Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

26 Şubat 2014 Çarşamba

Uykusuzlar ve Kız Çocukları

Bugün ''Tavsiye Evi''nde yine bir yazar-okur buluşması yaptık. Yasemin Sungur moderatörlüğünde Gülşah Elikbank ile son romanı ''UYKUSUZLAR'' hakkında konuştuk. Rüyalar ve rüyalarımız üzerine çok  koyu bir sohbete daldık.Hepimiz rüya görür uyandığımızda da bunu anlamlandırmaya çalışırız. Ben mesela beni yönlendirmesine izin vermesem de rüyalarıma inanırım. Önünde sonunda çıkar çünkü...Hatta bazen beni korkutur bile bu durum.Gülşah Elikbank'da rüyalarına inanlardan ve bu konuda 4 yıl araştırma yapmış,sonunda da bu roman çıkmış ortaya... Fantastik bir kurgu olmasına karşın hemen herkesin kendinden bir şeyler bulabilebileceği bir kitap.

Bir de gölge mevzu var kitapta kii  gölge de benim ilgimi çeken bir şeydir. Hatta zaman zaman gölgemi çektiğim resimleri de burada paylaşmışımdır. Gördüğümüz ama dokunamadığımız,maddesel olmayan bir şey hem korkutucu hem çok ilginç hem de çok güzel bir şey...Şey diyorum  adını koyamadım çünkü:)

Kitabı okurken hemen ilk sayfalarda  şu cümleler  çok ilgimi çekti.''Dünyada kendi türünden tiksinen ve onu sebepsiz yere tüketmek yok etmek için çabalayan tek ırk  İnsanlık!''

''En keskin kılıç; bir varlığın aklıdır. Lakin ne yazık ki, aklı yenebilecek tek şey de; Aşktır''

Gülşah Elikbank'ı ben  bu fantastik romanıyla tanıdım. Bir Türk okur olarak da kendisiyle gurur duydum. Nasıl Hary Potter serisini genç yetişkin demeden  keyifle okuduk, o fantastik dünyayı sevdik ''Uykusuzlar''  da  hiç  de aşağı kalmayan bir başarı yakalamış.Haklının hakkını teslim etmek gerekirse ben de uyandırdığı kanı budur.




Bugünün diğer bir lezzeti daha doğrusu lezzetleri ise ''Kız Çocukları''nın bizim için hazırladığı yiyeceklerdi... Elmalı turta başımın taacıydıı desem beni bilen anlar ne demek istediğimi...Ben onların yaptıkları yiyecekler kadar hikayelerini de çok seviyorum...Bir tıklayıp giderseniz hem hikayeyi hem de yaptıkları yiyecekler hakkındaki bilgileri okuyabilirsiniz...

Bugün de böyle girsin kayda...Hem beyne hem damağa şenlik bir gündü diye...


25 Şubat 2014 Salı

Dersimiz: Fizik

Dün itibariyle artık canıma tak eden diz ağrılarım nedeniyle fizik tedaviye başladım. Zuz da benimle birlikte tedaviye başladı Çünkü;O  da tenisçi dirseği denilen bir rahatsızlıktan  muzdaripti... Anam 100 yaşında olmak böyle bişi olmalı. O muzdarip kelimesi yerine koyabileceğim kelimeyi bulmadım:) Neyse işte kardiş kardiş tedavi oluyos. Karşılıklı geçip. Çabuk bitsin diye de günde iki seans alıyoruz.İki seans arasında iki saatlik boşluğumuz var o boşlukta da sohbet, yeme ,içme,didişme ve gülüşme işlerini yapıyoruz. Tedavinin en keyifli yanı yatıp kitap okumak:))Tabi en önemlisi de günün büyük bir kısmı hastanede olduğumuz için gündemden uzak kalıyor olmak.

Bugün dizimde hissedilir biçimde bir rahatlama hissettim. Eski günlerime dönmek, Üsküdar-Harem sahilini keyifle yürümek istiyorum. Dolmuşlardan zıp diye inmek, merdivenleri  hop hop inmek istiyorum.

Hava da ne kadar soğudu, kış başladığından beri bu kadar soğuk hatırlamıyorum. Durdu durdu bana sakladı sanki tüm hışmını . Hadi hiç resimsiz olmasın. Kabataş motorundan, yağmur damlaları ardından görünen Kabataş iskelesi...


Böle işte...

22 Şubat 2014 Cumartesi

Filmmania

Dizim yüzünden hareketlerim kısıtlanınca kendimi vurdum filme... Zaten Oscar törenine kadar aday filmleri izlemek istiyordum.




Bugün iki Oscar adayı film izledim. Ama onun öncesinde dün  de bir film izledim...Adore...
Doris Lessing'in romanından, yönetmen Anne Fontaine tarafından beyazperdeye aktarılan filmin başrollerinde Naomi Watts ve Robin Wright bulunuyor. Filmin senaryosunu Oscar ödüllü senarist Christopher Hampton yazarken, film Doris Lessing'in Nobel Edebiyat Ödüllü "The Grandmothers" adlı romanından uyarlanmış.Kitap 2007 yılında ''Nobel Edebiyat Ödülü almış'' Dört kısa hikayeden oluşan bir kitap... Film ''Büyükanneler adlı hikayeden'' ..Konusu kısaca,küçüklüklerinden beri arkadaş olan iki kadının orta yaşlarında birbirlerinin oğullarına aşık olmaları...





Bugün izlediğim filmlerden ilki iki dalda Oscar adayı olan ''Sen Şarkılarını Söyle''... Yattığım yerden keyifle izledim bu müzik dolu filmi... Sanırım en iyi müzik dalında adaylıklarından biri... Kazanır mı kazanmaz mı bilemem ama şarkı sözleri alt yazılı olarak da verilmişti çok hoşuma gitti...






Bugünün ikinci ve son filmi ise Leonardo Dicaprio'nun Oscar almasına kesin gözüyle bakıldığı ''Para Avcısı''Çok uzun bir süreye sahip olmasına rağmen hiç sıkılmadan izledim. ''Sıkıysa Yakala'' dan sonraki en iyi performansıydı bence...Titanik falan hikayedir, ''Sıkıysa Yakala'' da gerçekten sıkı oynamıştı.





Bu üç filminde kesinlikle bir yetişkin filmi olduğunu hatırlatayım...

21 Şubat 2014 Cuma

Abim Evin Tek Çocuğu

Passenger dinliyorum...Sesi arı sokmuş gibi sızlayan dizimi bile hissetmemi sağlıyor sanki... Dizim yine ama bu kez her zaman yakındığım dizim değil diğeri...Bu kez çok canımı yaktı.Bu hafta sonunu sadece buz torbasıyla geçireceğim anlaşılan istikbalde bundan başkası görünmüyor şimdilik:(
Bugünü hep yatarak geçirdim. Yatarken de tavana bakmadım tabi, kitap okudum,film izledim. Kitabım hala  ''Fay Kırıkları Üçlemesi '' nin ilk kitabı;Mehmet... Mehmet Eroğlu'nun akıcı yazım dili nedeniyle  çok rahat okunuyor. Mehmet  durmadan kendine-Sen nasıl bir insansın-diye soruyor ve bunun cevabını arıyor. Bakalım neye dönüşecek ben de çok merak ediyorum...


Filmim ise İtalya'da gişe rekorları kıran bol ödüllü bir film. ''Abim Evin Tek Çocuğu''ben çok beğendim söyleyeyim...2007 yapımı bizde de Filmekimi etkinliklerinde gösterilmiş.1960 yıllarında İtalya'da geçen bu öyküde biri kominist parti diğeri faşist parti üyesi iki kardeşin traji-komik hikayesi...




Bu kaa...

20 Şubat 2014 Perşembe

hem ağrırım hem gezerim

İnternet yasası onaylandı biliyorsunuz... Umarım geç buldum çabuk kaybettim şarkısını söylemeyiz, bir gün kalktığımda blogumun yerinde yeller estiğini görürsem çok ama çok üzülürüm. Şimdiden söylüyorum öyle bir şey olursa  hakkınızı helal edin, yolda falan rastlarsanız yanıma gelin valla şaka değil.

Hadi şimdi bakalım yazmadığım günlerde neler olmuş.

''Ayvalık'dan ZUZ geldi, evde bir bayram havası'' modundayız. Geldiği akşamın ertesi sabahı kahvaltıdan sonra evden çıktık,Üsküdar'a indik. Ayaklarımızı Kız Kulesine karşı; çay simit eşliğinde kitaplarımızı okuduk. Eve  gelirken de hamsi alıp, akşama hamsinin  tavası ,soğanın cücüğü partisi yaptık.












Gece herkes yattıktan sonra da 5 dalda Oscar adayı ''Her'' filmini izledik. Önceleri ne bu la, ne kadar yavaş falan derken film ilginçleşti. Vay anasını sayın seyirciler gelecekte insanlığı böyle birşey bekliyor olmasın...İnternetin insanların hayatına gün geçtikçe nasıl el koyduğunu, birebir ilişkilerden nasıl koparttığı bundan daha iyi anlatılamazdı herhalde...





Dün Zuz karşıya geçti ben de görümcelerimle  okey oynadım. Üç görümcem bir de ben, bahçelerde börülce oynar gelin görümce hesabı çiftetelli oynamasak da bi güzel okey oynadık. Yalnız ben biraz kabalık ettim, Halide Abla'nın yaptığı bu güzelim pırasa dolmaların lüp lüp yutup üstüne de okeyleri çat çat çakıp,çift  çift yazdırdım sayıları:)

 





 




Her şey böyle keyifli keyifli giderken dün geceyi dizim yüzünden korkunç  ağrılar içinde  geçirince konuya yine Ataletim canım benim el koydu... Ama bu sefer sıkı el koydu valla . Pazartesi gününden itibaren fizik tedavinin yolları taştan  dizim çıkardı beni baştan türküsü çığıra çığıra fizik tedaviye başlıyorum.

İşte böle böle

17 Şubat 2014 Pazartesi

iki film bir kitap bir de ben

İlk film; Viva Küba... İki küçük çocuğun peşinde Küba'yı baştan başa geçiyoruz. Muhteşem Küba manzaraları eşliğinde. Ben filmi çok beğendim.Gündem zaten yeterince gergin   o yüzden bu kavgasız ,gürültüsüz,entrikasız filme bayıldım. Aileleri birbirinden nefret eden Malu ve Jorgito, Malu'nun annesinin yurt dışına sevgilisinin yanına gitmek isteyince, Malu'nun babasına çıkış iznini imzalamaması için adayı bir baştan bir başa kat ederler... Anlaşıldığı üzre aynı zamanda bir yol filmi kiii bilirsiniz yol filmlerine de ayrıca bayılırım:))


İkinci filmimiz; Nebraska... Bir aile filmi...Altı dalda 2014  Oscar adayı aynı zamanda...Film siyah beyaz...Yine bir yol filmi:))...Huysuz, oldukça yaşlı ve alkolik bir baba büyük piyangoyu kazandığına dair bir mektup alır. Büyük ödülü almak üzere uzun bir yolculuğa çıkacaktır. Dört eyaleti geçerek yolda pek iyi anlaşamasalarda oğlu eşlik edecektir.Oscar alır mıııı? almaz mııı? bilemem ama filmi beğendim... Özellikle ikinci yarısı çok güzeldi. Anne rolünü oynayan;  June Squibb  muhteşemdi...Tam bir aile filmi... 




Gelelim kitap kısmınaaa... Mehmet Eroğlu'nun Fay Kırıkları üçlemesinin ilk kitabı olan ''Mehmet'i okuyorum. Mehmet Eroğlu'nun okuduğum ilk kitabı; ''Issızlığın Ortası'' idi...hatta sonraları dizi yapıldı ve hatırladığım kadariyle kadın oyuncusu Sevtap Parman'dı...
''Mehmet'' de müslüman bir burjuva sınıfının yaratım sürecine tanıklık ediyoruz arka fonda...Önde ise hiç bir işte dikiş tutturamayan Mehmet'in bu dünyada hangi tarafta yer alacağını  göreceğiz...Türkiye'nin değişen çehresini kişiler üzerinden anlatıyor Mehmet Eroğlu...

Bana gelince ,Zuz geliyor bu akşam Ayvalık'tan... Sevdiği yemekleri pişirdim, bekliyorum.

Bir de bu kadar sıcak giden şubata sinir oluyorum. Tamam iyi güzel ama bunun bir de yazı var... Susuzluk var ,var da var...

Gittim şimdilik...

15 Şubat 2014 Cumartesi

Fotoroman

 Vira Bismillah deyip Mehmet Eroğlu'nun Fay Kırığı Üçlemesine başladım...
Bundan gerisi Naziş ile benim bugün kü Kadıköy gezimden...
Kahve Dünyasından... Tüm zamanlarımın en sevdiğim pastası;Mozaik pasta... Lisedeyken öğrenmiştim yapmasını, sürekli yapar buzluğa koyardım. O kadar çok yaptım ki Zuz nefret etti...Hala da eder:) Öyle yapmasaydın çok sevdiğim bir pasta olabilirdi der hep:)
Bugün kendime çoktandır istediğim led tarzı okuma lambası aldım. Bilmiyorum kullanışlı bir şey mi?...Deneyip göreceğiz... Bugün yine Vatan Kitap günüydü...Her ayın 15'inde çıkıyor... Kitap: Kılıç Yarası Gibi/Ahmet Altan... Okumuş çok beğenmiştim ama Zuz'dan alıp okumuştum. Alkım kitapevi yeniden basmış 3 Lira ya satılıyor tüm Ahmet Altan kitapları... Kitaplıkta bulunsun dedim. Belki yeniden bile okuyabilirim... Bardakta tarçınlı su var... Alkali Diyet toplantısından beri içtiğim sular limon dilimli ya da tarçınlı  faydasını çok gördüm, anlatıcam...
Mimozalar, bugün tüm Kadıköy çiçekçileri mimozalarla doluydu...Görüntü muhteşemdi...
 Kadıköy'de açılan  dilim pizzacıdan birer dilim pizza alarak yapılacak tüm serserilikleri tamamlayıp eve döndük Naziş ile...Eve dönünce Naziş ben öğrenciliğimde yaptığım gibi pilav yapıcam dedi ve pilavımızı o yaptı...

Yarın valla da billa da sedece kitap okuyup film seyredicem...

13 Şubat 2014 Perşembe

BUGÜN

İstanbul erken bahara devam ediyor. Dün açmaya başlayan erik ağaçları gördüm. Çiçekçiler mimoza satmaya bile başladılar.Mimoza; nasıl severim bilseniz. Ağacı bir sarı bulut gibi kaplaması beni mest eder. Bir mimoza ağacı gördüm mü  gözlerimi alamam...Ressam Osman Hamdi Efendi bir gün eşine bir buket mimoza getirmiş ve sonra da onunla resmini yapmış. Bence de bir kadına hediye edilecek en güzel çiçeklerdendir.Yrın sevgililer günü ya o yüzden çiçek böcük   yazıyorum sanırım:)






Bugün niyetim Üsküdar sahildeki    denize bakan taraçalara yayılıp kitap okumak, çay ,kahve içmekti ama son anda birden üşendim. Evde kaldım. Hemen bir köfte yoğurdum dolaba attım,sonrasında akşama kadar yattım yuvarlandım. Tembellik desen bu kadar dibine kadar yaşanırdı,yoruldum desem inanın:))



Sabah  kahvaltımı ederken kenardan kenardan da ''Kenar'ın Kitabı'' nı karıştırdım.Şenol Cantek' e ait bir derleme kitabı... Bu kez kenarda yaşayan Ankaralılar var.Seyyar satıcılar,  Kenar mahalle çocukları, kapı  önünde oturup örgü ören kadınlar var. Benim  hemen ilgimi çeken seyyar satıcılar oldu. En çok da şu cümle  içimi bir tuhaf yaptı.'' Seyyarlar için, seyyar satıcılık;yüzyüze kaldıkları yaşamsal zorluklar karşısında  kendi hayatlarını kazanmak için ahlaksızlığa  düşmeden yapabilecekleri  son şey, çalabilecekleri son kapıdır'' . Artık bu cümleden sonra çok daha başka bakarım ben seyyar satıcılara... Fatih Sultan Mehmet'den beridir de siyasette kullanılmış bu meslek. Çünkü halkın bu kadar içinde bulunabilen başka bir meslek yok. Ankaralı seyyar satıcılarla yapılan birebir görüşmeler de kitap da yer alıyor. Sonra sokak çocukları, hatta balkon sohbetleri var... Sanırım bu kitap hemen öyle rafa kalkmayacak uzun süre alimin altında kalacak...

Kapak resmi ise çok tanıdık birine Leylak Dalı'na ait...


 Şimdi  ben gidiyorum ama gitmeden ''Bibliyomanyaklar/ Kitap Düşkünleri '' de ki Dünya Ağrısı/Ayfer Tunç hakkındaki yazımın altına yapacağınız yorumla  kitap kazanma hakkına sahip olacağınızı  hatırlatayım. TIK








11 Şubat 2014 Salı

Sahillerden,kitaplardan,filmlerden ,ödüllerden

  Nasıl güzel bir hava var iki gündür. Ama hayra alamet mi? Bilemem valla...Bu ara sorular hep çalışmadığım yerlerden çıkıyo zaten. Benim anneannem gara gücük derdi Şubat için.Gücük şubat ayına atfen gara da kara kışa atfen söylenmiş bir söz. Zaten anlamışsınızdır da iş olsun işte. Ama bugün resmen pembe gücüktü:)) Berbat bir espri oldu kabul...

Biz sabah havayı güzel görünce hadi bir yürüyüş yapalım dedik. Hadi bi de değişik bir güzegah olsun  dedik. Ve bir plan yaptık. Üsküdar'dan Marmaray ile Yenikapı'ya geçelim Eminönü'ne kadar yürüyelim. Abey meğer oralarda sahil mevta olmuş bizim haberimiz yok.Yürü babam yürü denizle aramızda bir çit  var... Yürüdükçe karnım acıktı.Kum Kapı balıkçılarının oraya gelince daha da açlık hissettik. Zaten hafta içinin rehavetinde olan restoran garsonları insanın üstüne atlıyodu.Kocama pazarlık yap dedim:)) Valla buraların raconu böyle aklınızda olsun. Benim kocam da garibim hiç alışık değil böyle şeylere hahha ama baktı kapanın elinde kalıyoruz anladı olayı. Neyse ,oturduk balığımızı neyin yedik içtik.  Tabi ben zilyon çeşit balık içinde yine Karadenizliliğim tuttu hamsi yedim:)





Yemekten sonra yürü babam yürü   sahil ararken bi çıkmaza girdik sanki noluyoruz kapana mı? kısıldık leynnn derken oradakiler bize nah şu kapıyı gösterdiler. Oradan döne döne çıktık. Allahım aklıma mukayyet ol dedim. Neyse  valla bilemiyorum neresi Çatladıkapı mııı? Ahırkapı mııııı? orada denize kavuştuk. Olsun yine de uzun bir sahil yürüyüşümüz var , enseyi karartmayalım  bak ne güzel taze taze balığımızı da yedik  diyoruz ama kardeş bu sefer de yürü yürü tamam sahil güzel, deniz güzel, hava güzel de bi yudum su içebilecek bir yer yok yolun karşısında caanım kafeteryalar ,tesisler neyin var ama geçiş yok.Uzun etmeyeyim okuyucu bi daha da gitmem Davos'a diyeyim, anla sen beni. Gzözünü kulağını sevdiğimin ,ellerinden öptüğümün  Üsküdar Sahili...Miss gibi yürüyüşünü yaparsın, yoruldun, hemen denize karşı taraçalara oturursun ayağını denize uzatır kitabını açar,çayını söylersin. Karnın  açsa bi de tost  dersin. Olmadı tekneye bin Kız Kulesine geç,kahveni orada iç. Ya da geç yolun karşısı çay bahçesi dolu otur ,Tarihi Yarımadaya baka baka bi hal ol yani....






Sonuç olarak eve döndüm çok şükür, yolda kocam beni ekti,sen git yeşil çayını koy, yazını yaz ben de bi klübe geçeyim dedi. Hayde selametle dedim.Bugünün hikayesi de aksiyonu da bu...

 Gelelim kitapdııır filmdiiir:))


Şimdiii bir kitaptan söz edeceğim ama bir taraftan da size acıyorum. Diyeceksiniz niye:) Bu kitap ''İĞNELER'' in yazarı Selgin GB nin 2011 de yayımlanan bir öykü kitabı. Sanırım internetten satış yapan kitabevlerinden arayacaksınız. Ya da bu kitap yeniden basılsın...Kitap bir öykü kitabı  ama öyle sıradan bir öykü kitabı değil. Bi kere çok lezzetli. Lezzeti şuradan;Her hikayeye eşlik eden bir lezzet ve onun tarifi var. Öyküyü okurken , bırakayım okumayı gidip şunu pişireyim diyorsunuz.  Mesela bir Gurbet Aşı var. Baz olarak bulgur pilavı ama anam içinde nar ekşisi bile var. Kesin pişiricem onu kesinnn....Bir hikayenin kahramanına başka bir hikayenin bir yerinde rastlayınca sanki yolda yürürken bir tanıdığa rastlamış duygusu ediniveriyorsunuz.

Filme gelince,filmimiz yabancı dilde en iyi  film dalında Oscar Adayı... 

Seyahat etmek yararlıdır, hayal gücünü geliştirir.
Geriye kalan her şey hüsran ve angaryadır.
Yolculuğumuz tümüyle hayalîdir. Gücünü buradan almaktadır.
Yaşamdan ölüme yol alır.
İnsanlar, hayvanlar, şehirler, olaylar birer hayal ürünüdür.
Bu bir romandır, yalnızca kurgusal bir hikâyedir.
Littré öyle söylüyor ve o hiç yanılmaz. Ayrıca o kadarını herkes yapabilir.
Siz sadece gözlerinizi kapayın. O, yaşamın diğer tarafındadır.
Louis-Ferdinand Céline
“Gecenin Sonuna Yolculuk
 
Film,bu sözlerle  bir Roma güzellemesi olarak başlıyor. Roma'daki sanat eserlerini tepeden, yandan, çaprazdan, yakından, uzaktan kamera ile geziyoruz. Sonra filmin kahramanının  güzelliği arayışı biçiminde sürüyor. Altın Küre dahil bir çok festivalde ödül almış bu film bir sanat filmi olarak düşünülmüş bence.  Görselliği yanında sözlü anlatım da  çok önemli.Alışılmışın dışında bir film olduğunu söyleyeyim ve gideyim.



Gitmeden önce bu hafta Bibliyomanyaklar da benim yazım yayında. Ayfer Tunç'un son romanı ''Dünya Ağrısı'' nı yazdım. Yazının altına bırakacağınız yorumla kitap kazanma şansınız var hatırlatayım. TIK deyin gidin yazıya:))

10 Şubat 2014 Pazartesi

Hafta Sonu Hafta Sonu

Hey gidi okuyucu, günler nasıl da patır patır geçiyor böyle...Neredeyse şubatı yarıladık. Türkiye gündemi yine ısınık yine ısınık. Valla  bana sormayın n'olcak diye... İnternet yasakları bu gece yarısından itibaren başlıyor. Uğurlu kademli olsun ... Valla Ordu^'da  hayırlı  ,uğurlu olsun'u böyle diyorlar. Gün olur da görüşemezsek hakkınızı helal edin...

Bu hafta sonu yine zıpkın gibi fişşek gibi geçti.Cumartesi günü'' İĞNELER'' öykü kitabının  ve ''Bibliyomanyaklar '' yazarı Selgin GB ile birlikte ''Kafka Cafe'' de kitap üzerine konuştuk.  Mesela öyküleri nasıl kugular, iğneler aklına nereden geldi  biz sorduk o cevapladı. Çok yakında bunları çok detaylı bir şekilde Mavianne'nin yaptığı röportajda  okuyacaksınız.Bizler de ''Bibliyomanyaklar''ın diğer üyeleri de  mart ayı içinde  yazacağız ama siz o zamana kadar bence kitabı hemen alıp okuyun. Her okuyana bir tarafından değecek hikayeler var. Ben çok hikayede kendimi, annemi, babamı, kardeşlerimi buldum mesela... Hatta hikaye kahramanlarından biri  bizim eve geliyordu az kaldı:)...





Cumartesi akşamının bombası ise internet yasakları protestosu için İstiklal'de olan  Naziş ve Neslihan'ın   bir güzel gazlanıp eve gelmeleriydi, neyseki ucuz atlattılar.


Bugünün en güzel tarafı ise Memo'nun doğum günü olmasıydı... Memom benim ne zaman bi şeye sıkışsam Hızır gibi yetişir,yengesinin işini halleder.Çoook uzun yıllar önceydi, bir akşam kapı çalındı Memo geldi,bize. Evde yalnızım ve deli gibi tutkunu olduğum '' Yedi Tepe İstanbul''u izliyorum. Ama o zaman öyle uydu antenler, Digitürkler neyin yok. Bildiğin çatı anteni var herkeste. Ne hikmetse TRT1 ne yaptık ettikse doğru düzgün çekmiyor. Ertesi akşam, bizim çatıda tangır tungur sesler, Mehmet bizim eve gelmiş pencereyi açmış atın  kabloyu falan diye bağırıyor. Canım Memom ,o gün ilk parasını kazanmış onunla da bana çatıya özel anten diktirmiş:)) Yani öle bi gönül bağımız var onunla...Görümcemin yaptığı şahane dolmalarında olduğu masada  toplanıp ona sürpriz bir doğum günü yaptık bugün...



 Yarın okullar açılıyor,kızlar da haliyle işbaşı yapıyor. Ben de normal yaşamıma dönerim inşalah maşallah...

Ay ay durun hemen gitmeyin bu pazartesi günü yani bugün:)))''Bibliyomanyaklar'' da benim yazım yayına giriyor. Yani Dünya Ağrısı/ Ayfer Tunç ile ilgili yazdığım yazı...Yazıyı okuyup yazının altına yorum bıranlar arasından yapacağımız çekilşte bir kişiye  CANAN TAN'ın özel olarak Bibliyomanyaklar-Kitap Düşkünleri  okuyucuları için imzaladığı'' İZ''romanını hediye ediyoruz.Hepinizi orada görmek isterim doğrusu:))
Şuraya bi TIK


















Hayde şimdi gerçekten de gittim:))

Not: bazı arkadaşlar sayfama girmekte sorun yaşadıklarını söylüyorlar, merak ediyorum  kimler sorun yaşıyor acaba başka....

8 Şubat 2014 Cumartesi

TOKUZ AMA AÇIZ

Başlığı görünce şaşırabilirsiniz ama dün ben  ^^ Tavsiye Evi'' nde bu başlık altındaki bir toplantıya katıldım. İyi ki de katılmışım. Dr. Ayşegül Çoruhlu bilmediğimiz hiç birşeyi anlatmadı ama neden bunları yapmamız gerektiğini öyle güzel anlattıki. Kendisinin bir biyokimyacı oluşu bir diyetisyen olmayışı, kilolarınız değil beni ilgilendiren deyişi dinlerken gözlerimi ve kulaklarımı dört değil sekiz açmamı sağladı.





(benim yanımda  oturan beyaz  gömlekli hanım Dr. Ayşegül Çoruhlu)
Ayşegül Hanım dedi ki, akşam yemeklerinizi erkene alın, mümkünse mesela saat 5  gibi yeyin. Bilmiş ben,illa bi çıkıntılık yapıcam ya  durur muyum?)) -''ama ama Ayşegül Hanım, biliyosunuz Türk kültüründe akşam yemeği çok önemlidir, aile akşam yemeğinde bir araya gelir ve en lezzetli en kalorili yemekler akşam yenir'' dedim.
Cevap: Değiştirin daha erken yeyin, daha çok sebze yeyin, kalorili besinleri gündüz tüketin. Doğum günü partilerini gündüz yapın, dedi. Suyunuzu alkali yapın dedi mesela. Bu da bir litre suya bir çay kaşığı karbonat atmakla  yapılabilecek bir şeymiş. Suyunuzun ne tadı ne rengi değişir dedi. Ya da limon sıkmakla... Enginar örneğini verdi. Nasıl enginarın kararmasını önlemek için limon sürüyor ya da limonlu suya bırakıyorsak. Limon içimizin de böyle  temizlenmesine yardım eder dedi. Et yiyorsanız yanında mutlaka bir tabak koca salata yeyin dedi. Baden,fındık, ceviz bunları miktarsızca yiyin. Yağlı tohumları (keten tohumu, çörek otu gibi mesela), baharatları yemeklerinizden eksik etmeyin dedi. Arabamıza en iyi benzini koymaya çalılırken, evimizi en kaliteli temizlik malzemeleri ile temizlemeye çalışırken bunları yapmak hiç ama hiç zor değil bence de...


Yani bugün de sağlıklı beslenme konusunda tüyolar verdim size afferim bana:))

7 Şubat 2014 Cuma

YA DA

Dün biz uyurken ya da yemek yerken ya da kahvemizi içerken,kitabımızı  okurken ya da ya da ya da...
Bir baba oğlunun cesedini ,sırtındaki torbada taşıdı...



5 Şubat 2014 Çarşamba

Şubat

Bizim için sağlık sorunlarıyla dolu olarak geçen ocak ayı nihayet bitti...Sağolsun tüm aile bireylerini bi elden geçirdi öyle gitti.

Pazartesi evde büyük bir temizlik ve dezenfekte operasyonu yapıldı. Pir-ü pak oldu. Darısı memleketin başına diyelim ve  başlayalım ne ettik ne yaptık ne okuduk  ne izledik. Bu ara film konusunda yavaşladım. Daha doğrusu  bir kaç sabahtır geç kalkıyorum.Ama geceleri radyo tiyatrosu dinlemeye devam. Dün gece radyo tiyatrosu yerine Agatha Christine'den uyarlanan bir oyunu arkası yarın olarak açmışım. Aniiii, 25dk da bir biter, yeniden başlar, seslendirenlerin adını neyin yeniden söyler bi de özet geçer. Kocamın canına okudum, ben 45-50 dk lık radyo tiyatrosu oyunu seçiyordum, onun da zaten yarısında uyuyordum sen tutturdun Agatha Christine diye, dedim:) Zaten uyumuşum bir ara uyandım 12. bölüm başlıyordu arada ne oldu bilemiyorum ama yine de katili öğrenemedik. Arada uyuduğum için de fikir de yürütemedim...

Kitap; Bugün Canan Tan'ın ''Issız Erkekler Korosu'' na başladım...Canan Tan ,bu kitabında olaya erkekler tarafından bakmış... Sadece erkek müşteri kabul eden ''Ademoğlu Pansiyon'' da geçen bir hikaye...Dertli ve aşık erkekler. Hepsinin ayrı bir derdi ve hepsinin ayrı bir şarkısı var.Bu romanın özelliği; Canan Tan'ın diğer romanlarındaki kahramanlarının bu romanda da olması... Pansiyon müşterileri tanıdık yani:)...



Resimde gördüğünüz,orkidemin cinsinin adı; ''kedi tırnağı'ymış. Yılda iki kez açıyor ve çiçekleri de dört ay üstünde kalıyor. Çiçekler dokunduğunuzda sanki sert plastik gibi bir his bırakıyor. Bu yıl  ilk kez açıyor...




Tekrar bir hatırlatma ; Bibliyomanyaklar her hafta bir okuyucusuna kitap armağan ediyor. Tek yapmanız gereken yazının altına yorum bırakmak. Dünya Ağrısı/Ayfer Tunç  şubat ayı kitabımızdı biliyorsunuız. İlk haftanın yazısını,   Leylak Dalı yazdı... Çok kapsamlı çok güzel bir yazı olmuş..

Ayrıca da ikinci haftanın yazısının ödülü benden olacak  sürprizli bir ödül o yazı için de bi TIK

E bu kadar  ,gittim ben hayde...

1 Şubat 2014 Cumartesi

Kayda girsin

Yavaş yavaş sosyal yaşama dönme kıpırtıları göstermeye başladı bizim ev. Dile kolay tam bir aydır, hastalık halleri var bizde...En büyük hazine sağlıkmış diyelim ve ben ne yapmışım, ne okumuş ne izlemişim bu günlerde  bi bakalım)
 











İlk evden çıkış operasyonumuzu görümcemin kızı  Filiz düzenledi. Bizi evinde bir güzel ağırladı... Yedik içtik,sohbetler ettik. Bir ayın acısını çıkardık.




Bu hafta izleyip de size sözünü etmek istediğim film ise;President Barber...Bir Kore filmi ama izlerken hiç de yabancılık çekmeyeceksiniz. Memleketimden manzaralar diyebilirsiniz hatta...
Sıradan bir berber, çocuğunun da telkinleriyle işleri büyütmek için çaba göstermeye başlar. Bunun sonucunda ülkenin başkanının berberi haline gelecek olan adam, ülke tarihindeki önemli olaylara da ilk elden tanıklık edecektir.



Bu haftanın kitabı ise  ''Dün ve Ferda/ Erendiz Atasü'' oldu.60'lı yıllardan bugüne uzanan olaylar silsilesi,bir dönüşümün kitabı...Kahramanımız Ferda  ama onun etrafında gelişen olaylar, onun hayata bakışı,o yıllardaki siyasal yapı, cinsellik ,çevresindeki insanlar gibi detaylarla  yazar bize o yıllardan bu yana değişen hatta kökten değişen bir anlayışı anlatıyor. Değişmeyen tek şey sanırım Kazım Hoca gibiler...

Gözlüğümün  zincirini görüyor musunuz... Görümcemin kızı Banuş yapıyor. İncecik oyalar örüyor bunun için. Görür görmez kaptım hemen:)

Gelelim bu haftanın en önemli etkinliğine... Dün ''Tavsiye Evi'' nde Canan Tan ile yapılan çaylı kahveli bir sohbete katıldım.Kitaplar, Türk Edebiyatı ve son günlerdeki edebi olaylar hakkında sohbet ettik. Bir ev sohbeti  bir komşu ziyareti havasında geçti saatler. Kitaplar imzaladı bize, hem de istediğimiz kadar kitabı hediye etti, seve seve de imzaladı..''.Mesela çocuk kitapları yazdığını bilmiyordum. Hemen yeğenim Doğa'ya  imzalattım ve gönderdim dün babasıyla Ordu'ya...İmza Ben'' de de aynı kitapta buluşacakmışız çok sevindim.


Bu sohbet sırasında ''Kız Çocukları''tarafından hazırlanan lezzetlerle ağırlandık. Hele adını'' Fatih Portakal''ın koyduğu bir ''kara bela'' vardı ki, pasta mıydı?,çikolata mıydı?  karar veremedim...


Dün öğleden sonrayı ise Ordu'dan gelen kardeşimle geçirdim. Naziş bizi yemeğe götürdü. Sonra  D&R da kitap alışverişi yaptık.

Durun daha haberler bitmedi... ''Bibliyomanyaklar''ın ilk yazar röportajı yayına girdi.Çok güzel bir röportaj oldu,okumanızı ve Kapalı Çarşı Cinayeti yazarı Esra Türkekul'u yakından tanımanızı öneririm... Bakın bakalım o neler okuyor mesela...Ve bundan sonra her hafta bir okuyucusuna bir kitap armağan edecek Bibliyolar... Çok güzel kitaplar var,kaçırmayın...