Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

8 Ağustos 2017 Salı

Yunan Adaları- Santorini

Mikonos'tan ayrıldığımız  gece deniz yine fırtınalıydı ama yani bi fırtına için de uykumu bölecek değildim herhalde:) Ara sıra uyanınca lumbozdan bakıp aaa yine çok dalga var deyip kocamı fıtık ettim:)
Sabah biz kahvaltımızı yaparken Santorini göründü ve deniz artık sakinleşmişti.

Santorini, volkanik bir ada. Rehberimiz, dakikada bir altımızda aktif bir volkan var dedi, durdu. Yani patlamak için bizi beklediyse , yapacak bir şey yok dedik.
Rodos'ta gezilecek her yer merkezde o yüzden tur almayın, Mikonos'ta tur almayın ama mutlaka ring seferi alın demiştim,ama Santoroni'de mutlaka ama mutlaka tur almalısınız.Denizsiz turlar 45 euro,içinde  Perissa Plajı olan tur 60 euro... Burada 15 euronun hesabına girmeyin oraya kadar gitmişken bi suya girin serinleyin bence:)
Santorini'ye tender botlarla çıkılıyor. Bot dediğime bakmayın 150 kişi alıyor.
Evet, bizim ekip bot sırasında:)


Santorini'ye üç şekilde ulaşılıyor. Ya teleferikle çıkacaksınız, ya 600 merdiveni katırla ya da yürüyerek çıkacaksınız ya da botdan indikten sonra otobüse binip çıkacaksınız. Teleferik de korkunç bir sıra var. Katır zaten tercih etmeyiz. Bizim turumuz otobüsle çıkarıyordu zaten. Gemiden her biri 48 er kişilik beş grup oluşturuldu. Biz 1 numaralı gruptuk. E, bir numaralı grup olunca rehberimiz de, rehberler ağası Cemal Ağa idi:) Eli cebinde, ağzından düşmeyen sigarası ile otobüste yol boyunca Google'ye açıp okuyabileceğimiz şeyleri anlattı. Dakikada bir altımız volkan patlarız. Ulan keşke patlasak dedim :) Neyse hakkını yemeyeyim kruvasan ile anlattığı hikaye ilginçti.Viyana Kuşatması hezimetle sonuçlanınca onun anısına bizim bayraktaki hilali sembolize eden kruvasan yapılmış. Hayatta yemezmiş o yüzden:) Santorini, İmparatorluğa katılan son Yunan Adası olduğu için ''son torun'' denilmiş. Sonra Santorini olmuş. Valla duymamıştım bunu da Cemal Ağamız anlattı:)
Bizim ilk durağımız, Siyah İnci diye anılan, siyah volkanik taşlardan ve kumdan oluşan kumsalı ile ünlü Perissa Plajı idi. Burada iki buçuk saat kadar kaldık, yüzdük, güneşlendik.






Sonra tekrar otobüslerimize binip, Oia Köyü'ne gittik. Köye vardığımızda indik, Cemal Ağanın başına toplaştık. O da şurada şu yenir,burada bu içilir buluşma yerimiz şurası diye tüttüre tüttüre anlattı. Benim derdimse bir an önce onu başımızdan savmak.:))
Oia Köyü'ne gittiğimde hissettiğim duygu, Kapodokya'ya ilk kez gittiğimde hissettiğim duyguydu.
Dünyanın en romantik köyü seçilmiş bu köy. Görsel anlamda muhteşem diyebilirim.
Gidip de şurada fotoğraf çektirmezseniz hem gitmiş sayılmazsınız hem de kadı günah yazar:)
Şu kırmızılı adamdan kurtulamadım her fotoğrafımda var:)
Bu fotoğrafı koyduktan sonra farkettim, aşağıda, aranıp durduğum kocam varmış meğer:)

Ben yine almış başımı gitmişim, kendi kendime selfie yapmaya çalışırken bir Japon kadın, çekmeyi teklif etti.Sonra bari kocamı bulayım dedim, bakınırken bakınırken baktım tee aşağılara inmiş fotoğraf çekiyor.

Ve onlarla uzaya bile gidebileceğimize emin olduğumuz Öztürk Ailesi. Bu arada kocam, Fatih'in dayısı olur...



 








Denize girdik, gezdik falan derken acıktık tabi. Yemek yiyeceğimiz yeri kararlaştırmıştık önceden.Favalı ahtapotu ile ünlü Blue Sky da buluşalım diye Whatsappdan mesaj attım ve beş dakikaya kalmadan orada toplandık ve tüm gezimiz boyunca yediğimiz en lezzetli en keyifli yemeği yedik.Domates köftesi, favalı ahtapot, ıspanaklı börek ve kalamar  ve Greek salata... Hepsi birbirinden güzeldi. Yemekten önce gelen zeytinyağlı zeytin ezmesinden anlamıştım zaten.
Yazının sonunda Santorini usulü domates köftesi tarifi vericem hiç merak etmeyin.








favalı ahtapot.


Ben biraz acele edelim dediğimde Fatih acele etmeyin Cemal Ağamız da burada yemek yiyor dedi:))

 Yemeğimizi yedikten sonra hadi bir de tatlı yiyelim dedik ve elmalı turtası ve limonatası ile meşhur pastaneye gittik. Bunları bulamam diye endişeye gerek yok, hepsi üç aşağı beş yukarı aynı daire içinde...Elmalı turta iki kişiye bir tane gelsin gibi sipariş verelim diye düşündük ama Cem; bi dilim turta ya ne kadar büyük olabilir ki, birer tane yenir  dedi ve pabuç kadar turtalar önümüze kondu:) Limonata da saf limon suyundan biraz hallice şekeri yanında geliyor, isterseniz koyuyorsunuz ama turtanın şekerini çok güzel dengeledi.






 Tatmamız gereken kuru üzüm şarabı ve el yapımı dondurmaya yer kalmamıştı artık mecbur bir daha geleceğiz.

Otobüslere bindik, Fira Köyü'nün içinden geçerek  tender botlara bineceğimiz limana geldik ve gemimize döndük.

Gün batımını gemiden izledik...



Akşam gemide, Türk Müziği gecesi vardı, çok eğlenceli geçti. Sonra odalara dönüp, hazırladığımız bavulları kapılarımızın önüne koyduk ve yattık.  Sonra tarr tarrr bi ses, baktım ki Çeşme Limanı'na giriyoruz:)

Hep hayalini kurduğumuz gezi hayal ettiğimiz kadar güzel geçti...
Yazımı bitirirken, tatillerini bizimle geçirip gezinin tüm teknik  yükünü çeken, yaşıtlarıymışız gibi bize uyum gösteren Cansu ve Cem'e... Evin tüm sorumluluğunu üstlerine alıp, dedeleri ile yakından ilgilenip gözüm arkada kalmadan gezi yapmama neden olan Nazlı ve Gamze^ye  ve gezi boyunca ki çok keyifli arkadaşlıkları için Fatih ve Meral'e çok teşekkür ederiz....

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::.
Santorini usulü domates köftesi
yarım kg çeri yada salça yaptığımız sivri domateslerden
1 su bardağı un
iki dal ince kıyılmış taze nane
2 dal ince kıyılmış fesleğen
1 çay kaşığı kekik
tuz, karabiber, bir çay kaşığı karbonat
domatesleri küçük küçük doğrayın ve bir süzgece koyup bir kaç saat bekletin ki suları süzülsün.
suları süzülen domatesi diğer malzeme ile karıştırın. Kabak mücveri kıvamında bir koyuluğu olsun. Gerekirse un ekleyebilirsiniz. Kaşık kaşık yağda kızartın.





7 Ağustos 2017 Pazartesi

Yunan Adaları Turu-Mikonos

Rodos'dan ayrıldığımız gece gösteri salonundaki dansları biraz izledikten sonra odalarımıza dağıldık. Rodos'da farkına varmadan çok yorulmuşuz ve ertesi gün  bizi uzun bir Mikonos gecesi bekliyordu.Ben öyle bir yorulmuşum ki, yatağın önünde bir şeyler yapan kocamın çekilmesini zor bekleyip kendimi yatağa dar attım ve anında sızmışım.Gece denizde fırtına çıkmış, gemi beşik gibi sallanmaya başlamış bu bana daha bi ninni gibi gelmiş. Kocam üç kez uyandırdı beni, çok fırtına var diye. Boş ver ya uyuyalım, nasılsa beraberiz dedim. O da ne kadar bencil kadınsın, çocuklarını düşünmüyor musun dedi. O zaman kalktım biraz oturdum, sonra yine uyudum.Ne de olsa, ceviz kabuğu gibi sandallarla Karadeniz'in deli dalgalarında hamsiye çıkan memleketlilerimle aynı çeşmeden su içmişizdir:)

Mikonos için kara turu  değil ring seferi almıştık. Yaptığımız plana göre ring ile gider gelir yemeklerimizi gemide yer,  gece tekrar çıkar acıkınca da  kafamıza uyan bir tavernaya gireriz demiştik. Çünkü;önemli olan Mikonos'un gecesiydi ve gemi sabah beşe kadar limanda kalacaktı. Rehberler tur satmak için çok çalıştılar neme lazım:) Yok şezlongları 500 dolar olan, Angelina Jolie'nin falan güneşlendiği plajlarmış bak bak:))). Yesinler sizi, ayol şezlonga 500 dolar vermek onların sorunu, sonuçta aynı denize girip, aynı denizden çıkan balığı, ahtapotu falan yiyeceğiz:)

.Sabah yedi gibi kamaramızın penceresinden bakarken Mikonos göründü. O sırada anons yapıldı, Mikonos'a biz bir saat erken geldik ama limanda çok gemi var limana giriş izni bekliyoruz. E niye koştur koştur geldin o zaman...  Sonra tekrar bir anons  fırtına yüzünden limana giremiyoruz. Sonra yine bir anons, römork geliyor bizi limana sokacak...Sonra yine bir anons, römorkun halatı koptu... Sonra yine bir anons tender botlarla limana çıkacağız... Sonra yine bir anons tender botlarla çıkmak da çok tehlikeli limana yanaşmaya deneyeceğiz. Biz bu arada yemek yiyoruz, içki alıp  gösteri izlemeye gidiyoruz, okey salonuna gidip okey oynadık. Derken, Cem ve Cansu gelip, gelin gelin olay var herkes salonda demese biz Mikonos'u unuttuk.Gittik ki bütün yolcular salonda toplanmış, iki adam ortaya çıkmış. Biz Mikonos diye geldik, saatlerimiz gemide geçti...Şimdi topluca Mikonos'a çıkmayalım, gemiden inmeyelim protesto edelim.Ama botlara binilirken bir baktık bunlar en janti kıyafetleri giymiş en öndeler:)
Mikonos;Dünyanın en güzel adası seçilmiş, daracık sokakları, beyaz evleri, evlerin balkonlarından sarkan begonvilleri, sabahlara kadar süren beach partileriyle ünlü  bir eğlence adası...O bal dök yala kıvamında tertemiz sokakları bir sanat galerisi görünümünde... Zaten onlarca sanat galerisi var.

Burada gördüğünüz Lale , karaya basmış olmanın sevinciyle, yaz ortasında üşümenin keyfi arasında kalmış olan Lale:)
Mikonos'un sokakları büyüledi bizi...







 Her oturma ihtiyacı hissettiğinde hemen oturabiliyorsun, üstelik de minderli:)



en fazla 10-15 kişinin dua edebileceği böyle minik minik şapeller var.





 Bazı sokaklar sanat galerisi gibi, renkli ve ışıltılı bazı sokaklarda ise eğlence dışarı taşıyor.Yukarıdaki fotodoki küçük boydaki şişman kadın biblosunu son anda almaktan vaz geçtik. Bilemedim alsa mıydık? Ama kırılma riskini göze alamadım.

Mikonos'un simgesi pelikan, Allah'tan Fatih foto işini akıl etmiş.


Mikonos deyince ille de değirmenler. Bu fotoyu çekerken, rüzgar beni kısa yoldan geminin bacasından içeri atabilirdi:)
E Mikonosa gelip de bi taverna yapmadan olmazdı.Burada ki Yunan usulü midyeyi sevmedik. Jumbo karides fena değildi.Ama biranın buzlu bardakta gelmesi süperdi.




 Fotolarda görüldüğü üzre Cem Sultan bizimle değil...Yani buraya kadar gelsin de bir beach partiye katılmadan dönse miydi:))))

Mikonos bu kadar , gece üç gibi kalkan tender botla gemiye döndük.Bir çay saati yapıp odalarımıza geçtik.

Mikonos, çok bize hitap eden bir ada değil. Ama ille de görüşelim bir kez daha derse görüşürüz. Bir çay içer, elektrik aldık mı diye bakarız:)

Gece boyunca fırtına devam etti. Sabah hala sallıyordu.
Yarın Santorini'de  buluşuruz.














6 Ağustos 2017 Pazar

ETS Gemisi ile Yunan Adaları

Karı koca iki yıldır hayalini kurduğumuz, gemi ile Yunan Adaları seyahatini 30 temmuz 3 ağustos tarihleri arasında gerçekleştirdik.
Bu yazıda elbetteki adaların tarihinden coğrafyasından söz edecek değilim.Ben kendi gezimi anlatırken siz de adalarda ne yapılır, ne yenilir, en ekonomik nasıl gezilir ve nereleri görmezsen olmazın ip uçlarını bulacaksınız.

Gemiden bilet almadan önce yolculuk için hangi kabinler daha uygundur onu araştırmakla işe başladık. Bir kere kesinlikle penceresiz olan iç kabinleri tercih etmemenizi öneriyorum. Biz premium dış kabin aldık. Güverte almaya da gerek yok. Standart dış kabin ve premium dış kabinler ideal.Beşinci kat gürültülü ve sallantılı. Benim tavsiyem 6.kat kabinler.
Gezimizin ilk durağı Çeşme/Ilıca idi. Burada Fatih,  Meral, Cansu ve Cem ile kahvaltıda buluştuk. gezinin ilk notları üstünden geçtik. Biz daha gezi başlamadan ne yapacağımızı biliyorduk ve bunun çok faydasını gördük.

Bize gelen maillerde saat 14.00 bavulları teslim edeceğimiz, saat 16.00gibi de gemiye alınmaya başlayacağımız bildirilmişti. Biz de bavulları teslim eder, yemek yeriz diye düşünmüştük ama bavulları teslim ettiğimizde gümrük önündeki kuyruğu görünce hemen kuyruğa girdik.Hava çok sıcaktı. Bu kuyruk nasıl bitecek derken, artık tipimiz nasıl kayık, bakışlarımız nasıl umutsuzsa o an bir ETS görevlisi gelip sizi gölgeye alalım deyip bizi içeri soktu:). Pasaport kontrolünden geçtikten sonra, geminin kendi standına geldik. Burada limonata ve kurabiye ikram edip, pasaportlarımızı alıp  gemiye giriş ve çıkışlarda kullanacağımız pasaport yerine geçecek kartlarımızı verdiler. Ve direk 9. kata çıktık. Orada sandviç ve içeçecek ikramı vardı. Daha sonra odalarımızın hazır olduğu anonsu yapıldı ve odalara geçtik. Yarım saat sonra yapılan anaonsla da  dolaplardaki can yeleklerimizi giyip tatbikat için 10. kata çıktık.
Saat 18 de ise yeniden bilgilendirme toplantısı için 8. katta buluştuk. Burada adalarda yapılacak olan kara turları hakkında bilgi verdiler. Biz zaten gitmeden önce bu konuyu halletmiştik aramızda. Rodos'ta tur almayıp kendimiz gezecektik, Mikonosta ise sadece ring seferi alacaktık Santoroni de ise mutlaka tur alacaktık hem de plajlısından:)) Santoroni de mutlaka tur alınmalı... Tur kişi başı 60 euro, Mikonos ring ise 10 euro... Bunu gün boyu kullanabiliyorsunuz.
Şimdi gelelim gemi yaşamına... Gemi personeli genellikle yabancı uyruklu ama ingilizce ya da tarzanca olarak çok kolay anlaşıyorsunuz. Hepsi çok güler yüzlü ve hizmette hiç kusur etmiyorlar. Odaların sonuçta bir gemi odası olduğunu unutmayın. Dolabınızda bol askı, Türkçe yayın yapan tv, minik bir buzdolabı ve kasa var. Bizim odamız iki adet lumboz pencereli idi. Kare olanlar ve tek pencere olan odalar da var. Odalar her gün temizleniyor ve günde iki kez havlu servisi var. Dolapta yedek yastık ve battaniye mevcut.
Yemekler açık büfe ve çok zengin. Diyet yapanlar içinde diyet yemekler bölümü var. Yemek salonu iki adet. Gönlünüz hangisinde isterse onda yiyebilirsiniz. Size verilen kartlarda günlük olarak; iki adet su, iki adet sıcak içecek, iki adet soğuk içecek ve iki adet de  alkollü içececek yüklü. Sular günlük odanıza bırakılıyor. Saat beşte beş çayı saat 12  ve 001 arası çorba servisi var. Her sabah kapınızın altından atılan gemi gazetesinden o gün yapılacak turlar ve akşam gemide yapılacak etkinlikler ve uğrayacağınız ada ile ilgili bilgileri okuyabilirsiniz. Odadaki dahili telefondan odadaki herhangi bir aksaklıkla ilgili  arama yapabilirsiniz.Akşam yemeğinden sonra hangi salonlarda ne tür eğlenceler var sürekli anonslarla bildiriliyor. Gemi içinde free shop ve casino gemi açık denize açıldıktan sonra açılıyor.
(gemideki ilk akşamımız, bu masayı genelde kimselere kaptırmadık:)))
İlk gece yabancı uyruklu gemi personelinin yaptığı bayrak seremonisi çok eğlenceliydi. Türk personel çıktığında ise Atatürk'ün sesi ve İzmir Marşı yükseldi hoporlörlerden  ve 1000 kişi hep bir ağızdan söyledik ve o duyguyla da  odalarımıza geçtik.
  RODOS


Sabah biz karı koca erkenden kahvaltıya çıktık,kahvaltımızı yaparken ben birden başımı kaldırınca yukarıdaki manzarayı gördüm. A aaa Rodos'a geldik diye bağırınca herkes telefonunu kaptı fotoğraf çekmeye koştu.Ben de hemen bizim Rodos Şövalyelerini arayıp geldik dedim.:)
Rodos için size ilk söyleyeceğim şey kalın tabanlı ayakkabı alın yanınıza. Bana  Bahar söylemişti. Ben de size söyleyeyim. Valla tabanlarınız mahvolur gezi burnunuzdan gelir. Çünkü;Rodos'un yolları budur.
Yunan Adalarında her adanın bir sembolü var. Rodos'unki ise geyik. Bunu rögar kapaklarında bile görmek mümkün.


Rodos'a ilk gidenleri iki sütun üstünde yükselen bronz geyik heykelleri karşılıyor. Bu sütunların yerinde çok eski çağlarda iki büyük ayak varmış.Her iki bacağı Rodos Limanının  iki yanına basan dev bir bronz  heykel varmış. Dünyanın yedi harikasından biri sayılan bu heykelin depremde yıkıldığı sanılıyor.
Biz Mandraki Limanında gemiden indiğimizde Marmaris  Marmaris diye teknelerine müşteri toplayanları gördük. Zaten taksiciler Marmaris limanı diyorlardı.
Biz Rodos'ta  kara turu almadık. Çünkü Rodos'ta  gezilecek her yer, şehrin merkezinde. Lindos köyü vardı ama biz onu baştan eledik. Çünkü o zaman şehri tam anlamıyla gezemeyecek ve denize giremeyecektik. Onu bir daha ki sefer direk Marmaris'ten geçer gezeriz dedik.Ve çok doğru bir karar vermişiz turdan gelenler hem çok yorgun hem de  bizim yaptıklarımızın yarısını bile yapamamışlardı.
Biz gemiden inince hemen iskelenin karşısından kalkan üstü açık otobüslere binip şehirde bir saatlik tur yaptık ve bu arada denize gireceğimiz plajı saptadık:) Otobüs turu 12 euro idi. Pazarlık yaptık 10 euro ya aldık. Bunu hiç unutmayın Yunan da bizim kadar seviyor pazarlığı. Bizim ekibin pazarlıktan sorumlu üyesi Fatih'ti. Onun tercümanı ise Cem'di:)
Otobüste giderken Cem burada iniyoruz dedi ve biz de hemen indik:)Ekibimiz son derece uyumluydu. Hiç bir şeye tek başına karar vermedik ve hep en iyi kararı vermiş olduğumuzu gördük, sonunda... Biz dört numaralı durakta indik. Bu otobüs biletlerini gün boyu kullanabiliyorsunuz.
Otobüsten indiğimiz yer tam da geyikli sütunların olduğu yerdi.
(foto: Cansu)
Burada fotoğraf molası verdik, meydandaki kiliseyi gezdik ve yolun karşısına geçip oradan  kalenin içine girmek üzere yürüdük.
(foto: Fatih)
Kale girişindeki dükkanlardan mutlaka sünger alın. İnanılmaz yumşak,ipek gibi. Kızlar keşke bir kaç tane alsaydın dediler. Burada da pazarlık yaparak  iki tanesini 5 Euro ya aldık. Aynı süngerler Mikonos'ta 9 , Santoroni'de 11 Euro idi.




Kocamla biz sünger pazarlığına dalınca  grubu kaybettik ve herhalde buradan gittiler deyip şu üstte gördüğünüz

yola çıkan kapıdan girdik.Ben de Şövalyeler Yolu herhalde bu, atla dıgıdık dıgıdık gidiyorlardır diye düşünüyordum:)Bu yoldan epey bi yürüyüp


Bu kapıdan girdik ve Old Town'a göbeğinden daldık. Halbuki şu şaşalı kapıdan girmemiz gerekiyordu. Fatihler buradan girmiş.
Biz biraz yürüyünce bir saraya çıktık ve ben bunun ''Büyük Üstatlar Sarayı/ Grand Master'' olduğunu anladım. O sırada  ben yine aldım başımı gittim ve  bu koca sarayı tek başıma doya doya gezdim.Param, suyum yanımda gemi de limanda ne korkacam gezdim bi güzel. Dışarı çıktığımda kocam  merdivende kucağında çantası oturuyordu, biraz sonra da ekip tamamlandı ve onlar sarayı gezdi. Saraya giriş 6 Euro...Saray, Rodos Şovalyeleri'nin idari merkezi ve aynı zamanda Rodos'a ait sosyal ve entellektüel sınıfın merkezi olmuş.
(foto: Meral)
( Cansu ve Cem iki kardeş gezinin tüm teknik sorumluluğunu üstlendiler. Hatta gittiğimiz yerlerde Wifi şifrelerini bile tek tek telefonlarımıza onlar girdi)
(Meral bu açıdan sarayı fotoğraflamak için çok uğraştı)




Büyük Üstatlar Sarayından çıkınca  Rodos'ta ki tek ibadate açık olan İbrahim Paşa Camiini görmek istedik. Camiyi sorduğumuz herkes biraz garip davrandı zaten camiye gittiğimizde cami kapalıydı ve abdest alınan şadırvan çeşmesinin suyu kör tıpalarla tıkanmıştı. Rodos'ta gördüğümüz Türk mezarları da acınacak haldeydi. Halbuki burada 3500 Türk yaşıyormuş ve Türk turiste  çok iyi davranıyorlar.Türkçe bilen de çok. Türk cemaat sanırım bu yönden iyi çalışamıyor. Şövalyeler Sokağındaki Cem Sultan'ın evinin tabelası da bu yıl sökülüp, kaldırılmış.
Şövalyeler sokağının girişi
foto: Zeki

şövalyeler sokağı... Bu sokağı bu kadar boş yakalamak için çok bekledim hatta grubu yeniden kaybettim:) Koşa koşa buldum.



Cem Sultan'ın evinin önünde bizim Cem Sultan:)




Rodos'ta dilenci yok ama bunlardan bol bol var. Eğer kaza rıza fotoğraflarını çekerseniz para almadan bırakmıyorlar.



Artık acıkmıştık ve Rodos'taki en nazik  tavernacı Niko'yu bulduk. Fatih yine pazarlığını yaptı. Niko,Erkeklere gizli gizli fazladan uzo ikram etti:) Elimizi sıkarak uğurladı bizi...

 Artık programımızın plaj kısmına gelmiştik ve çok da ısınmıştık. Cem bize dedi ki Akvaryum plajına çok yakınız, yürürüz... Gerçekten de 10 dk lık bir yürüyüşten sonra kendimizi plaja attık. Giriş ücreti ödemek istediğimizde birazdan kadın arkadaş gelip toplayacak dediler. Biz denize girdik, çıktık  baktık ki büfe de kapanmış, plaja bakanlar da gitmiş. :) :) plaja bedava girmiş olduk.
Akşam yemeği için gemiye döndük. Saat 21.00 gibi de Rodos'tan demir aldık.
Biz Rodos'u çok sevdik umarız o da bizi sevmiştir ve umarız ki yeniden görüşürüz.

Mikonos'ta buluşmak üzere....