Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

18 Nisan 2014 Cuma

Adios Maestro

marquez'in değişik dillere çevrilerek internet üzerinden dünyayı
dolaşan veda mektubu:

tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni
ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en
azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.
eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. az uyur, çok
rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı
yitirdiğimi düşünürdüm. insan aşktan vazgeçerse yaşlanır. başkaları
durduğu zaman yürümeye devam ederdim. başkaları uyurken uyanık kalmaya
gayret ederdim. başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın
tadından zevk almaya bakardım. eğer tanrı bana birazcık can verse, basit
giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm
çıplaklığıyla açardım. tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun
üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. gökyüzündeki aya,
yıldızlar boyunca van gogh resimleri çizer, benedetti şiirleri okur ve
serenatlar söylerdim. gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan
dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek
isterdim. tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... gün geçmesin ki,
karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. tüm kadın ve
erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna
ederdim. ve aşk içinde yaşardım. erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı
bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. çünkü insan aşkı
bırakınca yaşlanır. çocuklara kanat verirdim. ama uçmayı kendi başlarına
öğrenmelerine olanak sağlardım. yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil
unutma ile geldiğini öğretirdim. ey insanlar! sizlerden ne kadar da çok
şey öğrenmişim. tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı
olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. yeni
doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu
kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim. sizlerden çok
şey öğrendim. ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. çünkü hepsini bir
çantaya kilitledim. mutsuz bir şekilde... artık ölebilir miyim?