök gürlüyor, şimşekler çakıyor  pencere açık, içeri serin rüzgar giriyor. Nasıl hoşuma gidiyor anlatılmaz...

Hadi gideyim şimdi, iyi geceler olsun, yarın başlayacak olan hafta süper olsun...