Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

3 Şubat 2016 Çarşamba

Günlerin getirdiği, götürdüğü falan filan


Yazmadığım günlerde kar yağmıştı ama ben çok hasta olduğum için ancak pencereden izleyebilmiştim. Çok güzel yağdı, rüzgar bizim evin etrafında dans etti. Bizim evin öyle bir özelliği var, azıcık bir esinti bile vuuu vuuu diye se çıkarır ve ben buna bayılırım. Yok yok dağ başında falan oturmuyoruz. :) Yan sokağımızda bulunan kilisenin sokak boyunca uzanan duvarları yüzümden tüm dolaşımını biziim sokak etrafında yapar rüzgar. :)
Yazmayalı uzun zaman olunca, bu yazı sanırım biraz fotoroman havasında olacak.


Orkidelerim coştu bu yıl ve hepsi hemen hemen aynı zamanda açtılar. Yetiştirebildiğim tek çiçek,çünkü niye çünkü çünkü çiçekçi su vermeyi unut demişti de bende bil demiştim. :)

Napoli Romanlarını okuyorum. Çocukluktan başlayarak iki arkadaşın 60 yıllık öyküsü.Bayıldım diyebilirim. Bir dörtleme kitap ve üçüncüsündeyim. Dördüncüsü henüz yayınlanmadı. İtalya'da dizi olarak çekilmeye de başlamış hatta. Bu kitaplar bitince Lenu ve Lila olmadan ne yapacağım bilemiyorum.Kitabın yazarının adının Elana Ferrante olduğuna bakmayın bir müstear yazar. Kimliğini sadece yayıncısı biliyormuş. Öfkeli ve feminist bir Jane Austen olarak tanımlanıyor.
Çok çiçeği burnunda bir kitap kulübümüz var. Kazım Karabekir Kültür Merkezinde her ayın son çarşambası akşamı toplanıp önceden seçtiğimiz kitap hakkında konuşuyoruz. İlk kitabımız Aşk ve Gurur/ Jane Austen oldu. Çok keyifli bir akşamdı. Kitaptaki bir cümleden nerelere gidiyor sohbet şaşarsınız.

Bir sabah kalktık ki evde üçümüz kalmışız, Gamsegamse yataktan mesaj atmış, hadi dışarıda kahvaltı yapalım diye. Gittiğmiz yerde Açık hava sobalarını yaktırıp kahvaltımızı dışarıda yaptık.

Bu haftanın yerli filmleri de İftarlık Gazoz ve  Dedemin Fişi oldu.  Muğlanın Ula kasababasında geçen öyküde yetmişli yıllarda ki insan ilişkileri, tütün işcileri, Türkiye'nin o zamanki siyasal panoroması çok güzel işlenmişti. Yani şimdi ne desem spoiller olacak , gitmek isteyenleri göz önünde tutarak yazmayayım daha fazla... Dedemin Fişi ise televizyondaki Güldür Güldür oyuncalarının oynadığı bu kez de Malatya'nın bir ilçesinde geçen bir hikayeydi. Onu da beğendim diyebilirim. Bence sinemaya gidip Türk filmlerini izleyip destek vermeliyiz ki sonra oturup ağlanmayalım biz de niye iyi filmler yok diye.Var efenim var ve biz gidip izledikçe, destek berdikçe daha da çok olacak.


Ankara'dan Dayı Bey Ayvalık'tan Zuz Hanım gelince hep methettiğimiz mahallemizin mekanı Nev Mekana gidilmezmi, gidip de bir kahve içilmez mi ? 

 

Nev Mekan dönüşü baktık bizim Antikacılar sokağının resimleri de değişmiş ohh ne güzel olmuş. Bu arada yazının başında sözünü ettiğim sokak boyunca uzanan kilise duvarını da görmektesiniz. Burası bizim yan sokağımız, duvarları sokakta bulunan bir sanat galerisi tarafından sürekli yenilenen resimleri  ile özellikle geceleri çok güzel olur.
Zuz gelmiş, kızlar yarıyıl tatilinde kuzen Oya'nın kocası iş seyehatinde e toplanılmaz mı, bir pijama partisi yapılmaz mı ? Hepiciği de yapılır elbet. Gülmekten gözlerimizden yaş geldiği için bu fotoyu zor bela çektik.

Bir de konserim var breh breh ...O gece Neşe Karaböcek şarkılarıyla ne coştuk ne coştuk. Yetmişli yıllarda söylediği ve Altın Plak aldığı şarkıları belki beş yüz kişi hep bir ağızdan söyledik.

İşte bu kada....