Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Nisan 2013 Salı

Aileler yarışıyor

İki hafta önce katıldığımız ama kazanamadığımız yarışma, bugün yayınlandı...Hani denir ya hep;önemli olan katılmak diye, gerçekten de öyleydi bizim için. Hani katılmışken bir de kazansak süper olurdu ama ne yapalım, en azından çok hoş bir anımız oldu.




Kendimi tanıtırken,program sunucusu Ufuk Özkan;  ''İmza;Kızın'' ve ''İmza Karın'' dan söz edince pek etkilendi ve böyle alkışladı:))
 
Böyle neşe içinde de dönmüştük...

Bugünün konusu buydu... Sözü edilecek filmler,kitaplar ve mekanlar var onlar bir sonraki yazıya....


Not: Yarışmayı,izlemek isteyenler var,onlar buraya bir TIK izleyebilirler..



29 Nisan 2013 Pazartesi

Yarışmacı Lale:)

Bugün TRT1 ''Aileler Yarışıyor'' dayız...Beklentiye girmeyelim. Yenildik, yenenler utansın:))Öncesinde ve sonrasında çok eğlendik. Yarışma anında ne yaptık ,hatırlamıyoruz bile, siz de izleyin ve unutun:)) Saat 14.30 gibi başlıyor.

Erguvanlı cumartesi

Aynen önerdiğim gibiydi cumartesi...


Erguvanlıydı,mor salkımlıydı, kitaplı,kahveli ve çok sevdikliydi...















Henüz uyanmıştım ki, kocam , dışarda yapalım kahvaltıyı buyurdu...Gamse'nin kendi arkadaşlarıyla programı vardı,Naziş zaten çoktaaan çıkmıştı,kursa gitmek için. Hoop dedik çıktık hemen.
 Caanım koru ne güne duruyordu,yabancı mahallere ne gerek vardı...
Koru erguvani örtüsünü giymişti bugün, kafanı kaldırsan erguva,sağa baksan erguvan,sola baksan erguvan ,bastığın yer erguvandı.












..




 



Böyle doyumsuz bir yürüyüş yaptık koru içinde ve ''Bordo Köşk'' e konuşlandık. Saat henüz 10 falandı ama dönerci tezgah başına geçmiş,bahçenin bir köşesinde dönerini sarıyordu....Kocam hemen bir durum ayarlaması yaptı,öğlene doğru gtüneş buraya gelir,şurada dikleşir tepene biner, rahatsız eder dedi ve en güzel yeri seçti ama ben ondan sonra tam üç yer değiştirdim:)) Ecem kuş bilir benim bu hallerimi:)) Kahvaltımızı ettik, kahvemizi içtik,kitaplarımızı,gazetelerimizi okuduk. Ben hatta   gazetenin içinden çıkan SBS testinin Türkçe bölümünü bile çözdüm:))


Öğle olunca,Naziş'in kurs çıkış saatinde ona mesaj attım. Dedim ki; Biz korudayız, kocaman bir döner var, burada...tabi karnı aç olan Naziş'i  bu çok duygulandırdı,derinden etkiledi, can evinden vurdu))...Ve-sakın yemek yemeyin, beni bekleyin diye  cevap verdi.


Naziş'de gelince bir de döner muhabbeti yaptık, biraz sohbet, biraz kitap faslı daha yaptık ve eve dönüşe geçtik. Dönüşte,  koruyu ,sincap heykellerinin tepesine binen sünnet çocuklarına , düğün fotoları çektiren

gelinler ve damatlara  bıraktık ....


 

 


Bu gece Survivor gecesi ben Doğukan hatrına ünlüleri geri kalan ahali gönüllülerin tarafını tutuyor..

Bu arada ,içinde benimde yazımın olduğu İmza:Karın çok yakında raflarda yerini alacak. Umarım İmza: Kızın'ının gördüğü ilgiyi görür ve amacına ulaşır.Londra'dan yazan Zeynep; Orada gittiği kitap fuarında ''İmza:Kızın'' ı da gördüğünü söyledi, beni çok sevindirdi.

26 Nisan 2013 Cuma

Hafta sonu önerileri

Artık bahar geldi diyebiliriz. Hatta bugün acep baharı görmeden yaz mı?  geldi dedim:))

Size ilk hafta sonu önerim, tabi İstanbullulara....Erguvanlar artık tamamen açtı, boğaz erguvan renginden bir örtüye büründü. Bu şenliği kaçırmayın. Ayol   deniz kıyısında bir bankta mı? bulamıyorsunuz. Termosunuza çayınızı koyun, bir sandviç hazırlayın kitabınızı da alın gidin... Arada kafanızı kaldırdığınızda erguvanlara size el sallar...




Gündüz evden çıktınız, erguvanlı erguvanlı gezdiniz. Geldiniz televizyonda bişicikler yok, alın size lezzetli bir film ama eve gelirken mutlaka pasta alın demedi demeyin valla yanarsınız.






Sabah saatlerinde ya da, gece herkes yattıktan sonra da bu kitabı  okuyun ,ben öyle yapıyorum:)





Peki sizin programınız nedir.

25 Nisan 2013 Perşembe

Kitaplar .... filmler

Bu filmleri izledim






'Babamın Sesi '' biraz ağır tempolu bir film ama size bir söyleyeceği olan filmlerden... Ben  beğendim.


Elveda Katya ,bir çok ödül almış...Kadir İnanır'da sevgisizlik ancak böyle oynanır dedirtmiş,

 


 Bu kitabı okudum. Sıra sizi tanıştırmaya geldi, Sera Hatun ile...Beni  ilkokul arkadaşım; Jale tanıştırdı yazarı  Hümeyra Kaya ile ve kitabın bana ulaşmasını da sağladı... Kitabın bana hediyesi Albert Dürer'in ''Dua Eden Eller'' tablosu ve hikayesi...Bir tek bunun için bile yüzlerce kez teşekkür edebilirim, Hümeyra Kaya'ya...
Sera Hatun'u bir solukta okudum. Hikayesiyle,insana aşıladığı umut ile, bittiği  sanıldığı yerden yeniden başlayan bir hayat hikayesi  var Sera Hatun'un...Aşılmayacak sanılan zorlukların aşılabileceğini, bitmeyen aşkları, karşılık beklemeden sevmelerin nasıl olabileceğini ,bumerang etkisinin hayata nasıl yansıdığını görmek isterseniz '' Sera Hatun''u okumalısınız.








 



 Bir dost  kitap yazdı hemi de bir blogger O...bir diğeri de imza gününe gitti, imzalattı, elcağızlarıyla yaptığı kuşların kanadına tutturdu gönderdi... Pie Kurabiye, Petek'im...Leylak Bacı'nın bir yazısınına yazılan bir yorum  bizim yollarımızı kesiştirdi, kendisi kitaplığımdaki imzalı kitapların sponsoru olma yolunda hızla ilerlemekte:)) Melek kurabiyelerin melek  kalpli  sahibesi...Müge Sandıkçıoğlu,o hepimizin gönlünden geçeni dile getirir,getirmekle kalmaz yazar üstüne üstlük ve bir bacım  yazar, sanki kulağıma gelir sesi... İkinci kitabı ''Göçmen Ruh''  da yine döktürmüş...





 



 Kitaplardan söz edilmişken, D&R aylık sipariş listemdeki kitaplarım geldi...Valla ayıptır söylemesi,mayıs ayında okunacak kitaplarım da şahane...Okudukça konuşuruz üstlerinde.





Gezme tozma muhabbetine gelirsek,bugün okey grubumla buluştum,ilk turda yerlere serildim ama ikinci ve üçüncü  turda Lale Devri hüküm sürdü:)

Hayde şimdilik gittim ben.







Not: bu yazının, resimlerin şekilsizliğinin günahı vebali ''blogspot''un olsun...Beni öldürdü, bir yazı ekleyene kadar...

















23 Nisan 2013 Salı

Senin içindeki çocuk iyiki de hiç büyümedi,  o yüzden yüzyıllar geçse de hep genç kalacak fikirlerin...


Kutlu olsun 23 Nisan

22 Nisan 2013 Pazartesi

Adalara gidelim Modalara gidelim

Dün günlerden  Sait Faik'in Burgaz Adası günüydü... Özellikle vapur kaçırdığı, Kalpazankaya'ya çıkıp  yazı yazdığı adadaydık. Kimler mi?...Ecem, Zeya, Magissa, ben ve de Elçin...Sabah kalktığımda yağmur yağdığını görünce,banane ya,yağarsan yağ dedim,yeşil çayımı içtim giyindim ve kahvaltımı Ada'da yapmak için evden çıktım. Benden gayrısı Bostancı yoluyla geçeceklerdi, ben Kadıköy'den vapura biner,çayımı söyler kitabımı okuya okuya, martılara simit ata ata giderim dedi...Kıyıya yanaşan vapuru görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı,insanlar salkım saçak her yerden sarkıyor ve iskeledeki zavallı bizlerin nereye sığacağına merakla bakıyorlardı...Ben vaziyeti anladım ve içerilere hiiç bakmadan, açok kısıma yürüdüm, ve martılara simit atmak üzere ayağa kalkan oğlanın yerine,arkadaşının yanına zıp oturdum kitabımı açtım:))Kınalı Ada'da ,insanlar inip biraz yer açılınca içeriye geçtim.









Ben Burgaz'a vardığımda Bostancı ekibi beni bekliyordu. Önce Kahvaltı tabi...Ergün Pşastanesinde  dillere  destan bir kahvaltı ettik.Yolunuz düşerse o şahane menemeninden ve  milföy pastadan yemezseniz küserim...Zaten Googleye Ergün pastanesi yazın, kıyamet gibi bu pastanın resimleri çıkıyor:) E kahvaltı sonrası çiseleyen yağmur altında bir yürüyüşü hak etmiştik...Vurduk Kalpazankaya yoluna...Bir tek Öğretmenevinde kahve molası verdik ama bir sohbete dalmışız,neredeyse yatıya kalıcaz orada.:) hadi hadi dedik ve Kalpazankaya yokuşuna kaldığımız yerden devam ettik....Bu atlar,  sarı sarı hardal otları,şu minik salyangoz, yol boyunca sıralanan erik ve badem ağaçlarıyla,, erguvanlarıyla, mor salkımlarıyla,  Burgaz Ada bizi çok güzel ağırladı.














Kalpazankaya'da oturduk, bira -patates muhteşem iklisiyle muhteşem manzara gömüldük.

 Sonra yine aşağıya yürüdük,Ada sokaklarında dolaştık, yeniden çay,kahve molası verdik,karşımızda leğenlerin içinde tuttuğu balıkları satmaya çalışan balıkçının başından ayrılmayan,kedileri,kargaları,martıları izledik. O sırada balıkçının dalgınlığından faydalanan martı kocaman balığı leğenden kaptığı gibi pırrr, balıkçıya martı ,balığını kaptı dediğimizde-hep aynı martı dedi,hırsız martı...hep yapıyo...


Akşam yemeğimizi Öğretmen evinde yedik. Ben daha önceki gitmelerimizden, yemeklerini biliyorum o yüzden orada yemeyi teklif ettim. Garson; hocam ben size istavrit,mezgit tava yaptırayım deyince de  tav olduk zaten. Sabah yağmurlu olan hava,akşam güneş açtı,ısındı hatta sabah kalhvaltımızı iç mekanda yapmıştık,akşam yemeğimizi dışarıda güneş gözlüğü takarak yedik.


Artık ayrılma zamanı geldiğinde ben Yine Kadıköy vapuruna binmek için onlardan ayrıldım ve bu kez oturacak yer bulup kitabımı okuya okuya yolculuk yaptım. Vapur penceresinden Fenerbahçe açıklarında olduğumuzu  görünce toparlanıp, salondan çıktım ,çıkışta bekleyenlerin yanına geldim ki,birden çıktığım salon hurraaa boşaldı ve garip bir koku duyuldu, ben salondan çıkınca içerde biri biber gazı sıkmış. Bir kargaşa,Kabataş'a devam edecekler bile Kadıköy'de indiler. İndiğimde polis sireni falan vardı ama olayı yine de anlamadım.

Gördüğünüz gibi vişneli ve ballı pastanın ne resmini koydum ne sözünü ettim:)

Eve geldiğimde Survivor başlamış,benim tayfa  karşısında yerlerini almıştı.

19 Nisan 2013 Cuma

Cuma yazısı

Bu haftayı evde geçirdim, ama inşallah ve de maşallah finali şahane yapıcam...Kah dizimi dinlendirdim özel yastığında:)) kah adaçayımı  içtim bugün de...

 bu da size kitabın her derde deva olduğunun ispatı, gevşeyen adaptöre destek atan bir kahraman kitap...

 Bu yastığı özellikle koydum, yorgun bacaklara,dizlere dinlenme desteği:)

Dün akşam misafir ağırladık,Ercügiller:)) geldiler... İş çıkışı gelecekleri için,eve uğramadan direk gelin bişeyler yeriz demiştim. Mantı partisi yaptık. Sanırım mantıyı kendi elcağızlarımla açtığımı düşünmediniz. Güzel mantı yapan bir yer bulduk 5dk da iki tencere mantımız oluverdi...Onların kızlar bizim kızlar  güle oynaya yedik içtik. Sonra ebeveynler:)) okeye oturdu. Ama okeyde istediği sonuca ulaşamayan Ercü,hızını alamayınca 51 oynayalım dedi ve biz de karı koca misafirlerimizi elimizden geldiğince ağırladık ve göz açtırmadık onlara:))Kızlar da kendi aralarında coştular ama çayımızı,kahvemizi ihmal etmediler.

 Bir kaç gündür,mutfakta yemek yaparken, sesli edebiyat sitesinden öyküler dinliyorum. 1OOkadar öyküyü 250 dublaj sanatçısı seslendirmiş, canlandırmış.  Dün üç öykü dinledim mesela mutfak da  sakızlı muhallebi pişirirken, lavabomu temizlerken...Buraya bi TIK...


Bu sabah; Jane Austen'in en sevdiğim kitabından sinemaya uyarlanmış  olan ''Mansfield Park/Umut Parkı''nı izledim. Şimdiye kadar tüm Jane Austen uyarlamalarını beğenmiştim bunu da çok beğendim. Eğer kitabı satır satır okuyormuş gibi hissedersem kendimi,bak işte bu başarılı olmuş diyorum. Mesela '' Sen Dünyaya Gelmeden''i o kadar çok beklemiştim ki ve daha okurken bu film olmalı demiştim. Ama izlerken kitabı okumayan hiç kimse bunu anlamaz dedim  keza Barış Bıçakçı'nın  '' Bizim Büyük Çaresizliğimiz'' de de sanki  sayfalar onar onar atlanarak filme alınmış duygusuna kapılmıştım.


(.Filmden  bir replik
.Çok mutluyum der kız..
Erkek de cevap olarak; ''Bizim işimiz bu olsun Bayan Berthrom,sonsuza kadar mutlu olmak.''..)

 Okuma durumlarına gelince, Safran Gökyüzü ile bu akşam vedalaşırım...D&R siparişlerim kargoya verildi görünüyor ama henüz gelmedi. Heyecanla bekliyorum.

Hayde gittim ben iyi haftasonları olsunnnn

18 Nisan 2013 Perşembe

Ev hali....filmler,kitaplar

İstanbul pazartesinden beri soğuk ve yağışlı...Bu bana evde dinlenme için bir fırsat yarattı. Üç gündür  evde filmli,çaylı kahveli tek kişilk partiler yapmaktayım:))Sabah kalkınca şöyle bir toparlanıyorum, akşam yemeğini yarlıyorum sonra yatmaca yuvarlanmaca...Bünyemin buna ne ihtiyacı varmış bilemezssiniz:)) Bugün bir 15-20 dk. çıktım. Gelirken simit fırınına uğradım,simit aldım ve  kendime bir demlik çay ve tulum peynirli, simitli  ziayfet çektim,film izledim.İki gün üst üste çok güzel filmler izledim. iki filmi de izlenesi filmler kategorisine koydum. Hatta kaçırılmaması gereken filmler kategorisi bile olabilir.

İlki Kayıp Çocukluk...2011 yapımı bir Arjantin Dram filmi...Fidel Castro Küba'sıyla uyum içinde bir komünist yönetim kurmak isteyen gerilla hareketinin bir çocuğun bakış açısından aktarılışı...Çocuğa  kimlik değişiminin gerekliliğinin CHE üzerinden çizgilerle bir anlatış sahnesi var, sırf bu sahne için bile mutlaka izlemelisiniz bu çeşitli festivallerde ödül almış filmi.




İkinci film;Bugün izlediğim, ne yapın edin izleyin diyebileceğim bir film.Adı;''Peki şimdi Nereye'' ...oldukça yüksek bir puana sahip,bol ödüllü bir film. İzlerken hem çok düşündüm, hem çok keyif aldım ve bu dünyanın tüm sorunlarını çözebilecek gücün kadınlar olduğuna yalnız tabiki  örgütlenmiş kadınlar olduğuna, bir kez daha karar verdim. Çok şey söylemek, filmle ilgili ipuçları vermek istemiyorum. Ama başlangıç sahnesi aynen Vizontele gibiydi,bakalım izleyenler aynını düşünecek mi?






Kitabım hala ''Safran Gökyüzü'' kitabın ortasında ancak anlaşıldı isminin nereden geldiği...Kitap şu açıdan ilginç...Tek kahraman yok,olay örgüsü bir kişi etrafında dönmüyor. Birbirlerini 10 yaşından beri tanıyan kiiii bu tanışıklık dönemlerini de yakinen takip ettik,birlikte okula gitmelerine,oyun oynamalarına falan...üniversitelerini de okuttuk inşallah maşallah...Şimdi biri ülkenin en iyi genel cerrahı olma yolunda, biri; bir sanat galerisi yönetiyor, bir diğeri de şimdilik bir tıfıl gazeteci...Bu kızlar, çok zengin,  ortalama ekonomik düzey ve de bir yoksul bir Macar göçmeni gibi gelir düzeyi sıralamasına  sahipler ... Bir adam var, çok zengin...Biri legal diğeri illegal iki eşi var...Eşlerden biri  çok güzel,asil ve de alkolik, diğeri çok güzel ve de  bir köylü aileye sahip... Bir adam daha var, Mali'li siyahi...Ve de Çevre Bakanı... Bir oğlan var ,uyuşturucu müpteleası...Ben bunlarla uğraşıp duruyom anam bana da yazık:))

Şimdi gideyim çünkü dün gece ''Safran Gökyüzü''nün altında bir kızceyiz bıraktım. Bir evin verandasında oturmuş, ''Safran Gökyüzü'' ne bakıyordu...Ona da yazııık...Bu Vasviye Teyze  konuşmalarından bıkanlar da parmak kaldırsın...Gülse Birsel konuşama dilimize ''oldu gözlerim doldu'' dan sonra yeni bir.... ay adlandıramadım  da...

Neyse hadi bu kez sahiden de gittim...

15 Nisan 2013 Pazartesi

Karaköy ile Galata'nın arası yaktı beni kaşlarının karası

Bizim evde tatil  sezonu şimdilik bitti...10 günlük bohem hayatından sonra bizim kızlar bugün sabah ,seher vakti işbaşı yaptılar.

Yazmadığım günlerde Cankuşumla bir ''Karlar Kraliçesi'' günümüz var. Perşembe günü öğle saatlerinde okulundan aldık onu,bugün senin günün ne istersen onu yapacağız dedik...Hava güzeldi,bizim niyetimiz açık hava programıydı ama O'  ''Kozzy'' e gidelim dedi...Çocuk haklı ve de akıllı,oyuncakçı orada,sinema ve her türlü abur cubur orada tabi:)) İlk program sinema...''Karlar Kraliçesi''ni izlemek istiyormuş... Sinema,oyuncakçı hadi yemek derken akşam ettik... Akşam yemeğine de bizi kendi evlerine davet etti:))Doyduk birbirimize....




Cumartesi günü aile boyu Karaköy-Galata  sokaklarının altını üstüne getirdik...İlk durağımız çoktandır ,gidelim görelim deyip durduğum;  koynunda iki Sahabeyi ve onların bir dostunu saklayan İstanbul'un en özel camisi...Yeraltı(Kurşunlu Mahzen) camisi oldu.Karaköy vapur iskelesinin yakınında yeralan Yeraltı Camii nin bulunduğu yerde ; İstanbul un Fethi sırasında Haliç in ağzına gerilen zincirin kuzey ucu bağlıymış.Sütunlardan oluşan basık bir mekan.Zamanında bizanslılar tarafından mahzen olarak kullanılmış.1725 yılında Çorlulu Mustafa Bahir Paşa tarafından camiye çevrilmiş.Ashâb-ı Kiramdan Süfyan ibni Uyeyne nin, Amr İbnü-As ın, Vehb İbni Huşeyre nin kabirleri bu caminin içinde yeralıyor..Caminin içinde ışıklı Kabe maketiyle Peygamberimize ait eşyaların resimleri de yeralıyor.



 
en fazla iki metreyi bulan basık tavanıyla,birbirine çok yakın ve çok kalın sütunlarıyla,İstanbul'un en özgün yapılı en ayrıksı Camisi...




Rivayete göre, kabrinin bulunduğu yere hapsedilmiş Uyeyne. Bizans askerleri işkence etmiş. Susuzluktan kavrulan Uyeyne'ye Allah rahmet etmiş. Esir düştüğü yerden su çıkmış,



 Caminin içi  lale motifli çinilerle kaplı...Bu özel camiiyi mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum.


Cami çıkışı artık acıkmıştık...Galata Köprüsünün altındaki balıkçılara gittik...Size önerim burada yemek yemeden önce mutlaka pazarlık yapın. Çünkü daha yemeğe başlamadan önce +22 lira ile başlıyorsunuz bir de hesabınızın %10 u olan garsoniye var,diyelim ki 100 lira hesabınız bunun 10 lirası garsoniye olduğuna göre +32 lira ile başlıyorsunuz demektir...Anneannemin bir sözü vardır '' dana yediği taşı bilir'' ... Yani biz de daha önce bu taşı yediğimiz için artık raconu biliyoruz:)) önce pazarlık:)) Yoksa alimallah sizi havada karada   ham yaparlar. Oturduk biraydı balıktı,kalamardı, karidesti,midyenin her çeşidiydi  saldırdık:)) Üstten balık çekenleri izledik...



Karnımız doyunca da vurduk Galata'ya yukarı...







Metrekareye 15-20 turist düşüyordu,çok kalabalıktı... Biz karı koca kuleye çıkmak için sıraya girdik. Ne öyle  hep Kız Kulesinden mi? Galata Kulesine el sallayacağız, bu kez de tersi olsun dedik. Kızlar aşağıda kaldı,dükkanları dolaşacağız dediler. Her yerde bir egzantiriklik bizi bulacak ya,bu kez de   karşımıza Türkçe öğrenmeye çalışan iki Amerikanyalı  çıktı...Asansör sıramız gelene kadar bedava Türkçe dersi verdik... Afedersinizi öğretene kadar göbeğim çatladı... Sonunda affiderziiiin demeyi öğrendi Cosby:)) Ayrılırken de bi  sağlıcaklaaa deyip dumur ettim onu:))
İtişe kakışa,  kulenin etrafını dört döndük...İstanbul'a pazar günü de Galata Kulesinden baktık.





Pazar günü evde dinlendik.

Şimdiii  bir filmim var sözünü edeceğim...

1996 yılında Emily Watson'a Oscar ödülü getrimiş bir film...Dalgaları Aşmak....Aşk, cinsellik ve Tanrı inancı arasında gidip gelerek dalgaları aşmaya çalışan Bess'in hikayesi...İskoçya'da  unutulmuş küçük bir kasabada, aşkla tanışan,istediği tek şeyin mutluluğunun bozulmaması olan,bunun için kiliseye gitmeyi daha da fazlalaştıran,yaşanan herşeyin tanrının isteği olduğuna inanan , en büyük yeteneğinin aptallık olduğunu söyleyen ve bunu da çok iyi yaptığını söyleyen, Bess...Çok fazla bir şey söylemek istemiyorum ki,izleyecek olanların  ağzının tadı kaçmasın... Bu hüzünlü  filmi, kimileri başyapıt olarak nitelendirmiş kimileri de sapkın bir film olarak...Ben izlemenizi tavsiye ediyorum. Yalnız tam bir yetişkin filmi olduğunun notunu da düşerek.



Aslında bir film daha var:))

Eddie... Woody Goldberg'in bir  limuzin şöforüyken bir basketbol takımın onursal koçluğunu  üstlendiği film. Çok eğlenceli bir filmdi...Bunu da  izlecek filmler listenize ekleyebilirsiniz...


E hayde gittim ben...