Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Aralık 2015 Perşembe

2015 "EN" leri

2015'i hatırladığımda iyi bir yıl değildi derim mutlaka...Dünya için de ülke için de zor bir yıldı...Bu yıla damgasını bence mülteciler vurdu. Tüm dünyanın gözleri önünde vatansızlığın ve aidiyetsizliğin hüküm sürdüğü çok ağır bir dram yaşanıyor hala da..
Mülteciler demişken 2015 yılının en çarpıcı fotoğrafı , bence polis kordonundan kaçmak isteyen mülteciye bir kadın kameranın çelme takarak düşürmesiydi.Üstelik kucağında bir çocuk olduğu halde. 

Yine Ege sahillerine o küçük bedeni buran Aylan bebek hepimizin içinde koca bir yara açtı. Ama Aylan bebek bir misyonu üstlenmiş meğer ki; dünya mülteciler konusunda biraz birazcık daha duyarlı oldu.

2015 ülke içinde çok ağır vir fatura kesti ne terör ne doğal afetler yakamızı bırakmadı. Üst üste yapılan iki seçimde politikacılar umrumda bile değil ama bizi çok yordu...

Bienim kişisel 2015'ime gelirsek
2015 ekiminde görümcemin kızı canım Filiz'in anevrizma nedeniyle hastaneye yatması ve ard arda geçirdiği ameliyatlar bizi ve geniş ailemizi çok ama çok üzdü.

Ailemiz için en önemli sevinçli olay ise Gamsegamse'nin nişanlanmasıydı.



2015 de okuduğum en iyi kitap; Hintli yazar Jhumpa Lahiri'ye   ait olan "Saçında Gün Işığı " idi..

Bu yıl basılı kitaplar yanında e-kitap da okumaya ağırlık verdim. Ve Andre Gide'nin Pastoral Senfoni' si en sevdiğim e- kitap oldu.
Bu sene ve de şimdiye kadar yaşadığım tüm senelerde yaptığım en ilginç ve en keyifli şey balonla uçmak oldu. 6000 fitte erkekler korkarken ben fıtı fıtı fotoğraf çektim ve uçuş sertifikamı aldım.


 Bu yılın beni en sevindiren olaylarından biri de benim en en sevdiğim kitap olan Sevgili Arsız Ölüm'ün yazarı  Latife Tekin ile ile tanışmak sohbet etmek hatta sonrasında  O'nunla ve Kariyerim Gelecek mi ? yazarı Yasemin Sungur ile bir yemekte birlikte olup kadeh tokuşturmaktı. Tam 30 yıl beklediğim bir andı bu.






Stefan Hawking'in hayatından alıntılanan ''Her Şeyin Teorisi''si ise 2015 de izlediğim en iyi yabancı filmdi.
 2015  de tek bir bale izledim o da  Süreyya Opera ve Balesinde  Aysel ile birlikte izlediğim "Gökkuşağı Balesi"ydi...Erkek egemenliğini anlatan gösteri bir Brodway müzikali havasındaydı...
 Bu akşam yani izlediğimiz ve de dinlemelere doyamadığımız Göksel Baktagir konseri de bu yılın gittiğimiz tek konseriydi ama çok konsere gitmiş olsak bile bu en iyiydi derdim.

 
En iyi yerli film ise daha dün izlediğim bir Çağan Irmak filmi olan "Nadide Hayat"tı.
Bu yıl Miyazaki'nin tüm animasyon filmlerini izledim ve en çok sevdiğim "Ruhların   Kaçışı" en sevdiğimdi.Pazar sabahlarının en güzel eğlencesi oldular bizim için.

Hemen 2015'in başlarında yaptığım Ordu seyehatim ise bu yıl çok konuşuldu...Nedeni kuzenlerle dağda mahsur kalıp bizi iş makinalarının gelip kurtarmasıydı.Fotoğrafta gördüğünüz ışıklar bizi kurtaran iş makinalarına ait.
Bu sene en sevdiğim mekan, hatta az önce yine oradan geldik. :) Üsküdar Bağlarbaşı'ndaki eski tramvay deposunun restore edilerek şahane bir mekana dönüşen New Mekan'dı...


 Umarım ve dilerim ki 2016 hepimizin gönlünce olsun.Tüm isteklerimizin gerçekleştiği sağlıklı,mutlu bolluk bereket içinde bir yıl olsun.
Hepinize hepİmize iyi seneler.

28 Aralık 2015 Pazartesi

Çıktık açık alınla 34 yılda her savaştan

Bana kalsa sonsuza kadar dururdum o mimoza ağacının altında ya da ıslak Beyoğlu'nda senin yanında ıslana ıslana yürürüm.Ama kızlar bekler evde...Kapıyı ben açmazsam  annem yok mu derler, sabah senin tostlarını yemeden okula gidemezler.

İyi ki ogün ben okuldan kaçmışım iyi ki o gün sizin okulda boykot varmış. 
İyi ki ama iyi ki evlenmişiz, mavi gözlü yeşil parkalı ,çocuk...

16 Aralık 2015 Çarşamba

Öyle işte

Elimdeki nergisleri gören kadın, aa çıktılar mı dedi. Evet çıktılar,
görür görmez aldım hemen. Çocukluğumu  hatırlarken; burnuma gelen mis gibi kokunun nedeni bu nergislerdir işte.  Nergise, Ordu'da sümbül diyoruz biz. Sizin sümbül dediğinize biz ne derdik bilmiyorum.
Ordu'da çiçekler fındık ağaçlarının altında açar. Mevsimine göre, sümbül, anemon ve mor menekşeler...
Her sabah sütçümüz Afife Bacı'nın kapıyı çalmasıyla uyanırdık. Ayar Tamı'ndan yürüye yürüye getirdiği sütün yanında da mutlaka topladığı çiçekler olurdu. Süt stilini boşaltan Annem de mutlaka içine çocukları için büsküvi koyardı. Sütü parasız mı alırdık, hayır ama bu onların arasındaki hoş bir ritüeldi.  Ara sıra da çipil gözlü, çilli suratlı oğlu getirirdi. Başında ortaokularda giyilen  kasketi, elinde kitapları sütü döke saça getirirdi.   Yıllar sonra, Ordu'ya gittiğimizde  kardeşimin eşi çalıştığı vergi dairesi  müdüründen görümcemler geliyor bir kaç gün izin istiyorum demiş, o da görümcen kim deyince beni anlatmış. İzin veririm ama pazar günü benim tekneye yemeğe geleceksiniz hep birlikte ancak o şartla demiş. Nedenini sonra anladık. Çünkü;bizim müdür çıka çıka bizim çilli oğlan çıktı  🤓😎😍. Geçen yıl Ordu'ya gittiğimde, fındık bahçesinden topladığım sümbülleri görürdüm anneme... Kolajın sağ alt köşesindekiler onlar...

Benim çiçekçiden de selam var size,kokinaları benden alsınlar, Üsküdar Vapur İskelesinde sağdan ikinci çiçekçiyim unutma dedi. :) Sıkı pazarlık edin ha..Bayılır pazarlığa. hobisi  ;)

Kış çiçekleri de baharı aratmıyor...

Bu da bu günkü modum...Bardakları bile dizi dizim dizdim...Tatlı Cadı izledim...Benim gibi nostalji seviyorsanız DigiTürk 59.kanalda tvem...


Yeni  kitabım Harper Lee'den, 55 yıl sonra gelen "Tespih Ağacının Gölgesinde"

"Bülbülü Öldürmek" te ki avukatımız artık yaşlandı... Siyahi genci savunma cesaretini gösteren tek avukattı...Üstelik berat ettirmişti... Şimdi kasabaya dönen kızı, babasının o zamanki görüşlerinin değiştiğini düşünüyor...

Kimi için kitabı kimi için annesinin mektubu, kimi icin pullari ya da plakları onun için çok değerlidir, Banka  kasalarinda saklanacak kadar...Bir tek barış umudu girmesin kasalara...Bu kolajdaki fotoğrafları dün İş Bankası Müzesinde çektim...Kiralık  kasalar...

İşte böylee böyle...

11 Aralık 2015 Cuma

Yeni yıl ışıkları bir bir yanarken

Dışarda bir deli yağmur var. Hava; sanki akşam olmuşcasına karanlık.Evdeyim bugün...Sabah filmimi  izledim, evi toparladım ve koca bir tencere kara lahana çorbası pişirdim.Yazım bitsin, mısır ekmeği de yapacağım inşallah maşallah. :)
 Filmim güzeldi güzel olmasına da sona doğru beni çok hüzünlendirdi. Bir Danimarka sineması örneğiydi...Kuşaklar boyunca fırıncı olan baba hatta kraliyet ailesinin bile tefarikçisidir.Hastalandığında kraliçe bizzat geçmiş olsun mektubu gönderir. Ama ölmek üzeredir ve New York'da çalışması için çok iyi bir teklif alan kızının artık ekmek işini üstlenmesini istemektedir. Kız da sanat galerisi işi yapıyor, düşünün artık...

İkinci filmim ise Norveç'dendi...10 yaşındaki kızın aşkı için neler yapabileceğini ağzım beş karış açık izledim...Her anne baba mutlaka izlemeli... Norveç'li bir yazarın kitabından uyarlanmış...Film izlenme rekorları kırmış ve Norveç'de her kütüphanede bu kitap mutlaka bulunurmuş....

Son okuduğum kitap olan  M Treni/ Patti Smith den söz etmedim size, fotosunu falan koydum da bu konuda konuşamadık...Patti Smith'in ilk kitabı Çoluk Çocuk çok güzeldi...Kendi gerçek  yaşamını anlatıyordu. M Treni de hemen hemen devam niteliğinde...Okudukça ne benzer duygular yaşadığımızı düşünüyorum...Bu okur kısmı bi acaip... Okuduğu kitapta, biraz da kendini arıyor sanki... İstiyor ki yazar beni de görsün, sevdiklerimi sevsin:)
O yüzden Patti, bakın Patti diyorum o derece yani. :) Çok zevklerimiz uyuşur, aynı şeylere çok kızarız. Örnek mi o da benim gibi aya gidildiğinde çok kızmıştı, büyüsü bozuldu diye... Aynı şeyleri ben Kız Kulesi kullanıma açıldığında yeniden hissetmiştim. Bi yerde de yemek yemesek olmaz mıydı diye... Binlerce yıllık efsanenin büyüsüyle, gizemiyle dursaydı... Biblo gibi dursaydı denizin ortasında. Annemizin kırılır diye dokunmamıza izin vermediği biblolar, incecik porselenler hassasiyetiyle baksaydık ona...
Patti; şimdi de benim Murakami'mi severmiş...okumuş ben gibi bütün kitaplarını...Ve benim gibi ritüellerine düşkün, her zaman gittiği yerlerde oturmaktan hoşlandığı masaya başkası oturunca ona gıcık olabiliyor  😍 Üstelik bugün izlediğim filmde, hani dedim ya New York'a gidecekti fırıncının kızı diye...New York'da tutuğumuz evin sokağında Patti Smith oturuyor dedi, sevgilisi... Bazı şeyler nasıl böyle çakışıyor...Bir kitap okurken, izlediğin filmde yazarın adını duymak film, kitap ve sen üçgeninde bir duygu alışverişi bir görünmez bağ oluşturuyor.
( Patti Smith'in Murakami kitapları hakkında hissettiklerini yazdığı satırlar)



Dün akşam ağacımızı kurduk. O ağacın çıkarılması, hep birlikte süslemek bana inanılmaz keyif veriyor. Havada karanlık ya ışıklarını da yaktım oh kendi kndime ambians yaptım evde bugün. :)

Haydi kalın sağlıcakla... En çok da kendinizi sevindirin bugün, çayı ilk kendi bardağınıza koyun, ilk kendi tabağınıza yemek koyun...Bugün böyle yapın , bakalım...Bana da yazın 😍

8 Aralık 2015 Salı

Tavşan kaç tazı tut

Alis Harikalar Diyarındada idi galiba, bir tavşan vardı. Sürekli geç kaldım geç kaldım diyordu. Bazen kendimi aynen öyle hissediyorum. Her şeyi yapmak isteyen ama sonunda hiç bir şeyi yapamayan biri olup çıkacağım...Uzun uzun kitap listeleri oluşturmaya, okunacak kitaplar varken bir de onları alıp önüme yığmaya, filmleri  depolamaya sonra her gün bir film izlemeye bayılıyorum...Gezilecek , görülecek yeni mekanlar araştırıyorum. Ev daima temiz , buz dolabında daima hazırda yemek olsun istiyorum. Kısaca benden hiç bir şey kaçmasın diye bir koştur bir koştur yaşıyorum galiba  :)

Haydi başlayalım ne vaaarr ne yokkkk...

Beni ta başından beri dile kolay 10 yıl bitecek,takip edenler güne yeşil çay ile başlarım o  sanki içimi yıkanıyor gibi hissettiriir bana... Bu sabah da güne içine yasemin çiçekleri attığım çayım ile başladım. Sonra kahvaltı için çayım demlenirken bi koşu kızların odasını topladım, kahvaltımı ederken izleyeceğim filmi seçtim. Bugünkü filmim İsveç Sinemasından; Taşraya Dönüş, oldu...Babalarının doğum günü için bir araya gelen üç kız kardeşin yıllardır devam eden sürtüşmelerinin daha da açığa  çıkmasının hikayesiydi...Beğendim...
Eğer evde yalnızsam bu benim için parti zamanı demektir. :) Dün bütün  gün kendime kıyak yaptım. Noel Filmleri izledim, kitabımı okudum, aromalı aromalı kahveler yapıp, zencefilli kurabiye kutusunun içine daldım.Akşama doğru hemen dolaptan tavuğu çıkardım , haşladım. Suyuna çorba, suyuna nohutlu pilav yaptım...Yanında da tavuğunu servis ettim. Birer kase de yoğurt verdim , oldu  bitti...Yani telaşa gerek yok...

Hafta sonu  sabahları Naziş ile izlemeyi çok sevdiğimiz bir çizgi film var. -Maşa ile Koca Ayı- Maşa, Naziş'in bebekliğine çok benziyor.Sanırım biraz da o yüzden seviyoruz. Ne kadar sevdiğimizi  televizyonun köşesindeki bizim Maşa'dan anlayabilirsiniz :)
Maşa'yı  izledik kahvaltıya kadar, evin geri kalan %50 lil kısmı kalkınca da kahvaltımızı yaptık...Pırrr,  koca ile Gamsegamse kaçtı...Naziş; benim yarın programım var bugün seninle evdeyim dedi. Ama  akşama doğru hadi Capitol'e gidelim dedi. Ben ıııhhhh deyince de rüşvet teklif etti... Hadi sana kahve, kitap ısmarlayayım dedi :) Hayat çok pahalı a dostlar, bi kitap bi kitaptır, gittim tabiki de... Gittik dolaştık, ana kız kahvelerimizi içtik, kitabımızı aldık, gitmişken Migrosdan alışverişimizi de yapıp geldik.

(Rüşvetin belgesi yukardaki foto )

Pazar sabahı ben sabah erkenden uyanıp, çayımı alıp bir hırsız sessizliği ile salona süzüldüm. Battaniye, çay, kitap keyfime koyuldum, hatta ay ne güzel keyif yapıyom beeen diye instagrama neyin fotoğrafını koydum. Bknz aşağıdaki foto ... 
 Ama benim gibi erkenci Banu beni görmüş, Lale Ablaaa, Ercü'de uyanık hadi dışarı çıkalım dedi. Saat henüz yedi buçuk falan biz bunu konuşurken.  Biz sabahım köründe proğramımızı yaptık ve kaçırdığımız sonbahardan bir gün kaptık. O yakmayan ama nerenize vurda orayı çok güzel ısıtan sonbahar güneşimi kaçırmadık.
Şimdiii artık yazının sonlarına geliyoruz inşallah maşallah... Gitmeden iki kitabım var...Birinden daha önce söz etmiş olabilirim ama bu al eline otur oku, bitsin kaldır bir kitap değil... Dursun sehpanızın üstünde hele de kışın hele de İstanbul'da yaşıyorsanız hele hele bir İstanbul aşığı iseniz , hiç değilse İstanbul'a bir kış günü yolunuz düştüyse bu kitabı mutlaka alın...
İstanbul'un Kış Günlüğü/Cengiz Kahraman
İçinde Ahmet Rasim'den kış hikayeleri, İstanbul'dan kış manzaraları, fotoğraflar , İstanbul'un kış kronolojisi, eski kışlara ait haberler, anektodlar ne ararsanız var...
İkincisi Ayfer Tunç'dan Evvel Otel... 2006 da çıkan bir kitabı... Bu kitaptan bitince söz edelim en iyisi valla yaza yaza, yaz gelecek neredeyse anacım ben gideyim artık...


Hadiii gittim... Kendinize iyi bakın, soğuk, insanların enerjisini alan, hayallerinizi anlatırken bile ama ama diye duran insanlardan uzak durun... Havalar soğuk ama insan en çok insanlardan üşüyor yeminle...




2 Aralık 2015 Çarşamba

Aralık

Çok sevdiğim, en sevdiğim mevsim olan sonbahar; bu sene bana teğet geçti. Filiz'in hemen ekim başında hastalanması ve bu sürecin hala devam etmesi nedeniyle hemen hemen tek gittiğimiz yer hastane oldu.  Gitmediğim günlerde de genelde evde kitap okudum, film izledim.

Aralık bizim ev için; kutlamalarının olduğu ve  çok hoş vakitlerin geçirildiği bir ay...Evlilik yıldönümü, kocamın doğum günü, yılbaşı ağacını kurmak,sabah hava henüz aydınlanmamışken, herkes uyurken ağacın ışıklarını yakıp kitap okumak,yeni yıl hediyeleri seçmek, yeni yıl hediyeleri getiren kargolar,evi zencefil ve tarçın kokutan yeni yıl kurabiyeleri, kokinalar, nergisler, ışıl ışıl vitrinler, ordan burdan önüne zıplayan noel babalar, noel filmleri çıkmak için yeni yılı bekleyen kitaplar ve gelecek yıla dair umutlar.
 Her yıl olduğu gibi  bu yılda yeni yıl ağacı kuranlar ve bunun günah olduğunu söyleyenler arasındaki atışmaya da hazır olalım...Bu bile beni çok eğlendiriyor. Kimsenin ne yaptığına, yaşam tarzına karışmasak da  güzel güzel yaşayıp gitsek olmaz...Rahat ve huzurlu bir yaşam bizim millet olarak totomuza batar afedersiniz...Bu, BBG evleri falan niye izlenme rekorları kırıyor sanıyorsunuz. Çünkü; bayılıyoruz başkalarının hayatını izlemeye...Biz büyümedik mi elalem denen öcünün korkusu ve baskısı altında...

Şimdi gelelim filmlere kitaplara...
Kitap; Murathan Mungan'ın Harita Metod Defteri hala elimde... Zuz, buradayken pek okumaya zaman bulamadım çünkü...


Dün  bütün gün temizlik ve yemekle geçince akşama doğru Allah sizi inandırsın pert olmuşum, çayı demledim, yanına da peynir ekmek aldım... Gönül isterdi ki biri olsun bana bir yorgunluk çayı demlesin, yanına da yakışacak bir şeyler koysun ama ne gezer üstelik ne yemek var diye arayan Gamsegamse yaptığım yemeklere bile burun kıvırdı.Halbuki lahana kavurmam şahane olmuştu yanında mis gibi yayla çorbası vardı üstelik tatlı bile vardı ama yine de cazip gelmedi...Ben de acılı, kıymalı, bulgurlu lahana kavurmamı aldım elime günün mana ve ehemniyetine uygun bir film izledim. Filmim, evlere temizliğe giden bir erkek temizlikçinin hayatı olan "Toz Ruhu" idi...Yerli sinemadaki erkek oyıncu geleneğine eleştirel bir bakış açısıymış...Altın Koza Film Festivalinde  en iyi erkek oyuncu be en iyi film ödülü almış.
Dün gece içtiğim çaylardan mı yoksa gün içindeki yorgunluktan mıdır bilmiyorum, hiç uyuyamadım...Baktım yatakta uyumak için debeleniyorum, tepineceğine salona git dedim kendi kendime.  Televizyonu açtığımda; geçen bölümünü izlemediğim Hatırla Gönül vardı, onu izledim. O bitince şimdi adını hatırlamadığım bir film izledim. Sevgilisi ve karısı birbirlerinden habersiz olan bir adam cart diye ölünce sevgili olan kadının adamın karısına desteği konuydu...Uyumakla uyumamak arasında izledim.Baktım uykum geldi hemen yatağa koştum. Sanki beş dakika falan uyudum ve gözlerim pırt diye açıldı, yeniden salona geçtim orada biraz dalmıştım kiiii, sabah ezanı okunurken filmde çalan telefonu bizim telefon sanarak heyecanla uyandım. Berbat bir geceydi anlayacağınız.
Neyse sabah daha iyiydim.
Aralık ayının ilk yazısını da yazmış oldum...
Mutluluğun kapısı aralıktır. Hoşgeldin ARALIK...

27 Kasım 2015 Cuma

Filmler, kitaplar ve ben

Bu hafta Ayvaliıklı Zuz geldi. Birlikte çok akşam yemeği yiyemedik çünkü hep programı vardı ama her sabah birlikte kahvaltı ettik, filmler izledik, çokça didiştik, çokça gülüştük. Bir gün  Berfu ile buluşup Ataköy Marina' da kahvaltı ettik. Ataköy Marina demişken, şunu anlatmadan geçemeyeceğim. Bakırköy'e deniz otobüsü ile geçelim dedik hem de Zuz'un Kadıköy'de gözlükçüye uğraması gerekiyordu. Ben direk İDO iskelesine geçeyim sen de gözlük işini hallet gel dedim. Haba da çok güzeldi, iskelenin önüne bir kaç masa atmışlar, kafeye dönüştürmüşler. Ben de çınar ağacının altına oturdum bir çay içeyim bari dedim. Küçücük bir bardakta, döke saça getirilen çaydan üç lira alınınca yuh dedim iyi ki bu güzelim çınar ağacının altına oturmuşum da verdiğim paraya değdi... Sonra Ataköy Marina'da son derece zarif bardaklarla ve sunumla gelen çay da üç liraydı...Yani yolunuz düşerse aklınızda olsun..



İsrail Usulü Boşanma...İsrail'de boşanmanın zorluklarını ve bir ömrünü boşanmaya adamasını ve kanınların erkelerden yana oluşunu anlatıyor. Mahkemeye her gelen şahit, İsrail' de ki bir kesimin davranış biçimini anlatıyor. Geçen yıl İstanbul Uçan Süpürge Film Festivalinde en iyi film seçilmiş.
Kuzu; Çok zengn bir casta sahip film, Altın Ayı Berlin film festivali de dahil olmak üzere 12 ödül almış. Erzincan'da -20 derecede çekilmiş bu film.Oğulları sünnet olan karı koca, köyde sünnet düğünü yapmak isterler. Ama adetlere göre kuzu kesmeleri lazımdır ama bunun için paraları yoktur. Küçük çocuğun ablası; eğer kuzu bulamazlarsa, seni kesecekler diye çocuğu inandırır...



Muhteşem Kedi Balığı ; Ölümcül bir hastalığa yakalanan dört çocuklu bir kadın, hastanede tanıştığı yalnız bir kız çok sever ve kendileriyle yaşaması için ikna eder. 

 Michael Jackson Anıtı : Sırbistan'da bir berber köy meydanına Michael Jackson anıtı dikmek ister. En büyük destek isi köyün papazıdır.Çünkü; Papazın engelli kızı Michael Jakson hayranıdır.

Geleim kitaplara...
Harita Metod Defteri, Murathan Mungan'ın anılarını anlattığı biyografi niteliğinde bir kitap.Zaman sıçramalarıyla anlattığı hikayesi bana çok ilginç geldi. Evlatlık olduğunu seneler sonra öğrenmesi, çocukluğundan gelen korkularını hala yaşaması hayat hikayesini ilginç kılıyor.
Şanzelize Düğün Salonu/ Tarık Tufan : Açıkçası kitabın önce adı sonra kapağı ilgimi çekti. Başlayınca daha ilk satırda ,alan kapıyı 6 sayfada açınca  önce bi karamsarlığa kapıldım ama sonrası su gibi aktı. Kahramanımızın babası bir tarikat şeyhidir. Ama kendisi üniversitede bir kıza aşık olunca tarikattan kopar ve babasıyla görüşmez. Babası ölünce tarikattan kendisine dönmesi teklif edilir, o sırada bir arkadaşının kaçırdığı kız yüzünden başları beladadır....
Nergis/ Turgut Ulucan
Köyün en belAlımadamıyla evli olan Nergis bir fün kaybolur ve ölüsü bulunur.Anlaşıldığı üzere bir polisiye...

Bu da karnabahar kızartması, çoktandır yemek tarifi vermiyorum. Orta büyüklükte bir karnabaharı çok qz haşladım..İki yumurta, üç çorba kaşığı un ve yarım şişe soda, tuz, karabiber, pul biber ile çırpıp karmabaharların üstüne döküp, karıştırdım ve yağda kızartıp yoğurtla servis yaptım.

17 Kasım 2015 Salı

Haftanın sonu, haftanın başı

Bu hafta sonu çok plansızdı ama güzelliği de plansızlığından geldi...
Cumartesi günü  kızların veli toplantısı vardı. Sabah erkenden gittiler. Benim planım, evde oturmak kafama göre  takılmak çok çok da Kuzguncuk yürüyüşü yapmaktı. Ama öğleye doğru Gamsegamse  mesaj attı, toplantımız bitti, ablam uçtu bile ama benim  planım yok,birlikte bir şeyler yapalım dedi. Ne yapacağımıza önce karar veremedik. Beylerbeyindeki balıkçımıza gidip balık mı yesek falan derken hadi madem  Kadıköy'e gelin dedi. Okulları Moda' da olduğu için Kadıköy'e gitmek onlar için hiç cazip gelmiyor aslında. Onlar için Moda demek mola demek çünkü:)...Molalarda , Moda kahvelerini tavaf ettikleri için. :) 
Neyse  sonuçda Kadıköy Mercan' da buluşup, kokoreçtir, midye dolma, tava ne varsa götürdük üstünüze afiyet...Sonra, Türk kahvecileti sokağında kahvemizi içtik, kitapçıları dolaştık derken Gamse hadi okula uğrayalım sınıfımın yeni halini görün dedi...Gittik, toplantıları bitmeyen arkadaşlarıyla, müdireleriyle  sohbet ettik...Tabi çoğunu tanıdığımızı tahmin edersiniz. O yüzden pek eğlenceli oldu... Hem Naziş'im hem Gamsegamse'nin sınıflarının yeni halini gördük... Yeni halini diyorum, çünkü; biz okulun seneler öncesinden restorasyondaki halini biliyoruz. Hatta Kadıköy'e gittikçe ne durumda diye okulu bi dolaşırdık :)  Fotoğrafta üsteki sınıf Gamse'nin alttaki de Naziş'in sınıfı... 

Cumartesi akşamları izlediğim bir dizi var..."İlişki Durumu Karışık" bir romantik komedi...Bana o kadar iyi geliyor ki anlatamam...Beynimi boşaltıyor resmen...Biraz da dizinin Ayşegül karakteri giyim tarzıyla, konuşmasıyla, minnaklığıyla, saçının boyu,rengi bizim Gamsegamseye çok benzettiğimiz için ona takıla takıla izlediğimiz için  galiba ailece bayılıyoruz...Nurseli İdiz de komediye bu kadar yakışırmış yani...


Pazar günü Hava çok güzeldi ama Avrasya koşusu nedeniyle köprü kapalı, metrobüsler de çalışmayınca  tek kelimeyle trafik felç olmuş, bütün  ağırlık metro ve "Marmaray" a binmişti. Yemin ediyorum pazar günü ben İstanbul'dan gider oldum...Neyseki yıllardır yok metro yok marmaray çalışmaları ile canına okudukları Üsküdar yine güzelliklerle karşıladı bizi...Önce gökyüzünde yelkovan kuşları binlercesi ay ı anda hareket ederek gökyüzünde inanılmaz bir şölen yaşattılar dakikalarca, sonra Gülnuş  Sultan Camiinin iki minaresi arasına salıncak kuran sallanan hilal ay  ve Adil Kebapın enfes kebapları  bana o karmaşayı unutturdu...Pazar akşamları  dizimiz; Hatırla Gönül...Onur Saylak diyeyim yani breh breh...Yolda görsem taşlarım yani, öyle inandırıcı  rolünde....Rahmetli Erol Taş'ı  Adana'da kaçırıp dövmüşlermiş ...Kötü adam rolünde o kadar inandırıcıydı ki  altın kalpli adam...Sultan Ahmet'deki kahvesinin önünde otururken görürdüm....

Bu haftanın güzelliklerinden biri de sipariş kitaplarımın nihayet gelmeseydi...Yoksa pastırma yazı  evde kargo beklemekle geçecekti. Ayşe Kulin'in kitabını yarışmada kazandığımı söylemiştim, diğerlerini Bail.com dan sipariş etmiştim.Şimdiye kadar online alışverişte D&R tercih etmiştim. Arkadaşlarımda.  çok memnun olduklarını duyduğum için bu kez Babil.com denedim. Cumartesi günü verdiğim  sipariş bir sonraki cumartesi geçti elime.Benim şansım mıydı  bilemedim  ama eğer D&R dan verseydim en geç çarşamba günü elimde olurdu. Eğer tedariği gecikecek bir kitap olsaydı da tedarik edilenler bekletmeden gönderilirdi...Yalnız , facebook dan atığım mesaja anında cevap verdiklerini de  babil.com için + puan olarak eklemeliyim...


Hafta sonu böyle geçti....Pazartesi bizim pazarımız var ne kadar domestik iş varsa yaptım.Ispanak yıkadım pişirdim, mantarları su çekmeden çabucak et sote yaptım. Temizlik yaptım, kuruyan çamaşırları ütüledim,  derken akşam oturduğumda parmak uçlarım sızlıyordu, sanırsınız tarlada çalışmışım....
Bugün niyetim hiç bir şey yapmamaktı ama öğleye kadar yine orayı burayı didikledim, çamaşırlar makineye, ıslak zeminler hijyen edilsin derken hadi bi de ıspanaklı börek yapayim dedlm o da mübarek kek gibi kabara kabara pişti.Arada bıçak sapladım insin diye :) Sonrası da nihayet Trabzon hurmalarım ve kitabıma  kavuştum...


Fotoğraftaki ağaç, bahçeden..Sapsarı görüntüsüne bayılıyorum, arada pencereye gidip bakıyorum... A benim canım  kızıl, sarı sonbaharım ya....

Artık gitme zamanı...Adiyos hadi gidiyos...

12 Kasım 2015 Perşembe

ondan bundan , falandan filandan

Ne kadar güzel bir hava vardı. bugün İstanbul'da diyerek şöyle bodoslamadan gireyim söze :)
Sabah erkenden uyandım, dünden yaptığım otlu poğaçalardan bir bardak çay eşliğinde yeyip ,sokağa fırladım. Hava misti ama otobüs şoförümüzün afyonu henüz patlamamıştı. Canının istediği duraklarda durdu,istemediği yerlerde milletin koşmasına bile aldırmadan vızırt geçti. Ben bu durakta inecektim diye bağıranları duraktan çok uzakta bıraktı. Allah'tan ki son durakta inecektim. 
Bu sabahın ilk etkinliği Tavsiye Evinde yapacağımız yüz yogasıydı... Kendi adıma çok çok memnun kaldım. Mimiklerimizin, geçen yılların, stresin yüzümüzde iz bırakmaması için neler yapmamız gerektiğini uygulamalı olarak  eğitmen eşliğinde öğrendik. Hani fotoğraf derseniz, oldu canımmm , o şekilden şekile giren yüzümü de koyamazdım buraya :)

Dönüşte kocam ve görümcemgillerle mahallenin çay bahçesinde buluşup ağaçlar altında oturup çay içtik, sohbet ettik. Eve dönüşte ise beni çok güzel bir sürpriz bekliyordu. ''Bumerangnet''in instagramdaki kitap yarışmasında kazandığım kitap ve yanında kalemlerle beni bekliyordu.



Kitap demişken kitaptan gidelim. Bugünlerde elimdeki kitap: Hayat Sil Baştan/Kate Atkinson... Defalarca dünyaya gelme şansına sahip Ursula, bunlardan birinde Hitler'i öldürme fırsatını yakalar. Bu dünyaya gelişlerde hep aynı hayatı, kaldığı yerden yaşar. Kasabadaki eğlenceye katılıp, orada bulaşıcı ve öldürücü bir hastalığın mikrobunu alıp öldüğünde, yeniden dünyaya gelişinde eğlence öncesi hizmetçiyi merdivenlerden itip.bacağını kırmasına neden olur ki eğlenceye gitmesin...Benim çok beğendiğim bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Yazarın kitapları YKY den çıkmış.


Üstteki fotoda ucundan kıyısından dvd sini gördüğünüz Yürüyen Şato ise yine bir Miyazaki filmi ve geçen pazar ailece kahvaltı ederken izledik. 


Filmi izledikten sonra biz Naziş ile birden coştuk , hadi'' Rahmi Koç Müzesi''ne gidip, ''Küçük Evler Sergisi''ni gezelim dedik. Gamsegamse zaten Boğaziçi Üniv. de ki Matematik Şenliğinde görevliydi, kocam da üşendi ama Naziş ile ben  gittik. İyi ki de gitmişiz. Çok keyifli bir anne kız günü yaptık. Üsküdar iskeleden Haliç vapuruna binip hemen müzenin de yanı başında olduğu Hasköy iskelesinde indik. Buraya giderseniz aklınızda olsun, aman bi müzeye gidelim oradan da şuraya geçeriz gibi bir program yapmayın. Müzenin açılış saatinde gidin ve tam bir gününüzü ayırın belki de yetmez bile. Müzenin hemen karşısında caddenin öbür tarafında  bir ek  bina daha var.



Küçük Evler Sergisinden sonra müzeyi gezmeye devam ettik...
 1.Dünya Savaşında kullanılan ambulans
ilk Migros arabası



Şu elimi koyduğum araba var ya bu araba....Ordu'da çook ama çooook yıllar önce. biz üç kardeş çocukluğun en derin uykularından birindeyken, babamız İstanbul seyahatinden dönmüş... Bizim ruhumuz bile duymamış... Sabah aaa babam gelmiş babam gelmiş diye zıp zıpladık sonra da en sorulacak soruyu sorduk :)
-Baba bize ne aldın?
-çıkın dışarıya bakın dedi...
haydaaa getirdiği hediyeler dışarıda mı yani şaşkınlığı ile kapıyı koşuştuğumuz da, kapının önündeki beyaz CHEVROLET i gördük yani şavrole :)
Ne seyahatler yaptık. ne maceralar yaşadık onunla...
İşte, o gün Rahmi Koç Müzesinde taktı anılarımı peşine, çıkıverdi karşıma...

son söz: Sergi bitmeden gidin,o minicik evlerin içinde sergilenen hayat tarzlarını görün.