Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

26 Temmuz 2013 Cuma

Böle


Bi de böle

Bu sözler de yeni başladığım kitap olan Solmayan Güller/Jennifer Donnedlly için söylenmiş...

Bi de bu minnacık minnacık sarılmış etli lahana dolmaları var...Görümcemin bizim için,iftara hazırladığı...
Bu Gamse'nin tabağı olduğu için böyle  minimalist bir tabak:)

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Tanrı'nın Unutulan Çocukları

''Maya'nın Günlüğü''nü okuyorum demişim  ama kitaptan söz etmemişim. Maya, California'da yaşayan Şilili bir kız...Annesi doğurmuş unutmuş, babası başka alemlere dalmış unutmuş. Birbirine delice aşık  Astronom ,kendi kayıp gezegenini arayan Büyükbaba  ve astrolojiye meraklı  bir büyükanne  yanında büyümüş..Kocaman ,çok renki bir evde çok mutlu bir yaşam süren Maya'yı çok sevdiği kocasını kaybeden büyükanne de kendi yoğun acısını yaşarken ona delice bağlı olan,büyükbabasız bir hayat düşleyemeyen Maya'yı  unutmuş. Hatırladığında ise artık çok geçtir ve asıl hikaye burada başlar... İsabel Allende bizi yine Şili'nin karışık,çalkantılı siyasi yaşamına daldıra batıra  içinde yerel halkın,oradaki pagan adetlerinin,  yeme  içme kültürünün de bulunduğu  bambaşka bir hikaye anlatıyor.

Yeni kitabım ise; Tanrı'nın Unutulan Çocukları/Craig Silvey...Hayat bir piyangodur.Şanslı olan kazanır,şanssızlar ise, Tanrı'nın Unutulan Çocukları'dır...Avustralya'da bir sürü  edebiyat ödülü almış bir kitap. Biraz daha ilerleyeyim konuşuruz hakkında...




Bugünlerde eskisi gibi sık yazamıyorum ya, gariptir izleyici sayım her gün artıyor:)) Yazma mı demek isteniyor acep diye düşünüyorum:)

Bugün Çiğdem  ve kızı Elif ile buluştuk Üsküdar'da... İlk kez yüzyüze görüştük ama sanırsız kırk yıllık dostmuşuz,anlatacak ne  çok şey varmış...

Gamsegamse ile benim havuz-deniz maceramız devam ediyor...Havuzda biraz yüzüyorum ama o ne ya git gel Konya altı saat deyip,deniz kenarına iniyorum. Dün  uzaktan yunuslar geçti yine...Güneşlenmek gibi bir derdim olmadığı için şezlongum hep ağaçların altına çekip,kitabımı okuyorum . Tek şikayetim selfservis olması...

Hadi giitim ben

21 Temmuz 2013 Pazar

O anlar unutulmasın diye- Curcuna Üsküdar 2013

Dün akşam çok geç saatte kocam hadi yürüyüş yapalım dedi...Koru mu,sahil mi dedi?. Ben de deniz kıyısında yürüyelim dedim...Yürüyerek indik sahile,gözlerime inanamadım sanki gökten insan yağmıştı... Deniz kıyısında yürüdük Kız Kulesine kadar denizi göremedim desem inanın,bir insan seli sahil boyunca karşılıklı akıyordu. O benim oturup,kitap okuduğum taraçalarda bir tek boşluk bile yoktu... Hemen yolun karşısına geçtik. Orada bir yerde bari kahve içelim diye ama gecenin onikisiydi inan ey okuyucu ve oralar da tıklım tıklımdı...Bir yere oturduk ama,nargile kokusu,çat çat tavla sesi, okey taşlarının sesi  bizim o gecemizin ambians seçenekleri arasında değildi. Birer çay içtik,kalktık...O sıra baktım sahilin Kız Kulesinden sonraki kısmı  tenhaydı...Hadi deniz kıyısına geçelim dedik ve Harem'e kadar yürüdük. O sırada bir seyyar araba üstüne koyduğu kömürlü semaverde çay satan bir kadınla karşılaştık. O tenha yere,zabıtalardan saklanmak için gelmiş. Yanında kzıları vardı. Onlar da  plastik tabureleri hemen,çay içmek isteyene veriyorlar. Biz çaylarımızı alıp,denize karşı bir banka oturduk. Oturduk ama kayaların altında denize doğru bir kıpraşma vardı,  sonra anladım ki; bir sevişgen çift orayı mesken tutmuş. Kadın hatta arada denize giriyordu... Kocam da bana bakma sakın diyo,ay ben denize bakıyom dedim:))

Üsküdar sahilden manzaralar size




Beş liraya dilek feneri uçuran çocuk  ve Kömürlü seyyar semaver arabası



 Közde kokoreç...Gamse olsa asla atlamazdı:)

Bir daha hafta sonu tövbe dedik,evimize geldik...Naziş zaten İzmir'de Gamsegamse'de kuzenleriyle sahur yaptı,gece üçde geldi eve bizde tv de garip bir şeye takıldık sabahın beşinde uyuduk. Ama ben  bir kaç saat sonra kurulmuş saat gibi zıpladım tabi:)

Before Sunrise,Before Sunset serisinin üçüncüsü Before Midnight vizyona girdi ama  bizim gittiğimiz Spectrum sinemalarında oynamıyor... Sabah mail attım,kınadım onları:)) Gülücük işareti yaptığıma bakmayın,gerçekten de  attım ve geçen sezondan beri onları eksik gördüğümü vizyonun gerisinde kaldıklarını bildirdim...

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Naber

Fırıl fırıl rüzgarlı günler,geceler  yaşıyoruz,İstanbul'da...Ben her gün tüm yaz böyle geçse keşke diye dualar ediyorum:)


Geçen gün biz Kadıköy'e gitmek için dolmuş beklerken gördüğümüz bu pamuk yığını bulut,geri döndüğümüzde bu halde bekliyordu bizi


Bu ponpon gibi kabarık bulutlar ,yağmur bulutuymuş, böyle puf puf kabarık olmalarının nedeni,su buharı yüklü olmalarındanmış. Zaten gece de çok güzel bir yağmur yağdı.


Bu ponpon bulutu gördüğümüz gün Kadıköy'deydik kızlarla...Naziş,İzmir'e gideceği için biraz alış veriş yaptuk.Tabi olmazsa  olmazımız Akmar pasajı,Otantik,Alkım ve Nezih Kitapevi de bizden nasibini aldı.Sokak çalgıcıları ve şarkıcılarıyla, hiç özelliğini yitirmeyen tarihi balık çarşısıyla, Türk kahvecileri ve eskicileriyle dopdolu bir Kadıköy günü oldu yine,bizim için...

Bu ramazan ilk iki gün tuttuğum oruçda, kullandığım bir iki ilaç yüzünden fire verdim ama önümüzdeki hafta bitiyor. Ama evimizdeki ramazan havası da tam gaz devam ediyor. İftarda misafir ağırlayıp,bize yapılan davetlere icabet ediyoruz...Biz dışarda olsak da  rahat rahat eve gelip kocama şahane iftar masaları hazırlıyorum:)) E neredeyse gece yarısı iftar yapıyoruz:)) ilk akşam iftar yaparken dokuza on vardı,şimdi bir kaç dakika kısaldı  işte....

Geçen akşam Görümcem'de  dillere destan bir iftar masasındaydık...Aradaki yemekleri saymıyorum bile ama sirke ve sarımsak ilaveli bir tavuk çorbası yapmıştı,unla falan kıvamlandırmıştı ve finaldeki leylek giliği...Bundan daha önce de söz etmiştim. Niksar'da leylekler gelirken yapılırmış. Gilig hamur parçası demek,pekmezli de yapılıyor ama  biz şerbetlisini severiz ve de bol cevizli...



 (orjinali böyle sac üzerinde yapılır,ama yanmaz teflon tavanızı da kullanabilirsiniz) Açıklayıcı olması açısından görselleri buradan aldım...

Yarım paket yaş maya
1 su bardağı süt
2 adet yumurta
1,5 su bardağı un
1 fiske tuz

Yaş maya ılık sütte eritilir. Üzerine diğer malzemeler konur ve mikserle karıştırılır. Yarım saat üzeri kapaklı olarak dinlendirilir. Düz bir tavaya az yağ konur. İyice kızınca tavaya ikişer parça, oval şekilde hamur akıtılır. İki yüzü pembe kızartılır. Servis tabağına kaydırarak dizilir, üzerine pekmez gezdirilir. Ceviz serpilir.Bizimki pekmezli değil,aynı baklava şerbeti gibi şerbetli ve bol cevizli yine....


Yeni kitabım; Maya'nın Günlüğü/İsabel Allende... Dün Fenerbahçe Orduevinde deniz kıyısında yattım,okumaya başladım...Arada havuza ama çokça denize daldım:) Uzaktan yunuslar geçti, bir gün önce şamandraların iplerinden içeri girmiş ve bir kadına kafa atmış...Orada olmak isterdim ama bana kafa atmasın:)




Bu yaz tatili biraz geç yapıyoruz, gerçi Naziş kaçtı,gitti İzmir'e ama:) Geri kalan zevatın tatili, ağustos ,eylül aylarına doğru yayılacak. Aslına bakarsanız bana göre en güzel tatil ayı eylüldür. Bir Eylül ayını Bodrum'da geçirmişliğim ve tadına doyamamışlığım vardır. Kalabalıklar çekilmiş, güneş o çok yakıcılığını biraz kaybetmiştir... Tadından yenmez bir tatildi...Benim, Turgut Reis dokuma pazarında ,masa örtüsü ve plaj havlusu yerine kullanmak için aldığım peştamal,bırakmayacağımı,daha denize girilmedik koy kalmadığını anlayan kocam hadi eve dönelim demişti:)


bi de bu şarkı ne kadar güzel...Gözlerin,İstanbul İstanbul bugün derken...
TIKLAYIP dinleyin...

E hadi ben de gideyim. Güzel olsun hafta sonunuz...





16 Temmuz 2013 Salı

Cehennem

Bu sabah,doğalgazcılar gözlerini bizim evin kapısında açtılar,saat tam tamına sekizdi...Sayaçlar değişiyormuş. Gece de çok geç yatmıştım,biraz uyurum diyordum ama maalesefki başka bahara kaldı.Herkes uyuyor tabi,apartman bile uyuyordur ama bir zil çalınacaksa o zil mutlaka bizimkidir. Kocam tam ortada ya ondan diye bir fikir üretiyor ama sanmam bu bize Murpy'nin bir oyunu....

Dün akşama kadar kitap okudum. Cehennem/Dan Brown...Bir gece önceden başlamıştım ve şimdi 300.sayfadayım. Bu kitabı buraya kadar okuduktan sonra şöyle yorumlayabilirim daha okunacak 200 küsur sayfa kalmasına rağmen... Sanat tarihi eserleri arasında kaçmaca kovalamaca....Bu kovalamaca sırasında bu eserler hakkında bilgilerde var...Tuncay Hocam toprağı bol olsun,sanırım bayılırdı bu kitaba...yalnız Dan Brown üstadın yerinde olsaydım,bu kitabın son sayfalarına adı çokça geçen bu eserlerin resimlerini koyardım. Bir iki tane süsleme niyetine konulmuş ama Salvador Dali'nin Cennet-Cehennem-Araf eskizlerini  aralara bolca serpiştirirdim...hadi meraklı okuyucu mesela bendeniz gibiler araştıra maraştıra okur ya da İstanbul'da yaşayanlar önceki yıl gelen Dali Sergisini gezmiştir,''İlahi Komedya''yı okumuştur.Yoksa bu işi  okuyucunun hayal gücüne  bırakmak biraz garip oluyor.Ama kitabın baş kişilerinin kaçtıkları,kovalandıkları ''Vasari Koridoru''nu görsen mesela ya da arkasına saklandıkları heykeli,arayıp durdukları maskeyi gözünde canlandırmak yerine aha da bu dense ...Mesela  Dante; Beatrice Beatrice der durur acaba nasıl biridir  görsen nası dadından yinmez di mi?)) İşte ben işte ben canımdan aziz okuyucu ben bunu sizin için yaaptım:))
Şimdi eğer kitabı okumadıysanız ve de okuyacaksanız ahan da size kıyağım:))

 Sandro Botticelli tarafından yapılan La Mappa dell'İnferno (Cehennemin Haritası) ...cehennemin katmanları...Dante,cehennemi bir huni olarak düşünmüş ve en alt katmana kibirlileri yerleştirmiş.

''İlahi Komedya'' da Dante'nin tarif ettiği cehenneme en benzeyen resim olarak bilinir.




 Üç gölge,ortadaki heykele dikkatli bakın ne kadar tanıdık...
 "Langdon'un bu tabloda daha önce defalarca gördüğü gibi Malebolge'nin dokuzuncu hendeği, bacakları topraktan dışarı doğru çıkan, yarıya kadar tepetakla gömülmüş günahkarlarla doluydu.
 Veba maskesi
 "Dante'yi Floransa surlarının dışında elinde bir İlahi Komedya baskısını tutarken gösteren Michelino'nun ikonik freski... Geri planda teraslı Araf Dağı cehennem kapılarının üzerinde yükseliyor"



(Tablo şu an daha çok II. Duomo olarak da bilinen Floransa'daki Santa Marina del Fiore Katedralinde asılıdır.)

 Dünyanın en uzun yaya köprüsü
 Vasari Koridoru...Langdon ve Sienne bu koridorda az koşmadılar:)Vasari Koridoru 1564 yılında Grandük I. Cosimo'nun emriyle Giorgio Vasari tarafından yaptırılmıştı. I. Cosimo Pitti Sarayı'ndaki evinden Arno Nehri'nin karşısındaki Vecchio Sarayı'ndaki ofisine güvenli bir geçiş amacıyla bu koridoru yaptırmıştı. Günümüzde Uffizi Galerisi'nden taşan Nadir tablolara ev sahipliği yapmaktadır.

 
Beş Yüz Salonu (il Salone dei Cinquecento)


Duvarlardan bir taraf Leonardo da Vinci diğer taraf ise Michelangelo tarafından resmedilmişti. Asma tavan ise Vasari'nin resimleriyle süslenmiş.

 "Damien Hirst'ün tartışmalar yaratan eseri Tanrı Aşkına, Vasari'nin ünlü İl Studiolo'sunda sergilendiğinde büyük bir heyecana neden olmuş ve  çok tepki toplamış.Bu, platinden gerçek ölçülerde bir insan kafatası. Üstü  tamamıyla birbirine çok yakın işlenmiş sekiz bin elmasla kaplanmış.... Kafatasının  göz çukurları ışık ve canlılık saçıyor etrafına..., yaşam ve ölüm -güzellik ve korku gibi zıt sembollerin kafa karıştırıcı birlikteliğini anlatır...
 "Birbirine sarılmış iki sevgili heykeli. Langdon ve Sienna bu heykelin arkasında saklandılar."

 Ölüm Maskesi - Dante Alighieri



"Ölüm maskeleri 1500'lü yıllarda çok yaygındı. Bir insan öldükten birkaç dakika sonra yüzünün alçısı alınarak yapılırdı....


 Dante'nin ilk kez dokuz yaşında görüp aşık olduğu Beatrice

Ben ancak bu kadar resim alabildim buraya siz okurken merak ettiğiniz her şeyin resmini bulabilirsiniz.Çünkü tüm mekanlar ve adları geçen sanat eserleri gerçek.


Hayde ben gidip kaldığım yerden devam edeyim.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Kısa Kısa bizden benden


 Martı çığlıklarından uyunamayan geceler yaşıyorum,resmen pencereyi açıp kavga ediyorum onlarla. O nasıl bağırışma ,sanırsınız ortalık yangın yeri...Bir taraftan kızıyorum bir taraftan da; önceki yıllarda,aynı olayla Ordu'da karşılaşınca,dayımın dediği geliyor aklıma...Balık yok,aç kaldılar.Ondan böyle bağırıyorlar demişti.

 Boş Koltuk okuyorum hala, araya ^^Dönüş^^ü sokmuştum, bir Feride Çiçekoğlu kitabını  aradan çıkarmıştım.Boş Koltuk daha önce de dediğim gibi ''Harry Potter'' serisinin yazarının yetişkinler için yazdığı ilk romanı...Bence başarılı...hatta artık yetişkinler için yazssın... Çeviri bi kere süper...Yazım dili çok akıcı... O kadar yan hikaye var ve birbirinden kolaylıkla ayrılıyor ,iç içe geçmesi gereken yerde ise başarı ile birleşiyor hikaye...Hikayeden söz etmiştim daha önce,bir kasabanın belediye başkanı ölüyor ve bir koltuk boşalıyor...Ama okuduğumuz sadece bir koltuk hikayesi değil,bir kasabanın  tarihi ve bu kasabada yaşayan herkesin romanı...Kitapta artık şafak sayıyorum... Daha kitap bitmeden de, sonra hangi kitaba başlasam diye düşünüyorum. Şimdilik iki seçenek koydum önüme...Dan Brown/Cehennem ya da  İsabel Allende/ Maya'nın Günlüğü...İkisini de gözümün önüne koydum,hangisi daha çok göz kırparsa:)






Yıllardan hatta çook yıllardan sonra ilk kez İstanbul içinde denize girdim... Fenerbahçe- Orduevi  plajından...Çok garip bir duyguydu...En son İstanbul içinde denize girdiğimde sanırım  ortaokuldaydım...Denizin içinde ve İstanbul'un göbeğinde olmayı çok ama çok özlemişim.

Perşembe akşamı Ordu'dan gelen Aysun ve kızı Öykü ile buluştuk. Aysun eski blogculardan,kendisi ile blog  sayesinde tanıştık. Bu blogu iyiki de açmışım dedirten nedenlerden biridir Aysun'u tanımış olmak. Hem de tek korkmadığım diş hekimi:)) Öykü ve Gamze'nin şahane organizasyonu sayesinde Moda'da buluşacakken  Bostancı'da buluştuk:)) Bostancı sahilde Beer's da yemek yedik, sohbet ettik... Tam iskele karşısındaki bu yere ikinci gidişim. Yemekleri çok güzel,fiyatları makul... Dört ayrı  yemeğin servisini aynı anda yapıyor mesela ki, ben buna çok önem veririm. Bazı yerlerde biri yer biri bakar yapıyorlar gıcık oluyorum.Özellikle Çiya bu konuda çok ama çok kötü...Sadece yemeklerin lezzetli olması yetmiyor. Burada tek işlemeyen şey çay servisi...ramazan dolayısıyla ya cola ya çay ya da ayran mayran içiyoruz zaten.  Yemeğini yedin,servis eş zamanlı ve tam olarak yapıldı,ambians güzel. Hava kararınca  mumlar yakıldı,masaya geldi... Ama abi ben ne yersem yiyeyim, ne içersem içeyim sonunda çayımı içerim... Çayları da güzel,demleme,ince belli bardakta,kaliteli çay kullanıyolar ama ah bi gelse o çay bi gelse:)))  Birer çay,kahve içtik  hadi adam gibi çay içebileceğimiz  bir yere gidelim dedik...Gide gide,bula bula bir nargile cafeye oturmuşuz...Fokur fokur nargileler,nargile kokuları içinde  gülmekten öle öle çay içtik... Ooooo baktık gece yarısı olmuş,hadi dağılalım dedik....Aysun ,gelmişken bi gazımızı yemeden bırakmadık seni öyle de misafirperverizdir:)


Ülke gündemi hala kaynayan kazan gibi... Ben kısık ateşten yanayım...Yani yemeği yakmadan ama altını da söndürmeden yemeği devamlı sıcak tutabiliriz...Bundan nemalanan ,bu sayede kendi reklamlarını yapanlardan  rahatsız oluyorum .Bu konuda da konuşmuyorum da yazmıyorum da , o kadar çok konuşan var ki bir de ben konuşmayayım artık.

Artık yaz rehaveti çöktü...Kimler okuyor,okumuyor bilmiyorum ama güzel olsun pazarınız...







9 Temmuz 2013 Salı

Biraz hoşbeş ve akıllara ziyan bir telefon macerası

Yazamaya yazamaya yazıya nasıl başlayacağımı bile unutmuşum. Sayfayı açınca şaşkın şaşkın baktım bir an:))
Yamadığım günlerde,bu ördek nihayet suya daldı:))  Anneler ve kızları havuz günü yaptık. Filiz,Banu, ben ve kızlarımız. Hep birlikte kahvaltı yaparak başladık güne ve bütün gün kah yüzdük kah sohbet ettik...Ben Ayşe Kulin'in son kitabı ^^Dönüş''ü bitirdim. Artık bu ''Bora''nın yakasını bıraksa diyorum:))İlk kitapta öldürdüğü Bora üçüncü kitaptır ki aramızada:)...Nerede o Adı:Aylin'ler, Füreyya'lar, Nefese nefeseler...Son biyografik dörtlemesini de beğenmiştim Allah için ama son üç kitaptır artık aynı tadı alamıyorum. Sanırım ,veda vaktim gelmiş ,Ayşe Kulin'e...

Bugün Ramazan ayının ilk iftarını yapacağız...İstedim ki bu ilk iftar yalnız olmasın ve Görümcemgilleri davet ettim.Gün o kadar uzunki,çoktan yemekler pişti ,yattım uyudum kalktım kitap okudum hala iftara üç saat var.Şu ana kadar henüz bir açlık hissetmedim,başka bir rahatsızlık da yok çok şükür.

İftar mönümüzde mercimek çorbası,domates soslu antrikot yanında kızarmış patates ile servis edilecek, garnitürlü enginar,çoban salata, patlıcanlı bulgur pilavı  ve tatlı olarak da zerde var. Zerde bizim maallenin meşhur Roma dondurmacısının dondurması ile servis edilecek... Tabi olmazssa olmaz iftariyelikler sofranın süsü...


Şimdiii hadi size  cep telefonu kaybetme maceramı anlatayım...

Ece ile buluştuğumuz günün akşamı eve dönerken Kadıköy'den Üsküdar dolmuşuna bindim.Bağlarbaşı'na geldiğimde  telefon patolon cebimdeydi. İndiğim durakta karşıdan karşıya geçerken bir baktım yok. Ama inerken bir taak sesi olmuş,arkama dönüp bakmıştım bir şey yoktu.Ben de şafak attı tabi...Onca kayıt,not,resim gitti...Koşa koşa eve geldim. Telefonumu çaldırmaya başladım,çalıyordu ama açılmıyordu...Bir süre çaldırdık yok. Sonra anlaşıldı ki telefon gitti gider. Hemen gittik,bana yeni bir telefon aldık,Turkcell de hattımı yeniledi ama kayıtları yedeklemediğim için puuuf tabi...

Aradan üç gün geçti, geçen sabah saat yedide,Gamsegamse'nin telefonu çaldı.Meğerrrrr:))
Telefonum,dolmuşda değil inerken mazgala düşmüş...Oradan geçen bir adam da tam orada tesbihini düşürmüş:)) Eğilip alırken,mazgalın içinde üstelik suyun içinde telefonumu görmüş,çıkartmış. İyice kurutup,iki gün pirinç kavanozu içinde bekletmiş. Rutubeti iyice çeksin diye...Sonra ,benim kart yenilendiği için tabi içindeki kart iptaldi. Kendi kartını takmış. Gamze ile benim whatsapp konuşmalarımızdan GAMSE'nin telefon numarasını bulmuş ve aramış...Ama adam şaşmıştır herhalde,sürekli ne yemek var diye soran karşılığında da evdeki yemek listesini sunan bir konuşma:))
Neyse telefonumu aldım,artık iki telefonum oldu:))

Ana fikir: Hala iyi insanlar var..


Hadi gideyim ben

6 Temmuz 2013 Cumartesi

ne var ne yok

Sanırım biraz daha yazmazsam blog olayını iyice unutacağım.Havalar sısındı,Gezi Parkı olayları derken sanki elim soğudu.

kah evdeyim,kah dışarlardayım,kah okuyorum,kah izliyorum,pişiriyorum taşırıyorum...Püfür püfür esen rüzgara bakıp,tüm yaz böyle geçse diye dilekler  tutuyorum...Bu gibi naneli, zencefilli imonatalar içiyorum.Geç saatlere kadar okuyor yine erken saatlerde uyanıyorum.Kızlarla biraz gülüşüp biraz didişiyorum.

Hary Potter'in yazarının yetişkinler için yazdığı ''Boş Koltuk''u okuyorum...Boş bir koltuğun her kültürde ne kadar cazip olduğunu görüp hiç de şaşırmıyorum.

Bu hafta etkinliklerine gelince,haftanın ilk gününün  akşamı DSİ Göztepe tesislerinde Ercü'nün doğum gününü kutladık. Sülale boyu yemek yiyip,eğlendik.

Perşembe günü Ecemle Kadıköy'de buluştuk. Sabah kahvesiyle başladık,bira-balıkla devam ettik,akşam çayı ile noktaladık. Bütün kitapçılara girdik çıktık.Bu güzel günü ben eve dönerken dolmuşda telefonumu düşürüp,kaybederek noktaladım.Yeni telefon aldım,hattım ücretsiz yenilendi ama artık bomboş bir telefon rehberim var. Arttık arandıkça kaydedeciğim.

Bugün, ay bugün çok yoruldum ben. Restorasyon sonrası görmediğimiz Süleymaniye camiini ziyarete gittik. Zaten cuma günü olaması nedeniyle kalabalık olan bu yer bir de turistler topa  girince inanılmaz kalabalıktı. Neyseki hava rüzgarlıydı da bir de o yormadı bizi... ''Süleymaniye''yi gezdik. İnsanların pek olmadığı arka avluda ağaçlar altında gezdik ve kocamın en kısa yol deyip ,bize günün kazığını atmasıyla uzun bir yürüyüş sonrası Sultan Ahmet'e gittik. Ayasofya'da hem müze kartlarımızı yeniledik hem de bahçesinde kahve molası verdik, müzeyi 1500.kez gezip,terleyen sütünda elimizi çevirip dilek diledik.

Üsküdar'da akşam yemeğimizi yedik eve geldik. Öyle bir yorulmuşum ki şaftım kaymış. Bir sürü resim vardı hatta ama onları bilgisayara bile atamadım.

Hadi gideyim ben yarına sabah erkenden başlayacak bir programım var.




1 Temmuz 2013 Pazartesi

Temmuzda

Serin bir başlangıç yaptık Temmuza...Sizin oralar nasıl bilemem ama burası kıştan kalma bir gün yaşıyor sanki...Yağmur,rüzgar,şimşek çakması hepsi gani...Ramazan da bu ayda olduğuna göre umarım ve de dilerim ki böyle serin,uçuş uçuş bir temmuz olsun...

Temmuz ayında ilk tavsiye filmim ,eski bir film ama temmuz deyince akla Fatih Akın'ın ''Temmuzda''sı gelmez mi?Yolculuk temasına eşlik eden masalsı ve romantik bir film...



Kitap olarak da bir Cunda öyküsü mesela Feride Çiçekoğlu'nun ''Suyun öte Yanı''...Bir lokmalık  bir kitap...Kahvenizi yapın,içerken size eşlik etsin ve bitsin...Can Yayınlarının yaz kampanyasından Gamsegamse almıştı...Ara sıra karıştırın onları güzel kitaplara rastlanabiliyor ve Migrosun %40 lik kitap indirimi kampanyasını kaçırmayın...Ben tesadüfen rastladım ve çok güzel kitaplar aldım...




Bu hafta gündüzleri evdeydik akşamları çıkmayı tercih ettik...Geçen akşam biz karı koca,ve Ercü-Banu dörtlüsü olarak çıktık. Birlikte açık havada yemek yedik, sohbet ettik,sohbetler hem onların hem bizim kızlar tarafından telefonla ara ara kesilse de geç vakte kadar sürdü.







Dün akşamda ayilecek:) ''Beylerbeyi Yakamoz Balık'' da yemek yedik, sahilinde oturduk. Eve yeni gelmiştik ki Banu aradı,kızların yaptığı yer bildiriminden  görmüşler, ''Yakamoz''un önünden geçiyoruz,uğrayalım dediler...Biz de bir zahmet eve buyrun,artık evdeyiz dedik. Geldiler,okey oynadık...Ramazan için iftar ve sahur programlarını yaptık. Bizim organizasyoncu başımız Banu'dur... Hemen sen organize et diye üstüne atarız. O rezarvasyonları yaptırır, iletişimi sağlar ve bunu da keyifle yapar...
 Yakamozun kavak midyelerinden yaptığı eşsiz midye dolması...Telefonla çektim ama vallah yemek fotoğrafçısı olur benden:)))



 


 Bu iki resim bizi çok güldürdü. Gamse muziplik olsun diye telefonundan yaptığı kolaja dördüncü kareye bize yemeğin başından sonuna kadar eşlik eden bu marsık kediyi koymuş. Babasına nasıl  güzel olmuş mu? diye gösterince;nası yani benim yerime kediyi mi koydun?  demesine dakikalarca güldük. Sonra şu alttaki kolajı yaptı Gamsegamse:))






Ben şimdi gideyim evimi bir toparlayayım...Bugün için şimdilik bir programım yok.Kızların ikisi de sabah çıktılar daha doğrusu görmedim bile:))