Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

21 Haziran 2014 Cumartesi

Müsadenizle:)

Biz bi koşu  gidip gelcez... Kendinize iyi bakın...


Mekanım Cunda olsun:)
 









Burası bizim Zuz'un pansiyonu biliyorsunuz... Bilgi almak isterseniz, yandaki pansiyonun resmini bi tık edersiniz...Kardeşim diye demiyorum reçellerini bile kendi yapar ne de olsa ablası kim:))?
Böyle de şahane bi kahvaltı hazırlar. Ayıptır söylemesi bu kahvaltının resmini bizzat kendim çekmiştim.




 Sabah erkenden elime kitabımı alıp ''Taş Kahve''nin yolunu tutmak istiyorum.

Şimdilik Adiyo...

20 Haziran 2014 Cuma

Dünkü Gün:)

Dün sadece Cancan vardı... Başbaşa evde çok güzel vakit geçirdik. Bir yarım saatliğine ancak dışarı çıktık o kadar...

 

 Birlikte kahvaltı yaptık...Patetesli ve kaşarlı gülen adam omletime bayıldı.

 Çiçek diktik
 Bana resim yaptı hem de model kullanarak..


 kitap okuduk...
B

Birlikte Köfte Yağmuru 2 izledik...
Biz başabaşa iken her şey güzeldi ama ablalar eve gelince birlikte kudurdular...Her tarafı dağıttılar...
Akşam yemeğini de birlikte yedik ve sarılıp gizlice seni çok seviyorum dedi ve gitti...

18 Haziran 2014 Çarşamba

Bir film bir kitap

İyi günler olsun benim canımın taaa içi okuyucu... Nasılsın  iyi misin?. Ben bu ara hayırlara vesile karman çorman rüyalarda acaip maceralar yaşıyorum. Bazen radyo tiyatrosu dinlerken uyuya kalıyorum ya hooop  anında tiyatronun oyuncularından biri oluyorum.Bu sabahta valla yorgun argın uyandım...Ve bu saat olmuş hala elimde yeşil çayım pineklemekteyim. Bari bir yazı yazayım dedim.

Dün Nuri Bilge Ceylan'ın Altın Palmiye ödüllü '' Kış Uykusu''nu izlemeye gittim.Buna baştan karar vermiştim bu filmi yalnız izleyecektim. Sinema saatine bir saat kala çıktım evden biraz da  D&R da gezerim diye... Bilmeyenler için söylüyorum ''Capitol'' de D&R ve sinema yanyana ballı lokma tatlısı yani) Önce biletimi aldım. Gişeci çocuk spectrum kartı istedi, lamayı unutmuşum boş ver tam olsun dedim. Baktım öğrenci bileti vermiş:)) Sonra  kitaplara bakmak için D&R a girdim. Valla bana reklam parası versinler beş satırda üç kez adlarını andım::))  ''Can Yayınevi'' 5 liralık kampanya standını karıştırdım, daha doğrusu orayı darmadağın ettim. En büyük başarım yıllardır devam eden bu kampanyadan bir şey almayı becerememdir. Neyse bu kez iki kitap çıkardım. Tahsin Yücel'in Sonuncu ve Nazlı Eray'ın ''Kız Öpme Kuyruğu'' . Nazlı Eray'ın kitabı lake beyaz kap, ve içi de bez ciltli çok şık... Hatta olsa bir kaç tane alacak,olmayanlara verecektim ama bir taneydi.

Film saati gelince sinemaya girdim. Salon bomboştu 10 kişi kadar falandı. Sevgilisini alıp sinemaya gelen tıfıl oğlanla ben  aynı sıradaydık. Bunlar sevişgen çıkarsa nasılsa salon bomboş ben başka yere geçerim derken zaten ilk yarım saate kalmadan çıktılar. Açmadı onları.  Ben filmi çok ama çok beğendim. İyi ki de yalnız ve sinemada izlemeyi tercih etmişim. Filmi DVD si çıakr nasılsa evde izleriz diyorsanız; hata ederseniz. Ne kadar büyük ekranda izlerseniz izleyin,uzun diyaloglar olan bu filmden koparsınız. Telefonunuz çalar, biri bişi söyler, bi kahve alayım dersiniz, tuvaletiniz gelir alan filan. O eşsiz Kapodokya manzaralarını , o yılkı atlarını mutlaka  perdede görmelisiniz. Oyuncu seçimi muhteşemdi. Haluk Bilginer için söyelenecek söz yok. İmam rolündeki Serhat Kılıç, Melissa Sözen, Demet Akbağ, Nejat İşler hepsi hepsi rollerini o kadar doğal yapıyorlardı ki sanırsınız  rol değil onlar oynadıkları kişiler.
Kapadokya'nın uzun kışında kış uykusuna yatan eski tiyatrocu, babadan otelci  Aydın ve çevresindeki kişileri  ve onlarla ilişkilerini  anlatan bu filmi kaçırmayın derim.



Kitaplara gelirsek bu ara Leylak Dalıcım'ın doğum günü hediyem olan Ayla Kutlu kitaplarını okuyorum. Her ailenin hikayesi vardır ama bazılarının hikayesi çok hüzünlüdür,acıdır, tarih neredeyse onları sayfa olarak kullanıp,onların üstüne yazar. Bir Çeçen olan Emir Bey daha çok küçükken ailesinin katline tanık olur. Annesi onu türlü belalara katlanarak, Osmanlı topraklarına kaçırır.Tek isteği  Emir Bey'in bir gün öç almak için geri dönmesidir. Ama Emir Bey karşımıza ellili yaşlarda ve mebus olarak çıkar. Artık kurtuluş savaşı yıllarıdır. Çok ama çok beğendim. İlk kitapta bir göçmen kuş olan Emir Bey vardı. Dün akşam ikinci kitaba başladım yani  Emir Bey'in Kızları...





Film dedik kitap dedik daha ne olsun, her gün böyle olsun...Hayde gittim ben


16 Haziran 2014 Pazartesi

Ordan burdan şurdan

Çıkmaz bir sokağa girdim,ya geri dönecek o korkunç yokuşu çıkacaktım ya da yan taraftaki alt tarafı uçurum olan çok dar yoldan yürüyecektim. Fakat bu yolda da biraz yürüdükten sonra önüme bir bina çıkıyordu ve yol bu binanın köşesinde bitiyordu,binaya tutunup diğer tarafa geçmem gerekiyordu. Uçurum ve alt tarafı deniz. Ne yapayım ben de uyanmayı tercih ettim. Üçüncü seçenek hep vardır di mi ama?)))

Bir saat kadar önce  yazı yazmak, maillerime bakmak için bilgisayarın başına oturdum ve ınınınınnn ne maillerimi açabiliyorum ne blogu...Üstelik böyle bir blog adresi barındırılmıyor gibi bir garip söylemle karşılaşıyorum. Anah rüyamdaki çıkmaz sokak bu mu dedim?)) Neyse sonra bana şifremi sıfırlamam önerildi falan filan sonunda kavuştuk benim canım okuyucu... Vallah kaybettiydik birbirimizi...

Neyse şimdi hadi başlayalım,koca bir hafta sonu geçirdik ne ettik nişledik bi bakalım.
Cumartesi günü doğum günümdü biliyorsunuz. İlk kutlamayı Ecemkuşla yaptık.Sabah kahvemizi Kuzguncuk Çınar Altında içtik. Kuzguncuk sokaklarını dolaştık. Öğle yemeğimizi yine Kuzguncuk ''Metet Döner'' de yedik. Burada döner yemenizi mutlaka öneririm... İstanbul'un en iyi 10 dönercisinden biridir.Vedat Milor tarafından test edilip onaylanmıştır.


Yemek sonrası da önce Kanlıca'ya gittik ,şu toprak eşyaları yapan ve satan yere rastladık. Her şey çok güzeldi fakat sahibi cuma namazına gitmişti... Biz biraz gezindik oralarda... Ecem gelincik tohumları topladı...




(BU SAKSILAR ÇOK ŞIKTI)
Daha sonra da kandili Kandilli'de söndürdük. Bir şeyler içmek ve atıştırmak için  deniz kıyısındaki ''Alperenler Cafe'' ye gittik. Kafe dediğime bakmayın burası oldukça büyük bir yer,özellikle kışın Beyran çorbasını öneririm.







Dün Babalar Günüydü  özel bir yazı yazmadım ama  Babamın yaptığı soğuk çay tarifim ve yine babalar günü için kocama pişirdiğim özel bir pilavın tarifi var size...







Babamdan size pratik buzlu çay tarifi:Biz çocukken babam bunu yapardı annem de yine lüzumsuz lüzumsuz icatlar çıkarıyorsun derdi. Babam da Avrupalı çayı böyle içiyor diye tuttururdu:))

Sabah çayınızı demlediniz ama fazla demlemişsiniz kaldı. Bunu bir cam şişeye süzün,üstünü buzlu suyla doldurun ve istediğiniz ölçüde şekerle karıştırın. İçine limon dilimleri atın. Buz dolabına koyun. Alın size İcetea:)) Benim babam bunu fi tarhinde yapardı:))
Dün  aklıma geldi,yaptım ve kitabımı okurken mis gibi içtim.



 Havuçlu ve tel şehriyeli bulgur pilavı tarfi:Bu pilav, yanına bir salata ya da cacık yaptığınızda tek başına bir ana yemek olabilir.

 Kuş başı etinizi pirin,iyice suyunu çekince yağ ilave edin,bir küçük soğanı ince ince çentin birlikte kavurun,
sonra yarım kase tel şehriyeyi ilave edin,şehriye pembeleşince 1 adet rendelenmiş havucu da üstüne koyun,bir kaç kez de havuçla çevirdikten sonra bir kase bulgur ilave edin,üstünü iki parmak geçeccek kadar
sıcak su ve tuzunu koyun kısık ateşte pişirin.Piştikten sonra, karabiber ve dereotu ilave edin bir kez karıştırın... Affiyet bal şeker olsun.


Gelelim doğum günümün en güzel an anlamlı hediyesine... Tabikitleri de madein: Ecemkuş:)) Okuma odam için kitap şeklinde bir yastık ama içini açınca da en sevdiğim türkü; Mihribanın sözleri ve notaları karşılıyor sizi. Beni yakından tanıyanlar bu türküyü defalarca hatta çok defalarca üst üste dinlemeden keyfini çıkaramayacağımı bilir.








İşte böle böle





15 Haziran 2014 Pazar

Biz


Ordu'dan geldiğimden beri bu resime bakıyorum.Başkalarının, bir çekirdek ailenin resmi diye baktığı bu resim; çok ama çok mutlu yaşamış bir ailenin resmi... Resimdeki o kadın yıllar yıllar önce gitti ama yokluğu her dem taze...

Yıllardır bakamadığım resimlere baktım bu kez. Metin yani kardeşim, facebooka koyana kadar da bakacağım yoktu... Mutlu günlerin resimlerine bakıp , mutlu olunamıyor malesef...

Elbisemin kolunu indirmişim, alttaki mayo izine bakılacak olursa, elbisenin askısı, güneş yanıklarını acıtmış olabilir.Annem saçlarını hep öyle toplardı ve güneş vurduğunda saçlarında kızıl ışıklar olurdu... Zuz'un şapkası beyaz floş gibi bir şeydendi... Hatırlıyorum , çünkü benim olmasını istemiştim:))Resimde belli değil ama Metin'in sapsarı kıvır kıvır saçları vardı... Ve çok uzun boylu olan babam , resim çektirirken hafif bize doğru eğilirdi...

Biz çok ama çok güzeldik...

13 Haziran 2014 Cuma

Yeni yaşım hoş geldin




Selam sana yeni yaşım. Korkma ben dostum. Çok eğleneceğiz birlikte... Bir sürü kitaplar okuyacağız, filmler izleyeceğiz, yeni mekanlar keşfedip, yeni yemekleri evdekiler üzerinde deneyeceğiz)


Sen gelene kadar ben neler yaşadım, bu  Şehr-i İstanbul'da   ayak basmadık taş, dönülmedik köşe başı kalmasın istedim.Her taşın altına bir anı, her köşebaşında bir tanıdığım olsun istedim. Çok yürüdüm bu şehrin yollarında çook... Kah keyfi yürüdüm,kah benim de bir sözüm var diye yürüdüm. Ne kadar azimli olduğumu doğduğumdan beri aynı semtte oturuyor olmamızdan anlayabilirsin.

Sen gelene kadar ben çok sınavlara girdim çok sınavlardan geçtim. Annemi kaybettim, aşık oldum, evlendim, iki tane kız doğurdum.O kızlar bana kaç yaşına girdin diye soruyorlar ben de nerden baksanız kırk varımdır diyorum:))


Gel anlaşalım iyi geçinelim. Şunun şurasında bir yıllık misafirimsin:)




10 Haziran 2014 Salı

İşte böle böle

At izinin it izine karıştığı garip günleden geçiyoruz  a benim canımın içi okuyucu.Nereye gittiğimiz bilinmez ama nereden geldiğimiz herkes tarafından biliniyor. Hilary Clinton bizim için önemli ama geleceği belirsiz ortak  anlamına gelen sözler söylemiş.  Sizin gibi işlerine geleni alttan alttan fiştekleyenlerin  sayesinde dememiş biri çıkıp da... Neyse bu sayfada en az bulaşmak istediğim şey siyasettir bilirsiniz,görüşlerimi de az çok tahmin edersiniz az değil 8 yıldır emek verdik birbirimize karşılıklı.

Hadi biz her zamanki sohbetlerimize dönelim. Bu günlerde okuma hallerim  biraz karışık. Sabahları erken uyanınca Sylivia Plath'ın  'Günlükler''ini okuyorum. O'nu intiharına götüren duygu karışıklıklarına; bir bakmışsınız hayat sevinciyle bir bakmışsınız neden yaşıyorum duygularına kapılarak geçirdiği anlarına  tanık olmak biraz hüzünlü... Kocası son yıllara ait sayfaları koparıp yakmış zaten.



 



Gece yatakta uyku bastırana kadar da Doris Lessing'in ''Altın Defter''i okumaya devam ediyorum.Bu ansiklopedi kalınlığındaki Altın Defter sanırım bir süre elimde kalacak. Çünkü geceleri uzun okumalar yapamıyorum artık.Uykum gelmeye başlayınca da yo tiyatrosu dinliyorum. Bu ara ''Saatleri Ayarlama Enstitüsü''nü dinliyorum ama uyuya kaldığım için henüz üçüncü bölümü bitiremedim:)Neyse youtube açıldı da çok daha fazla oyuna ulaşabiliyorum.

(kitapda gördüğünüz ayracı Yeşilköy'de bulunan ''Havacılık Müzesi''nden almıştım. Yolunuz o taraflara düşerse mutlaka  ziyaret etmenizi öneririm bu vesileyle de)


''Bizim Evin Orta Yeri'' facebook sayfasına bakıyor musunuz... Bugün de çok güzel bir film izledim ve ekledim. Küs Kardeşler Limited Şirketi... Birbirlerine güvenleri azalmış üç kardeşin trenle Hindistan'dan Himalayalara uzanan  trenle yolculuk hikayeleri...Hem içsel hem de görsel bir yolculuk bu...İzlemenizi öneririm.
İşte böle böle

9 Haziran 2014 Pazartesi

BİNG BANG

Biz haftasonuna büyük bir patlama ile uyandık. Önce ne olduğumuzu anlamadık. Naziş yattığı yerden korkuyla bağırdı herkes yerinde mi diye? Önce kombiye koştum,sonra diğer odalara  dışardan mıydı yoksa dekennn bingo ...Salonumuz şu resimde gördüğünüz haldeydi. Televizyonumuzun siyah camdan yapılan sehpası patlamış. Milyonlarca parçaya ayrılmıştı..Eğer hafta içi olsaydi tam karşısında kizlar sabah haberlerini dinleyerek kahvaltilarini ediyor olacaklardı.Verilmîş sadakamız varmış.Allah korudu...Nedeni raştırılacak üretici firma tarafından ama duyduğumuza göre bu siyah camlarda rastalanıyormuş. Aman dikakt edin. Çünkü içinde hava hava kabarcığı kalabiliyormuş. Yani biz bir saatli bomba ile yaşıyormuşuz haberimiz yokmuş.Hafta sonu saat 07.20 de oluşu bizi kurtardı. 







Dünün stresini bu sabah kahvaltısını Kuzguncuk'da yaparak attık. Yürüyerek Kuzguncuk!a indik. Önce bir yerde oturup kahvaltı ettik sonra da Çınar Altı Kafeye gidip deniz havası alıp, martıları izledik çaya devam ettik. Kızlar bi koşu Dilim Pastenesinin çilekli tartaletlerinden aldılar ağzımız da tatlandı, Allah kimsenin ağzının tadını bozmasın. Dünü halen kafamdan atamadım.










Kuzguncuk dönüşü,biraz okuma odasında ''Bibliyomanyaklar''ın temmuz ayı kitabı olan ''Berlinli Apartmanı/Yaprak Öz''e takıldım. Sonra da  yayına daha yakın bir zamanda okuyup taze taze yazmak için bıraktım:)



Böyleydi bizim hafta sonumuz sizler neler yaptınız...

6 Haziran 2014 Cuma

efsane geri döndü:)) kitaptır,filmdir

 Dün yine Tavsiye Evi çok güzel bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Yazarla Sohbet gününün bu sefer ki konuğu üçüncü romanı ''Gece Tayyarede Açıkta'' ile Orhan Bahtiyar'dı... Orhan Bahtiyar bize çok güzel bir sunum hazırlamıştı. Aya ilk adımdan başladık günümüze kadar geldik... Kitabının kahramanı Vecihi Hürkuş  Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden biridir.Vecihi Hürkuş'u bir roman kurgusu içinde tanımak çok farklı...Ruslara esir düştüğünde Hazar Denizinde bulunan Nargin Adasından yüzerek İran üzerinden yurda kaçmayı başaran, davetli olduğu ama adresini bilmediği düğün evini havadan uçakla arayarak bulan,Kurtuluş Savaşı'nın ilk ve son uçuşunu yapan Vecihi Hürkuş'un  akıl almaz hikayesini mutkala okumalısınız...



Ben dün akşam başladım okumaya... Bir Bağdat köylüsü ile Vecihi Hürkuş arasında geçen konuşma bana yıllardır kullandığımız bir sözü nasıl da yanlış yerde kullandığımızı öğretti...




Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz sözünün aslı Ane gibi yar (yani uçurum) Bağdat gibi diyar olmaz. Ve bu sözün söylenme sebebi ise şöyle açıklanıyor ;
Ane Bağdat yolu üzerinde bir uçurumun adıdır. Bağdat ise bir dönem bilimin merkezi konumunda. Ve bilgiye ulaşmak isteyenlerin bilginin merkezi yani Bağdat’a giderken geçmeleri gereken bir uçurum var ve bu uçurumun adı da Ane.Valla hiç bir masraftan kaçınmadım ve o yarın yani uçurumun resmini buldum size:)


Vee dünün güzelliklerinden biri de^^ Kız Çocukları^^ndan geldi. Bu şeftalili merengle tatlandı ağızlarımız...Kız Çocuklarının sipariş aldıklarını da ekleyeyim not olarak...



Bugün yine şakır şakır yağmurla uyanınca en iyisi evde oturmak film izlemek dedim ve çoktandır izlemek istediğim  ''Grand Budapest Hotel/ Büyük Budapeşte Oteli''ni izledim. Mutlaka izlemelisiniz diyeceğim güzellikte bir film söyleyeyim size...Zerafeti ile otel müşterilerini kendine bağlayan Güstav ile bellboy  Sıfır Mustafa'nın hikayesini kaçırmayın. Sıfır Mustafa çünkü;gerçekten sıfır, anne baba yok,eğitim yok, deneyim yok:))

Size aynı zamanda hafta sonu önerileri olsun bunlar...hayde gittim ben

3 Haziran 2014 Salı

Hediye Kitap, yağ yağ yağmur

Dün evde otururken birden bir takırtı duydum aşağı katlarda bir makine falan çalışıyor sandım,meğer yağmurmuş. Resmen camları dövdü. Dışardakiler için endişe duymamak imkansızdı. Hemen kızları aradım ki çıkmayın okuldan diye,biz arabadayız Kadıköy tarafında bir şey yok dediler. Onlar gelene kadar da sakinleşti ama. Sanırım gökyüzü dün  tüm haşmetiyle Üsküdar'ın üstüne boşalttı tüm yağmuru... Alttaki resmi kuşkusuz çoğunuz görmüşsünüzdür,deniz ile kara birleşti her yer deniz oldu. Meteorolojiden gelen haberlere göre çarşamba günü yağmurun merkezi İstanbul olacakmış ve bu yağmur haziran ayı boyunca devam edecekmiş.







Hediye kitap konusuna gelince, ''Bibliyomanyaklar''ın haziran ayı kitabı;Fırtına Takvimi/Jale Sancak biliyorsunuz. Bir önceki yazımda söylemiştim. İlk yazı bana ait ve yayına girdi. Yorum bırakanlar arasında yapılacak çekilişte bir kişi Mehmet Eroğlu'nun Fay Kırıkları Üçlemesinin ikinci kitabı olan ''Emine'' yi kazanacak ve kendi elceağızlarımla göndereceğim kendisine...Şuraya bir TIK derseniz yazıyı okuyup ,yorumunuzu bırakabilirsiniz.





Ben Altın Defter/ Doris Lessing okumaya devam ediyorum, sanırım  uzun bir sürede devam ederim:)) Tuğla kalınlığında ve iki kilo ağırlığında bir kitap netekim:)... Yayınevlerine defalarca seslendim, bu tür kitapları iki cilt olarak basın tek ambalajda satın diye... Pazularım olacak yakında,kol kaslarım baya bi güçlendi:)Okurken uyuya kalsanız mazallah burnunuzu kırabilirsiniz...

Bu sabah kahvaltımı yaparken bir İran filmi izledim... Türkçeye ''Mütevazi Kabul''olarak çevrilmiş... Çok ilginç bir filmdi... Ha bu arada bu film Berlin film festivalinde Altın Ayı ödülü almış.
Konusu bir dağ yolunda bir araba ilerlemektedir. İçinde bir kadın bir erkek var.Arabanın arkasında çuval çuval paraları dağıta dağıta ilerlemekteler. Bu parayı niçin dağıtıyorlar, kimler nasıl karşılıyor izleyin görün.


Çoktandır yemek tarifi vermedim size değil mi? sorun ki niye:)) Çünkü gayet hafif takılıyoruz.  Yıkanan temizlenen semiz otu yaprakları hiç işlem görmeden yoğutla karıştırılıp üstüne sadece azıcık sızma zeytinyağ gezdirilip öyle geliyor masaya ya da sivri biberle azcık yağ ile cız cız ettirilip üstüne  diş diş sarımsaklar ve irice doğranmış domateslerle bir kaç kez çevrilip et ya da tavuk yanında servis ediliyor.  Ama bugün tencerede patlıcan kebabı yaptım.
Tencerenin alt kısmına yağ, iri doğranmış soğan,  15-20 diş sarımsak,bir kaç da sivri biber koydum, daha doğrusu bunları kızgın yağa attım biraz karıştırdım,  üstüne patlıcanları koyup ağzını kapattım, bir kaç dakida bir, tencerenin iki yanından tutup, bir taraftan da kapağı tutup ama:)) tencereyi hızlı hızlı silkeleyip, alttakilerin üste gelmesini sağladım.  Böylece patlıcanlar toplu kızarıma uğradılar... En üste de daha önce pişirmiş olduğum kuşbaşı etleri ve  bir kaç tane doğranmış domatesi koydum, hiç su koymadan pişirdim. Tuz koymayı unutmayın:))baharat konusunu size  bıraktım..

Haydi gittim ben kalın ağlıcakla, bugün bu haftanın tek yağışsız günüymüş kıymetini bilin. Benim ise haftanın en yağışlı görünen gününe programım var hadi bakalım gün olan devran döne...





2 Haziran 2014 Pazartesi

Bu hafta sonu

Bu hafta sonu
 ''Yeryüzü Derneği''nin Üsküdar Ekolojik Pazar ve Antikacılar pazarında yaptığı ekşi mayalı ekmek yapımı Workshopu vardı... Önce maya yapımını gördük sonra da pazar fırında pişen ekmeğin kokusu ile bi yerinde sallandı şöle:))
 Yeni bir kitaba başladım. Çok önceleri şöyle bir karıştırabildiğim bir kitaptı...
 Krep... Gamsegamse,sabah biz uyurken odaya gelip kahvaltıda canım krep istiyo deyince yapıldı... Ablası yani Naziş Cunda'ya gittiği için pek hüzünlüydü zaten:))) Krep hamuru fazla kaçınca bir kısmına da dereotu doğradım o da beyaz peynirle ,domatesle pek yakıştı...

Hafta sonu bir de düğüne katıldık, Balta Limanında... Kocamgilin)) tarafından akraba idi gelinimiz...Düğün akraba düğünü olunca tabi herkes de tanıdık olunca pek bir güzel oldu... Düğünün sonunda masadaki güllerden birini kulaklarımızın arkasına takıp Boğazın bu enfes manzarası karşısında poz vermeden edemedik. Filiz ve Banu ile...
Dün akşam da Naziş Cunda'dan döndü... Çok eğlenmişler...

Bu kadar işte...Peki siz ne yaptınız bu hafta sonuı...