Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

23 Eylül 2016 Cuma

Düğün ya da Davul

Geçen hafta Ordu'daydım. Sipahioğlu torunlarının sonuncusu en küçüğümüz Evşen'in düğününe katıldım.Çok keyifliydi çok  koşturmacalıydı çook şahaneydi. Evşen ile ortak yanımız ben en büyük o en küçük torun  ve o benin kızlarımla yaşıt olduğu halde  ölümüne kankayızdır :)
Ordu'ya sürpriz yapıp bir gün önce gidince  dayım tuh sana diye karşıladı çünkü niye o beni  ya havaalanından ya da garajdan karşılar ya da karşılatır. Yola çıktığımdan itibaren yüzbin kez arar :) onları yapmaktan eksik kalınca boşluk hissetti  :)  Benden önce bir grup gelmişti zaten o yüzden ben aşağıdan tüm zillere basıp geldiğimi ilan ettim  ve turşu kavurmalı, et kavurmalı, burma tatlılı kahvaltılıkların sadece dekor olarak kullanıldığı kahvaltıya oturdum ve burma tatlısından başladım. Ne demişler Roma'da Romalılar gibi davranacaksın :)


Daha kahvaltıdan yeni kalkmış  karşı dairenin yani Dede evinin balkonuna doluşmuş kahvelerimizi içerken Ahmet; Köye gidelim mangal yapalım dedi :) Zaten köyde kına gecesi  harmanda olacağı için hummalı bir çalışma vardı ve ben de Anneme koşmak istiyordum.

Canım ANNEM ayak ucuna Evşen'in diktiği çam ağacı kocaman olmuştu, görüşmeyeli neler oldu neler yaptık anlattım ona.Tüm kuzenler dua ettik, Oya Yasin okudu. Yeniden şükürler olsun ki seni buraya getirdik dedim. Böylece hiç ziyaretçisiz kalmıyor, tüm sevdikleri  hem de böyle  birlikte ziyaret edebiliyor, hem de ait olduğu doğduğu, büyüdüğü, koşup oynadığı yerlerde yatıyor.
Köy evimiz...
200 yıldır ayakta...Atalarım,dedelerim,ninelerim en önemlisi Annem baktı o pencerelerden. Ben baktım ben... hatta çocuklarım baktı.Deli gibi direniyor zamana,tabiata...Her Ordu'ya gidişte duvarına çentik atarım,resim yaparım,adımı yazarım.Köyde öylece bekler sessizliğin ıssızlığın ortasında)
Eve geldiğimizde hemen çantaları atıp yengemin bahçesine daldık.


akşam olunca da önce mangal sonra da ateş başı sohbeti. Güya Ahmet bize korkunç hikayeler anlatacaktı ama öyle sevimli ki ne anlatsa korkulmaz:)

Gece yarısına doğru eve yani Ordu'da ki eve giden ilk grupla dönüp hemen Evşen'in yatağını kapıp kapıyı kapattım  onlar harmandaki iş bitip de geldiklerinde gece iki falanmış :)

Ertes, gün çok  yoğunduk hemen alt kattaki kuaföre indik patır kütür biribirimizden sıra kapa kapa gülüşe konuşa saçlarımızı şekle sokturduk.

Ahmet'de bize çok yardımcı oldu :) Kızının saçları için internetten model buldu...

Kuaför işi bitince arabalara doluşup yeniden köye gidip oradan da Damadımızın köydeki evlerine damat bohçası götürdük. 
davullarla zurnalarla karşılandık.

kardeşler ve enişte  bohçaları taşıdı

sonra geleneksel bohça muhabbeti, ama çok eğlendik çok. En büyük kardeş olarak Ahmet ben mimarım, bu temel sağlam olmadı, arada çok boşluk var hiç boşluk kalmasın diye diye pazarlığı kızıştırdı kızıştırdı ama pazarlı bitince de paraları damadın cebine koydu :) 

Artık sıra bohça yemeğini yemeye gelmişti. Çok güzel ağırlandık Altınyurt Köyünde. Yüzümüzde az önce bohça pazarlığının neşesi var hala...



Sıra geldi kına gecemize... Tek kelimeyle muhteşem oldu. Bir Karadeniz düğününde ne yapılırsa o yapıldı diyeyim söylemediklerimi de anlayın siz:)
Harman bin kişiye yakın misafir ağırladı..
keşkekler , yahniler, pilavlar pişti...
Evşenim çok güzel olmuştu.


Sıra geldi düğüne... Biz vaz geçtik kızı vermekten  içeri giremezsiniz dedik ama:)


Evşencanım gelin oldu gitti böyle...

Bu da artık düğün bitti topuzlar netin dağıldı selfiesi kardeşimim benim Metin ve Mehmet ile :)






Gerisi onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine...

Ertesi gün herkes birbir dağıldı.yola çıktı. Ahmet ve ben kaldık. Yengem ile Dayım da köye gittiler biz de ne yapalım üzüntümüzden Boztepe'ye çıktık teleferikle. Ordu'ya kuşbakışı bir kahve içerek veda edelim dedik.
Herkes gittikten sonra ben iki gün daha kaldım. Çünkü hiçbir arkadaşımla görüşememiştim.
Gülden,Jale, Şerife çocukluğumun  ilk gençlik çağımın en yakın tanıkları. Birlikte  top koşturduk maçlarda, müzik kollarında mandolin, flüt çaldık.Çocuk sevinçler yaşadık. Birlikte olduğumuz saatler nasıl su gibi aktı geçti. Beni çok güzel dünya mutfağı olan bir yere götürdüler. Yok dedim ben bunları İstanbul'da da yiyorum gömün beni pancar çorbasına. balığa... Öyle güzel bir yere gittik ki her şey istediğim gibi oldu. Ne yani Karadeniz kızları buluşmuşuz fajita mı yiyelim :)

Ben daha onlardan ayrılır ayrılmaz onları özlemeye başlamışken kuzen Mehmet beni  aldı onlara götürdü. Oyam yağlı boyam da vardı.. Ay ışığında balık avlayan sandal balıkçıları, karşıda Ordu'nun ışıkları bir bir yanarken Balkonunun şahane manzarasında Ordu'da ki son gecemi yaşadım.






Ertesi gün ise  teyzemin kabul gününe gittim :) ne yani o kadar Ordu'ya gitmişim bi güne de gitmeyeyim mi ama artık günleri resteronlarda yapıyorlar:(  Akşamı da ver elini İstanbul.

Artık evimdeyim. Sonbahar iyice gelmiş İstanbul'a... Bir sonraki yazı  kitaplar, filmler ve sonbaharda alınan yeni kararlar üstüne olsun.