Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Eylül 2013 Pazartesi

HUSH!

Hayat,insana garip oyunlar oynuyor.Hiç ummadığın zamanda,hiç ummadığın bir şeyle karşına çıkıyor.Bundan iki yıl önce Nazlı'nın  yıl sonu gösterisine gittiğimde; Türkiyenin en önemli kurumlarından birinin başında olan birinin  bando takımından arkadaşım olduğunu  görmüştüm. Gerçi o beni tanımış ben onu tanıyamamış mahcup olmuştum ama o da-üzülmeyin ben lisedeyken çok silik bir tiptim demişti:)Yine de çok güzel bir  raslantıydı,tanıdıklardan konuşmak çok hoş olmuştu.

 Nazlı,beni yine çok hoş bir raslantının kucağına attı ve bu kez çocukluk anılarımı canlandırdı,o eski günleri yeniden yaşamama neden oldu.

Ordu'da benim yaşadığım mahalle şimdilerde moda deyimle bir azınlık mahallesiydi... Ermeni komşularımızla birlikte yaşardık. Ama sonraki yıllarda  her gidişte ,artık birinin orada olmadığını görüyordum. İstanbul'da olanlarla görüşmemiz çok uzun yıllar sürdü ama sonraları onlar da gittiler.
Geçen gün Nazlı; elinde bir cd ile çıkageldi...

Berke Baş; Nazlı'nın bir öğrencisinin velisiymiş. Ordu'da yaşan Ermenilerle ilgili bir belgesel çekmiş. Hush-Nahide'nin Türküsü... Belgeselde adı geçen Nahide Hanım; Berke Baş'ın anneannesi...Ben çok başka bir gözle ve duyguyla izledim... Nasıl duygulanmayayım, sözü edilenler benim çocukluk mahallem ,bayram hatıralarım arasında en önemli yer tutan lacivert kadife jilemi diken Zıvart Abla,annemlerin çok sevdiği Eşbe Teyze...Babamın av arkadaşı Süren Amca'nın eşi Kuvar teyze... İlk dişim çıktığında; dişimi evinin damına attığım Dikran Amca..., Gelenekler gereğince çocuklar ilk çıkan dişlerini okumuş,mevki sahibi birinin damına atarlardı ki biz hepimiz  Dr Dikran Amca'nın damına  atardık. Ne de olsa aynı evde yaşan kız kardeşi de eczacıydı... Biz atarken,annesi de cama çıkar,yan taraftan atın ,oranın damı daha alçak derdi:)... Harut Amca ile yapılan röportajda artık göz yaşlarımı tutamadım. Kızı  Suna ile aynı okuldaydık. Ben mezun olunca bıraktığım bando takımının majörlüğünü o üstlenmişti..
Yıllar sonra,evliliğimizin ilk yıllarında kocam ile Ordu'ya gitmiştik. Çarşıda dolaşırken-Aaa bizim kızmış diye bir ses duydum. Dönüp ,baktığımda Harut Amca ve eşi Lidya Teyze olduğunu gördüm. Kucaklaştık, Harut Amca 'nın bakırcı dükkanında oturup çay içip,sohbet ettik...



Bu belgeseli izleme olağını bulup bulamayacağınızı bilmiyorum o yüzden Nahide Hanım'dan söz etmek isterim. Nahide Hanım,ailesi göç sırasında giderken geride kalan ermeni çocuklardan. Bir müslüman aile tarafından büyütülmüş ve bir müslümanla evlenmiş. Ermeniyim ama müslümanım dermiş hep. Hiç çocuğu olmamış ve eşinin ikinci evliliğinden olan oğlunu kendi çocuğu gibi büyütmüş. Henüz beş yaşındayken onu okula yazdırmış ve geri kalmasın diye hergün sırtında derse  götürüp getirmiş. Belgeselde  bu çocuğun şimdi mimar olduğunu görüyoruz. Komşularıyla yapılan röportajda en çok ilgimi çeken,bir kadının sözleriydi. O bize örnek oldu,çocuklarımızı onu örnek alarak hep okuttuk.
Belgeseli izlerken,Harut Amca'nın bana''Bizim Kız '' diye seslenmesi geldi aklıma...Sanırım -biz- demeyi bıraktığımız gün   yitirdik bu güzellikleri...
Ben Berke Baş'a kendi adıma çok teşekkür ediyorum.Çok kişiye ulaşmasını çok isterim bu belgeselin...