Sabah kalktığımda dizim artık sinyal vermeyi bırakmış, acil durum çağrısı yapıyordu. Önce bir yeşil çay içtim kafam yerine geldi. Sonra ufaktan ufaktan çay suyunu koydum, ve iki gün önce yaptığım zehir acılığındaki domates sosunun acısını hafifletmek amacıyla, iki kilo domatesi soyup, ikiye üçe bölüp tencereye koydum, yine her zamanki gibi yumşayınca bızt bızt yaptım tencerenin içinde, azcık tuz azcık yağ ile iyice koyulaşana kadar kaynattım ve diğer acı sos ile karıştırdım.Akşam kızarttığım köftelerin üstüne biraz bundan koyacağım ve patataes püresi ile servis edeceğim...
Kahvaltımızı yapıp, karı koca doktorun yolunu tuttuk. Bu diz macerası yeni değil biliyorsunuz, en iyi diz cerrahlarına göründü de bana bile demedi, arada unutturdu, arada buradayım dedi... Adale harabiyeti teşhisi konmuştu ama neyse ne iyileşmedi işte. Doktor muayene ederken hiç biri yeri ağrımadı acımadı iyi mi?)) yapılan tetkiktir, filmdir şudur budur sonunda, kireçlenme olduğunu gerekirse platin takılabileceğini anahhh... ama şu anda şu anda değil, dediğine göre on sene falan sonra herhalde, öyle bir plan çıkardı ki doktorumuz beni 100 yaşına kadar yaşattı, on yılda bir platin değiştirecekmiş:)) Sonuç da bi torba ilaç aldık, diz egersizleri şeması neyin aldık geldik. Ben film sonuçları çıkana kadar oturdum, İhsan Oktay Anar'ın ''Yedinci Gün''nünün son bölümünü okudum bitirdim. Kısmet doktor kapısında vedalaşmakmış.
Sırası gelmişken kitap hakkında ki görüşlerime geçeyim, pek önemlidir zira görüşlerim:)
En sevdiğim İhsan Oktay Anar kitabı hala ''Puslu Kıtalar Atlası''...Sonra bir İhsan Oktay Anar kitabını ille de oku diye tavsiye edemezsin, kendi özel okuyucu kitlesi olan yazarlardan.Okumaya başlamadan önce bilgisayarınızı açın, yanınıza bir Osmanlıca sözlük alın mesela... Haaap diye yutacağınız, bir solukta okuyacağınız bir kitap olmadığını da bilin ama müthiş bir lezzetle karşılaşacağınızdan da emin olun. Yine bir başka dünyalara daldırdı, geçmişten geleceğe götürdü...En ince ayrıntısına kadar bir zeplini, birlikte inşa ettik mesela... Arada memleket meselerine dokundurdu... Bir minyatür düşünün ince ince o tablonun içinde gezindiğinizi düşünün işte öyle bir şeydi...
Doktordan geldikten sonra çoktandır izlemek istediğim ''Moonrise Kigdom- Ayışığı Krallığı''nı izledim...Çoktandır ille de izleyin diyebileceğim bir film çıkmamıştı karşıma ama bu öyle bir film... Şiir gibi... Kahramanları iki çocuk ama çocuk filmi değil... Bir aşk filmi bir sevgi filmi daha doğrusu...Hüzünlü kasaba polisini oynayan Bruce Wils, oymak beyi rolünü oynayan Edward Norton harikalar. Hele Edward Norton'u zor tanıdım...2012 Cannes Film Festivalinin açılış filmiymiş aynı zamanda...Şimdi size bir güzellik yapıp filmi tertemiz misler gibi izleyebileceğini bir link vreceğim. Oturun paşa paşa izleyin , beğenirseniz ne ala beğenmezseniz mualla:)İşte şuraya bi TIK
Şimdi ben gidiyorum ama gitmeden size bir güzellik daha yapacağım, daha doğrusu saçları ile sorun yaşayanlara... Son zamanlarda saçlarımda dökülme hissetmeye başladım. Mevsimsel de olabilir ama zaten ince telli olan saçlarım bir de dökülürse düşünün halimi... Bu formül sayesinde hem dökülme durdu hem de diplerden saç çıkmaya başladı. Elimi saçlarımın arasına soktuğum zaman kirpi gibi çıkan saç tellerini hissediyorum ve pek hoşuma gidiyor. Tabi size kelliğe çare buldum demiyorum aman ha:)
Şimdi Otacı ısırganlı şampuna alıyorsunuz 400 milimlik ... İçine 35-40 damla çam terebentin damlatıyorsunuz. Bu meret tüm eczanelerde ve aktarlarda var... Bazılarının ağzı damlalıklı, olmadı bir damlalık edinin. Bitmiş göz damlanız, kulak damlanız varsa onlarınkini mesela... Damlattıktan sonra iyice çalkalayın karışsın. O kadar. Saçlarınızı bununla yıkıyorsunuz...Kullanan olursa ve sonuç bildirirse sevinirim.
Haydi gittim ben, bu akşam Seksenler izleyeceğim ve hangi kitaba başlayayım diye kitaplık başında olacağım...